Bilinç – Şuur ayrımı

bilinc-suurKelimelerin genel anlamları dışında öz(n)el kullanımları, fikir alışverişlerinde anlam çatışmasına neden olabilir. Kelimeler birer araç olduğundan, yazarlar, şairler bu araçları diledikleri gibi süsleyip farklı/geniş anlamlar verebilme özgürlüğüne sahiptir. Haliyle aynı kelimelere (kelime kalıplarına) aynı içerikler/kavramlar yerleştirilmeyebilir. Tabi bu noktada yanlış anlamaları önlemek için de o yazarın kullandığı kelimelerin kendisine yorumlatılması gerekmektedir.

“Ben” demiştir, egodur, cehenneme işâret etmektedir; “Ben” vardır “hiç”liğini hissetmiş ve gül bahçesi olmuştur. Çiçek olan “gül” var, “hissediş” olan Gül var!

Bilinç & Şuur

Tasavvuf içerikli yazılarda sıkça kullanılan iki kelimedir “Şuûr” ve “Bilinç” sözcükleri. Kimi yerde aynı anlamda kullanılmalarına rağmen, farklı konseptlere işaret edecek şekilde de anlam verilebiliyor. Bu durum bilincin ortak bir tanımının olmamasından ve bilincin farklı hallerini karşılayacak spesifik kelimelerin eksikliğinden veya bilinmemesinden kaynaklanıyor olabilir.

Arapça kökenli ve yüzlerce yıldır Türklerde de kullanılagelen “Şuûr” kelimesine Cumhuriyetle birlikte karşılık olarak üretilen anlamdaş kelime “Bilinç”tir. Dolayısıyla ayrı anlamlarda kullanılması da semantik açıdan yanlış olacaktır. Herhangi bir insana “Şuûr” kelimesinin anlamını sormuş olsak bizlere vereceği cevap büyük oranda “Bilinç” olacaktır. Fakat Tasavvuf dünyasında Arapça kelimeleri kullanmak daha makbul (!) ve moda olduğundan Türkçe karşılıklarının kullanılması okuyucuda -haklı olarak- “anlamı karşılamama hissini” uyandırmakta ve Arapça kökenli bu kelimelerin Türkçe’de karşılıklarının olAmayacağı şartlanmasını doğurmakta.

Söz gelimi, Muhammed Rasûl Türk, Kur’an Türkçe olsa idi, Arapça “Allah” kelimesinin “Tengri” yerine kullanılamayacağı şartlanması ortaya çıkacaktı. Ne Rasûl, ne Allah/Rahman, ne de “Şuûr” Türkçede karşılığı olmayan kelimeler değildir. Nasıl ki Arapça açısından “Rasûl, Allah, Rahman ve Şuûr” tek anlamlı/tek boyutlu kelimeler ise; ama bu kelimeler kendinde birçok boyut bulan kişi tarafından mecburen/işâret amacı ile kullanılmış ve kullanılması nedeniyle çok boyutlu anlamlar içerir hâle gelmişlerse, benzer durumlar Türkçe veya diğer diller için de gerçekleşebilirdi. Yâni Rasûl Türk olsa ve tasavvuf terminolojisi Türkçe olarak gelenekleşse idi, belki de bugün “Tengri yerine Allah”, “Bağırsak yerine Rahman”, “Elçi yerine Rasûl” kelimeleri “asla” kullanılamaz diye tartışıyor olacaktık. Dolayısıyla kelimelerin birer “araç” olduğu asla unutulmamalı ve üzerlerinde tartışma yaratacak şekilde saplanıp kalınmamalıdır.

Bu minvalde, günlük konuşma dili düzeyinde aynı anlamı karşılayan “Şuûr” ve “Bilinç” kelimelerine tarihsel-dinsel arka planında geçirmiş oldukları dönüşümleri de hesaba katarak bir anlam ayrımına gitmek gerekirse; “Bilinç” gündelik, dışa dönük farkındalık iken, Şuûr ise daha içsel, öze dönük bir farkındalık anlamına hâizdir şeklinde kısaca tanımlayabiliriz.

“Bilinç” yani içsel bir farkındalık içermeyen, gündelik farkındalığımız ve bilinçdışı derinliklerimiz Kur’an’da “7 kat Arz” olarak ifâdelendirilmiş. Bilincin içe döndürülmüş hâli ≈ Şuûr (kendini bilme) basamakları da 7 (bu sayı diğer Kur’an sayıları olan Yüz, Bin, Elli bin gibi temsilidir kanaâtimce) kat Gök olarak sembolleştirilmiştir. 7 kat “Gök ve Arz” “Nefs”i/Nefsin varsayımsal katmanlarını oluşturmaktadır.

 

Bilinç – Şuur ayrımı” hakkında 16 yorum

  1. Merhabalar ;

    Teşekkür ederim, uzun süredir bu iki kelime arasındaki farkı anlamaya çalışıyordum. Paylaşımlarınız için teşekkür ederim. Vech kelimesinin tam olarak anlamını da bilen arkadaşlar yazarsa onlara da şimdiden teşekkürler.

  2. Merhaba, Arapça’da “vech” sözcüğü “bir varlığın kişiliğini, kimliğini temsil eden dış-görünen yönünü, yüzünü” ifade etmek için kullanılır.

    1. Sa hocam suurunu kaybetmiş insan Nasıl anlaşılır vesveseler şuuru kaybetmeye sebep midir ? Vesvese hastalığına yakalandım uzun bir süre depresyona girdim panik atak yaşadım ve suanda hiçbirşey hissedemiyorum sanki bütün manevi duygularım yok olmuş gibi hissediyorum içimden hiçbirşey yapmak isteği gelmiyor yaptığım hiçbişeyden Mutlu olamıyorum kendimi huzurlu hissedemiyorum kalbin mühürlenmesi midir bu ? Nasıl eskisi gibi hissedebilirim kafam karmakarışık Kocaman bir boşlukta gibiyim? Yardımcı olursanız sevinirim ?

  3. yazınız oldukça güzel ben de teşekkür ederim, VECH sözcüğü sanki, sadece dış görünüş değil, seyir edileni, algılamak ve değerlendirebilmek (böyle olunca hem dışsal hemde içsel görebilmek) anlamına gelmektedir. Örneğin nereye bakarsan ALLAH (C.C) Vechini görürsünde, ALLAHI (C.C) zahiri ve batını olarak algılanması, değerlendirilmesi olarak yorumlanması bana daha uygun görünmektedir.

  4. şuura nefis, bilince ego diyebilir miyiz? egoyu, nefsin (özün, benliğin) sahtesi, gölgesi olarak düşünüyorum… Ruh da deniliyor ama ruhun da nefsin bir parçası, özellik katmanı, elbisesi, bedeni olarak düşünüyorum..

    1. Değerli Yusuf, eğer Kur’ani kavramlarla tanımlama yapacak olursak;

      Tek olan RUH’un birimlere -algısal bir ilüzyon olarak- bölünmüş, birimselleşmiş yönü Nefs’tir, her boyutuyla bize ait kişisel benliğimizdir. Kur’anda ruh+lar diye çoğul olarak bir kavram bulunmuyor. RUH, ilahi teklik, ilim, diriltici nefestir. RUH üflenen kişi birimsellik zannında ölerek, evrenselliğe dirilir.

      Bu nefsin ANLAYIŞ yeri, sizin Şuur dediğiniz, Kur’an’da KALP kavramıdır. Yakın zamanda facebook’ta Kalp ile ilgili olarak paylaştığım küçük bir notu yapıştırayım buraya:

      “Vücudumuzdaki toksinleri temizlemeyle ilgili organın karaciğer, böbrek oluşu gibi akletmek [iki düşünceyi birbirine bağlamak] ve diğer benzeri (düşünmek, anlamak, idrak etmek vs.) yetilerimiz de beyin hücreleri, beyin ile “*bağlantılı” bir fonksiyon.

      Bugün bizim Kalp dediğimiz organ ile bilimin tespit etmiş olduğu hiç bir bağlantısı bulunmuyor aklın (elektro-manyetizmasının gücünün beynin yaydığından fazla olması bu konuda bir delil değil).

      Kur’an’daki “Kalp” kelimesi ve kavramı akletmenin [Kur’an’da “akıl” kelimesi geçmez, hep fiil (> akletmek) şekliyle kullanılır], anlamanın, öğüt almanın, düşünmenin gerçekleştiği; Evrensel, Tekil-Tümel RUH ile kişilik arasında, ikisine de TEĞET arayüzdür, KALIP’tır, manevi bir yapılanmadır.

      Düşünme işlemi beyin hücreleri “aracılığı” ile olur; ama “hımmm anladım” dediğimiz noktanın yani FIKIH’ın gerçekleştiği arkadaki FON, KALIP’tır, KALP’tir.

      [Gözlerinizi kapatın, kolunuzu havaya kaldırıp hiç hareket ettirmeden kolunuzu hissedin, bu hissetme ortamı KALP’tir, fiziksel olmayan kalıbımızdır. Bu kalıbın beyin/zihin haritalarınca oluşturulan hologramik görünümü ise şu madde bedenimiz. Kalbin/kalıbın temsili görünümü ve (doğru bir ifade olmasa da (?)) madde dünya aracısı (?) da beyin..]

      Biz “kendimizi”, “benliğimizi” gözlerimizin gerisinde, kafamızda sandığımızdan, ANLAMA da kafamızda oluyor sanıyoruz [ki evrimsel süreç açısından bu beyin oyunu/hilesi bize avantaj sağlıyor, topuğumuzda olsaydı “benlik hissi”, bu riskli olurdu av-avcı ortamında :)].

      Kalp, Nefis-kişisel benlik sınırlarında/kalıplarında kalıp genişletilmez/mühürlenir ise evrensel hissediş yükünü kaldıramayan akl-ı meaş (dünyevi çalışan akıl) olarak kalır; nefsin sınırlarından genişleyip LÜBB (evrensel çalışan akli odak) sahibi (Ûlul-elbâb) olursa işte o zaman Evrensele açılır.”

      İNS : İnsanın gündelik, toplumca bilinen kişiliğidir.

      CİN : İnsanın pek de bilinmeyen, bilinçdışı kişilik-ler-idir.

      1. Genelde ingilizce kullanmayi uygun gormiyorum ancak suur ve bilinc aradindaki iliskiyi ingilizcede kavramak kolay. Suur/consciousness ve bilinc/awareness
        “Highest awareness of consciousness can be achieved by diverse cultural practices” mesela bu cumlede kullanildigi gibi suur un farkindaligi olabir. Suur olmadan /bilinc olmaz. Suur un bilincinde olmak bilinclenmeyi genisletmek kisisellikten evrensellige acmak mumkun. Suur ayni ruh/spirit
        Of the energy. Hem kisisel hem toplumsal hem evrensel : )

      2. 7 kat ın ve yedi basamağın ne şekilde kullanıldığını öğretin lütfen.
        Seven chacras of İndia or seven houses in China are same things. They also align with endocrine glands which are our hormone factories and power plants for our bodies. Our lives are also to be in balance with these seven major influences to be healthy. Our higher/spirit self on the top to our rootedness to the earth at the bottom. So are the layers of consciousness. Above as below🎶

  5. Sizden başka bu soruları sorup tatmin edici cevaplar almam mümkün değil başka yerden…genelde tefekkür üzerine bu sitenizi(paylaşımlarınızı) takip ediyorum(kaderimin cilvesi)…izahatınız için teşekkür ediyorum gerçekten..

  6. akıl gerçeğe yol bulur,hissetmek ise yolun sonundakine varmak…tanrı rüyada..!insan rüyası,hayvan rüyası,bitki rüyası,cansız rüyası,ruh rüyası,evren rüyası ve kendisi…başlangıç filmindeki gibi…uykudaki şuurlar bilinç adı ile anılıyor…hissetmek,olmak….uykudaki gerçeklik hissetmekle oluyor…rüya gören yok bir tanrı(adına ne denilirse artık) yok mu?sonsuz okyanusta yüzmek akıl,balık olmak ise kalb,hissetmek….uyanmak mı amaç? uyandıkça arınmak ve en sonunda tanrı olduğunu(gerçeğin gerçekleşmesi) farketmek mi amaç? ötelerde değil,olanın olduğu anda,yerde tanrı..tanrının sarhoşluğu mu,rüyası mı,saklambaçı mı,oyunu mu? ne olduğunu bilmek ayrı,ne olduğunu hissetmek apayrı..tıpkı mevlana hazretlerinin dediği gibi;bilmek başka,olmak bambaşka..!

  7. namaza sarhoşken yaklaşma uyarısı..sarhoşluk biter mi ki? meyini doldurmuşken lebaleb,bize sarhoş olmaktan gayrı ne düşer…ömer hayyamın dedikleri gibi;
    Can bir şaraptır, insan onun destisi;
    Beden bir ney gibidir, kan o neyin sesi.
    Hayyam, bilir misin nedir bu ölümü varlık:
    Hayal fenerinde bir ışık pırıltısı.
    ****
    Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
    Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
    Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.
    Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.
    *****
    Güneşi balçıkla sıvamak elimde değil;
    Erdiğim sırları söylemek elimde değil;
    Aklım düşüncenin derin denizlerinden
    Bir inci çıkardı ki delmek elimde değil.
    *****
    Bu uçsuz bucaksız dünya içinde, bil ki,
    Mutlu yaşamak iki türlü insana vergi;
    Biri iyinin kötünün aslını bilir,
    Öteki ne dünyayı bilir, ne kendini.
    *****
    Gönül dedi: Ben neyim ki, bir damla sadece;
    Ben nerde, görmediğim koca deniz nerde!
    Böyle diyen gönül denize kavuşunca
    Baktı kendinden başka şey yok görünürde.

  8. Evet; “kelimeler araç”, fakat araçtan araca fark var. Elmayla otu aynı kategoriye sokamayız. İkisi de nebattır ama elmaya ot demek bir nevi zulümdür. “Allah Adem’e bütün isimleri öğretti”. Bu öğretişte “aracı” olarak harfler kullanıldı mı kullanılmadı mı bilemeyiz, fakat harflerin ve harf öbeklerinin kesinlikle bir ruhu ve enerjisi vardır. “Tengri” kelimesi “Allah” kelimesinin yerini tutamaz. (Hurufilik ve hurafe kelimelerinin araştırılmasını tavsiye ederim).
    İnsan da Allah’ın kelimesi; “hepsi de insan” deyip geçebiliyor muyuz?
    Dillerin çoğalması Allah’ın yeryüzüne bir lanetidir. “İlim nokta idi, onu cahiller çoğalttılar” örneğindeki gibi. Dil de aslında Aramice’dir (Hz. Nuh’un oğlu Sam’dan gelen “Sami” yani semitik dil). Tüm peygamberlerin gerçekte müslüman olmaları gibi dilleri de aynı dildir, ve bölünmez kutsal metinler içermektedirler. Bunları sonradan uydurma dillerle kıyaslayamayız.
    İnsanın ruhunu ve bedenini cennet koşullarına uygun hale getirecek olan da bu kelimelerin hatırlanması, anılması, söylenmesi; yani “zikir”dir. Zümer 23’te dediği gibi; “Allah, kelamın en güzelini ikizli, ahenkli bir kitap olarak indirdi. Ondan Rablerine saygısı olanların derileri ürperir. Sonra derileri de, kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Allah’ın rehberidir.”

  9. Bildiğim kadarıyla ALLAH kelimesi EL-İLAH dan geliyor. İlah kelimesinin de temel anlamı yaratıcı olduğu için; Allah’a Tanrı veya The God demekte sakınca göremiyorum. Önemli olan kelimenın işaret ettiği “O” dur. Kelimeleri ilahlaştırmayalım

    1. Allah diye bir kelime olduğu tamamen günümüz islamcılarının çarpıtmasıdır. Ne Kur’an’da vardır ne de Araplar tarihte Allah diye bir tanrıya tapmışlardır.

      Arapça’da el artikeldir, Lah da tanrının adıdır. Bu isim batı Aramice (Nebate dili) Yah’ın Arap lehçesinde söylenişidir. Köken olarak Eski Mısırca’da ay manasına gelen İah’tan (ia ah diye okunur) geliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir