Afaki Tefekkür

afaki-tefekkurBeş duyumuzun sınırlı bakış açısı yerine, Tefekkür gücümüzün sınırsızlığı kadar âlemleri görebilmemizi sağlayan ilmî dokumuzun besleyicisi ayette de vurgulandığı üzere Göklerin ve Yerin Yaratılışı/Doğası konusudur.

İnsanlığın objektif/afaki (~dış dünyaya dönük) aklının somut temsili ve yeterli düzeyde öğrenilmesi, araştırılması gereken bilimsel bilgi; sübjektif, ben-ötesi, aşkın/enfüsi (~iç dünyalarına dönük) aklının (~gönlünün) enginliğinin yer yer metaforik/alegorik aktarımı ve inceden inceye, tafsilatıyla değerlendirilmesi gereken ise mistik/dini/tasavvufi bilgidir.

Onlar ayaktayken, otururken, yanları üzere iken Allãh’ı zikrederler (~özlerinde saklı manayı bilinç düzeyine çıkarırlar, bilinçlerinde tutarlar), GÖKLERİN ve YERİN YARATILIŞI/DOĞASI üzerinde TEFEKKÜR ederler (Âli İmran-191).

Ayetlerimizi onlara afakta (ufuklarda) ve enfüste (nefislerde) göstereceğiz (Fussilet-53).

Göklerin ve yerin doğası, yani afaki anlamda, tüm uzay-zaman katmanlarının (Makro-, Mikro-kozmos) meydana geliş mekanizması ve işleyen süreçleri üzerinde aktif olarak fikir yürütebilme ve afaki tefekkür kozasına girebilmenin şartı, odak noktası çağdaş bilimsel bilgilerden özet düzeyde bilgi sahibi olmaktan geçer (hafızaya alma).

kainat-kitabiBilimin keşfederek insanlığa sunmuş olduğu çağın bilimsel ayrıntıları, Evrensel (kozmolojik, psikolojik, genetik vs.) yasalar, yani Kâinat Kitabından okunan ayetler, Allãh-Âlem-İnsan (≈ Elif-Lâm-Mîm) ilişkisini derinden, detaylarıyla anlamaya çalışıp “idrak~rûh üretimi” gerçekleştirecek iman sahibi beyinler için önemli ve gerekli.

Enfüsi tefekkür kişiyi özüne, tevhide (birlik)vahdete (teklik) yaklaştıracak derecede sağlıklı ve derinlikli düzeyde gerçekleştiriliyor ise, afaka dönük malumat da detaylandırılabilir. Aksi takdirde, gerçekte öze döndürmesi gereken afaki detay, kişinin kesrette (çokluk alemi) zihinsel olarak dağılmasına neden olarak afaki tefekkürünü engelleyebilir (enfüsi ve afaki tefekkür dengesi).

Gönül boyutunun dingin derinliklerinin (Sadr>Kalp>Fuad>Lübb) doğması (“Senin Sadrını genişletmedik mi?” ayeti) için yapılan çalışmalar  beraberinde bilimsel bilgi detayı, hayalî kavramlardan uzaklaştırarak evrenin işleyiş yapısını daha da somut kavratır zihne.

Kalbin egoya bakan yönü “Sadr”, genişledikçe Lübbe/Öze/RUH’a, Evrensel Akla bakan yönü ise “Fuad” ismi ile anılır Kur’ãn’da.

Evrensel sistemden öğrenilen bilimin bulguları, Kalpten (Gönül=Şuûr=Fuad), ilâhi sezişlerden nasiplenmemiş; ama bilimi içselleştirmiş, maddeden başka varlık alanını hissetmeyen ve/veya tepkisel çalışan (= emmare nefs) bilinç düzeylerindeki zihinlerin elinde=bilincinde egoyu besleyen/şişiren malzeme olup bilgi hamallığı yaptırabilirken, samimi bir şekilde arınma yolunda devam eden hakîkat tâlibi beyinleri ise, Evrensel ezel-ebed mekanizmanın işleyiş biçimini anlamanın verdiği hayrete-huşûya (≈ kişide oluşan Evren içindeki “hiçlik hissi”) düşürür. 

Bilimsel bilgiden nasibi olan inanç sahibi bireyin, evrensel konuları sistematik/derinlikli düşünmekte zorlanma olasılığı azalacağından detaylara inebilmesi yorucu olmaz veya kişi sorgulama sürecinde tıkanıp kalmaz. Bu durumun tam tersine, bilimsel bilgiye önem vermeyen inanç sahibinin dünyasını, sorgulayan eleştirel beyinler kurcaladığındaysa çatlaklar kendini belli eder hemen. Hatta kimi zaman kişi bu durumu fark etse de, inandığı öğretilere körü körüne sadık kalmaya da çalışabilir. 

Bu noktada inanç ile iman kavramları arasındaki farkı ortaya koyalım:

Kişi inanmış; ama iman açığa çıkmamış olabilir.

İman, salt, statik inanç değildir. Canlıdır, dinamiktir, geliştiricidir. Zihni uyuşturan, donduran, çalışmaz hale getiren bir “afyon” değildir, olmamalıdır da. Kur’ãn imanı, içinde akıl olan, düşünce olandır; şüphelerden, sorulardan, arayışlardan, sancılardan geçerek oluşur.

İman, Türkçemizdeki inanç kavramının karşılığı değildir. İman edilen varlık veya konu hakkında emin olmak/ruh almak, güvenmek ve güven verir hale gelmektir. Mümin kişi de, güvenen ve güven verendir. Bu anlamı en basitinden Allãh’ın “el-Mümin”, yani “güven veren” isminden çıkarabiliriz.

Salt, dogmatik inançta ise, inanılan dini kaynaklı bilginin üzerinde pek düşünülmemekte, ne işe yaradığı bilinmemekte ve/veya pratize edilememektedir. Yani bu bilginin kişinin zihnindeki, davranışlarındaki, toplumla etkileşimlerindeki somut karşılığı/getirisi/uygulaması kaybolmakta, ve ne yazık ki folklorik-efsanevik bir içeriğe dönüştürülerek (örneğin, sohbet ortamlarında avunma-uyutma malzemesi olabilecek) hikâyeler/anlatılar derekesine indirgenmektedir.

Bilimsel verilerin rehberliğinde dindeki mecazi anlatımları yorumlaması gerekirken, bu mecazi verileri müteşâbih (teşbihli/benzetimli) halleriyle, oldukları gibi öne sürerek bilimsel bilgi/bulguyu görmezden gelebilir.

evvelkilerin-masallari

Örneğin, basit birer misal olarak; bilim, “dünya tarihinde küresel bir tufan olmadı, jeolojik katmanlarda bunun izleri görülmemektedir” der; ama kişi bunu görmezden gelir, mecaz levhasını söker evinde saklar, ona inanır, onu anlatır!

Bilim, “babasız çocuk doğamaz, taştan deve çıkmaz” der, inanç sahibi “o mucizevi bir olaydır” der, inanır -kimi zamanda tanrı korkusuyla-, bu olaya inanmanın ne işe yaradığını bilmeden!

“Evrimsel süreç” der, kişi “benim atam balık veya maymun olamaz”, “cennette çamurdan yaratıldı” der, atasının veya canlıların gökler ötesinden yeryüzüne ışınlandığına inanır!

Hâlbuki dinin, tefekkür eden iman sahipleri için işaret ettiğine değil, zihin için yansımış gölge kelimelerine, hayâlindekine, işaret levhasının kendisine inanmakta ve argümanını ispat için kolaycılığa kaçarak eklemektedir; “Tanrı’nın mucizeler yaratmaya gücü yeter!”

Sana vahyettiğimiz bu Kur’ãn ile en güzel kıssaları sana kıssa ediyoruz (Yusuf-3).

Genellikle, peygamberlerin geçmişte başlarından geçen ibretlik hikâyeleri şeklinde çevrilen/anlaşılan KıSsa” kelimesi, kendisi ile aynı kökten gelen “KıSas”, “taKaS”, “maKaS” sözcüklerindeki anlam itibariyle denk gelen anlatım demektir. Alegorik/Benzetimli/Müteşabih anlatımlardır.

Holografik ilim-potansiyelimizde, yani varlıktaki her birimde öze doğru kat kat kayıtlı Şuûr (~Rasul) boyutlarının detaylarının Gündelik dilimizdeki, veri-tabanımızdaki denkliklerine “kıssa” demektedir, Kur’ãn.

“Ve a’lemû enne fî kum Rasûl allah > Bilin ki, sizde Rasûllullah var (Hucûrat-7)”

Dolayısıyla Rasullerin, Nebilerin Kıssaları, yani denk gelen anlatımları da; Arapça eSaTîR/İngilizce hiSToRy, yani Evvelkilerin tarihsel verileri, hikâyeleri, masalları değildir (Nahl-24). Geçmişin hikâyeleri olarak algılanışı Şirk yaşamı  (~mekân ve zamana yapışmış ego) nedeni iledir.

Ve o müşriklere, “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman: “Evvelkilerin tarihini/tarihsel verilerini/Esatirini” dediler (Nahl-24).

Kendine bağımsız bir benlik veren mahal, inzal ile aktarılanları geçmiş tarih olarak zanneder Kur’ãn’ın evrenselliğini, andaki yaşamını tarihe gömer.

Egonun sınırlı dünyasının ötesinde, sınırı olmayan Şuûrsal yolculuğa ait içsel farkındalık/yaşamsal hâllerin egonun dünyasındaki kelimelerle anlatılamayacağını, kelimelerin ancak ve ancak zihin dünyasından yapılmış birer işaretçi olduğunu düşün(e)mez veya düşünmek istemez!

Tarihsel Kur’ãn anlayışına göre bütün bu anlatımların, ayetlerin Zahiri yönleri olduğu düşünülmekte ve Zahir ile mecazi aktarım (üst boyutun alt boyuta zorunlu MİSAL kelimelerle nakli, izdüşümü) karıştırılmaktadır. Kur’ãn’daki Rasûl ve Nebî kıssalarının Zahiri, o anlatımların mecaz/misal/müteşabih olan şekil veya hikâye gibi görünen yönleri değil; Şuûr’daki yaşamlarıdır, İnsan’da açığa çıkışı ve algılanır oluşudur. Zahir, kişinin bilinç alanına düşen manadır. Batın ise henüz algılanmamış yönleridir. 

1400 yıl önce Muhammed isimli varlık da, Batınında saklı olan bilgiyi (Mantıku’t-Tayr, Kuş dilini) zikir ettiğinden/hatırladığından, yani Zahire çıkardığındanHolografik İlke gereği bizde de saklı olan (peygamber kıssaları olarak anlatılan) öze ait manaların, bilinç düzeyimizde Zahir kılınabilmesi, tek başına olduğumuz Hologramımızdan yansıması için ÖZÜMÜZCE asgari şartlar (~farz) bizlere teklif edilmiştir. 

Bilimsel bir altyapı ve üzerine kondurulan afaki tefekkür, hayali kavramlardan arındırarak sistematik, sistemli düşünmeyi sağlayıp bu tarz çıkmazları engelleyecek ve kişiyi geçmiş-ötedeki bir takım arkeolojik peygamber ve kavimleri hikayeleri, tarihsel Kur’ãn inancından; Holografik İlke gereği her an kişinin kendisinde (saklı/kayıtlı olarak) yaşanan ve şu anda dahi inmekte olan Evrensel Kitap anlayışına, yani sonuçta özüne yönlendirecektir.

Ortak algılar dünyasında zihinsel içeriğe (≈ Kur’ãn’ın işâret ettiği “Arz” kelimesinin 3. mânâsı) sahip varlıklar Holografik ilke ile algı sürekliliklerini (Hologramlarını) devam ettirmektedir. Holo=Bütün, Graf=kayıt etme, Gram=kaydedilmiş anlamlarına gelen kelimelerdir. Yani Holografi “Bütünün Kayıtı”, Hologram ise kayıtlı bütünün yeniden oluşturulan görüntüsüdür.

Holografik ilke ile kastedilen üst boyutların (≈ Semavât/Gökler/Saklı manalar) bilgisinin/dokusunun/hissedişin alt boyutlar(ın)a (≈ 7 = Holografik katlı Arz), o alt boyutun diliyle/kanunlarıyla/yapı taşlarıyla kaydedildiği ve kayıt edilen ortamdan/mahâlden/zihinden Tümel/Bütüncül Simülasyon olarak, yani “Sanal gerçeklik” (≈ Holo-Hülya/Ru’ya olan DüNYa hayatı) şeklinde yansıdığı boyutsal yapılanmadır

(Enfüsi Tefekkür ile devam edecek..)

Enfüsi Tefekkür yazısı Riyazet: Dengeli Yaşam yazı dizisi ile paylaşıma sunulmuştur.

Afaki Tefekkür” hakkında 30 yorum

  1. merhaba Sonsuzluk Kulesi Bey…tefekkürün dahi açığa çıkışı bizdeki bazı esmaların açığa çıkışları değil midir? bu anlamda bu melekeleri güçlendirmek için esma zikri (bence) çok gerekli olur düşüncesindeyim..yapısal olarak farklı esmalara (emaneten) sahibiz ve herkeste tefekkür seviyeleri farklı seviye ve alanlardadır..hakkınızda ki yazınızda şiddetli bir şekilde sorgulama melekesine sahip olduğunuz göz önünde bulundurulursa,sizdeki tefekküre vesile olan esmaların fazlasıyla faal olduğu anlaşılıyor..çoğumuzun tefekkür melekeleri(olması gereken alan için) aktif değil ya da yeterli değil..sizin yazılarınızla tanıştım kısa süre önce ve gerçekten de allak bullak oldum bi kaç yaznızı okumakla..detaycı ve derinlemesine anlatımınız sizi anlamam da zorluyor beni..yapısal olarak detaycı değilim belki ama esma hüsna ile eksikliklerin tamamlanacağı konusunda ısrarcıyım..amacım yargılamak asla değil sadece kendi yapımca anlamaya çalışıyorum..yorumlarınıza değer veriyorum ve kaderimdeki bu kesişmenin hayrıma olması için dua ediyorum..hatalarım varsa da özür dilerim..

  2. gece yatağıma yattığımda ses olmaz pek..yattığım oda olabildiğince karanlıktır(çok severim karanlığı ve sessizliği :)
    gözlerimi kapattığımda,kulaklarım ses duymadığında,tenimdeki dokunma sensörleri iptal olduğunda koku almadığımda ve en sonunda uykuya daldığımda ben ne oluyor…? kainat ne oluyor? kainatın içindeki(bana ayrılan kısmı) şeyleri algılayıp bilmem benim var oluşumla ilgili…ben varsam kainat var..ben yoksam o da yok..bazen kainatın merkezi olma hissi ile benmerkezciliğin kainatmerkezciliğe dönüşmesi söz konusu(her ne kadar bu algılama gerçeği tam yansıtamazsa da) olabilir mi? yalnızlık hissinin neden insanı yalnız bırakmadığını da sormak istiyorum :) vereceğiniz cevaplar için şimdiden teşekkür ediyorum..sevgiler

  3. RUH dediğimiz ÖZ, bizler aracılığıyla, kendi veri içeriğini algılayarak bilgiyi/Kainatı meydana getirdiğinden kainatın merkezinde olma hissimiz gayet normal, doğal :) Kainat, benden projekte oluyor ve algıladığım her şey benim ZİHİN İÇERİĞİMden başka bir şey değil. Derinliğimizdeki RUH’un TEKLİĞİ, yalnızlığı da egomuzda benzer şekilde misal, cüzi şekilde “yalnızlık” olarak yansıyor ve gerçek YALNIZLIĞA/SAMEDİYETE uyan diyor.

  4. gayet de mantıklı cevaplar……bunca zaman harcayıp emek vermeniz büyük bir incelik..teşekkür ederim gerçekten

  5. hafıza kaybına bir anlamda zorunlu hiçlik halini yaşama diyebilir miyiz? bir anlamda bebeklerin de hiçlikten cüziyete dönüşmesi söz konusu…

    1. Bilinç hafızadan bağımsız entegre beyin sistemlerince üretildiğinden buna hiçlik demek doğru olmayacaktır.

      Bebekler de doğuştan gelen örtük bir duygusal hafıza vardır ve içgüdüsel davranışlarının açığa çıkışına müsaade eder. Beyin de yeni yeni kıvrımlarını/bağlantılarını oluşturduğundan düşük entellektüel hafızalı bir “benlik/kişilik” oluşur bir kaç ay içerisinde (hiçlikten>cüziyete).

      https://sonsuzlukkulesi.com/hakikat-kavramlarin-yoklugu/

      Kamil insanda, bebekte olan ama algılanmayan bu hiçlik (> kişiliğin olmayışı), Şuur ile algılanır olur.

  6. o zaman bende hafıza kaybı var :) kimi zaman hiçbir mana, kelime, ifade kalmıyor bende… şey adı altında hiçbir şey kalmıyor kısaca (bundan korkmuyor da değilim)…buna sanırım tasavvuf literatüründe gaybet deniliyor.. bir tür kendini, hiçbir şeyi bilememe hali.. bu nedendir acep? bu konuda yardıma ihtiyacım var gerçekten…

  7. Bir gün gece namazına kalktım. Saat:03:00’te 4 rekat namaz kıldım. Yattım sonrada sabah namazına camiye gittim.500 yıllık bir cami Şeyh Çelebi Camisi eve geldim. Uzandım rüya görmeye başladım. Rüyada bir Çadır’ın içindeydi. L şeklinde bir seride uzanmıştım.Yanında boynundan ayak bileklerine kadar yeßil elbisesi ile 24 yaşlarında kumral bir kız vardı.Bana çok güzel bakıyordu ve tebessüm ediyordu.Çadır’ın içine çok güzel bir esinti geliyordu,birde ortamda çok güzel bir koku vardı daha önce bu kadar beni böyle mest eden bir koku duymamıştım. İlginç yanına geliyorum.Benim rüyalarında hiç dalgalanma olmaz.Rüyanın sonlarına doğru kız sedirden kalktı sedirin etrafını dolanıp karşıma geçti.Ve her yer dalgalanmaya başladı.Oradan ayrılmak istemiyordum fakat dalgalanma gittikçe arttı ve uyandım.Uyandığında 2-3 sn de olsa yatağımda o güzel kokuyu hissettim yavaş yavaş kokuda beni terk etti.Ben bir hologrammı yaşadım acaba sene 2005 ti ibadet ve zikirdede yoğun olduğum yıllardı.Edirneden selam ve saygılar.

  8. “Bütünün Kayıtı”,
    ‘bütün’ dediğiniz ”Ve en büyük kapı Hz. İNSAN’da olduğundan, kendisine EMANET = BÜTÜNLÜK (33:72), HALİFELİK (2:30) ve ŞAH DAMARI’nı (50:16) kullanarak Tekamül Ettirici’nin ZAT’ına ulaşma (18:28) potansiyeli verilmiştir’ ifadesi mi
    Cami esması ile ifade edilen , evrensellik -evrensel şuur mu ?

  9. DE Kİ ; ayetleri şöyle bir şey mi oluyor…

    bu yazı dizisin de geçen;
    Bilim, “babasız çocuk doğamaz, taştan deve çıkmaz” DER
    inanç sahibi “o mucizevi bir olaydır” der

    bilim, “dünya tarihinde küresel bir tufan olmadı, jeolojik katmanlarda bunun izleri görülmemektedir” DER
    inanç sahibi “o mucizevi bir olaydır” der

    Bilimsel verilerin rehberliğinde dindeki mecazi anlatımları yorumlanmış, Kâinat Kitabından okunan ayetler, Allãh-Âlem-İnsan (≈ Elif-Lâm-Mîm) ilişkisini derinden, detaylarıyla anlamaya çalışıp “idrak~rûh üretimi” gerçekleştirecek iman sahibi beyinler mi ; DE Kİ ayetinin muhatabı

    ya da enfüsü ve afaki tefekkürün getirisi mi oluyor DE Kİ AYETLERİ

    Evrensel sistemden öğrenilen bilimin bulguları, Kalpten (Gönül=Şuûr=Fuad), ilâhi sezişlerden nasiplenmiş ; dile gelmiş…

  10. Lütfi Filiz Noktanın Sonsuzluğu 1 Kitab Sayfa 304 – 305 – 306 okumanı öneririm kitaplarda anlatılan olguları anlayamasanda sen yine de Oku, beynin kapasitesi ne kadar veri ile doldurulursa günü geldiğinde çağrışımlı düşünme ile aynı veriler, aynı sorular, aynı sıkılmalar, ilgili bellekteki veriyi senkronizasyon ile titreştirip tekrar geri iletimde bulunacaktır. De ki diye başlayan ayetlerin muhatabı Hiç bilen ile bilmeyen eş olur mu? Hem olur, hem olmaz 😊 İç olmadan dış olmaz, dış olmadan da iç olmaz. Eline bütün olan bir nesne al ve parçala, bütün iken parça yoktu. Peki o parça kabul edilenler olmasa yani karanlıkta kalanlar,iman sahibi olan ve olmayan o kime De ki diyecekti. İman görülmeyen, bilinmeyen şeye olur. Bilinen şeye iman olmaz. De ki İkan sahibi olan Yakiyn olanlara ait bir keyfiyettir. http://kuran-b-meal.blogspot.com/2010/09/32-secde-suresi.html?m=1 Bu arada aklın yetersiz kaldığı acz içerisinde olduğu durumlarda inanç devreye girer sebebi kişi bunun ile şunu söylemek ister bu olayda çok fazla bilgi, kudret ve yüksek bir irade mevcut ben bu olayın bütününü görebiliyorum ayrıntılayabilmem için içinde bulunduğum zaman ve şartlar bu olayı açıklamada yetersiz bende ki en büyük keyfiyet ise imkansız diye bir şeyin olmadığı sadece herşeyin akıl ölçüsünce tartılıp, değerlendirildiği gerçeği.Senin bu konuları aşmış olman lazım. Taştan deve çıkar mı 😊 Herşey bilgiden ibaret. Kudret mutlak başı ve sonu yok. Sadece kanunlar ve yasalar var. Yasayı değiştir olmaz dediğin şey oluverir. 😊 Nitekim paralel evren dediğin olgular farklı tipte yasaların işlediği pozitif ve negatif evrenlerdir. Bilim bugün Ak dediğine yarın kara diyebilir.Elindeki veriler ve teknoloji ne kadar gelişirse fikir ve düşünce gözlemlerde ona göre yeniden şekil alıyor. Bizim kainat kitabını okuyan bilinç sahibi Ulul Ebsar olan şahsımız yani bu karakter ile isimlenmiş kişi derin düşünü sahibleri bunlara şuur gözü ile şahit olduğu için madde ve manayı ayrı görmez. Sadece bilincin neleri oluşturduğunu görür. Körler ile sağırlar hep birbirini ağırlar.

  11. Deniz diye birşey var, bu bilgiyi duyan, Sem işitmiştir, İlmel Yakiyn bilgi sahibi olmuştur. Deniz diye birşey var, Gördüm Yakiyn bilgi sahibi Aynel Yakiyn, iki kez İman Sahibi. Deniz diye birşey var, İçindeyim, Yüzüyorum, Biliyorum ve dilediğim şekilde kelimeler ile yorumlarım. HakEl Sahibi Burda iman yok. Sen Canan oluşuna şahidmisin, kendi varlığına iman mı edersin yoksa şahidmisin. Bilmeyen için bilindiği An Şahid olunur.Gönül için uzaklık yok, olmayınca da yakın diye bilinen kavram da kalkar. Sen sen olunca inzal olma gelen, giden, bilen bilmeyen, zıt kavramlarda kalkar.

  12. Dişi deve ile anlatılmak istenen; asla dokunulmaması gereken
    manevi -ahlaki – etik değerler mi oluyor ?

  13. Çok iyi anlamışsın, senin şöyle bir sıkıntın var, zihninde bir yerlerde gizemli olaylara karşı bir çekim merkezi oluşturmuşsun ve bu olayların yani kıssa diye anlatılan olayların asıl anlatmak istediği asıl anlamı kaçırıyorsun her okuduğunda kelamı ister istemez dişi devenin geçtiği ayette deve taştan çıkmak zorunda kalıyor ama öyle değilde şöyle algılasan, kaskatı(taş veya kaya gibi ) kesilmiş şuur, madde beden kaydında ki ölü zihin , harekete geçirilmemiş işletilmeyen esma özellikleri,zihin diye adlandırdığımız beyin faaliyet özellikleri bunlar esasen Adem için söylenilen ayetler neden biliyormusun bu doğurma, üretme,besleme,koruma ve belli bir olgunluğa getirme A deM denilen, kendisine ruh üflenen,atanan, bu dünya halkından olmayan bu aşağı alem diye bildirilen esfeli safiline indirilen insansı, beşer olmayan o insansının arasında kendini bulan ve yükselmek için bu insansı beşeri de yükseltmek zorunda olan A deM İN kurmak zorunda olduğu düzen veya sistem diyebiliriz.Bu düzen kurulmaz ise beşer de,beden de olan A deM O Büyük Ruhu,Ruhu Azamı doğurmadan ölecek, buda Allah’ın dişi devesi olarak sembolleştirilmiş,A dem inmeden önce burda zaten insan bedenin de formunda zihinsel faaliyetleri yüksek dünyevi arzu ve istekleri çok iyi kullanan sadece bu dünya için yaşayan kan döken,fitne ve fesat çıkaran beşer ırkı insansı A dem’in aynası olunca A deM buraya neden geldiğini unuttu.Çünkü Bağ sahibi İblis diye adlandırılan İblis ve beşeri tam olarak tanıyamadı,Kehf suresinde bunlara beşere,ateşten,havadan,sudan ve topraktan yaratılana negatif alt benlerine ilim verdiğini söylüyor Yaradan, bunlarda bu ilmi kullanarak A dem’in hatırlaması gereken hakikatini hatırlamaması için kendi düzenlerini yeryüzüne kurgulamış ve A deM in rüyadan uyanmaması,kıyametinin o büyük ruhun doğmaması için mücadele ediyorlar. Büyük ruh doğarsa Kıyam Et kopmuş olacak İblis’e ve taraftarlarına verilen süre dolmuş olacak.Kısacası herşey A deM İÇİN Kelam bile A deM yeryüzüne indikten sonra geldiğine göre İYİ Düşün bildiğin anlamda kayadan DEVE çıksa bize ne fayda sağlayacak bu olay. Metafor bu sadece, olmasa bile öyle kayadan yine deve çıksa zerrece bir şey değiştirmez A deM A h meD İ şuura varmayınca 30 km çapında kara delik 1.391.000 km çapındaki dev gibi güneşi bir anda yutuyor tam tersini düşün sonra küçücük bir kara delik,ak delik olarak koca bir güneş doğuruyor madde diye kodlanan kelimenin kökünde bile m adde M var.Yani A dem kendi manevi -ahlaki -etik değerlerini korumak için bozulan suyu, havayı,toprağı,adaleti yeniden imar etmek zorunda ki yükselişi yaşayabilsin.Pozitif düşünce dalgaları değil de negatif düşünce dalgaları sağanak gibi beyine yağınca ve gündelik meşgale sürekli gündelik bilinci besleyip büyütürse nerde yükselme, nerde hatırlama iyi insan bile olmak böyle bir zamanda büyük lutuf :)) Sürekli pohpohlanan dedikodu magazinsel olaylar,çıplaklık,şavaş,uyuşturucu,eğlence,sürekli değişen teknoloji durmadan artarak yükselen bilgi hızına yetişilmeyen, değişim ve dönüşümler içinde A deM OLMAK Dem’lenmek mümkün görülmüyor.Çünkü bunlar alt benlerimizi, İblisin, yani negatif, ikilikte kalan görünmeyen ardıl kişiliklerimizi,cinlerimizi, besliyor biz onlar değiliz onlar biz değiller Kabil’lerin Habil’leri öldürmesi babanın A dem olma meselesi TEK şuurdan var olmaları kız kardeşini, dünyayı vermek istememesi Kabilin, iyi düşün bunları kıssaları MESEL çıkaran hep o İBLİS BİLİNÇLİ KABİL O OLMASA :))) Hızlıca yazdım ,yazım hataları için şimdi den özür dilerim.

  14. her türlü yaşamsal örneklemeleri kıssalar üstünden yapabilen , derin düşünü sahibi anlatımlarınızla,kendinize özgü kelimelerinizle beni ”dönüştüren bir dinamik” oluyorsunuz,

    Tarifsiz düşünceler içinde debelenirken, olayların asıl anlatmak istediği- asıl anlamı ; bir zarif ışık eşliğinde, hamiliğinde anlatan bir yıldız gibi

    bu bağlam da sormak isterim
    ”beynin kapasitesi ne kadar veri ile doldurulursa günü geldiğinde çağrışımlı düşünme ile aynı veriler, aynı sorular, aynı sıkılmalar, ilgili bellekteki veriyi senkronizasyon ile titreştirip tekrar geri iletimde bulunacaktır.”

    MAİDE SOFRASI diye anlatlan bu yukarada ki tanımınız mı oluyor ?!

    ”gökyüzü sofrası ” bir rutinin parçası, tamamlayıcısı , Sonsuzluk Kulesinin deyimi ile düşünsel uzay …

  15. ya da https://sonsuzlukkulesi.com/saglikli-tefekkur-icin/ bu yazı da geçen

    Çok farklı, hatta zıt kaynaklardan fikirleri okumak, kavramlarımızı netleştirmek, kavram sayımızı artırmak ve kendi DEĞERLENDİRMELERİMİZE (> Makamı Mahmud’dan nemalanma) ulaşıp SENTEZ (fikirleri bağlama, beyin fırtınası)

    Makamı Mahmud’ & maide sofrası ?

  16. Nöron ağlarının kurduğu sofra balın bal olduğu bilgisi,sütün süt olduğu bilgisi, suyun, su olduğu bilgisi,şarabın, şarap olduğu bilgisi kelime ile değil mana olarak direk şuura iner ama tabi ki bunlar genel bir sıralama ile gerçekleşir.Tabi ki bilgi mana ile inzal olunca kişiye artık, bal ,süt diye bilinmez,süt,şarap diye bilinmez. Bal arı gibi çalışan temiz akıl sahibinin, her özden aldığı bilgidir,bilgiyi alan arı ilmi bal’a dönüştürür.Arının kozası ( bedeni de) süt gibi bembeyazdır.Ve suyu gidip pırıl pırıl, kaynağından akan çeşmeden, gözeden içerler. Ben normal hayatta bal arılarının pis sudan içtiklerini hiç görmedim:))Burda anlatmak istediğim nokta şu kişinin samimi çalışmaları ile Öz tarafından bir Rahmet ve İlim veriliyor karşılıksız ama samimi çalışmaların sonucu bu sofra oluşuyor ilgili ayet Kehf Suresi 107-) İnnelleziyne amenu ve amilus salihati kânet lehüm cennatül firdevsi nüzüla;
    Muhakkak ki (hakıkatlerine) iman edip (arınıp) ve bunun gereği olarak salih amel işleyenlere gelince, onlara konak/konuk yeri olarak Firdevs Cennetleri (kalınacak sabit hal,makam) vardır.Samimi çalışmalar senden, karşılıksız ilmi manayı sana transfer edecek olan ilmi Ledün Cebrail’den. ://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/cebrail/index.htm Bu ilmi Ledün de her Esmanın varlığının ne olduğu bilgisi her şeyin iç yüzünü anlatan İlim. Çalışılarak kazanılacak bir ilim değil.Maide Sofrası Bu.sofrada sadece Su yok,Rahman kelamında anlatmış misal olarak kimi zaman su diyor kimi zaman bal diyor kimi zaman şarap diyor kimi zaman süt diyor.:)) bunları karşılığı manaları, anlamları var basamakları var.Hamd eden Allah (kendi kendini değerlendirme) hakiki Manada Kulu Muhammed Mustafa da tam tecelli sunuyor.Yani kendini tam olarak o isimle anıyor ve değerlendiriyor ve yaradılışı Muhammed Mustafa İsmi ile Anıyor. En Büyük Ruh sofraya dilediğini karşısına alıp kendine ayna yapıyor.O ayna da İnsanı Kamil olarak aleme Muhammed Mustafa’nın sofrasından aldığı ilmi ilgili birimlere karşılıksız aktarıyor.Kimi zaman duvar örüyor:)) kimi zaman azgın Kabili öldürüyor işin iç yüzü :)) kimi zaman Musa’ya yoldaş oluyor:))Muhammed Mustafa’nın kapısına, sofrasına el vurmadan Alemde Yüzülmez.Arı Mustafa Bal Mustafa ;Kapına durdum Ya Aliy’ül Murteza

    47-) Ve yevme nüseyyirul cibale ve teral’Arda barizeten ve haşernahüm felem nüğadir minhüm ehada;
    Dağları yürüttüğümüz gün, Arz’ı (bedeni) çırılçıplak görürsün… (O gün) Onların hepsini haşretmiş/toplamışızdır; öyle ki hiç birini ihmal etmeksizin.

    48-) Ve uridu alâ Rabbike saffa* lekad ci`tümuna kema halaknaküm evvele merretin, bel zeamtüm ellen nec`ale leküm mev`ıda;
    Saf saf rablerine arzolunmuşlardır (hepsi kendi mertebelerine göre rablerine toptan ayandır) … (Onlara şöyle denir:) andolsun ki sizi ilk yarattığımız gibi bize geldiniz… Belki siz, sizin için bir mev’id (hesab için vadedilen bir zaman; ba’s, haşır) oluşturmayacağımızı sandınız.
    Bak veriler nasıl geri dönüyor :)) Sen o samimi çalışmalar ile bir bilinç bir kitap oluşturuyorsun,günü geldiğinde karşılığı oluşuyor Ayet ler ile gidelim

    53-) Ve rael mücrimunen nare fezannu ennehüm muvakıuha ve lem yecidu anha masrifa;
    Mücrimler ateşi gördüler de, artık onun içine düşeceklerini sandılar/bildiler… Ondan (ateşten) başka kaçıp kurtulmaya bir yol bulamadılar (cennetin yolu cenennem narından geçer; yanıp arınmayan cenneti bulamaz).

    54-) Ve lekad sarrefna fiy hazel Kur’âni linNasi min külli mesel* ve kânel İnsanu eksere şey`in cedela;
    Andolsun ki biz şu Kur’an’da, insanlar için, her türlü misalden sayıp döktük (çeşitli manaları, türlü türlü gerçekleri misal yollu anlattık) … İnsan ise varolan şeylerin en tartışmaya düşkün olanıdır.

    55-) Ve ma meneanNase en yu`minu iz caehümül hüda ve yestağfiru Rabbehüm illâ en te`tiyehüm sünnetül evveliyne ev ye`tiyehümül azâbü kubüla;
    Kendilerine HUDA (hidayet/klavuz) geldikten sonra, insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret istemekten (nefslerinden arınıp yakine ermekten) alakoyan mani, öncekilerin başına gelenlerin kendilerine gelmesini veya azabın karşılarına dikilivermesini beklemektir.

    56-) Ve ma nursilül murseliyne illâ mübeşşiriyne ve münziriyn* ve yücadilülleziyne keferu Bil batıli li yudhıdu Bihil Hakka vettehazu ayatiy ve ma ünziru hüzüva;
    Biz murseliyn’i (Nebî-Rasûl) ancak müjdeleyici ve uyarıcılar olarak irsal ederiz…Bilfiil gerçeği örten kafirler ise (Bi-) batıl (kendi başına hiçbir varlığı yok) ile (B sırrınca) Hakkı kaydırmağa mücadele ediyorlar… Ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler (ciddiye alıp değerlendirmediler).

    57-) Ve men azlemü mimmen zükkire Bi ayati Rabbihi fea`reda anha ve nesiye ma kaddemet yedah* inna cealna alâ kulubihim ekinneten en yefkahuhu ve fiy azanihim vakra* ve in ted`uhüm ilel hüda felen yehtedu izen ebeda;

    Rabbinin ayetleri (Rabbani özellikler) ile (B sırrınca) hatırlatıldığı halde onlardan yüz çeviren ve iki eli ile hazırlayıp önceden gönderdiği (beşeri) şeyleri unutandan daha zalim kim olabilir?… Doğrusu onların kalbleri üzerine Onu anlamamaları için kılıflar geçirdik ve kulaklarına da ağırlıklar koyduk…Onları HUDAya (hidayete/rehbere) da’vet etsen de bu halde onlar ebediyyen hidayete eremezler.

  17. Merhaba Canan hanım bu anlattığım olgunun yaşanabilmesi için kişinin saklanması gerekiyor,beden mağarasında kehf uzayına düşünsel süreçlerin,mekanizmaların iyileştirilmesi,gözlemlenmesi gerekiyor.Gündelik bilinci ile sürekli yaşayan halkın arasında bu mekanizmayı, düşünsel süreçleri işletmemiz pek ala mümkün değil.Kıssada geçen gençler Kelam da Nebi olarak sürekli hikayeleri anlatılıyor gördüğün her Nebi içinde bulunduğu beşerin dünyasından kaçıp gitme gereksinimi duyuyor.Sebep içinde bulunulan halkın adetleri, gelenEkleri,görenEkleri Zİhin dünyasında birer İz bırakıyor, patika yolları gibi, gelen, giden aynı iz üzerinden yürüyünce yerleşik yollar zihin kalıpları oluşuyor ve bu da beyinde geri dönüşü imkansız gibi olan yollar oluşturuyor,Örümcek ağları,örülmüş, dokunulmuş sıkı sıkıya,değişmesi dönüşmesi zor olan bir çatala girmiş yol.İzlerinin üzerine nasıl geri dönecekler.İzlerinin üzerine geri dönebilmeleri için Yaradan Kehf süresinde Musa ve Kullardan bir kul ile bunu kıssalaştırıyor bizlere.Sonsuzluk Kulesi’ın https://sonsuzlukkulesi.com/saglikli-tefekkur-icin/ yazı dizilerinde anlattığı olayların gerçekleşmesi için kişinin içinde bulunduğu durum (yaşam şartları ekonomik durum ,aile bağları ve arkadaş,eş,dost çok önemli kişi eğer çevresinden izole olmuş ise kendi inanç dünyasını kimseyi açmamışsa dışarıdan bilinmiyorsa içine gireceği süreçte çevreden gelecek etkiler söz konusu bunun da mağaraya saklanan arkdaşların çarşıya gideceksiniz gümüşünüzü çıkardığınızda çok dikkatli olun araştırın,sorgulayın mağaraya saklananlardan bu sureçlerin nasıl geçirildiğini öğrenin ki mağaraya girdiğinizde,sonraki süreçlerde taşlanmayasınız,girdiğiniz mağaradan edinilen anlık hissedişlerden zihin kuvvelerinden,sizi soyutlarlar,soyarlar
    -Varlıkla bütünleşme, Birliği seziş
    – Genleşmiş Şimdi Hissi, Beden farkındalığı
    – Derin Kabul, Tevazu > Teslimiyet
    – Egosal sınırları ipincelmiş Kişilik
    – Yükselen Hayat Enerjisi ve Fiziksel Bedenin Bilgeleşmesi (iyileşme/şifa yeteneğinin artması)
    – Yüksek yaratıcılık, konsantrasyon, hafıza, keskin algılama, duygu – düşüncelerin yönetimi, refleks yeteneği; düşük düzey tepkisellik Bu anlatılanların oturması eskilerin deyimi ile Meleke kesbetmesi için kişinin çok uyanık olması gerekiyor mağaraya girip çıkarken, dışardan herhangi birinin beşerin o Ruhunu görmemesi gerekiyor Ta ki Zülkarneynin getirin bana erimiş bakır dökeyim dediği seddin oluştuğu mağaraya giriş çıkışların artık marifet düzeyine,makama dönüşmesi ile ulaştığı durum ortaya çıksın ki Firavun Ruh çocuğunu kendi sarayında yetiştirdiğinin farkına varamasın.Bu anlatılan kıssalar hep Ruh çocuğunu doğurmaktan bahsediyor o beslenmesi,bakımı,büyümesi,yetiştirilmesi için gerekli şartlar ortaya serilmeden eyleme dönüştürülmeden Her doğan Atasının İzi üzere yürüyerek ,kozasında can verip gidiyor.İlgili sure Yasiyn beyinlerine yanlış veriyi dolduranlar ve yanlış bilgi üzere yol sürenler.
    Ve Kehf süresi

    14-) Ve rabatna alâ kulubihim iz kamu fekalu Rabbuna RabbüsSemavati vel Ardı len ned`uve min duniHİ ilahen lekad kulna izen şatata;
    Ve onların kalblerine rabıta koyduk (İlahi yakınlıkların artması ve dahası için mücahade gücü verdik) … İşte (o delikanlılar) kıyam ettiler (bir iman ve vahdet abidesi olarak dikildiler) de şöyle dediler: “Rabbimiz, Semaların ve Arz’ın Rabbi’dir… Onun yanısıra ilah (vücud, müessir) edinmeyiz… Andolsun ki eğer aksini dersek o zaman bir şatat (yani: akıl ve mantığın alamayacağı kadar saçma, aslı olmayan bir yalan) demiş oluruz”.

    15-) Haülai kavmünettehazu min duniHİ aliheten, levla ye`tune aleyhim Bi sultanin beyyin* femen azlemü mimmeniftera alellahi keziba;
    İşte şunlar (hevasını ilah edinenler);şu bizim kavmimiz O’ndan (Allah’tan) ğayrı ilahlar edindiler… Bari bu ilahları üzerine açık bir (Bi-) sultan (hüccet, delil, vücudlarına dair kuvvetli bir burhan) getirseler (müsemması olmayan isimler?) !… O halde Allah üzerine yalan düzerek iftira edenden (şirk, Allah’a bir iftiradır?) daha zalim kim olabilir ?.

    16-) Ve izı`tezeltümuhüm ve ma ya`budune illAllahe fe`vu ilel Kehfi yenşur leküm Rabbuküm min rahmetiHİ ve yüheyyi` leküm min emriküm mirfeka;
    (O delikanlılar kendi kendilerine dediler veya içlerinden biri şöyle dedi ki:) Mademki onlardan ve Allah’tan gayrı taptıklarından/kulluk yaptıklarından uzlet ettiniz, o halde (Rahmaniyet mazharı olan) o kehf’e/mağaraya sığının (riyazat, mücahade yapın) ki, Rabbiniz (Kuds-i Ruh; beyniniz) Rahmetinden (hakiki CANlılığı) sizin için neşretsin ve işinizden sizin için dayanılan şey (tecelliyat) hazırlasın.

    17-) Ve teraşŞemse iza taleat tezaveru an Kehfihim zatel yemiyni ve iza ğarebet takriduhüm zateş şimali ve hüm fiy fecvetin minh* zâlike min ayatillah* men yehdillahu fehüvel mühted* ve men yudlil felen tecide lehu veliyyen mürşida;
    Güneşi (Can) görürsün ki tulu ettiği (doğduğu) vakit mağaralarında sağ tarafa (Hakıkata, cennete, kudsi aleme) ziyaretleşir/meylederek döner… (Güneş) grub ettiğinde (battığında) da sol taraftan (beşeri cihetten, cehennemden) onları makaslayarak geçer (onlara değmeden, sıyırarak, kenardan geçer.) … Ve onlar mağaranın (mağaradan) geniş avlusu (Hakkani yer) içindedirler… İşte bu, Allah’ın ayetlerindendir… Allah kime hidayet ederse, işte o hakka-doğruya erdirilmiştir…Kimi de idlal etmişse (hidayet etmemişse; perdelemişse) artık onun için bir mürşid veliy bulamazsın (demek ki mürşid veliy Allah’dır).

    16’ncı ayet gerekli çalışmayı yapıp kimselere sezdirmeden yürüyen gençlere beyin geri iletimde bulunuyor,Neden neyi düşünür istersen beyin o düşündüğün şeyi karşına çıkarıyor. Beynin çalışma düzeni böyle Herkes Rabbinin yolu üzere istesede istemesede,ama biz Rabbin kayıtlı esmasından Rabbül Alemine kayıtlı olmayan dilediğini oluşturan Esma mertebesine geçip Sıfat alemine geçiş yapmak B ismi AllaH aynasında sıfat tecelileri ile yansımaları ile öne geçmek.Ölmeden EL Evvel Ölmek.Kargaşadan,gürültüden,karanlıktan,cahillikten,bitmek tükenmez bilmeyen egonun sahte oyunlarından kurtulmak.Velisi Allah olma durumuna erişmek.
    Maide Sofrası işte bu durum 17’nci Ayet Velimizin O olma durumu. Alem suretince hangi suretten görünmeyi diledi ise O surette Veli olarak karşımıza bir sofra açar ve bu durum rüya veya ilham olarak bize bildirilir.

    17-) Ve teraşŞemse iza taleat tezaveru an Kehfihim zatel yemiyni ve iza ğarebet takriduhüm zateş şimali ve hüm fiy fecvetin minh* zâlike min ayatillah* men yehdillahu fehüvel mühted* ve men yudlil felen tecide lehu veliyyen mürşida;
    Güneşi (Can) görürsün ki tulu ettiği (doğduğu) vakit mağaralarında sağ tarafa (Hakıkata, cennete, kudsi aleme) ziyaretleşir/meylederek döner… (Güneş) grub ettiğinde (battığında) da sol taraftan (beşeri cihetten, cehennemden) onları makaslayarak geçer (onlara değmeden, sıyırarak, kenardan geçer.) … Ve onlar mağaranın (mağaradan) geniş avlusu (Hakkani yer) içindedirler… İşte bu, Allah’ın ayetlerindendir… Allah kime hidayet ederse, işte o hakka-doğruya erdirilmiştir…Kimi de idlal etmişse (hidayet etmemişse; perdelemişse) artık onun için bir mürşid veliy bulamazsın (demek ki mürşid veliy Allah’dır). Bu da farklı bir Kur’an çalışması https://tevhidikuranmeali.com/ya-sin/ okumamazlık etme SAKIN Okuduktan sonra düşünceni geri bildirimden bulun:))

  18. Tekrar Merhaba Canan Hanım Dişi Deve ile ilgili olarak Mehmet Doğramacı’nın Hayatın Kalbine Yürüyüş adlı Kitabının Sayfa 198-199-200′ e kadar olan bölümlerine göz atabilirsiniz. Dilerseniz Yazarın bütün kitaplarını alıp, detaylıca bir tetkikten geçirebilirsiniz😊 Kubilay AKTAŞ beyefendininde penceresinden bakmanızı Tavsiye Ederim. Kendisinin Tv programlarıda mevcut okumayı her zaman gerçekleştiremiyorsanız ara sıra görsel hafıza için bu tarz görüntü ve sesli aktarımada başvurabilirsiniz.Oktan KELEŞ beyefendininde kitaplarını inceleyin. Lütfi FİLİZ’i es geçmeyin sakın. Davıd ICKE da göz atın. Hatta Hans Von Aiberg’in kitaplarında Göz atın. https://www.scribd.com/document/97352798/Zigzag-Sabikun-3 Bu arada yine değerli yazarlardan Necdet ARDIÇ’ın kitaplarınada göz atın😊https://www.scribd.com/document/78726630/L-U-B-B-U-L-L-U-B-V-E-S-I-R-R-U-S-S-I-RRI ve Münir DERMAN https://www.scribd.com/document/64042051/SU-C%C4%B0LT-1 Münir DERMAN İlmin yarısını verir, gerisini senin bulmanı ister. Lütfi FİLİZ lokmayı direk verir. Cevabı soru ile beraber verir. Fred Alan Volf Evrenin Ruhu-Paralel Evrenler-Rüya Gören Evren-Kuantum Bilmecesi-Kartalın Bakışı adlı eserlerinede göz atabilirsin. Bu arada dilersen belgesel olarak Sunuculuğunu Morgan Freemanın yaptığı, Discovery Science’ta yayınlanan bir bilim belgeseli “Through the Wormhole”. Her bir bölüm Morgan Freemanın bir anısıyla başlayıp daha sonra bilimsel açıklamalara giden bir dizi uzman tarafından farklı şekillerde yorumlanıyor. Belgesel sadece bilim meraklıları için değil genel bir izleyici kitlesine hitap etmek için hazırlanmış. İzlemedi isen Netflix üyeliğin varsa izlemeni tavsiye ederim. Coherense adlı paralel evrenler filmini de izle. Dizi olarak Fringe adlı diziyi öneririm. David Eagleman adlı bilim adamının beyin adlı senin hikayen belgeselini de izlemeni öneririm. Zihin adlı belgeselin de 5 sezonunu öneririm. https://www.ted.com/talks?language=tr Tabiki Ted’i Unutmayalım. 😊 Ahmed Hulusi’yi de okumayı unutma. Onun Kavramlar adlı hazırlamış olduğu eser çok şey katar sana. http://www.allahvesistemi.org/. https://www.onaltiyildiz.com/?haber,7454 Çalıştay konuları. 😊 Şimdilik bu kadar yeter. Kal Sağlıcakla.

  19. ÇOK TESEKKÜRLER Kim Bilir ( A DeM )

    Bu aralar gene sizin önerdiğiniz ‘ https://tevhidikuranmeali.com/ya-sin/ ‘ sitesinde ki yazılar bölümünü okuyorum tekrar tekrar…
    bu yazınızda ki Fringe ve diğer önerilerinizin bazılarını seyrettim dinledim
    dediğiniz gibi görsel kaynaklar anlamam da daha da etkili oluyor

    çok değerli önerileriniz için tekrar çok teşekkür ediyorum

    en son AHHA dediğim olayım ise

    ”anda yaşamak” nasıl olur diye çok düşünüyordum ve anladım ki
    anda yaşamak KUR’AN I – O’ nu bulunduğun çağda-şartlarda, koşullarda -zamanda v.b O NU yaşayabilmek , hissede bilmek miş….

    adımın açıklamasını yapdığınız gibi
    ya da ”Ve Selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemutu ve yevme yüb’asü hayâ ” ayetini yaşayabilmek inşaALLAH

  20. ”Ve Selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemutu ve yevme yüb’asü hayâ ”
    Elmalılı Hamdi Yazır
    (Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali)
    Selam ona hem doğduğu gün, hem öleceği gün hem de diri olarak ba’solunacağı gün.
    Ahmed Hulusi
    (Türkçe Kur’an Çözümü)
    Dünyaya geldiği, ölümü tattığı ve ölümsüz olarak ba’s olduğunda, Selam üzerindeydi. (Ba’sın vefatın hemen sonrasında olduğuna işaret).

    https://tevhidikuranmeali. com/meryem-kelime-anlamli/
    Ve selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemûtu ve yevme yubasu hayyâ
    ve selâmun aleyhi : barış, selam, huzur, üzerine, ona,
    yevme vulide : gün, zaman, yeni doğmuş, sabi olan, saf, tertemiz,
    ve yevme yemûtu : öleceği gün, ölünceye kadar,
    ve yevme yubasu : her an, ortaya çıkan, kaldırmak, göndermek,
    hayy : diri, canlı, hay olan
    15- Zamanını tertemiz bir halde, ölünceye kadar barış ve huzur üzere geçirdi ve her an ortaya çıkan her şeyin Hayy olandan geldiğini anladı.

    Ayetin detaylı anlaşılması için Âdem hikâyesinden Âdemî Şuûr Metaforuna adlı yazıda elimden geldiğince kalemin mürekkebince açıklamağa çalışmıştım şu yorumumda Merhaba şu üstü örtülü kelimeleri açalım Musa yola çıkacak yola çıkmak için pişmiş -balık- ( akıl ) alacak burda birden fazla anlam var deniz diye bahsedilen içinde yaşadığımız yeryüzü dünya hayatı (dünyamız) dünya rüyamız aşağıların Aşağısı (aşağı bile değil :)). Birde şu yoruma Sonsuzluk Kulesi detaylandıracak ise eğer :)) biz çok fazla açmadan kısa bir cevap verelim, verebilir isek eğer :))Şimdi Esma-ül Hüsna (en güzel isimler) diye anılan isimlerin açığa çıkmasını dileniliyor, burda, mutlak irade (Külli İrade,Zati İrade) söz konusu isimler kendinde zamansız,mekansız Rahiym ismine uğramadan öz potansiyel olarak varlık halindeler örnek (Su:) Burda anlatılan durumlar Tarık 11- Yemîn olsun o dönüşlü (hâlden hâle giren) göğe! Aslında oradaki ( göğe bizim izafi kişiliğimizin asıl şuur seması) Kişinin yani ERoğlunun :)) Şuur,Gündüz AYDIN seması. Asıl yaşam yurdumuz hani güzel ve hayranlık uyandıran bir durumla kaşılaştığımızda Avrupalılarında Türk olmadığı halde Türklerinde Avrupalı olmadığı Halde Arapların bu ikisi olmadığı halde dillerindeki O tek Harf var ya VAV. şİMDİ BU VAV I AL AHHA ile bir karşılaştır. Alt üst yap harfleri Sadece. Sonra Sonsuzluk Kulesi sayfasının üzerindeki VAV A BAK. Bir de Muhammed’in Miym ini al Ali’nin de Elifini AL ARADA Kİ Lam ‘ı BULMAYA ÇALIŞ:)) Yoksa nasıl okuyacaksın o Kur’AN ‘I Hadi AllaH SeLamette ULAŞTIRSIN:))

  21. Merhabalar Kim BiliR ( A DeM )

    KUR ‘AN ve KUR’AN ayetlerinin hayatımın neresinde olduğu konusun da aramız da bir anlaşmazlık var gibi
    Ben bu konuya belki iki açıdan bakmak geregi duyuyorum, Hayatımızı belirleyen geniş anlamda ayetler bir de gündelik hayatımızda yer alan ayetler..

    yorum açıklamalarınızı elbette dikkatli ve tekrarlı okuyorum,bazen bugünüme gökkuşağı gibi doğuyor, bazen de bir karaltı içinde buluyorum kendimi,ayetin izi gündelik hayatımı biçimlendirsin istiyorum
    birikimlerinizden yansıyan notları, tematik bir yaklaşımla açıkladığınız konuları çok dikkatli okuyorum bundan şüpheniz olmasın -:)

    benim derdim hissetmek, yaşayabilmek , okumalar da bir iç aynaya bakar gibi olmak,hayatımızın izdüşümüyle karşılaşmak,gerçeğin ötesine hayal dünyasına sürüklenip gitmekten kurtulup gerçegi yaşama
    bu da sanırım sadece okumakla olmuyor AHHA anları okuma otesi bir sey….
    dediğiniz gibi Yoksa nasıl okuyacaksın o Kur’AN ‘I Hadi AllaH SeLamette ULAŞTIRSIN:))

  22. Merhaba Canan Hanım anlaşmazlık yok, gün içerisinde gündelik hayatımıza işaret eden yönü ile beraber gündelik hayatımıza ait beşeri kişiliğimizden uzak asıl anlamı ile de her AN yaşanıyor ve yaşatılıyor Kur-AN. Biz her halimiz ile kelamın kendisiyiz, eksiğimiz ile yanlışımız ile artımız ve fazlamız ile sen o kelamın dışına itme kendini her ahvalin ile OKUNAN sın. İçinize Gökkuşağı gibi doğması ve bir karaltı gibi doğma, bir ölüp bir dirildiğinizin ifadesi. Beden bilinci kabıdz, kabz eder, dar, daraltır sıkar. Aziyz olarak, karşı konulmaz olarak hükmünü icrada, Kabir yönün, ondan kurtulunca, basıt, genişleme, derin görüşe ulaşma, fettah, fark edilmeyeni fark ettirip değerlendirme alanı ve olanağı veren. Yani her an Bais ismi ile karşı karşıyasınız. Ahmed Hulusiyi bilerek koydum farkına varırsınız belki diye. Öldüğüm gün, dirildiğim gün burada gün olarak bahsedilen kavram bildiğimiz anlamda gün değil, bilinçli ve bilinçsiz anlarımız karşınıza çıkan her olayı şuurlu bir farkındalıkla okuma durumuna işaret. Eski kimliğinizden ölüp yeni kimliğiniz ile dirilme anları. Göğümüz şuur göğümüz sürekli genişlemekte bir önceki şuur durumuna, eskiye dönüş mümkün değil ARTIK. Senin okuman gereken nokta şu sen her halinle istesen de, istemesen de veya farkında olsan da, olmasan da senden açığa çıkanlarla (Rabbin yaratımı, isimlerin terkibi) Mutlak Benliğine TESLİMSİN. İşte bu anlayışa Selam bana öleceğim gün (izafi kişiliğimden öleceğim AN) Selam bana hakiki kimliğim ile dirileceğim ayağa kalkacağım AN Ve bu anlayış üzere olduğum sürece sürekli Selamette olacağım. Yine açayım günlük hayatında ne tür olaylarla karşılaşırsan karşılaş iğrenç, güzel, vahşi, zarif, acı, tatlı bu açığa çıkan yaratımla, yaratılanlar Mutlak Ben’e Kulluk halindeler kendilerinden açığa çıkanla AN’DA KAYITLI VE TESLİMLER kendilerine aiT bir İradeleri yok. Meleklerin bir tesbihi vardı hatırlıyormusun kelamda ne diyorlardı? Diyanet İşleri Meali (Eski)
    Cevap verdiler: “Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen hem bilensin, hem Hakim’sin”. Meale kızıyorum o ayrı bir mesele bizden açığa çıkardığın ilimden, (öğrettiğinden değil o )bizden açığa çıkarmayı dilediğin ilmin, kudretin. iradenin dışına çıkabilmemiz veya bunun aksi bir davranış ortaya koyabilecek senden ayrı bağımsız bir yapımız ve mevcudluğumuz yok. Ayeti ayet ile tefsir edelim Rahman 55 Diyanet İşleri Meali Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz. Ayetin yabancılar okusa ilk defa KurAn okuyan işte dünyanın dışına çıkardığımız uydular, sonra göremediğimiz Cin( sufli görünmeyen varlıklar) Melek (görünmeyen ulvi varlıklar) dünya semasından atmosferinden uzay araçları ile gelseler AYET boşamı çıkacak. Neyse konumuza dönelim Ey beşer (ins, daha anılmamış olan) kişi içinde sakladığı cinni, gizli saklı görünmeyen kişilik sahibi bilinç türlerin ile yapıların ile beraber seni yarattığım fıtrat tan yaradılış proğramının ve Kulluğunun dışına çıkmaya, yüce şuur katmanlarına , yapılarına çıkmaya gücünüz yetiyorsa hadi buyurun çıkın, gidin. Ancak sultan bir güç olmaksızın çıkamazsınız. Sence Rahman ne diyor bize Siz diyor benim irade etmediğimi, dilemediğimi, ilmi olarak vucud vermediğimi yapamazsınız. Böyle bir gücünüz ve ilminiz yok. Çünkü Siz yoksunuz, Yalnızca Ben varım. Ancak SULTAN bir güç olmadıkça geçip, gidemezsiniz. Var sandığımız varlığınızı bana Tam Teslim etmedikçe. Emaneti sahibine iade etmedikçe geçip gidemezsiniz. Kendim ile Hayat bahşettiğim dirilttiğim ölüyü Kudret El’imle bina ettiğim SEMA’NIN katlarına ulaştırırım. Diyanet İşleri Meali (Eski)
    Gök yarılıp da, gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman haliniz nice olur? Sen tevil et tefsir et demiyorum, bak anladıklarına göre içinde yorumla ayeti. Rasulullah’ın Miracı vardı YA HANİ. O NuN ile bağla. Umarım birşeyler anlatabilmişimdir. Bu arada Elif Lam Miym ALİYM Olan bir defada okur. Sonra beşere, üstü toprak ile örtülü olana Miym olan der ki ey Toprağa hayat veren toprağın babası Su olan Rahman ALİ Kalk’ta HAYYAT ver. Bu yazdıklarım Kızım sana söylüyorum gelinim sen ANLA. Kuş dili bilen Gecenin bülbülleri bilir, OKUR. Selam onlaradır. Onlar kendilerini bilir. Selam hep bizden bize:))Bu arada yine benim derdim hissetmek, yaşayabilmek , okumalar da bir iç aynaya bakar gibi olmak, hayatımızın izdüşümüyle karşılaşmak, gerçeğin ötesine hayal dünyasına sürüklenip gitmekten kurtulup gerçegi yaşama, Dünyanızdan çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa Unutma Rasul gitti, geri geldi. Dünyasını yaşadı aramızda, tekrar ait olduğu yere döndü. Hayali hakikat gibi yaşadı, Hakikati de hayal gibi yaşadı gitti. Mana derin HADİ OLAN ÖZÜN, ÖZÜNDEN HADİY E EDER MUCİB OLUR SANA. Ey İns AN’ılmadan nereye gidiyorsun:))

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir