“Güzel sual İlmin yarısıdır” diye rivayet olunagelmiş Allah Elçisinden! Güzel sual, düşünmekle ısınan beynin, Hakikat arayışındaki gönüllerin nişanesi olsa gerek! Fikre Takılanlar ve Fikre Düşenler paylaşımlarının devamı niteliğinde, Sonsuzluk Kulesi‘ne e-posta, sosyal medya ve yorum bölümlerinden iletilmiş çeşitli konularda kıymet-değerli sualleri ile katkıda bulunan Okur ve okuyucu gönüllere, idrakimiz hududunca paylaşmış olduğumuz cevaplardan oluşturulmuş derleme paylaşım.. Gerçeğe işaret ve isabet edenler Hakikat deryasından; hata ve kusurlar ise eksikliğimizdendir.. Faydalı olması dileği ile…
– Cebrail Tefekkür melekesi mi ?
Evrende işleyen Zeka’ya matema; ilkelerinin keşfine matematikdemiş Eski Yunan.. Evrendeki bu Ruh, ve bu Zekanın deşifresi olan Cebir, Ortadoğu coğrafyasında İbrahimi geleneklerdeyse Gabriel-Cebrail olarak aktarılagelmiş. Yani, sondaki -il ekinden hareketle İlahi olana ait Zeka!
Dolayısıyla Cebra-il, İNSAN’ın insü-cin-melek-Beşer yönlerine değil, Kıvama getirilmiş Âdemliğinden (15:29) Sonsuza açılan ilahi boyuta ait. İlahi Kelamı = Öğretiyi sık sık zikreden, yani gündeminde tutan ve demlenen Beşerin bölük- pörçük, çatışan tüm parçalı alt kişilikleri (yani cinler) Cebir ile kaynaştırılır – BÜTÜNLENİR, nefs mutmain olur (yani melekleşir). Böylece Evrendeki Uyum – Düzen – Zeka, Bireye ve yaşamına da yansır. Buna Cebrail’in inmesi veya indirmesi (nüzûlu) denilmiş.
Yeri gelmişken, umuma yaygın bir yanlışa dikkat çekmek için!. “Nüzul” sözcüğünün anlamı “inmek” değil; içine işlemek, nüfuz etmek, fiziksel bir etki yapmadan girip, girdiği nesnenin her bir zerresine homojen olarak yerleşmekdemek (İbni Manzur; Lisanü’l Arab).
Beşer yönümüze ait bir meziyet olan Tefekkür, melekleri yani ilahi özellikleri – hisleri – manaları, aralanmış Gönle indirir ve nurani basınçla Kalbi genişletir peyderpey (Bknz. Allah’ın Beşer ile konuşması).
Melek ile aynı kökten bugün Latincede “moles”, Yunanca “molos”,İbranice’de “molek”, bugün dilimizdeki “molekül” hep aynı kökten gelmekte ve en temel anlamı ile çaba/güç/kuvvet demek.
Pencereler, İçsel Ufkumuzda 1000 yıllık bir mesafeye genişlediğindeyse, Mi’racımızın Cismani yönü (İsrâ) Birimsel Nefsin sınırlarında, Rabb’in katında nihayet bulur. Cisim, Bireyliğimiz, “kendi” varlığımız, Nefsimizdir!
Sonrasındaysa, yolculuk, Cisimsiz, yani Aşkın Nefs (Ben-Ötesi varlık) ile RUH ve Melekler ile En yüksek Ufka dek (53:1-18), HÛ’ya dönük devam eder, nasipse..
– Allah’ın varlığına nasıl şahit olunur?
“Allah” veya “El-İlah”.. “El-” Ortadoğu dillerinde mana olarak MUTLAK olan GÜCE, mutlaklığa, “herkesçe bilinene, belirgin, aşikar olana” işaret eder. Bunun Batıda karşılığı “The” artikelidir.
“The” ile diğer dillerde bağlantılı olduğunu düşündüğüm..
Latince Theo- (teoloji-tanrı bilimi gibi) Türkçe Teo (TEOman > Tanrı adamı gibi), hatta DOĞA.. Uzakdoğuda TAO..
Yani mutlak olan.. Herkesçe bilinen.. Pagan kültüründeki put isimleri de bu “varlığı aşikar olanın” çeşit çeşit yüzleri anlamında.. Paganizm de genelde bilinenin aksine basit, saçma bir inanç değil, yani..
Örneğin, Al-Lat.. Varlığı aşikâr olan Evrensel Mutlak gücün Doğada kendini “rızık verici” yönüyle göstermesi, gibi. İşin bu veçhesi zamanla bu özelliklerin “dişi” ve “Allah’ın kızları” saymaları yanlışını ortaya çıkartıyor. Halbuki, her biri birer “Melek”, yani Allah’ın gücü.
Monoteist inançlar tarafından da Varlıktan – Varoluştan ayrı, ötede bir tanrıya indirgenmiş olan El-Zahir (!) olan Allah, tüm manaları, özellikleri (> Kur’an’daki “Biz” hitabı), yansımaları ile ortada olandır. Varlık olarak kendini gösteren, Allah manalarının sınırsız bileşimleri ve devinimleri.. Bu minvalde Varlığın Kendisi (“Biz” hitabı) ve Kendinden olduğu (“Ben”, “O” hitabı), aşikar varlığıyla şahitlik tartışmaların muhatabı değildir. El-Zahir’dir, MUTLAK GÖRÜNEN’dir O, çünkü.
Müslüman ekollerin yanılgısı Allah’ın El-Zahir ismini vurgulamaması.. Yahudiliğinki, Allah’ı El-Batın özelliğine ötelemesi.. > THEO Panteizmin yanılgısı, Allah’ı El-Zahir vasfına, yani DOĞA’ya indirgemesi.. > TAO Hristiyanlığın ise El-Zahir ismini tek 1 kişiye indirgemesi..
“Her nereye dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır”
Allah, El-Hak’tır aynı zamanda, Varlığı apaçık ortada olandır! Bakın, Kur’an’da Allah, monoteist inanç ekollerinin sayfalar dolusu delillendirme, inandırma çabasına girmeden ortada, ayan beyan olandan örnek vererek İÇKİN Varlığını nasıl ortaya koyuyor:
“Yeryüzünü de ölü, kupkuru görürsün. Biz onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman kıpırdar, kabarır ve her türden iç açıcı çift çift bitkiler bitirir. Bu böyledir. Çünkü Allah, O Haktır (apaçık ortada olandır)!.” (22:5-6).
Şimdi, siz, ortada olan, herkesin, eylemlerinizle, vücudunuzla gördüğü varlığınızı ispatlamaya çalışır mısınız?
Kur’an Allah’ın Varlığını tartışmaz. Dolayısıyla, ŞAHİT olunacak olan Allah’ın Varlığı değil, O’ndan başka İLAH olmadığıdır. İnsanlığın problemi bu nokta.
Bunun ŞEHADETİ (3:18) ise katmansal olarak Adaleti ayakta tutan İlim ile, melekler ile ve Allah’ın Zatından Allah ile olur. Buysa egomuzun çeperlerini inceltme tecrübesiyle. -Başkalarına değil-, sadece nefslerimize Üstad olarak şahit olabiliriz.
“Şahitlik – Şehadet” kavramına gelirse.. Bir vakıaya tanık olan, onu gözlemleyen demek. Sözcüğün mübalağalı formu “Şehit” ise, hem dış dünyada, gözlemleyerek; hem de iç aleminde bizatihi yaşamış, deneyimlemiş olan birey. Dinde, tasavvufta veya her türlü bilgelik kaynağında anlatılanları birebir yaşayıp tanık oldukça adımız Şehit olur.
Bireye AİT YAŞANMIŞLIK, tecrübe ne kadar varsa, o derece Şehit oluyor insan. Rabb’in, Yetiştirici’nin ŞEHİT vasfı yansıyor insana (Potansiyelinden aktive oluyor). Bu nedenle, “şu kişi böyle, bu kişi şöyle demiş”ler ile, sırf nakil-rivayet- ezber aktarımlarıyla, “elhamdulillah müslümanız”lar ile Şehitlik olmuyor (Bknz. Plasebo Aydınlıkta kaybolmadan..). Yerini dedikoduya, kîlukâle bırakıyor ancak.. Ben-liğimize ait Deneyim = Şehadet olacak..
–“Biz o yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsleyip donattık, ve her türlü şeytandan koruduk” ayetinde ne denilmek isteniyor? Halbuki, yıldızlar bizden binlerce ışık yılı uzaktalar.
“Yakın Göğü gezegenlerle (Arapça Kevkeb) süsledik..” “Yıldız” (Arapça Necm) sözcüğü seçilmemiş, ilk olarak.
Sonra da şunu hatırlamamız lazım: Kur’an, Mesajı herkesin objektif olarak şahit olduğu Tabiattaki olay – olgu – süreçlere kendi anlam örgüsünü yükleyerekde aktarıyor. Bu sayede hem MESAJ her dönemde, bölgede korunmuş oluyor, hem de HATIRLANMASI kolaylaşıyor.
Ayetten anlayabildiğime gelirsek: “Gezegen” denildiği için, yani nükleer aktivite olmadığından Eril – Pasif astronomik bir nesne var karşımızda. Gezegenler Güneş’ten gelen ışığı yansıtırlar sadece, malum. Yıldız(lar) gibi kendi içinde ışık-ısı-enerji üretmezler. Yıldız(lar) gibi Dişil – Aktif, enerjik, üretken, doğurgan değiller.
MESAJ’a, dönüştürelim: Hakikat Güneş’inin aydınlattığı SEMAVÎ KELAM = ÖĞRETİ’den ham olarak edinilen mevzular/bilgiler “Gezegen” sözcüğü ile temsilleniyor. Bu, işin ilk anda insanı cezbeden, süslü gelen yönü! Nefsin içindeki Şeytanın istismarına da çok açık ama! Şuur = Farkındalık katlarının yani Sema’nın girişinde, en alçak/aşağı yönündeyiz daha. Gezegen olarak dolaşıyorsun, Yıldız gibi içsel aktivite oluşmamış henüz..
Çünkü Sema sistemi sünnetullah ilkeleri gereği KORUNAKLI! Elde edemezsin oradaki BİLGELİĞİ hemen.. Ezberlenilenler ciklet gibi çiğnenebilirken; Sistemli bilgi çıkmaz, derinliğine vakıf olamazsın emeksiz, arınmasız, Tefekkürsüz. Bedeli, eski anlayışın ölümü, azabı, can çekişi.. Alevli ateş yani ŞIHAP, şeytanı kovalayıp yakacak!
KORUNAKLI Sema’dan Nefsin Sudûrunda yerleşik Şeytanın (114:5) taşlanması/kovulması gerekiyor..
Arınma için şart.. Arındıkça üst Gök katları BİREY’de inşa edilip çıkılıyor, o Sema katlarına ilgili VAHİYler iniyor.. YILDIZLAR semasına.. Ve artık Dişil enerji, üretim/aktivite var.. Ve Mele’i Ala’nın sessiz SESİ işitiliyor.. Yıldızların ile YOL bulabilecek noktaya geliyorsun.. Sen de Güneş’in misali-temsili bir Yıldızsın Sema’da Seyreden..
Gece > Yani, kişiliğinin/Arz’ın örtüldüğü Tefekkür dünyanda, Yıldızlarla.. Gündüz > Varlığa/Arz’a Hizmet dünyanda Güneş ile..
– Varlıktaki “Teklik” anlayışınıza rağmen siz halen vahiy kavramına, peygamberlere, Tanrı-kul ikiliğine, Yaratıcı gibi kurgulara nasıl inanıyorsunuz?
Hangi ontolojik/varoluşsal tecrübe alanında durduğunuza, şahitlik ettiğinize bağlı olarak kavramlar “geçici olarak” düşebilir.
Benzetme üzerinden gidersek..
Evrendeki Enerjinin gerçekte Bölünmez, Tek bir Alan halinde olduğunu biliyoruz. Bunu bilmek, bu enerjiden hasıl ve zahir olmuş, açığa çıkmış olan sonsuz atom çeşitliliklerinden, moleküler yapılanmalardan bahsetmemize; bu parçacıkların Mutlak Enerjiye göre konumlandırılmalarına ve bu doğrultuda, Enerji-Atomlar arasında matematiksel hesaplamalar yapılmasına engel değil.
Atom-Enerji ayrımı evet, sanaldır, ama gerekli ve gerçeğidir de atomlar dünyasından bakıldığında. “Kavramlar” aleminde yaşadığımızdan.. (Bknz. Hakikat | Kavramların yokluğu) Kavramlar da gerekli ve bizlerin gerçeğidir! Hayat, çokluk aleminde devam ediyor, ve bir hiyerarşik düzen içerebiliyor!
Unutulmamalı ki.. Enerjinin tamamı ve kendisi değildir Atom. Enerjidendir Atom. Enerjinin sanki kuludur, yani bir görünümüdür. Enerji atom olarak kendini somut kılmaktadır.
– Neden “Ehli Beyti”, Peygamberin ev halkını sevmek zorundayız? Ve Peygamber “onlara uyan hidâyet üzere olur, uymayan sapıtır” diye de uyarıyor bizleri?
Kimseyi sevmek mecburiyetinde değiliz, elbette :). İnsan tanımadığını sevemez de. Tanımadan – örnek alamadan gösterilen bir sevgi, ya kuru bir hamasettir, ya klişe bir slogan, ya da fanatizmin sonucu.
Kısır, yaşamda karşılığı olmayan bir Din = Hayat Görüşü olmamalı diyen Vicdanımızın sesini sık sık ön plana çıkartsak aslında, –Arapça bilmesek bile- Kur’an’ın = Yaşamdan OKUnanların Ruhunu sezebiliriz.. Çünkü, İslam, Fıtrat dinidir (ayet). Bu ne demek? Fıtratla uyumlu olanı kabul eder; uyumsuz olanı ya reddeder ya da dışarıda bırakır! Bknz. mucizeler, doğa-üstülük, masallar, efsaneler, ritüeller (anlamı, nedeni bilinmeden yapılan taklit hareketler)..
Fıtrat, Vicdan sorar: Tanımadığım, görmediğim, sadece ismini duyduğum birilerini neden seveyim? Tanımadığımdan hiç bir şey hissetmediğim için günaha mı giriyorum acaba?
Konuya gelirsek..
“Beyt = Ev” kavramı önemli burada.. Dikkat! “Kavram”, “Ev”; “sözcük”, “ev” değil..
Kur’an bünyesinde Beyt = Kur’an – Yaşam – Hayat Eğitiminin – Öğretiminin verildiği Okul olarak kavramlaşmıştır.
İçlerinde Allah’ın Nuru = Aydınlanma Eğitimi geliştirilir (24:36). Ve bu Evlerin, Evlerde öğretilenlerin Kıble ( = ulaşılması gereken hedef, strateji) olarak amaçlanması da ( = teyemmüm) gerekir (10:87).
Ehli Beyt, işte bu Okullardaki, Nebi’nin atadığı Eğitmenleri ifade ediyor.
Ne diyordu Rasul? “Onlara uyan hidâyet üzere olur, uymayan sapıtır”.
Çağlardan bağımsız olarak, her devirde Ehli Beyt yaşamaktadır, doğal olarak..
Ve en büyük Okul, Beyt-ullah = Ka’be ( = Olgunlaşma/Tekamül/Tevhid Merkezi).
Şimdi, elimizi vicdanımıza koyup şu iki ayete nazar edelim:
“Allah, o Hürmetli Evi, Kabe’yi İNSANLAR için bir DİRİLİŞ = AYAĞA KALKIŞ (kıyam evi) kıldı” (5:97).
“Oraya giren emniyette olur” (3:97).
???
EMİNlik hissi NASIL uyanıyordu? Acaba, zamanının en büyük “Halkı aydınlatma merkezi” kılındığı için mi İnsanlar DİRİLİYORDU?
Yoksa, Rasulullah öncesi dönemde olduğu gibi, anlamları yitirilmiş, anlamını bilmeden yaptıkları ritüellerle etrafında dönerek mi? Taş öpüp, taş atıp iki tepe arasında koşarak mı? Hem de ineği kutsayan görüşlere toplulukça gülüp dururken!
Tüm (?) günahlar nasıl silinir? Turistik ziyaretle mi, Merkezde verilen Eğitimin itkisi olan TEKAMÜL ile mi?
Diğer dini anlayışların kendilerince ziyaret ettikleri tapınaklardan ne farkı kaldı şu anki Kabe’nin? Peygamberin bir zamanlar eğitim verdiği Okul’un? Üç – beş kuruş birikim yapan ihtiyaç sahibinin birikimini de elinden alması, yani Din üzerinden sömürü de cabası!
Kabe altından geçen – uçan – yükselen ışınlardan, enerji merkezleri masallarından bahsedecek olan ayet ile beri-gelsin, bir kere de sözü Allah’a=Kur’an’a söyletelim, lütfen. Uyuma vakti değil.. DİRİLİŞ = AYAĞA KALKIŞ vakti!
Dikkat! Ayette (5:97) sadece müslümanlar için değil, ayrım yapmaksızın tüm insanlar için deniliyor. Peki, İnsanlık ayağa kalkıyor mu?
Ayağa kalkmayı bırakalım, diğer dinlerden insanlar Mekke/Medine’ye sokulmuyor! Fakat ne tuhaftır, inşaat için getirilen Uzakdoğulu mühendislere kelime-i şehadetler getirtilerek çözüm yolu bulunuyor!
Vicdanım bu durumda “evet” diyemiyor; şunu ekliyor:
İnsanlığın tekrar ayağa kalkışı yeni yeni Beyt’lerin ve Beytullah’ın yeniden, yeni bir yerde İNŞA’sıyla yeşerecek, inşaAllah! Salat, Zekat, Savm aşamalarından sonra!
– Adem’in Arzda Halife olduğu vurgulanıyor. Peki, bu Halife olan Bilinç durumuna HAK diyebilir miyiz? Yani “B sırrı” bu duruma mı işaret ediyor?
Halife ve Halife olacakların atası olan Şuur, Adem! Halifelik = Kalfalık; Allah’ın özelliklerinin temsilcisi olma Potansiyelini devreye sokan, kendine RUH = İlahi Nefes üfleme, (varlığımızdaki) Âdem Şuuru (Bknz. Âdem hikâyesinden Âdemî Şuûr Metaforuna) ile başlıyor. Bunu Gerçek Ben‘in yaratılması veya Hakk’ın kişideki zuhurunun başlangıcı diyorum.
Rahman suresinin ilk ayetlerine göre İnsan’a Kur’an = Yaşam’dan İlahi OKUMAlar talim edildikten sonra, İNSAN (HAK/Hakikatini sezen olarak) yaratılmaya başlıyor.Gerçek/Hak Ben’den önce Hz. İnsan adayı kişi, tekamülüne manen ins, cin, nebat, cemad, hayvan, dabbe, melek olarak devam ediyor.
Halifeliğini sezen ve Kalbi gelişmekte/genişlemekte [> yani Ay’ın menzilleri (36:39)] olan Gerçek Ben yelpazemiz (> Kur’andaki boyutsal sırasıyla giden Rasul isimleri ile işaret edilenler), dilediği manalara bürünebilir bir Şuur’a erdiği zaman, [> yani Rabbi’nin, ve gözetmindeki mana bileşiminin/terkibinin ötesinde Rabb’ül Âlemini de tanımış, Sınırsız Benliğini fark etmişlik], Halifelik, Allah’ın HAK oluşu KEMAL bulup, Hak’lığının Rasul olarak yansımasının adı İSA oluyor. Hz. Âli’nin de işaret ettiği, ‘B’nin altındaki noktanın yaşandığı mahal burası (olarak anlıyorum).
Adem, Halifeliğin ve RUH üflemenin, yaratılmanın başlangıcı iken, Varlık katmanlarındaki İsa, RUH’un (2:87, 4:171), İLMİN (43:61) KELİME (4:171) = İLAHİ ÖĞRETİ = MÜRŞİT’in bizatihi kendisi oluyor [> Kalp Ayı, son menzili Hakikat = RUH = CAN = ÖZ Güneşi ile nihayet birleşiyor 75:8-9].
Ölü [şuurları] yü diriltiyor, alacalıyı iyileştiriyor; Çamurdan Kuş şekline RUH üflüyor [Ölü toplum için Bilge insanlar yetiştiriyor].
Meryem, Rahmana ! [en yüksek hoşgörü, merhamet, tüm Allah isimlerinin açığa çıkışı için] Savm/Oruç [Takva ilkeleri, Nefsi tutma eğitimi 19:26] adamışken, meydana getirdiği yeni Şuur boyutu İsa ise Rahman ve Rahimin yansıması, HAKK’ın sözü (19:34) olarak toplumuna çıkıyor:
“B”en Abdullah’ım (19:30).
– 2:30 ayetine göre, Melekler şöyle itirazda bulunuyorlar: “Sen yeryüzünde kan dökecek birini mi Halife olarak yaratıyorsun?” Onlar bu bilgiyi nereden edinmişti? Yani nereden biliyorlardı İnsanın kan dökeceğini?
“Rabbin meleklere : ‘Ben yeryüzünde Halife vasıflandıranım’ dediği zaman, (melekler) dediler ki : ‘Orada fesat çıkaran, kan döken/döküyor olan birisini mi (Halife olarak) vasıflandırıyorsun? Biz seni hamd ile tespih ve takdis ederiz.’ (Rabbin) dedi : “Sizin bilmeyecek olduğunuz şeyi Ben bilirim.” 2:30.
Ayeti, şu an bizde yaşanan bir gerçeklik boyutunu alegorik olarak anlatan değil de, geçmişte yaşanıp bitmiş bir olgu olarak kabul ettiğimizde dahi.. (Bknz. Peygamber Kıssaları: Masal mı, Tarih mi?)
Birincisi, yaratılacak – yaratılmakta olan değil, daha önceden yaratılmış = kademe kademe evrimleşmiş (Arapça haleka fiili) olup da, şimdi ise “Halife” olarak “vasıflandırılan (Arapça ceale fiili)” birisinden bahsediliyor!
İkincisi, meallerin ayeti “gelecek” zaman olarak çevirmesinden kaynaklı bir yanlış anlaşılma var! Melekler, yani doğadaki kuvvetler, insanın “kan dökeceğini, fesat çıkaracağını” değil, halihazırda“kan dökmekte, fesat çıkarmakta olduklarını” biliyorlar. Ve yeryüzünde zaten var olan insanlardan, hatta modern insanlardan (homo sapiens sapiens) birisine “Halife” vasfı verilmesinden bahsediliyor. “Halife” vasfı alacak olan insan yeryüzündedir; ötelerde değil, yeryüzünde iken Halife = Kalfa olarak atanmaktadır.
– Cuma günleri veya bazı günler neden Mübarek sayılır?
Toplum Manen Diri ise o toplumun Toplumsal Eğitim, Dayanışma ve Kalkınma (Salât) için bir araya geldiği Cemaat günü de (Cuma) müBaReK > BeReKetli olur..
Topluluk Diri – Cem ise, Cemaat halinde 70 derece sevap (yani manevi giysi) kazanılır (sinerjik etki dedikleri).
Yeni bir Diriliş için yozlaşmış toplumlar ve toplumumuz Manen ölür, helak edilir, bedel ödetilir!
Çünkü, Gerçeğimiz Allah ve Değerleri dışında her şey..
Allah ve Değerleri birer öte, ham hayal..
Açlık ve soğuktan ölebilen insanlar var iken, Sıcak mescitlerdeki mübarek olsunlar dillerde birer kuru slogan, lakırdı, hamasi malzeme..
Hak değil; Haksızlık, Adaleti – Hukuku çiğnemede ısrar moda, normal, uyanıklık ve ahlaki olan addedilmiş ise?
Bilim, Sanat, Gelişim – Üretim takibi değil; siyasilerin vıdı-vıdıları, değer içermeyen dizi – maç muhabbetleri, eşleştirme programlarındaki didişmeler sermayemiz ise?
Dedikodularımız Allah’ı hissedişimizden daha kaskatı bir Gerçek ise? Merak ederim, hangi meziyetle Cumaya erişilir, hangi Cuma, nasıl mübarekleşir?
– Özgür irademiz var mı?
“Özgür irade”, üzerinde ortak bir tanımın yapılamadığı problemli bir ifade.
Ontolojik/Varoluşsal anlamda, her eylem ardındaki “belirli bir neden/etken/motivasyon/içgüdü/dürtü” sonucunda gerçekleştiğinden, yani “determinist” sistemler (etki-tepki/neden-sonuç prensibi) süreçte yer aldığından, yani önceden belirleyici faktörlerden ötürü “Özgürlük içermeyecektir”. Tanımı gereği “neden/etken/motivasyon/içgüdü/dürtü” ye bağ(ım)lı “Özgür İrade” olmaz çünkü.
Örneğin, “X” eyleminin gerçekleşmesindeki etken mecburen –örneğin- “Z” olacaktır. “X” eyleminin nedeni olarak, “Y” de “özgürce” seçilebilirdi dersek; bu sefer de neden “Z” değil de, “Y” sorusu sorulacak ve cevap “Y”’nin nedeni de –örneğin- “A” olayıdır denilebilecektir. Etkenlerden bir tanesi muhakkak, daha iç/önceki neden(ler)den dolayı “ağır” basacaktır.
Bu tanım itibariyle, mantıksal açıdan “irade”nin, evrenin hangi katmanında olursa olsun “özgür” olarak nitelenmesi olası gözükmüyor.
Eylem, kuantum süreçlerindeki gibi “indeterminist – nedensiz” gerçekleşiyorsa, bu durumda da zâten “Rastgele” olarak adlandırılacaktır. Örnekten gidersek; “Z” yerine nedensiz olarak “Y”’nin özgürce seçiminden bahsedilemez. “Etken/Neden” olmadığı için “Seçim” de “Rastgele” olacaktır.
Ama bizler sosyal anlamda, gündelik kullanımımızda göreceli olarak özgür veya özgürleşen iradelerden bahsedebiliriz, pratiklik açısından.
Din “özgür irade” var mı yok mu, bunun “felsefi” veya “bilimsel” tartışmasıyla ilgilenmiyor. O pratikte yararı, anlamlı olanı bizlere sunuyor [örn. Vahyin muhatap olduğu ilk çevreye devedeki yaratılıştan bahsetmesi gibi.. Pratik ve makul olan da deveden bahsetmesidir, penguenlerden değil, gibi..].
Kur’an baştan sona özgür irademiz varmış gibi açıklamalar yapar, çünkü bizler özgür irademiz varmış gibi hissediyor ve yaşıyoruz.
Bize lazım olan mes’ele şu:
Kader = Program, imtihan, irade vs. kavramlarıyla işaret edilmek istenen, kişinin, toplumun ve genetiğinin oluşturduğu programı olan ego ile özgür iradesiz olarak mı; yoksa BİREY olarak İLAHİ öğretinin yarattığı KENDİ programı (Şuur-İman/Özgür iradesi) ile mi kendine yön verdiğidir!
– Özgür iradem yoksa, “ben” “benliğimi” nasıl aşacağım? Bu bir çelişki değil mi?
Alttaki şekli inceledikten sonra devamındaki cümleyi takip edelim!
Çelişki ortadan şöyle kalkıyor !..
Beyin süreçlerinin oluşturduğu “ben” ve gene beyin süreçlerinin oluşturduğu “benliği aşma isteği” birleşince, yapışınca birbirine, bu istek, beyin süreçlerinin ürünü olan “ben monitöründe” “ben istiyorum” olarak izleniyor, “ben” tarafından, ve bu bir çelişki değil mi diye sordurtuyor! :)
Beyin kelimesi ile sadece et – yağ yığını maddi bir yapılanmayı kastetmediğimi belirtmek isterim. Maddi yapılanma bir izdüşüm/görünümden ibaret (Bknz. Bilinç – Beyin ilişkisi üzerine..)! Aksi takdirde, “ben” maddenin bir ürünü olacaktır (epifenomenalizm). Halbuki, küçük bir âlem olarak kendini bulsa da gölge “ben”, Varlığı dipsiz bir kuyuyla Arş ötesine dayanmakta!
Çelişki nereden çıkıyor biliyor musunuz?
“Ben” dediğimizi beyinden ayrı bir fenomenmiş gibi düşündüğümüzden.. Sanki, bu beyin “ben” değilmiş gibi düşünmemizden.. Gerçi bu oyunu yaptıran da beyin ya!
Halbuki “beyin” ve “ben” ayrılmaz bir bütün.
Ben – beyin!
Nasıl ki “ben-liğimizin” haberi olmadan vücut bütünlüğümüz içerisinde septilyonlarca moleküler etkileşim, süreçler meydana geliyor ve bu bizdeki benliği aşma ve bilimum isteklerimiz ile çelişki doğurmuyorsa, benzeri durum beynin çalışma prensipleri için de geçerli. Dolayısıyla, sual “Karaciğerimdeki enzimatik reaksiyonları kontrol edemiyorum, benliğimi nasıl aşacağım” ile aynı düzeye iniyor!
Beyin, içerisinde bulunduğu organizmayı koruma (av olmamak, karnı doyurmak vs.) adına o kadar kompleksleşmiş ki, kendini ortama adapte edebilmek için hiç bilmediğimiz bu tarzda oyunlar meydana getiriyor. “ben” dediğimiz beyin ürününün haberi dahi olmadan!
Mesela, ~ 30 metrelik bir alan içerisinde ellerini birbirine çarpan bir insanın, ellerini birbirine çarptığı ANDA ellerinin sesini de duyuyoruz! Halbuki gerçekte ışık sesten çoooook daha hızlı hareket edip beyne ulaştığından bu AYNIDANLIK mümkün değil! Ama beyin kendini “ben” monitöründe, bu durumun (ör. bir avcı ile karşılaşma durumunda) bir kafa karışıklığına neden olmaması için el çırpma sesini ve görüntüsünü birbirine yapıştırıyor. Fakat, ~30 metreden sonrası için beyin “evrimsel süreçte” böyle bir gereksinim duymadığından olayın ilk görüntüsünün sonrasında sesin algısı oluşuyor, yani senkronizasyon kalkıyor.
Peki, “benliğimi nasıl aşacağım”? “Suyu nasıl içeceğim” ile aynı katmanda soru!
İçimizdeki mücahede isteğini uyandıracak olan da ben – beyin, aldığı bilgiler doğrultusunda!? Yani değişen bir şey olmuyor, ve bir tur atıp başa dönüyoruz.. Dolayısıyla, işin felsefesiyle ilgilenme, zevki bir yana; bizler “özgür irademiz varmış” gibi eylemlerde bulunacağız.
Ben – Beynin aldığı bilgiler beyin alt yapısında İMAN, FARKINDALIK, ŞUUR oluşturduğunda ben monitöründe “sınırlı bir ben kimliği” yerine “sınırsız bir BEN HİSSİ“nin SEYİR edilmesine neden olur. Yani, özgür irade yanılsaması devamlılığında benliği aştıracak olan gene ben – beyin süreçleri..
– Öfke duymamak istiyorum, mümkün mertebede sabırlı ve hoşgörülü olmaya çalışıyorum, ama egoya düşüyorum…
En başta kızmamaya “çalışmamalı”, o an kızası geliyorsa kızgınlığını belirtmeli insan. Duygu boşalımı için, enerjiyi içimizde çatıştırıp hapsetmemek, kirletmemek gerek.. Ya egosal bir davranış olacak bu sefer de gibi çeyrek-ermiş, kasıntı-aydınlık cevaplar vermeye de lüzum yok.
Bir anda egoyu kontrol edebileceğimizi mi sanıyoruz? Ego – şeytan da, pozitif ve verimli, bizim kontrolümüzde olacak şekilde gerekli.. İnsani savunma maksatlı egomuzu kullanarak kızmanın gerekli olduğu, batıla sapmadığı durumlar da var.
Kızmanın duygusu fıtrattandır. Abartıldığında veya tıkandığında önü fıtrattan uzaklaşır. Biz de olay anında değil, kendi inzivalarımızda, okumalarımızda antrenman yaptıkça Kızmanın çarpıtılmış duygusunun oranı da düşer, o fıtrattaki olan değerine yaklaşır. Duyguları yöneten Farkındalığımız, ortama vereceğimiz cevaplar daha bilgeleşir. Karşımızdaki insanın kendi bütünselliği, varlığı yerine fiiline kızacak meziyete bürünürüz.
Örneğin, “ne biçim adamsın”, “ne de cahilsin” gibi karşındakinin özünü – potansiyelini inkar edecek bir bütünsel yok ediş yerine, “şu davranışını anlamlı bulmuyorum”, “bende rahatsızlık uyandırıyor” demek gibi dönüşür.
Tabi, yazıldığı kadar kolay değil.. Hira’da antrenman şart!
– İçimizde yanan yokluk ateşini nasıl körükleyebiliriz? Bir tavsiyen var mı?
– Bilincin ışığından/farkındalığından uzak kalan dolayısıyla kapkaranlık olan en derin tabakaya nasıl ulaşıp bilincin ışığını oraya tutabiliriz ki oradan azad olalım. Senin bu konuda yaptığın özel bir çalışma-usul var mı? Amacım süreci hızlandırmak.
Kıymetli H., bu öyle bir soru ki.. Ateşinden önce yokluğu anlamak gerek.. Yokluğu anlamak için de önce “Var olabilmek” şart!
Yıllarca… Aktif Bilinç.. İrade’nin devreye sokulması..
Eğer “Kendimiz olarak” Var olamazsak, toplumsal şartlandırmaların ürünü olan Egomuz ile yok olmaya zorlarız kendimizi, tüm şartlanmalarımızla ki, bu yol kapalı. Çünkü varlığı sahte, yani manen “yok” olan yok olamaz! Onun “sahte” ve “yok” olduğunu fark edecek olan TAPTAZE YARATILAN BİREY olacak.
İrademizi yaratmadan nihayetinde İrade’nin asıl – gerçek sahibine teslim edemeyiz. “Yokluk” ile kastedilen bu varlıklanmadan sonraki teslimiyet süreci.
Aşk, iradi değildir, elde değildir. Körük için kullanılamaz. Belli bir şuur/kalp hassasiyetinden sonra kendiliğinden dökülür. Bu nedenle iradi olan eylemlere yönelmek uzun vadede kıvılcım çıkartacaktır.
Kıymetli Can, cevap olarak -hap, sihirli iksir olmayan- paylaşabileceğim şunlar var, geri kalan her şey bunların açılımı (detayları o ilgili paylaşımda). Tabi, bu şahsen idrak edip takip ettiğim yol kabaca, biraz da mizaç ile alakalı elbette. Bahsettiğin sürecin ilerlemesi de, sürecin hızlandırılması da bu yolu ne oranda hayatımıza soktuğumuzla alakalı.. Yoksa, hap veya özel çözüm yok olmadı, olmayacak. Özel çözüm diye sunulanların patlak verdiğini de gözlemliyorum.
– Her şeyin başında, sorgulama-kurcalama cesareti/yiğitliği, Allah ve Rasul’ü de dahil! Nasıl yani? Evet, İMAN = GÜVEN = TAMAM OLMA bunu gerektirir (Bknz. İman & İnanç ayrımı). Tüm korkulardan özgürleşmeyi.. Çünkü atalardan bizlere negatif program olarak yazılan gereksiz korkularımız soru sormamızı engelliyor, merakımızı bastırıyor ya da sorularımızın sınırlarını belirliyor. Çocuklar örnek alınabilir bu konuda..Allah indinde biz de masum bebeleriz.. Zannedildiği gibi çarpmaz, yakmaz.. (Bknz. Korkmadan Sorgulamak) Bu korku o kadar işlemiş ki içimize, zihnimizin içinde bile sorgulamaya cesaretimiz yok.. Bir de üstüne tööbe estaaağfurullah çekiyoruz. Halbuki, sahabenin Peygambere çeşitli konulardaki itirazlarını ve buna izin veren Peygamberin böylece sahabede oluşturmak istediği özgüveni anlasak!
– Akıllı olan herkesi -taklide düşmeden- değerlendirmek, ve kendi meşrebimizi ortaya koymak. Bir kişiye, cemaate, kulübe, ideolojiye, kurumsallaşmış/kısırlaşmış din anlayışlarına bağlı kalmamak, eleştirel bir gözle herkesten yararlanıp kendi anlayışımızı ortaya koymak.. Kendi anlayışımızı ortaya koymak, özden fışkıran Allah ve Rasul’üne yani Fıtrata tabi olmak demek, benim için. Allah ve Rasul’ünün maksadı da insanları üstü örtülmemiş orjinal, kendine özgü Fıtrata yaklaştırmak.. Peygamber yaşarken dahi sahabelerin arasındaki (kimi mevzularda) fetva ayrılıklarına itiraz etmemesi!
– Bu sorgulamanın davranışlarımıza/düşüncelerimize de yönlendirilmesi.. Bu sık sık iç gözlemi getiriyor! Bu davranışımı neden yapıyorum? Ardında hangi motivasyon/açlık/korku/gedik var? Bu içsel sorgulamalar, davranışlarımızdaki dikkati, rikkati, basireti, feraseti artırıyor, yani anlayış keskinliğini! 20-30 dk’lık izolasyon gerektiriyor.
– Meşrebimizi inşa ederken, her daim şükretmek, Mülk Allah’ındır deyip şımarmamak.
– Alışkanlıklarımıza zor gelen eylemlerde bulunmak, tembelliği kırmak, beyni esnetmek (bulaşık yıkamayı sevmiyorsak, evde bulaşıkları yıkamak.. :))
– Tekamülden uzaklaştıran davranışın zıttı tespit edilip antrenmanını yapmak.. Önce kendi içimizde, sonra sahada..
Daha önce bilinçsizce yapılan davranışların farkındalığı artıp onlardan vazgeçince, bilinçaltı kazanının kazındıkça derinliklerinden başka başka -unuttuğumuz- davranışlar, huylar çıkmaya fırsat buluyor bu sefer. Aynı yöntemi bunlara da uygulayarak daha derinlere iniyoruz sonra. En büyük işaretlerinden biri de, rüyalarda görülenler değişmeye başlıyor!
– Keskinliğin artmasına yardımcı olan her türlü boş ve çok konuşmalardan, dedikodudan, malayaniden, tekamülümüze yaramayan boş işlerden kendimizi almak (insan’ın itidalli bir şekilde eğlenmesini kastetmiyorum). Zihin sakinliği getirir! Düşünce gücü artar. Buralarda kaybedilecek zamanı farklı kaynak okumaları için değerlendirmek. Bunun etkisi inanılmayacak derecede büyük. 1 günde kaybettiğimiz saatlerimizi yıllara vurunca..
– Beden/Besin sağlığına dikkat..
– Nefes egzersizleri.. Çok basit, sadece gözleri kapatıp deriiiin derin nefesler almak, sonrasında nefesimizi izlemek.
– Olumlamalar, kendine telkinler kullanılabilir. Eskiden yapıyordum; ama sonra bıraktım..
– Zihin sağlığı ve gelişimi için “kavram” sayımızı artırmak. En basitinden, kullandığımız kelimelerin anlamlarını öğrenmek bile çok önemli. Ağzımızdan çıkanı kulağımız da iyi duyar.
– Bilmediğimiz, delillendirilmemiş bir konunun, safsataların, hurafelerin ardına düşüp oyalanmamak, bunlarla maneviyat = anlam-değer dünyamızı inşa etmemek. Sistem çöker bir gün..
– Hizmet eri, verici olmak. İnfak! Karşılık beklemeden vermek. “Sahiplenmeyi sevdiğimiz” konu neyse, o alanda canımızı acıtacak miktarda vermek. İlkin can acısa da beyin buna alışacak ve Allah’a olan GÜVENi = İMAN’ı artıracaktır.
Örneğin, -özellikle bizim toplumumuzda çok olan- parayı çok seviyorsak, sadece bizde kalsın istiyorsak; para vereceğiz ihtiyaç sahibine, başkalarının da zengin olmayı hak ettiğini kabul edeceğiz..
Hep takdir edilen ben olayım istiyorsa egomuz, takdir edeceğiz başarı gösterenleri, onların da takdir edilmelerini kabul edeceğiz. Tabi bu isteklerimizin altında yatan nedenleri de yukarıdaki madde gereği sorgulayarak!
– Doğal olmak.. Öğrendiklerimizi karınca kararınca hayata geçirmeye çalışmak farklı bir şey, idealize edilmişi “olmuşuz” gibi taklit ederek yapaylaşmak farklı! En kötüsü.. Çokça da denk geldiğim “Ermiş, Bilge, Guru” kılığında, aheste aheste konuşup kendini kasanlar! Hangi açlığın sonucu kendini kasıyorsun, farkında mısın? Duygularını bastırıyorsun, farkında değilsin! Eriyorum sanırken, alt kişiliğin menfaati icabı eriyip gidebiliyoruz.
– El/gücümüzün yettiği her şeyi yaptıktan sonra muvaffakiyet ve başarımız ile şımarmamak için de Allah’a gönlümüzden geldiği şekliyle DUA/NAMAZ ve TEVEKKÜL etmek. Basmakalıp, anlamını bilmediğimiz Arapça cümlelerle değil ama..
Haa! Çok bilmek de çözüm değil.. Dingin olabilmek marifet.. İlmin sahibi belli.. Kafadan bir darbe aldı mı insan, tüm benim diye sandığı/sarıldığı bilgilerle bağı kopar. Lehül Mülk! “Biliyorum”, “görüyorum”, “algılıyorum” olmaktan bu yetilerin Gerçek Malik’ine sığınalım her daim! İnşaAllah.. Hiçliğini hissedene sekine/sükunet/dinginlik iner. Darbelerle kaybolmayan..!
– “Alt kişiliklerimiz” biz onları fark edince mi yok oluyor? Yani sürecin farkında olduğumuz için zamanla daha az o kişiliğe bürünüyoruz ve nihayetinde o kişiliğe bürünmeyecek kadar farkındalığımız artıyor ve o kişilik ve o kişiliğe ait katmanlar/yanılsamalar geride kalıyor ve böylelikle artık onların yansıması olan hayatı yaşamıyoruz.
Evet, Farkındalık en büyük adım.. Ama yok olması için yeterli değil.. Farkındalığın derinleştirilerek bizde sabit bir ŞUUR’a dönüşmesi gerekiyor (İki kavramın ayırdı için Bknz. Riyazet: Dengeli Yaşam – 5).
Farkındalık/ŞUUR sözcükleri şemsiye kelimeler; tüm yol-metotları kapsayıcı şekilde.. ŞUUR veya Farkındalık çalışmalarının da tabi altının doldurulması lazım. Dini, evrensel vecibeler, değerler bunun altını dolduruyor.
Fakat Nefsin, o kadar incelikli oyunları var ki, ŞUUR’lansa dahi, yok olmamış kendini gizleyen ve pusuda bekleyen alt kişilikleri, tam tersi bir etkiyle şişebiliyor ve daha da güçlü bir halde geri dönebiliyor. Süreç hep aynı olsa da, alt kişiliğin yapıştığı duygu çok güçlüyse yok olma süreci ya zor ya da imkansız bir hal alabiliyor.
– HU , “Hiçliğe” işaret ismiyse “Hiç” olanın dilemesi nasıl oluyor? Nasıl hiç bir vasfı olmayan, bir Şey dileme vasfını gerçekleştiriyor da diledikleri yerine geliyor?
Ah bu kavramlar.. :)
“HU” sözcüğü gibi, “Hiçlik” sözcüğü de bir “işaret” Tasavvufta. İşaret olması demek, “sınırlı kişiliklerimiz” için yapılmış yaklaştırıcı ve doğası gereği “sınırlı bir ifade” anlamına..
HU-Hiçlik sözcükleri ile işaret edilen boyutta, daha doğrusu boyutsuzlukta, sınırlı kişiliklerimize göre yapılan tüm vasıflar düştüğü için bu etiketlendirmeler verilmiş (Bknz. Subhanallah). Vasfın işaret ettiği mevsuf/mekanizma yok oluyor anlamında değil bu. Bu varoluşu inkar etmek demek olur :) Sen, düşün-e-meyecek, yorum yap-a-mayacak, kavram üret-e-meyecek bir noktaya varıyorsun sadece.
Sonsuz-sınırsız Varlığın = varlığımızın geçici olarak sınırlanıp “sınırlı kişilikler” olarak yaratılması zaten bu vasıflar üzerinden gerçekleşiyor. Yani, kendisi bir takım vasıflardan meydana gelen sınırlı bir varlık, vasıfların düştüğü boyutsuzluğu kuşatamaz düşünerek. Kuşatamadığından, kavramların/vasıfların düştüğü bu boyutsuzluk için HU/Hiçlik ismi verilir (Gizli Hazine). Yani, Hiçlik/Hu vasıflanmışlığa göre tanımı yapılmış bir kavram. Hakikat | Kavramların yokluğu
Kavramlar düştüğünden, HU ancak vasıfların düştüğü, sınırsız olan boyutsuz yönümüzle Tadılabilir. Sınırlı kişiliğimize indiğimizde ise en iyi ihtimalle yapabileceğin tanım, vasıflandırma; Teklik, Hiçlik = Tümlük = Heplik gibi doğası gereği sınırlı sözcüklerle olacak.
Gerçekleştiren, dileyen, kendisi de işareten yaratılmış olan HU – Hiçlik “vasfının” kendisi değil, mahiyetin/mekanizmanın kendisi.. Mevsufun/Sıfatlananın/Mekanizmanın yaratarak algı alanında açığa çıkardığı, sınırlı algılayıcı alan tarafından otomatikman vasıflandırılıyor. Yani, dileme, yaratım sürekli gerçekleşiyor, fakat algılayıcı tarafından algılandığında vasıf kazanıyor, “dileyen, yaratan, vs.” şeklinde. Bknz. NOKTA’daki Nükte!..
Çok basit bir misal..
Rüyasız uykumuz tam bir “Hiçlik” halidir [HU, değil ama]. Yani, algılama, algılayıcı ve algılanan yok.. Tüm kavramlar, düşünceler, duygular düşer. Ama bu “hiçlik” hali; varlığı, işleyişi, içsel mekanizması yok anlamına gelmiyor.
Bu “hiçlik” halinde dahi işleyen = dileyen mekanizma sabah bedeni uyandırır, algılama-algılanan ve algılayıcı ortaya çıkar. “Uyanan” kişi de bu “hiçlik” halini, kendine göre “hiçlik” sözcüğüyle vasıflandırır ;).
– Düşüncelerimize soyut enerji vererek Gerçekliğimizi yaratabileceğimizi söylüyorsunuz bir yazınızda (yanlış anlamadıysam). Mesela, siz şimdi bu gezegende uçan kurbağalar var edebilir misiniz? Neden etmiyorsunuz, ya da eden birisi olmadı? Uçan kurbağa düşüncesine soyut enerji veren hiç mi insan yaşamadı? Ben hayatımda hiç uçan kurbağa görmedim, siz gördünüz mü?
İmkansız olan bir uçan kurbağanın yaratılması değil, bunun yaratılabileceğine inanmak olsa gerek.
Evren’de işleyen fizikokimya yasalarının/meleklerinin, fonksiyonlarını icra etmedeki gösterdikleri tam teslimiyet ve İmanları, bizim inanç-düşünce sistemlerimizden daha üstün ve daha kes(k)in.. Bu nedenle bu inanç bariyeri “insanlıkça” aşılamıyor.
– Cinler de tekamül edip Meleğe mi dönüşüyor?
Cinlerin kontrol edilemeyen Nâr enerjisi, kontrol edilebilen Nûr enerjisine yani Hakikatine dönüyor. Öfke, saf Celal oluyor; Tutku saf Cemal oluyor, gibi.. (Bknz. Cinler | Bilinçaltı “saklı kişilikler”)
– Bazı yerlerde flört etmek haramdır vs. gibi şeyler yazıyor. Eğer öyleyse insanlar nasıl birbirlerini tanıyacak? Bu konuda aydınlatırsanız sevinirim.
Evrensel, insani, Kurani, Vahiy ilkeleri temeli ve dairesinde karşı cinsle iletişimde bulunmak neden sıkıntı olsun? Haram, flörtte değil, etkileşimde bulunduğumuz -karşı veya hemcinsimiz- bireye gösterdiğimiz duygu ve davranışlarımızdaki eğitimsizliklerde.. Haram, bireye ve topluma zarar verecek davranış demek. Bu durumda Haram olan cehalet.. Bilgi – Duygu cahilliği.. Yani, flörtü veya herhangi başka bir mevzuyu da haram kılan en temeldeki mesele budur kanaatimce.
– Eşcinsellik doğuştan mıdır, yoksa psikolojik mi? Eğer genetikse Allah Lut kavmini neden helak etmiştir?
İki türlü de olabilir. Genetik, psikolojik..
Lut kavmine uyarı şu şekilde.. Bu nokta atlanıyor hep nedense.
“Rabbinizin sizin için yarattığı EŞLERİ (ezvācikum) bırakıyor musunuz? Doğrusu siz haddi aşmış bir kavimsiniz.”
“Siz kadınları bırakıp da, erkeklere mi yöneliyorsunuz..”
Yani, Lut kavmindeki bu insanlar genetik olarak kadınlara cinsel alaka duymuyor değiller. Duyuyorlar; ama kadınlarından vazgeçiyorlar. Bir insan karşı cinse karşı doğal duyguları olmasına rağmen, hem cinsine yönelme özgürlüğü de vardır. Mahreminde bu günahını dilediği gibi yaşayabilir. Fakat, Lut kavminde olay bu noktadan çıkıp toplum içerisinde yol kesecek, taşkınlık yapacak düzeye (29:28-29) kadar yükselmiş. Her türlü taşkınlığın, doğaya aykırı durumun, uyumu bozmanın sonu ise felakettir.
Genetik bir yatkınlıkta ise, manevi sorumluluk kişinin irade gücü ile üzerinde etkiyen hormonal gücün büyüklüğü arasında..
– “dini vecibeler” (şeriat) şeklen en çok “İbrahimi dinlerin” egemen olduğu Ortadoğu ve çevresinde icra ediliyor olmasına rağmen bu bölgenin insanına neden faydası olmamıştır?
Dinin, yani Evrensel anlayışın; ve Şeriatın, yani Dine uygun yerel – bölgesel şekillenmiş hukukun vecibeleri/zorunlulukları olarak (gerçekte) kastedilen; topluma güven verme, güvenlik sağlama çalışmaları, ahlak eğitimi, toplumu aydınlatma çalışmaları, aklı kullanma, sevgiyi öğretme, yetimi-muhtacı-akrabayı koruma, yardımlaşma, paylaşma vs. vs., yoksa; dinin vecibelerinden sanılan şekilleri (Kur’an terimi olarak Arapça nüsuk) pek bir işe yaramayacaktır. Bu şekiller -ki her toplumun farklı metodu da olabilir, değişebilir- ciladır. Bireysel yükselişteki ince ayarlardır. Asli unsurlar oturmadan kişisel-toplumsal şuura, bu şekiller taklit/anlamsız eylemler bütününden ibaret olacak, ne yazık ki..
– “Sarhoşluğun (Sekerât) her çeşidi bu nedenle yasaklanmıştır fıtrat dininde” cümlenizden alarak insanı kendinden geçiren, adeta zaman ve mekanı unutturan, bu sebeple de keyif veren eylemler aklıma geldi. Cinsellik (geleneğe uygun olanı), müzik, sesli zikir gibi… Bu eylemlerimiz sırasında şiddetli yoğunlaşmamızdan dolayı Beynimizin üst katmanı uyuştuğu/devreden çıktığı için kendimizi bir süreliğine cennette buluyoruz. Ne yapmalı? Bilemiyorum. Her şey yoruma açık!..
O halde “kavram ağımızı” genişletmek gerek..
Basitçe, “sarhoşluk”, zihnin içinde bilincin dibe vurduğu, sislendiği ontolojik bir hale işaret ederken, bahsettiğiniz “cinsellik, müzik, zikir.. vs” esnasındaki vecd halleri ise zihnin ötesine geçiş ile ilgili..
– Ahirete imanlı gidebilmek için son nefeste, ölmeden önce Kelime-i şehadet getirmek gerektiği ve telkin edilmesi gerektiği söyleniyor?
Kelime-i Şehadeti, sade dil ile ikrar sanmamak gerek!.. Bilelim ki, kök Arapça’da ve Kur’anda Kelime kavramı “Öğreti, Disiplin, Değerler silsilesi”, Şehadet ise “her daim tanık olma, vakıf olma, uzmanlık” demek.. Bu minvalde “Kelime-i Şehadet“, Allah <–> Vicdan Öğretisinin/Değerler sisteminin Yaşamdaki işlerliğine bir ömür tanık olma ve neticesinde bu ehliyeti kazanabilme olarak anlıyorum. Bi kuru tekrar değil..
Yeri gelmişken, benzer şekilde “Kelime-i Tevhid” de her daim “Bir-lemeye çalışma Anlayışı”..
“Tevhid” sözcüğü ile işaret edilen, Varlığın Birliği ve/veya Varlıktaki birlik, aslen.. Fakat, bu mefhum Muhammed Rasulullah dönemi sonrasında, zamanla varlıktan salt ayrı-öte-aşkın bir/birçok Tanrı(lara) dayalı çeşitli teist inanç sistemlerindeki tartışmalardan refleksle, bu Tanrı’nın sayısal olarak işte “çok sayıda” değil de, sadece “Bir” tane olduğu şeklinde algılanır olmuş ve monoteizme indirgenmiş mâlesef. Sonucunda ise Âlem’in, İnsan’ın gerçek mahiyeti-özü de unutulmuş haliyle. Ama alttan alttan Tasavvufi – mistik akımlarca hafızalarda kalmış ve yaşatılmış her daim.
Tevhid’e göre.. Allah, Varoluşa hem Aşkın’dır, hem de İçkin!
Madde Âleminde işleyen süreçlerle hem Zahir’dir, yani Görünen;
Mana Âlemindeki potansiyelleri ile hem de Batın, yani Gizli; ve bu iki OLUŞ’un kaynağı olarak Kendi Zâtıyla Kaim ve Daim!.
Tevhid’in zıttı, Şirk! Birliğin zıttı nedir? Parçalanma, fırkalaşma.. Bu durumda Şirk, bölük-pörçük ederek ortaklar kılma..
O vakit, Kelime-i Tevhid getirebilmek için..
Önce didik didik, savrulmuş kişiliklerimizi Bir-lemek.. Beraberinde fırka fırka, parti partileşmiş toplumda Birliği kılmaya gayret etmek.. Ve kemalinde, Varlıktaki Birliği hissetmek, gerek..
Şirkten arınış.. Haniflik!
En büyük Zulüm olan Şirk‘in (31:13) zararı ne ola ki? Bakınız nasıl uyarılıyoruz?
Allah’a şirk koşmaksızın, Hanifler olarak.. Kim Allah’a şirk koşarsa; gökten düşüp de kuşların didik didik edip kapıştığı birine veya rüzgârın uzak ve ıssız bir yere savurduğu kimseye benzer.(22:31)
“Cevap Arayan Sualler!” hakkında 41 yorum
derleme çok faydalı oldu ..çok güzel melekler ve büyük melekler bu konuyu da açıklayabilirmisiniz…
”kavramlar ” diye bir yazı dizisi de oluşturmazmısınız ?? örn: ‘gayb’ sanırım- yaşayıp da bir türlü kelimelerle anlatamadığınız haller ‘cami’ -evrensel şuur ‘şuur’ -kalp v.b
Kabe altından geçen – uçan – yükselen ışınlardan, enerji merkezleri masallarından bahsedecek olan ayet ile beri-gelsin, bir kere de sözü Allah’a=Kur’an’a söyletelim, lütfen. Uyuma vakti değil.. DİRİLİŞ = AYAĞA KALKIŞ vakti!
Editleme nedenim kulandığınız “uygunsuz kelime” idi. O yakışıksız kelimeyle birlikte bakış açıma çok değerler katmış Kıymetli Ahmed Hulusi’yi yan yana da getirmemiş oldum.
“Cesaret ve samimiyet” anlayışım helvadan yapılmış putlara saldırma derekesine inmeyecektir, biiznillah.
Bunu yazabilmek midir “cesaret”? :) Bu mudur çocuksu meşguliyetimiz? Dünya o ulaşılmaz “kılınmış” insanın etrafında mı dönüyor da onun görüşlerini eleştirmek “cesaret” sayılıyor? O’nu mu çok büyütüyorsunuz, yoksa kendinizi mi çok küçültüyorsunuz? Putlar nasıl oluşur?
Yazdıklarım farklı değerli insanlar için de geçerli.. Mesele kişiler değil, mesele fikirler.. Ahmed Hulusi veya bir başka muhterem şahsımca eleştirilemez, helvadan mamul bir put olmayıp, Hakikate isabet ettiğine kanaat ettiğim fikirleri yanısıra katılmadığım ve sitedeki kimi yazılarımla da rahatlıkla ve cesurca (!?) eleştirdiğim noktaları da bulunan değerli bir BEŞER’dir!
Neyse.. O uygunsuz kelimenin işaret ettiği davranış ile Facebook’ta ilk hakkınızı kullandınız şahsıma karşı. Koskoca yazının içerisinde, putunuzu -anlayamadığım ölçüde- rahatsız etmiş olacak ki, algıda seçicilikle site içerisindeki üretken olmayan yorumunuzla ikinci ve üçüncü haklarınızı da kullandınız. Vakit kaybına mütesebbib “kişiselleştirme” içeren usulsüz bir sonraki olmayacaktır! . Siz de “şişkin egomla” vakit kaybetmeyin, lütfen.. Kimseye faydası yok bu taarruzun! AH’yi daha çok değerlendirmeye çalışın derim. Bilginize..
“Çünkü, İslam, Fıtrat dinidir (ayet). Bu ne demek? Fıtratla uyumlu olanı kabul eder; uyumsuz olanı ya reddeder ya da dışarıda bırakır! ” Cümlenizden alarak:
Fıtratın (İslamın) afakta-enfüste olan her şeye bir cevabı vardır. Olması gerekir.Çünkü o her şeyin teorisidir. Sistemin kendisidir. Fizikçilerin peşinde olduğu her şeyin teorisi gibi. Hiç bir şeyi dışlamaz-yok saymaz. En ufak girdi-çıktı hatası tatmin olmama durumu meydana getirir.(Akılla gerçeği arayanlar için) Bu durumda bütün sistem çöker. Başka bir şey de kast etmiş olabilirsiniz. Retorikten kaynaklı da olabilir. Bir katkım olsun istedim.
Benim aklima takilan bir kac sual var. Kurana gore biyolojik olmadikca sizin birine baba,ana,kardes demeniz sizi gercekten o kisi akraba yapmadigidir.zeyd meselesinde oldugu gibi. Fakat kuranda hz muhammedin eşlerini muminlerin anasi olarak lanse ediyor ve onlarla evliligi haram kiliyor. muhammed oldukten sonra arkasinda biraktigi dul kadinlarin tekrar evlenmesine mani oluyor bu ayet.bu kadinlarin cinsel istekleri olmadi mi hic? Bu olay ne kadar dogru?
Bi diger konu ise sarhos etmeyecek kadar icmek gunah midir?
Son olarak oruç konusunu detaylica acar misiniz? Bazi yerlerde oruc sadece iliskiye girmemek bazi yerlerde ise yememek icmemek ve konusmamak oldugu soyleniyor.kafam cok karisik bu konuda.
”Beynimizin % 10 u nu kullaniyoruz sadece”’ soylemini ben çok farklı anlıyordum, sizin yazılarınızdan sonra anladım ki , beynin tamamını kullanmak ”’ üst boyut ALGISI, İNSANÎ meziyetler (Tefekkür, Sezgi, İlhâm, Aşk, Huşû, Birlik vs.) ”’ böyle bir şey miş . bilinçlatına hükmedebilmk, altbilince hakim olmak ..kadir gecesi denilen bu mu oluyor
İlk önce ışık belirir :)) SOnra şiddetli yıldırım sesi onları yakalayı verir,bunun ilk hali damlanın kendini denizden ayrı sanma halinin kaybolmaya başlaması. İlm El Yakiyn bilginin, Ayn El Yakinin ilk basamağına adım atması.TaTmin durumuna ulaşılması,bahar geliyor,ağaç çiçek veriyor :)) Diri Diri toprağa gömülen (kız çocuklara) sorulduğunda, bende sana sorayım diri diri gömülen nedir? Teneffüs ettiğinde sabaha,Hak kulunu içmeye başladığında, kul nefes almaya Başlar ve Verir.Yavaş yavaş erir çıkmağa başlar erlik dalına:)) An ‘da yer Özü ONu. Sana nefes aldıran nedir? Akıl ilahi olana varmak için çalıştırıldığında dirilik verir,dünyevi dünde kalan sana hiçbir fayda vermeyecek şeyler için çalıştırıldığında seni karanlığa gömer uzaklaştırır.Konumuz toprak beden ve verimli toprak değil, bizim şuurumuza işaret eden yönleri.Kur’An Bizim Şuur hallerimizin Sembolik Kıssaları.Kıssa’dan hisse:))Anlatır durur.Dünyevi akıl,ilahi akıl ile dürüldüğünde onun için çalışmağa başladığında, bundan önce fikir,akıl ve zeka hep dünde olan şeylerin varlığına ve yokluğuna erinip duruyordu:)) Artık savaşlar , salgınlar, depremler v.b v.b v.b Ölecekmişim.Ben mi? Madde bedenim cennet yaşamının sonuna geliyor.Yakıcı ateş onun için.Zalım beden bilinci diri diri öldürüyor erkekleri sağ bırakıyor kızları faydalanmak için Firavun Misali:)) Kızlar onun yaşamını devam ettiren hakikatten uzak fikir,akıl,zeka.Erkek diye bahsedilen onun yaşamının devamını sağlamayan ilahi akıl,fikir,zeka.Eskiler bunlara Nuraniyet ve Zulmaniyet demişler.Kullanım durumuna göre:))Şimdi düşünsene YERYÜZÜNDEKİ DÜZENDE BU YÖNDE DEĞİŞMEYE BAŞLADI İSE:))Vehim, var olmayanı var gösteren. Sihirbazlar ve onların düzeni.Son başladı, Onlar için:)) Ya yer şiddetli bir sesle içindekilerle beraber giderse:))Emin belde nerede o içine çekip alacak ki Rahmanın kulları orada güvende OLSUN…BU ARADA SEMA SÖKÜLÜP GİDERİLDİĞİNDE,DÜN YA SEMASI SÖKÜLÜP ATILIR YERİNE YENİ BİR SEMA KONULUR :)) YANİ ESKİ ELBİSE YIRTIK PIRTIK OLDUKTAN SONRA GİYİLECEK BİR TARAFI KALMAZ YENİ ELBİSE DİKERLER :))
Sevgili kİM bİLİR (A DeM); sonsuzluk kulesi bir sorum üzerine ”Gazete köşelerindeki bilimsel içeriğe hiç bir zaman inanmayın lütfen, içerik doğru olsa bile” diye bir tespit de bulunmuş du.
şimdi bir şey sormak istiyorum; savaşlar , salgın hastalıklar v.b hakkın da, gazete – köşe yazıları ve kitaplar da ; bunların hiç birinin tesadüf olmadığı belli bir sistemin kodları olduğu sırası geldikçe uygulaya sokuldukları üzerine terorilere maruz kalıyoruz, işte tüm insanların gen haritalarının ellerin de olduğu dolayısı ile adrese teslim virüs geliştirdikleri ya da çin- italya ve kum kentleri budistlerin, hıristiyanların, müslümanların yaşanmasın da çok öNemli yerler olduğu ve dini inançlar üzerine kurgulamalar yapdıkları keza savaşların da aynı şekilde olduğuna dair teoriler
bütün bu kurgulardan korunmak, maruz kalmamak ; kehf suresinde geçen 97- Artık onu, ne aşmaya muktedir olabildiler ve ne de delebildiler 98- Zırh gibi koruyucu mükemmel bir düşünce sistemi oluştur ‘ mak lamı mümkün..bu ayetler bu korunmayı mı anlatıyor
yada sizce neler yapmalıyz .. ayetel kürsi- felak – nas sureleri, riyazat -dengeli yaşam yazı dizisinden öğrendiklerimiz tamam korunmak için gerekli de bazen tam yaşamak da kendi adıma zorlanıyrm
”Vehim, var olmayanı var gösteren. Sihirbazlar ve onların düzeni.Son başladı, Onlar için:)) Ya yer şiddetli bir sesle içindekilerle beraber giderse:))Emin belde nerede o içine çekip alacak ki Rahmanın kulları orada güvende OLSUN…”
cevap vermişsiniz aslın da da biraz daha pekiştirmenizi istiyorum
Ayetler (kanıtlar,ip uçları,açık alâmet, işâret, emâre, iz,nişâne) Kur’An’ı sürekli samimi bir şekilde Türkçe anlamı ile beraber okursan o sana açılır.Deliller birbirine işaret eder, göz kırp Canan’ada görsün der :)) Birden fazla uygun zamanlarda yavaş yavaş hazm ede,ede okursan ne kadar çok şey gözden kaçırdığını görürsün. Sevgili kİM bİLİR (A DeM); sonsuzluk kulesi bir sorum üzerine ”Gazete köşelerindeki bilimsel içeriğe hiç bir zaman inanmayın lütfen, içerik doğru olsa bile” diye bir tespit de bulunmuş du. Cevap Konu ile ilgili bilgim var ilgili içeriği okumuştum.Çünkü gazete köşelerinde yazılan her haber ilgili konunun uzmanı ve takipçisi kişilerin elinden çıkmıyor.Çıksa bile ilgili kişinin bile her an hızına yetişilmeyen bilimsel makale adı altında yazılan ve yayımlanan bütün bilgileri bir anda gözünün önüne getirip güncelliğini yitireni,yitirmeyeni deneylerle, gözlemlerle, çürütüleni, çürütülmeyeni ayıklayıp doğru sonuç benim tespitimdir demesi bile abesle iştigal bir durumdur:))Çünkü otorite var bilim otoritesi her önüne gelen kafasına göre ahkam kesemez:)) Doğrusu da bu:)) Ben gibi bilim adamı olmayan fakirane bir kul gülüyorsa :))diğerlerini hiç düşünemem.Unutmayınız Şeytan diye bilinen İblis bile Aliym’dir.O bile insansılara karşı düzeni savunmak adına yakın göğe muhafız olarak konulmuştur zamanında :))Allah ile konuşmuşluğu var o kadar yani! biz daha konuşamadık :)) Kendisi ile değil Allah ile:)) Hiç bir zaman inanmayın sözü biraz yanlış bana göre ani bir refleks ile söylendiğini düşünüyorumm:)) İnanın inanın ama ne zaman inanacağınız önemli :))araştırın,sorgulayın kimler hangi kurumlar desteklemiş, desteklememiş emiyn olunmadan yani güvenilmeden gelen her habere inanırsan beyin çöp eve döner.Yanlış bilginin üzerine doğru bilgiyi kodlayamazsın.Bağlantıların işlemez hale gelir.Evine herkesi alıyormusun:)) Bu kadar dikkatli ol doğru bilgi konusunda.Gizemlere karşı bir çekim merkezin var dikkat et kara delik gibi yutmasın seni:(( Ki Sonsuzluk Kulesi’ın bile Lisansı bu konu üzerine moleküler biyoloji. O’nun hafızası taze, üzerine gelen bilgileri de güncelliğine göre yerleştiriyor.Sen,ben ne haddimize bir Sonsuzluk Kulesi gibi ikinci çift bir biz daha yok :)) O’nuda salalım deryaya hadi git moleküler biyoloji oku bütün haberleri takip et sonsuz olaylar döngüsü içinde sağ tutabilirsek o haberin çıkacağı güne kadar:))Bir de işin burası var :)) Diğer soruya geçelim şimdi bir şey sormak istiyorum; savaşlar , salgın hastalıklar v.b hakkın da, gazete – köşe yazıları ve kitaplar da ; bunların hiç birinin tesadüf olmadığı belli bir sistemin kodları olduğu sırası geldikçe uygulaya sokuldukları üzerine terorilere maruz kalıyoruz, işte tüm insanların gen haritalarının ellerin de olduğu dolayısı ile adrese teslim virüs geliştirdikleri ya da çin- italya ve kum kentleri budistlerin, hıristiyanların, müslümanların yaşanmasın da çok öNemli yerler olduğu ve dini inançlar üzerine kurgulamalar yapdıkları keza savaşların da aynı şekilde olduğuna dair teoriler
bütün bu kurgulardan korunmak, maruz kalmamak ; kehf suresinde geçen Cevap Yahu kim ölecek? Ölüler mi :))) Onlar zaten ölüler :))) Ölünce dirilecekler.Ölümden korkan senin beden bilincin boğazlanmak istemiyor,her an ne kadar dün de olana ait istek ve arzular varsa onlarla devam etmek istiyor yaşama.Halbu ki Kur’AN senden İman istiyor.Sözlü değil tahki ki :)) Kesin ve net tanıklık etmeni istiyor sözlerine, yani yakın istiyor,ikan sahibi olmanı istiyor:)) Mushafı okur iken sözleri okursun birde onun sözlerini, Şuursal seyre girerek ikan etmeni istiyor.Cenneti,cehennemi burada Arafta (ORTA YER ) dünyada kalp gözün ile (idrak,kavrayış,hissetme,duyumsama) görmeni istiyor. Senden yalancı şahidlik değil hakikaten şahitlik istiyor :)) Namaz kılanlar her gün buna şahitt:)) Kıl’dan geçenler cennet ile cehennemi dürüyor ,ekmek arası yapıp ihtiyaç sahiplerine veriyor.Yesinler garibanlar karınlarını doyursunlar:))Ya Hu sen şimdi cennetliklere bakıp üzülüyorsun, cehennemliklere bakıp üzülüyorsun:)) Allah’ta Kulu Muhammed’e kızıyor sanane diyor onların hallerinden niçin üzülüp duruyorsun onlar için.Herkes elleri ile yaptıklarının sonuçlarını yaşar.Bu arada Hikmeti bilmez isen Musa gibi kızar durursun.Alemlerin Rabbi dilediğini yapıyor,Hakiym ismi işliyor herşey bir düzen içinde sen fark etmesen de :))) Olayların iç yüzünü anlatsam,düşünsene Musa sebeb ile sonuç arası yaşıyor :)) Sende öylesin:)) Dayanamıyorsun :)) Zalim hükümdarı çağıranlar elleri ile yaptıklarının sonucunu yaşayacak olanlar.Ama iş ki Rahmet var Zahmed’e göre.Zalim halk ve Zalim hüküm dar’lar her zaman helak edilir:))Bu arada İlahlarına tapanlar düşünsün evini,annesini,babasını,evladını,malını,bilgisini,güzelliğini,eşini,işini bırakamayanlar düşünsün. Nasıl korkuyorlar ama Kor AN’a Yakıcı Ateş.Taptığınız şu İlahlara bakın ne verdiler size diyor.Oysa ki size İlim gelmiş idi.Mülk süresinde ne diyor 16-) Eemintüm men fiysSemai en yahsife Bikümül`Arda feiza hiye temur; Sema’daki’nin sizi (B sırrınca) Arz’a geçirmesinden emin mi oldunuz?… Birden o (Arz) harekete geçip çalkalanmaya başlar (o size itaat edip hizmet eden Arz, helak ve ızdırap mahalliniz oluverir).
17-) Em emintüm men fiysSemai en yursile `aleyküm hasiba* feseta`lemune keyfe neziyr; Yahut Sema’dakinin üzerinize bir hasıb (kasırga, taş yağdıran rüzgar) irsal etmesinden emin mi oldunuz?… Uyarım nasılmış, bileceksiniz (bir gün) !. 34-) Ve kâne lehu semer* fekale li sahıbihi ve huve yuhaviruhu ene ekseru minke malen ve eazzü nefera; (Bu adamın) başka geliri/mahsulü de vardı…Bu nedenle arkadaşıyla (misaldeki diğer adamla) tartıştığı bir sırada ona şöyle dedi: “Ben malca senden daha çok ve kişi sayısı olarak da senden daha üstünüm”.
35-) Ve dehale cennetehu ve huve zalimün li nefsih* kale ma ezunnü en tebiyde hazihi ebeda; Ve böylece nefsine zulmederek cennetine/bağına girdi… Şöyle dedi: “Ebediyyen bunun yok olacağını zannetmiyorum”. Vel hasılı Zan üzere hakikatinden bi haber yaşama.Nasıl yaşarsan öyle ölürsün:)) Öyle de, bir sonraki yurda geçiş yaparsın.Vah benim bağım:))) Bu arada elinden geleni ardına koymadı isen ne korkuyorsun.Ey kulum kapasitenin üzerindekini sana yüklemedim diyor. Rahat ol.Kaldıramayacağından sorumlu değilsin:))Emin belde senin idrakin,kavrayışın,anlayışın,hissedişin oluşturmuş olduğun Bilinç durumuna verilen isim.İnşa edilmiş Kabe’n, oradan Vehim(Mars) denen saptırıcı bilgi sahibi, Cin’ni (Merkür) fikri oluşmayacak olanı sürekli oluşacakmış gibi gösteren, korkularını tetikleyen bunu hayal ile besleyen Gezegen ismini sen bul:)) İş birlikçilerini de sen bul:) İç aleminde ve dış aleminde Kİ bAĞ’LARINI kurutman.Suyunu kes :)) Bunlar dOKUZ kardeş. Üçünü söyledik geri kalan altıyı olumsuz yönleri sen İFŞA ET:)) Diğer arkadaş diyor ki Dur orda, sen her şeyi kendine mal ediyorsun bizim yaşam hakkımız yok mu? Unutma evlatlar da almış gitmiş başını çoğalmışlar yer yüzüne yayılmışlar,bunlar da babaları ile aynı anlayışta.Sonuçta ağaç ne ise meyvede o çekirdek ten çıkacak yine O:)) 42-) Ve uhıyta Bi semerihi feasbeha yukallibü keffeyhi alâ ma enfeka fiyha ve hiye haviyetün alâ uruşiha ve yekulü ya leyteniy lem üşrik Bi Rabbiy ehada; Derken onun serveti/geliri (B gerçeğince) kuşatılıp yok edildi…Nihayet çardakları üzerine yıkılmış kalmış bağına yaptığı harcamaları/masrafları/yatırımları dolayısıyla ellerini oğuşturarak şöyle diyordu: “Keşke (Bi-) Rabbime (hiç) bir kimseyi ortak koşmasaydım”. Olaylar hem içeri de hem dışarı da yaşanıyor.ONA GÖRE DÜŞÜN.Oku oku ama kuru kuru okuma Su ile OKU:)) Su olmayınca Bağ’ın hali harab :)) Ne yapsın Turab:))
Şu emin beldeye ki, İncir’e ve Zeytin’e, Sîna Dağı’na; Sadece (hakikatine) iman edip imanın gereğini uygulayanlar hariç! İşte onlar için kesilmeyen bir karşılık vardır
Sorularımın cevapları VAR, işte onlar için kesilmeyen bir karşılık vardır insaALLAH
İncir (Zihinsel işlevler,Çokluğu oluşturan beyin özellikleri. Benliği (NEFS) oluşturan ögeler:)) Akıl ,Fikir,Zeka,Vehim(Varsayım) ,Zan( Sanı ),Hayal (suretleme,şekillendirme,tasvirleme ),Himmet ( aşk,şevk,aziym ile desteklenme gücü) Hafıza ( depolama alanı,bellek,gen havuzu) Bütünü parçalayan bilgi parçaları :)) Ama bütün parçalar toplamından fazladır.Parça bütünü oluşturmaz.Bütün’den çıkarlar, bütün parçalar.Kabul edilir var sayılır.İNCİR (Çokluktaki, Tekilliği Yaşayan Bütün) ZEYTİN (Tekilliği Yaşayan Tek) Parçalanmasının,bölünmesinin söz konusu yapılmadığı,sayısallığın düştüğü,Saf Benliğin hissedildiği sİNA Beden Dağı.İlahi hitabın,kelamın,sözün işitildiği yer.Turun sağ yanı:))Kalb(kavrayış,idrak) Ruh(GÜNEŞ) Kalp (AY). RuhTA bilmek, anlamak,kavramak yoktur.Bunlar karanlıkta kalan AY için geçerli.KALP (hissetmek,sezmek,kavramak,işlemek,idrak etmek,algılamak) AY’IN Nurunun Tutulması,dünyayı aradan çıkarıp tüm yüzünü Güneşe DÖNMESİ.Sonra Sebe Melikesinin Süleyman’ın yanına gelmesi.Güneşin AY’I YUTMASI:)) Tabi bir de Güneş’e Secde etmeyin var :))De ki RUH Rabbimin EMRİNDEN’DİR. Ne diyor acaba!
Tarık: 1.2.3.4 Göğe ve Tarık’a AND olsun, TARIK ın ne olduğunu sen ne bileceksin, O ışıklar saçarak karanlığı delip geçen yıldızdır, Hiçbir nefs yoktur ki, onun üzerinde bir hafîz (gözetleyici – koruyucu) bulunmasın
Karanlıklarımı en ince detayLarına kadar aydınlattınız TARIK yıldıZIm oldunuz sonsuz TEŞEKKÜRLER kİM bİLİR (A DeM
Karanlığa dair ne varsa;Zalim halk ve Zalim hüküm dar’lar her zaman helak edilir:))
15-Muhakkak ki onlar bir hile kuruyorlar. 16-Ben de hilelerine hileyle cevap veriyorum! 17-Bu yüzden o hakikat bilgisini inkâr edenlere mühlet ver, onlara az bir süre tanı.
48-) Ve iz zeyyene lehümüş şeytanü a`malehüm ve kale la ğalibe lekümül yevme minen Nasi ve inniy carun leküm* felemma teraetil fietani nekesa alâ akıbeyhi ve kale inniy beriyün minküm inniy era ma la teravne inniy ehafullah* vAllahu şediydül ıkab; Hani şeytan (vehim) onlara amellerini süsledi ve (şöyle) dedi: “Bugün insanlardan size galip gelecek yoktur… Ben de muhakkak sizin yanınızdayım”…İki grup birbirini görünce (şeytan) iki topuğunun üzerine gerisin geri çarketti ve: “Muhakkak ben sizden beriyim (sizin türünüzden değilim)… Gerçekten ben sizin göremediğiniz (bir şeyleri) görüyorum… Muhakkak ben Allah’dan korkarım… Allah şediyd’ül ıkab’dır” (Yapılanın sonucunu şiddetle yaşatandır)dedi.
Sonu gelecek halkın sonu İblisin eli iledir.. Onları kendinden daha zeki imiş gibi göstermesi iledir:)) HALK AĞZI TABİRİ İLE ULAN BU ŞEYTANA BİLE PABUCUNU TERS GİYDİRİR.ONUN TERSİ ZATEN ONUN DOĞRUSU:))ACABA O SÖZÜ KİM SÖYLEDİ, TERS GİYDİRİR SÖZÜNÜ:))KİM OLACAK KENDİSİ:))
gelişmiş hükümetleri ve yöneticileri dünyaya parmak sallayıp, bir el hareketiyle milyonlarca insanın kaderini belirlerken, görünürlüğü ancak mikroskopla sağlanabilen bir virüsle baş edemiyorlar.
Yoksa korkuyorlar mı!.
Eğitim, sağlık, barınma, beslenme gibi temel ihtiyaç kaynaklarını hiçe sayıp, aynı kaynakları savaş teknolojisine aktaranlar, bir virüs karşısında gösterdikleri zavallı acizliklerini görüp, bu çok kötü huylarından vazgeçerler mi acaba?
Korkunun yaratacıları korkarken, alttakilerin korkuyu an itibarıyla sektörleştirmesine ne demeli peki!
Ya, esnafından eczacısına, işportacısından bakkalına kadar herkesin korkuyu pazarlama derdine düşmesine…
Çakma maskeler, dezenfektan sıvılar, alkol bulanmış “ıslak mendiller” ve daha nice şey, Koronavirüs’e karşı koymak adına iki-üç katı fiyatına korkuyu sömürme aracına dönüşmüş durumda. (alıntı)
Canan Hanım sen Şeytan olsan ne yapardın:))Haşa,Allah korusun falan deme :)) Herkes bana ait olan vasıfları benden çalmaya çalışıyor:)) Herkes kalkmış bana pabucu ters giydirmeye çalışıyor :)) Herkes benden ala ben diyorr:)) Dedim ya Yakın Göğün, Dünya Semasının Muhafızı:))Allah düzeninde,sisteminde,yasalarında,kanunlarında kimse kimseyi aldatamaz.Kişi ancak kendini aldatır.İblis aldatır der iken sen Dünya ile Nikah kıymak istiyorsan.Yakın göğü yıldızlarla Süsler:))) Bizim buraların halk dili tabiri ile Al bir tadına bak ne olacak Sanki Ölmezsin Ya :)) Bak günah benden gidecek:)) Bak Teklif var ısrar yok Ha:)) Yaldız Eski dilde İblise Albız derler imiş:)) Süsleme işini çok iyi bildiği için:)) Bu da halk Tabiri Müslüman,Süsliman’laşmış:)) İblis diyor ki bak diyor ya Rabb’iL Alemiyn İhlaslı kulların Hariç.İyi araştır. İblis bile bize Aliym olarak ders veriyor:)) Bu konularla uğraşmayı pek sevmiyorum çok fazla vakit alıyor ama yine bir örnek vereyim İmam ne yaparsa Cemaat de onu yaparmış.Bunu gayet iyi anlayacağını düşünüyorum.Örnek vereyim, denetim ve işletim mekanizmasının işlemediğini gören halk kendi Tedbirini alıyor,Marketlere akın ediyor:))(tedbir senden takdir ALLAH’TAN:)) Halkımız dini konulara da çok hassastır:))Ekonominin iyi gitmediği,giderlerin sürekli arttığını gören işletmeciler iflas etmemek adına önlem alıyor:)) Ne olmuş yani az birazcık ta biz ekmek yiyelim:))Allah bir fırsat vermiş,kulunun yüzüne bakmış 40 yılın başı yürüm ya Kulum demiş o da koşarak gitmiş ne var bunda:)) Rahmet damlaları düşmüş kulun yüzüne yıkanmasın mı:)) El insaf :)) Ben ortaya bir virüs atıcam ama attığım yerde ben de olacağım sonra o virüs beni tutucak :)) Yiyenimin deyimi ile Pışıkk:)) Deney ortamında onun bütün etki alanlarını,yaşayabileceği ortamları herşeyi ile test ederim.Savunma araçlarını ve savunmasız kaldığı yönleri ile onu defalarca farklı ortam ve şartlarda deneylerim:)) Onu etkisiz bırakıcak etkenleri öğrendikten sonra ilaç yapar kendime enjekte ederim:)))Tabi bunları kontrollü bir ortamda yaparım.Sonra ver gülüm pazara:)) Bill Gates gibi aşı ilacı satarım :)) Ama işte işler öyle yürümüyor:)) Küçücük bir virüs denizi görünce balık gibi şaşılacak bir şekilde farklı bir seyre giriyor:))) Sonra virüs sahibini kuşatmasın mı! :((( Aman ALLAH’IM:)) Tabi deva mı var bakalım balık nasıl seyre girecek.Hep birlikte izleyelim:)) Sonra ilgili ayetleri müsait olunca yazarım:)) Bu arada değerli yazar Oktan KELEŞ’İN virüs ile ilgili kaleme aldığı bir yazı var https://www.onaltiyildiz.com/?haber,7724/virusten-yag-cikarmak. Bizim bu tarz durumlarla işimiz yok bilesin bunlar vakit kaybı bizim için.Ölüm geldikten sonra bir sinek bile öldürür seni sebep olarak :(( Biz asıl seyrimize dönelim.Herşey olması gerektiği gibi.Herkes ne için yaratılmışsa ona o kolaylaştırılmıştır.Biz Furkan’ı elimize alalım iyi ve kötüyü birbirinden ayırd edip,fark atanlardan olalım.
sistem korkuyla birlikte vicdanı, ahlakı da inşa ediyor.
Dieter Duhm, Kapitalizmde Korku’da şöyle diyor: “Bunların her birinde, belli bir genel işaret nörotik karakter oluşumu söz konusudur; bu oluşumun yardımıyla, korku üreten çatışmalar öyle işlenmiştir ki, geriye mümkün olduğu kadar az derecede AKUT KORKU kalır.”
korku , panik ve Manipülasyon insanlara sağ duyusunu kaybettirip bir daha da buldurmuyor
Biz Furkan’ı elimize alalım iyi ve kötüyü birbirinden ayırd edip,fark atanlardan olalım. AMİN İNŞAALLAH
Şimdilerde şöyle bir durum var Ölüm korkusu ALİ İMRAN
185 Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve innemâ tuveffevne ucûrekum yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), fe men zuhziha anin nâri ve udhılel cennete fe kad fâz(fâze), ve mâl hâyâtud dunyâ illâ metâul gurûr(gurûri).
Diyanet Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metâından başka bir şey değildir.
Ahmed Hulusi Her bilinç, ölümü (biyolojik bedensiz yaşamayı) tadacaktır! (Biyolojik bedenli yaşam sonrası başlayacak olan) kıyamet sürecinde yaptıklarınızın mükâfatı eksiksiz verilecektir. Kim yanmaktan kurtarılıp cennete (boyutuna) geçirilirse o gerçekten kurtulmuştur. Dünya yaşamı aldatıcı (sonu pişmanlık olan) bir zevkten başka bir şey değildir.
Yaşar Nuri Öztürk Her benlik ölümü tadacaktır. Hak ettiğiniz karşılıklar size, kıyamet günü, eksiksiz bir biçimde mutlaka verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kesinlikle kurtulmuş olacaktır. İğreti-sefil hayat aldatıcı bir yararlanmadan başka şey değildir.
ALİ İMRAN 145 Ve mâ kâne li nefsin en temûte illâ bi iznillâhi kitâben mueccelâ(mueccelen), ve men yurid sevâbed dunyâ nu’tihî minhâ, ve men yurid sevâbel âhirati nu’tihî minhâ, ve se neczîş şâkirîn(şâkirîne).
Elmalı Hamdi Yazır Allah´ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız.
Diyanet Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah´ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm), belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.
Ahmed Hulusi Varlığındaki Allâh Esmâ`sının oluşturduğu (“B”iiznillâh) değişmez programı (kitaben müeccela) elvermedikçe hiç kimse ölmez! Kim dünyanın nimetlerini isterse, ona dünyada veririz. Kim de sonsuz gelecek sürecinin nimetlerini arzu ederse, ona da ondan veririz. Biz şükredenlerin cezasını (karşılığını) veririz (değerlendirenlerin değerlendirmelerinin sonucunu yaşatırız).
NAZİAT SURESİ KurAn B Meal 42-) Yes`eluneke `anissa`ati eyyane mursaha; Sana O Saaat’tan (et-Tammet’ül Kubra’dan; kıyamet’ten?) soruyorlar: Onun demir atması/gelip çatması ne zaman (?), diye.
43-) Fiyme ente min zikraha; (Oysa) onun zikra’sından (onu hatırlatacak, vaktini bildirecek ilimden) sende ne arar!.
44-) İla Rabbike müntehaha; Onun (ilmi’nin) müntehası (nihayet ulaşacağı yeri) Rabbine’dir (Rabbinden önde nasıl olursun ki?).
45-) İnnema ente munziru men yahşaha; Sen ancak ondan haşyet duyan kimsenin uyarıcısısın.
46-) Keennehüm yevme yeravneha lem yelbesu illâ `aşiyyeten ev duhaha; Onu gördükleri gün, sanki onlar (dünyada, fiziksel bedenlerinde) hiç kalmamışlardır… Ancak bir Aşiyye (Akşam; Güneş’in batma vakti) yahut onun (aşiyye’nin?) Duha’sı (o aşiyye’den sonraki kuşluk/Güneş’in doğması vakti kadar kalmaları) müstesna (o kadar bir süre kaldıklarını sanırlar). “Naziat”, söküp çıkaranlar, şiddetle çekip koparanlar, demektir. YasiN SÜRESİ B MEAL 52-) kalu ya veylena men beasena min merkadina, hazâ ma veader Rahmanu ve sadekalmurselun; (O vakit) dediler ki: “Vay bize!… Markad (uyuyacak yer, kabir) ımızdan bizi kim ba’setti?( Bedenin ikinci eşi,elektromanyetik dalga beden, eski tabir ile ruh beden, çift çift yaratılış ayeti hakikati). Bu, Rahman’ın va’dettiğidir ve murseliyn (Rasûller,İrsal Olunanlar) doğru söylemiştir”.
53-) in kânet illâ sayhaten vahıdeten feizahüm cemiy’un ledeyNA muhdarun; Sadece sayha-i vahide (tek bir sayha, İsrafil’in suru) oldu… Bir de bakarsın ki onlar toptan yanımızda/huzurumuzda hazır/huzurda kılınmıştır.
54-) felyevme lâ tuzlemü nefsün şey`en ve lâ tüczevne illâ ma küntüm ta`melun; O Gün hiçbir nefse en ufak bir şey zulmedilmez… Ve yaptıklarınızdan başkası ile cezalandırılmazsınız (yaptıklarınızın karşılığına erersiniz). Yasiyn 52 de Vay Bize diyenler kim biliyormusun? kendini et ve kemik beden olarak kabul eden toprağa karışınca bilincim yani ben şuuru da kaybolup gidecek diye inananlarve bu doğrultuda yaşayanlar:)) El cevap 78-) ve darebe lena meselen ve nesiye halkah* kale men yuhyiylızame ve hiye ramiym; Kendi yaratılışını unuttu da bize bir misal getirdi: “Çürümüş haldeki şu kemiklere kim diriltip hayat verecek?” dedi.
79-) kul yuhyiyhelleziy enşeeha evvele merretin, ve HUve Bikülli halkın Aliym; De ki: “Onları ilk defa inşa eden onları diriltip hayat verecektir… O, her yaratmayı (yaratmanın tüm sistemini, B sırrınca) Aliym (tam bilen)’dir”.
ALİ İMRAN 83 E fe gayre dînillâhi yebgûne ve lehû esleme men fîs semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve ileyhi yurceûn(yurceûne). Ahmed Hulusi Semâlarda ve arzda (evrenin mânâ ve madde boyutlarında) ne varsa, isteyerek veya istemeyerek O`na teslim olmuş durumda iken, Allâh Dini`nden (Îslâm`dan – yaratmış olduğu sistem ve düzenden) başkasını mı arıyorlar. (Oysa) O`na döndürülmektedirler. Diğer Mealler -ister istemez- kelimelerini kullanmışlar tercih etmedim.
Şimdi peki bunu nasıl yapıyorum dilediğim meallerden doğru olanı nasıl seçiyorum diğerinin yanlış olduğunu kabul ediyorum ALDATAMAZSIN ÖZE ERMİŞ MANA EHLİNİ Kİ KURAN KENDİ İÇİNDE KARŞILIKLI KONUŞUR:)) KONU İSTEMEK VE İSTEMEMEK
3 Elleziyne yu’minune Bil ğaybi ve yukiymûnas salâte ve mimma rezaknahum yünfikun;
İşte onlar gayblarındaki (algılayamadıkları) hakikate (Nefslerinin Allâh Esmâ’sının anlamlarının bir terkip – bileşimi şeklinde meydana geldiğine) iman ederler, salâtı ikame ederler (fiilen edâ yanı sıra anlamını yaşarlar) ve kendilerine verdiğimiz maddi – manevî yaşam gıdasından Allâh adına karşılıksız paylaşırlar.
4 Velleziyne yu’minune Bi ma ünzile ileyKE ve ma ünzile min kabliK(E), ve Bil ahireti hum yûkınûn;
Onlar hakikatinden sana (boyutsal geçişle) inzâl olunana ve öncekilere inzâl olmuşlara iman ederler; geleceklerindeki sonsuz yaşam süreçlerine de ikân (kesin idrakten kaynaklanan kabul) hâlindedirler.
5 Ülâike alâ hüden min Rabbihim ve ülâike humul muflihûn;
İşte onlar, Rablerinden (nefslerini oluşturan Esmâ bileşiminden kaynaklanan) HÜDA (hakikati idrak) hâlindedirler ve onlar kurtuluşa ermişlerdir.
Hakikati örten – inkâr edenleri uyarsan da uyarmasan da fark etmez, iman etmezler!
7 HatemAllâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ihim, ve alâ ebsarihim ğışavetun, ve lehum azâbün azıym;
Allâh, onların, beyinlerindeki hakikat algılamasını kilitlemiştir; basîretleri perdelidir. Yaptıklarının sonucu olarak feci bir azabı hak etmişlerdir. 8 Ve minenNâsi men yekulü amennâ Billâhî ve Bil yevmil âhıri ve mâ hum Bimu’miniyn;
İnsanlardan bir kısmı “B” işareti kapsamınca (varlıklarını Allâh Esmâ’sının oluşturduğu inancıyla) Allâh’a ve âhiret süreçlerine (sonsuzluk içinde, kendilerinden açığa çıkanın sonuçlarını yaşayarak yer alacaklarına) iman ettiklerini söylerler; ne var ki imanları gerçekte bu kapsamda değildir!
9Yuhadi’unAllâhe velleziyne amenû ve ma yahde’ûne illâ enfüsehum ve ma yeş’urûn;
(Lafta “‘B’ anlamı kapsamınca iman ettik” diyerek) hakikatleri olan Allâh’ı ve iman etmişleri aldatmaya çalışırlar; hâlbuki kendilerini aldatırlar da bunun şuurunda değiller!
Bir de şu ayeti serelim NİSA 153 Yes’eluke ehlul kitâbi en tunezzile aleyhim kitâben mines semâi fe kad seelû mûsâ ekbere min zâlike fe kâlû erinallâhe cehreten fe ehazethumus sâikatu bi zulmihim, summettehazûl ıcle min ba’di mâ câethumul beyyinâtu fe afevnâ an zâlik(zâlike), ve âteynâ mûsâ sultânen mubînâ(mubînen).
Elmalı Hamdi Yazır Kitap ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Musa´dan bundan daha büyüğünü istemişler ve: «Allah´ı bize açıkça göster» demişlerdi. Haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine açık deliller geldiği halde buzağıyı (tanrı) edinmişlerdi. Onları bundan dolayı da affettik. Ve Musa´ya açık bir delil (yetki) verdik. Bu zaman da bunu göstermek diliyorlar Samiri’nin buzağısı gibi:))Bizim ve sizin Tanrınız diye Deccal LAKABLI KİŞİYİ gösterecekler.Madem Tanrı’yı açıkça görmüyoruz bizde kendi elimizle bir Tanrı meydana getirir ona tapınır ve O ihtiyacımızı gideririz.Bizde de halk arasında bir tabir var ya, Şeyh uçmaz mürid uçurur :)) Bir de bunların hep aşırı bir uç istekleri var nasıl bir halk ise:)) Bunlar kendi iç dünyalarında İlah edindikleri ben bilincini (ego,kibir,gurur) yansımasını dış dünyalarında da görmek diliyorlar :)) Aslında yazacak söyleyecek ayet ÇOK.Elleri ile yaptıklarının sonucu yaşıyorlar ve yaşayacaklar ayetini de sen bul ekle.
-Onlar yüksek mertebeler içinde güvendedirler. -ğuraf vardır.. -Koltuklar üzerinde nazar ediyor oldukları hâlde. Orada yükseltilmiş tahtlar vardır. bu ayetler de geçen ‘GURAF’ kavra mı Bu zorlu günler de , Ruhun insanı rahatlatması, ruhun kaldırma gücünü yaşanan zorluğu, kaygı endişe ve buhranları ona hissettirmemesi, ruhunun için de kendine yumuşak bir kanepe bulup oturması, olaylara yukarıdan bakabilmeyi, seyredebilmeyi,büyük resmi görebilmeyi, mi anlatıyor
Cahîm tutuşturulup alevlendirildiğinde Cennet yaklaştırıldığında , bu ayetlerde, pişmanlıkların ardından yeni normlarına ortaya çıkışı, daha pozitiv olabilmeyi,iyi bir şeylere vesile olabilmeyi Hayatın kıymetini öğrenmek, ailenin, dostluğun, toplumsal aidiyetin değerini yeniden fark etmek, keşfetmek ,iyimserlik’ sosyal ve toplumsal dayanışmanın, işbirliğinin ehemmiyetinin farkına varmak gibi ve benzeri duyguların değerlerin ortaya çıkışını mı anlatıyor
Canan Hanım, Kur’an bizlerin ibret alması için ayetler verir. Sizlerin kendi manevi dünyasında alacağı ibrete, çıkaracağı anlama bir başkasının doğru veya yanlış demesi uygun düşmez. Çünkü her insanın yolculuğu farklı seyreder.. Bu nedenle -naçizane tavsiyem- sizde sıkça gözlemlediğim “bunu mu demek istiyor?” mealindeki “onaylatma isteğinizi” gözden geçirmeniz :) manevi gelişiminiz açısından da size bir ÖZGÜVEN katacaktır ;).
Evrensel akıl sayısal olarak değil kendi bölünmezliğinde de birdir. Bu şekilde her insanda bütünüyle mevcuttur ve her insan kendi tekilliğini ondan çıkartır, çünkü hiçbir şey, onun vasıtasıyla bilindiği şeyden daha fazla birliğe, bütünlüğe ve mükemmelliğe sahip değildir.
İçinizdeki patlamalar yüzünden sık sık eskiyi devirmek, zorunda kalırsınız. Aldırmaz gibi davranırsınız ama aldırırsınız. O an için önemli olan bulmak ve sonuç almaktır,Onaylanma önemli değildir çünkü farklılığının ve dehasının bilincindedir. (alıntılarla birlikte)
bu bağlam da bir onaylatma isteğim daha var;
uzun bir zamandır ve şu an için yapılan işe bir mesafe çekmek isteğinin Verdiği zararları, yarattığı kısıtlanmaları, sarsıntıya uğrattığı dengeleri kendisinin değil, ona ayak uyduramamış̧ olan “geri kalmış̧” çevrenin sorunu olarak görüyor olamak, iyi olan ya da yenilikle olan her şeye zarar verebilir mi?!
BİR ismi AllaH EvveL AhiR Deyip Başlayalım :)) Dem’in Keyfinde yani MuTlaK bölünmez ,parçalanmaz ikiliğin hiç bir zaman söz konusu olmadığı An’ıN Bİrliğinde Der İken işte Tam bu Nokta da Eş ŞehiyD ( TaNIK) Varlığıyla varlığının Şahidi (TaNıĞı) Esma (İsimler özellikleri)’den açığa çıkanları seyredip, seyredenin kendinden gayrı olmadığını bilincini yaşatann:)) Hu (MuTlak ZaT) işte Tam bu sırada Yedi’nin Yedisi Devreye giriyor Ruh Rabbim’in Emrindendir der iken senden açığa çıkan oluşlar Rabb-ül Aleminden’DiR (senin terkibinden değil) karşı çıkman boşuna,oluşu kesmeye çalışma, çünkü senin terkibinin devrede olmadığı anda MuTlak HüküM SÖZ Konusu Secde Et bu HüKmüN MuTlaK ZaT ‘ına Cennet’ini YAŞA.Yedinin Aslı GünEş onun Yansıması Yedi Ay ( KaM Er ) Sen DüN yA ‘da iken Hükmün AY’DAN geldiğini düşünüyor ve öyle görüyorsun aslında görüyor ve düşünüyorsun:)) HükMüN Güneş’Ten geldiğini AN’la Rabb-ÜL AleM’İNE Secde Et.Secde Etmekten Murad ANLA VE tANIK ve yANIK OL ARTIK.Seyre Gir. Yanmadan Olmaz Diyor Sonsuzluk Kulesi.Bu Gün 4’ncü AYIN 7’si çarp ikisini 28 Sana AY’dan Sorarlar.Yarın AY’IN 8’nci günü. GünEş’in SAF LIĞINA Boyanacak yarın AY. dOLUNAY. bİR Anlamda 8 RaKaMı sonsuzluğu da ifade eder.Güzel bir buluşma olmuş:)) Ruh diye bahsettiğimiz olay, ZaT’I Hu’yu Temsil Etmez. O’ndandır. Sadece.Mutlak ZaT’IN Ne Sayısallığından Ne de Sonsuzluğundan bahsedilir.O nOKTA Hiç Bir T ArifiN ONA VARAMAZLIĞINDAN BAHSEDEN nOKtA DIR.O’ ndanlığını BiliR .7 SıFaT ve 99 İsim Anlam ve PoTanSiyeL olarak SoNSuZ .BiZiM AnLaTmAğA ÇalıştığımıZ,İşaret Ettiğimiz yer de burası.7 SıFaT VE 99 İsiM veya 114 isim ile sınırlanamaz.Nice 7’ler ve 99 lar gibi olmayan sonsuz SıFaT Ve İsiM’Leri VAR. A (Elif,Ay,EsMa) L (Lam,Güneş,SıFaT) A (Elif,Ay,EsMa) L (Lam,Güneş,SıFaT) H ( Ha,İsiMsİZ SıFaTsız BeN VaRıM SADECE BiLiNci) O Birinci Elif (A) BiziM DünYa’NIN AyıNı ve GüNeŞ’ini Temsil EdeR. İkİNci ise de ASIL Ay ve GüNeş’i Temsil eder. YA SİN’DEKİ AY VE GÜNEŞ iLe anlatılan İşaretler:))
Uzun bir zamandır ve şu an için yapılan işe bir mesafe çekmek isteğinin Verdiği zararları, yarattığı kısıtlanmaları, sarsıntıya uğrattığı dengeleri kendisinin değil, ona ayak uyduramamış̧ olan “geri kalmış̧” çevrenin sorunu olarak görüyor olmak, iyi olan ya da yenilikle olan her şeye zarar verebilir mi?! Cevap: Sebepler,sonuçlar. AH AH . Bu Musa bilincinde olanlar yük çekmeye ne meraklı.Sen kimseyi değiştiremezsin. Unutma Kimse dediğimiz Alemlerin Rabbine uzanıyor:(( Fıtrat değişmez. GaffaR İsmine ayna olmuşsun.Bak bakalım anlamına ne demekmiş? Fettah ismine de bir bak.Birde Onların AyNA’l arından baksan belki farklı bir seyre girersin :)) Bu arada oradan bakınca kendini gör:)) Sonsuzluk Kulesi dan gelenler de senden.Bizi TebeSSüM EttiR Me:)) Ben O AY’I Kendimden BiliriM.Karanlıkta Kalan Yönünü, Güneş’e Dönük ve Dünya’ya Dönük olan.HaLıK İsmine de bak. Ahmed Hulusi.İSİMLER.Sen olmasan da İŞLER YÜRÜR.:))Farkında olmadan Ben deme:))İŞLER ister kötü ister iyi gitsin fark etmez.Netice de her şey HAK edilmiştir. EKSİK KUSUR KALMADI BAK.
Zamana kavramlar üzerinden çentik atma isteğime , Uyumlu etkileşimleri ve huzurlu bir ortamı yaratma da kısıtlayıcı koşullara rağmen daha uzlaşmacı ilerlemek için önemli bir efor harcıyorsunuz sevgili KiM BiLiR ( A DeM ); sabır ve şefkat içinde üstün bir efor harcamanızdan söz ediyorum.
Uyumlu etkileşimleri yaratmada; engelleyici koşulları keşfedip, yeni bir sistem başlatılamaz mı? sonsuzluk kulesi WhatsApp grubu, ya da- veya-gibi seçenekler ?! yaşadığımız koşullar, bütün ölçütler için bile harika bir zamanlama olduğu kanısındayım
Sonsuzluk Kulesi’ın Whats’Up Grubu Kurması Şöyle Bir Kendimden Bakarsam ÇoK ZoRRR.Ben Deniz Sosyal Medya Hesaplarının Herhangi Birini Dahi Kullanıyor Değilim.Herhangi Bir Üyeliğim Yok.Yakınlarım Bile Sosyal Medyada Olduğumu Düşünüyor Ama Olmadığımı Görmüyorlar :))Çok Yoğun Çalışmalarım Var.Memleketi Kurtarmıyorum:)) Sonsuzluk Kulesi’ında çok Yoğun Çalışmalar İçinde Olduğunu Biliyorum:(( Eminim Burada Yazılan İletileri Okumada Bile Zorlanıyordur:(( Her Kullanıcıya Tek Tek Cevap Vermesi Çok Zor.Ve Bunun Dışında Size Vermiş Olduğu Cevap da Size Aslında Yardımcı Oldu Ama Siz O Anki İçselliğiniz İle Bunu Farklı Yorumladınız.Bizim Cevap Vermemiz Başka Gönül Sahiplerine de Siz Üzerinden Buluşmak İdi.Sebep Oluyorsunuz Başka Kalbler İle de Birleşmeğe.Şükranlarımızı Sunuyoruz. Yaşadığımız Koşullar Bütün Ölçütler Zamanlama Bizler Açısından ÇoK Güzel Ama..Bu Dediğiniz Teknolojik Olarak Doğru Ama Dünyevi Sorumluluklarımız Şu An Çok Ağır Basıyor.Biz Her İkisini Aynı Anda Değilde Dünyamızdan Kurtulunca Sonsuzluk Kulesine Sığınıyoruz.İnşirah Suresinin Son Ayeti Örneği Gibi.Sonsuzluk Kulesi ile Beşeri Olarak Bir Araya Gelmedim.Kendisini Yakinen Görmek ve Selamlamayı Dilerim:)) Ama Daha Zamanı Var.İnşa ALLAH İlerde Bir Zaman Güzel Bir Karşılaşma Olur.Siz İle de Bir Araya Gelmeği Dilerim Aynı Şekilde.Ama Daha Uzun Bir Süre Var.
Değerli Sonsuzluk Kulesi İnşa Allah.Şimdi Canan Hanımın sorduğu şu sorusunun cevabını elimizden geldiğince verelim de içimiz rahatlasın:)) -Onlar yüksek mertebeler içinde güvendedirler. -ğuraf vardır.. -Koltuklar üzerinde nazar ediyor oldukları hâlde. Orada yükseltilmiş tahtlar vardır. bu ayetler de geçen ‘GURAF’ kavra mı Bu zorlu günler de , Ruhun insanı rahatlatması, ruhun kaldırma gücünü yaşanan zorluğu, kaygı endişe ve buhranları ona hissettirmemesi, ruhunun için de kendine yumuşak bir kanepe bulup oturması, olaylara yukarıdan bakabilmeyi, seyredebilmeyi,büyük resmi görebilmeyi mi anlatıyor? Kelamın bir görünen yüzü yani beşere ve onun iç dünyasına hitap eden yönü vardır,bir de beşer tarafından görünemeyen batın denilen herkes tarafından algılamayan bilinemeyen nufuz edilemeyen yönü vardır.Ama bu batın dediğimiz kavram görünmeyen dediğimiz beşerin dünyasına şuur hallerine işaret eden olgudur veya kavramdır diyebiliriz.Örnek sakinlik, dinginlik, huzur ve huşu olarak hiç bir şeyden etkilenmeyen şuur halleri olarak anlaşılabilir.Diğer anlamı leDüN denilen özel olarak ikram edilen, verilen ilimdir.Fatiha süresinde kendilerine İkRaM Da bulunduklarının yollarına der:)) Bunlar Özel olarak Ezelde Muamele görmüş Kullardır.Bunları hallerini Dedem şöyle anlatıyor:)) Oğlum diyor bu Kullar aynı Anda, zamanı,zamansızlığı ,mekanı, mekansızlığı,eylemi ve eylemsizliği tüm dönüşüm ve varlık hallerini bir anlık nazar ile şuurlarında silmiş hiç(Burada ki hiç bildiğimiz hiçlik kavramı değil,ermişlerin bu terime üflediği ruh kendi izafi kimliğini aradan kaldıranların ulaşmış olduğu şuur durumu) ve hep olmuş Kullardır.Bunlar için bizim dünyamız gece uyuyup sabah hatırlamadığımız rüyaya benzer.Kimi zaman bunlar Yüce Şuur Katları (boyutları) olan 7 sema mertebesi cennet yaşamlarını bırakır aşağıya inerler.Aslında inmezler ama inerler:)) Aynı anda hem orada hem buradadırlar:)) Oradan, buradaki kendi çiftlerine Nazar ederler yani yerin yüzündeki biyolojik bedendeki ruhlarını AYDINLATIRLAR. Cennet ve Cehennem aynı anda var.Cehennem hakikatinden ayrı düşmüş kulun içinde bulunduğu gündelik bilincinin hükmüne göre bedeninde hakikatinden bi haber yaşadığı Hal.Kişinin Öz ruhundan gelenlerle beraber cennet cehennem durumları da değişiyor:))Biz bunları anlatırken bu durumun hem görünmeyenini hem görününeni bildiğimiz için gelecek sorulardan kişinin hangi şuur mertebesine çıkıp soru soracağını daha sormadan önce biliyoruz diyor yine dedem:))Daha fazla ayrıntılandırmaya gerek yok ayetler açık ve net ama biz onları anlayabilecek şuur düzeyine erişelim yeter ki.Yani Berk AY’IN dediği seyir durumuna göre ayetlerin,herkes tarafından bilinmeyen yönleri Müteşabih yoruma açık yönleri değişiyor:))Bunları anlayabilmen için Berk Ay’ın dediği gibi herkes tarafından bilinen yönleri onaylatma durumundan çıkman gerekiyor.Yükselmen gerekiyor.RAFİ.Sen ben çıkmaya çalışır iken birileri de inerken bizlere bakıyor:))Bu arada Dar-üs Selam diye adlandırılan cenneti iyi araştır isim olarak Selam ismine bak. Çünkü o cennet mertebesine çıkamayan bir altta kalanlar bizim A DeM gibi düşebiliyor.Bir de bizim düşmeyen daha üst boyutta olan A DeM olmayanlar var:(( biz elimizden geldiğince kelimelerle anlatmağa çalıştık BaLın kokusunu almakta güzeldir:)))Fırsat buldukça ilerde açmağa çalışırım:))BaL Deyince aklına ne geliyor:)) Bal’ın Ba’sı İmam Ali’NiN NoKtASı LaM onun El’İ ile TuTtuĞu Şemsiyesi.Bildiğimiz şemsiye değil:)) O SİMGE SADECE
Ele aldiginiz konuyu , İç monolog veya bilinç akışı denilebilecek tarzda açıklamanız, kendi iç düşünceleriniz, kendinizle iç monoloğunuzu okuyucuya aktarma da daha once de belirttiğim gibi sanki zaten anlaşılmaz olmaya çalışıyorsunuz ya da
insanlar kendi kendilerine düşünürken imla ve mantık kurallarına dikkat etmek zorunda olmadıklarından bu iç monolog stilde yazarken imla kurallarına, cümlelerin iç düzenine, mantık kurallarına dikkat etmek zorunda hissetmiyor Olabilirsnz kendisinizi Böylece bu stil doğrultusunda anlaşması imkansız olan cümleleri yazmis gibi oluyorsunuz bence
Sonsuzluk kulesi ise Bu blinc akışı ve iç monologu okuyucuya aktarma da cok basarili
Canan 22 Eylül 2021, 13.08 ‘ Sizde sıkça gözlemlediğim “bunu mu demek istiyor?” mealindeki “onaylatma isteğinizi” gözden geçirmeniz :) yorumunuza dair
Yazı dizinize devam edemediğiniz için; böyle sorduğum sorulara verdiğiniz yanıtlarla ,sürdürülebilirliği sağlamaktı asıl amacım : )
Canan Hanım Hakikatin Dili yoktur. Hakikat yaşanılır.Edebiyat Öğretmeni Değilim.İmla Kurallarına Dikkat Edemiyorum. Bu Günlük Dildeki Olayları Yüz Kelime İle Anlatmağa Benziyor.İmla Kuralllarından En ÇoK Hafızamda Yer Alanları Kullanıyorum.Bunun Sebebi Sürekli Kullandığım İçin.Yorumumu Buradan Hızlıca Yazıp Paylaşıyorum.Yazı Yazma Proğramlarını Kullanmıyorum.Evet Bunlara Dikkat Etmek Gerekiyor.Yazdığım Yorumlarda Hatalı Alanların Adım Gibi Farkındayım.Mantık Konusuna Gelince Mantığı Benim Gibi Çalışan Arkadaşlarım Var Ve Onlar Bu Yorumlarımı Buradan Okuyorlar.Aynı Mantık Düzeyinde Baktığımız İçin Sorun Yok. Geri Dönüş Yapıyorlar Anlamadıkları Bir Cümlem Olursa. Devrik Cümle Gibiyiz. Anlamadıkları Bir Cümlem Olursa. Geri Dönüş Yapıyorlar. Ad : Mantık
1. Doğru, akla uygun düşünme yetisi ve yolu. 2. Akıl yürütmede, düşüncede doğruluk, düzgünlük, tutarlılık.
Ad: Monolog
1. TİYATRO TERİMİ Bir oyunda, kişilerden birinin sahnede yalnız kaldığında kendi kendine yaptığı, duygularını, niyetlerini açığa vuran konuşma. 2. TİYATRO TERİMİ Dinleyicilere bir kişinin anlattığı, genellikle güldürücü olay.
insanlar kendi kendilerine düşünürken imla ve mantık kurallarına dikkat etmek zorunda olmadıklarından bu iç monolog stilde yazarken imla kurallarına, cümlelerin iç düzenine, mantık kurallarına dikkat etmek zorunda hissetmiyor Olabilirsnz kendisinizi.
Sonsuzluk kulesi ise Bu blinc akışı ve iç monologu okuyucuya aktarma da cok basarili
Bunlar Hiç Hoş Karşılaştırmalar Değil. Ki Berkay Neden Bu Şekilde Yazı Dizilerini Ele Aldığını Belirtmişti.Yazı Dizilerinde Mevcut Bu Dile Getiriş. Ben Böyle Bir Söz Vermedim ki! Karşılık Bekleme ve Karşılaştırma Hakkınız Doğsun. Berkay İle Karşılaştırma Yapmanız İçin Terazinin İki Kefesinin Eşit Olması Lazım. Rabbimin Bu Konuda ki Yansısının Oranlaması Bende Farklı İşliyor. Rabbimin Yolu Üzereyim.Berkay’ın Sunularını Aktarma Biçimini Bende Takdir Ediyorum.Anlaşması İmkansız Olan, Adı Üstünde Zaten Anlaşması İmkansız. Bu Konuda Anlaşılmayacak Bir Durum Yok ki.Anlaşmak Zorunluluğum da Yok Anlayamadığınızı, Anladığınızı Düşünmekten Daha İyi Bir Durum. Ne Mutlu Size.Anlayamadığını, Anlayamamanın Farkında Olmak.Yüce Şuur Katları (boyutları) olan 7 sema mertebesi cennet yaşamlarını bırakır aşağıya inerler.Allah 7 Kat Semanın Varlığını Haber Verdiği İçin 7 Kat Semanın Varlığına İman Edersin.Duyumsal Bilgiye Duyumsal Tanıklık.Ötesi Seni,Beni Aşıyorsa,Anlaşması İmkansız.
”Cevap da Size Aslında Yardımcı Oldu Ama Siz O Anki İçselliğiniz İle Bunu Farklı Yorumladınız.” sizin bana yazdığınız bu cevap , size cevap olarak bana çok uygun geldi selam ile…
“Genel olarak okumama, okusa da önemsememe, ve önemsese de uygulamaya dönüştürmeme eğilimindeyiz. İnsana huzur alemini sezdirecek bir kaç tane -anlaşılması da kolay olan- evrensel ilkeyi içselleştirmek ve yaşama sokmak bile yetebiliyor iken, inançtaki samimiyet düşüklüğünün sonucu pratize etme tembelliğimiz nedeniyle bu yolun çok meşakkatli olabileceğini düşünebiliyoruz.”
derleme çok faydalı oldu ..çok güzel
melekler ve büyük melekler bu konuyu da açıklayabilirmisiniz…
”kavramlar ” diye bir yazı dizisi de oluşturmazmısınız ??
örn: ‘gayb’ sanırım- yaşayıp da bir türlü kelimelerle anlatamadığınız haller
‘cami’ -evrensel şuur
‘şuur’ -kalp v.b
Kabe altından geçen – uçan – yükselen ışınlardan, enerji merkezleri masallarından bahsedecek olan ayet ile beri-gelsin, bir kere de sözü Allah’a=Kur’an’a söyletelim, lütfen. Uyuma vakti değil.. DİRİLİŞ = AYAĞA KALKIŞ vakti!
***
AKLIN SIRA
……-editlendi , Sonsuzluk Kulesi- DEĞİL Mİ?ZAVALLISIN…
YAZIK…
-Bir anlayışı eleştiriyorum, Kur’ana – Bilime dayalı bir cevabınız varsa buyurun. Sonsuzluk Kulesi-
CESUR VE SAMİMİ İSEN “AHMED HULUSİYE TAVIR ALIYORUM” DE AÇIKÇA… EDİTLEME O KISMI… “AHMED HULUSİNİN GÖRÜŞÜNÜ ÇÜRÜTMEYE ÇALIŞIYORUM” YAZ…. AKADEMİSYENSİN, İDDİALISIN, CESUR OL….
BİLİME, KURANA YASLANIP EGO ŞİŞİRMEKTEN VAZGEÇ ARTIK…
ALLAH DOSTLARINA SAYGILI OL….
Editleme nedenim kulandığınız “uygunsuz kelime” idi. O yakışıksız kelimeyle birlikte bakış açıma çok değerler katmış Kıymetli Ahmed Hulusi’yi yan yana da getirmemiş oldum.
“Cesaret ve samimiyet” anlayışım helvadan yapılmış putlara saldırma derekesine inmeyecektir, biiznillah.
“AHMED HULUSİNİN GÖRÜŞÜNÜ ÇÜRÜTMEYE ÇALIŞIYORUM” yaz..
Bunu yazabilmek midir “cesaret”? :) Bu mudur çocuksu meşguliyetimiz? Dünya o ulaşılmaz “kılınmış” insanın etrafında mı dönüyor da onun görüşlerini eleştirmek “cesaret” sayılıyor? O’nu mu çok büyütüyorsunuz, yoksa kendinizi mi çok küçültüyorsunuz? Putlar nasıl oluşur?
Yazdıklarım farklı değerli insanlar için de geçerli.. Mesele kişiler değil, mesele fikirler..
Ahmed Hulusi veya bir başka muhterem şahsımca eleştirilemez, helvadan mamul bir put olmayıp, Hakikate isabet ettiğine kanaat ettiğim fikirleri yanısıra katılmadığım ve sitedeki kimi yazılarımla da rahatlıkla ve cesurca (!?) eleştirdiğim noktaları da bulunan değerli bir BEŞER’dir!
Neyse.. O uygunsuz kelimenin işaret ettiği davranış ile Facebook’ta ilk hakkınızı kullandınız şahsıma karşı.
Koskoca yazının içerisinde, putunuzu -anlayamadığım ölçüde- rahatsız etmiş olacak ki, algıda seçicilikle site içerisindeki üretken olmayan yorumunuzla ikinci ve üçüncü haklarınızı da kullandınız.
Vakit kaybına mütesebbib “kişiselleştirme” içeren usulsüz bir sonraki olmayacaktır!
.
Siz de “şişkin egomla” vakit kaybetmeyin, lütfen.. Kimseye faydası yok bu taarruzun! AH’yi daha çok değerlendirmeye çalışın derim.
Bilginize..
“Çünkü, İslam, Fıtrat dinidir (ayet). Bu ne demek? Fıtratla uyumlu olanı kabul eder; uyumsuz olanı ya reddeder ya da dışarıda bırakır! ” Cümlenizden alarak:
Fıtratın (İslamın) afakta-enfüste olan her şeye bir cevabı vardır. Olması gerekir.Çünkü o her şeyin teorisidir. Sistemin kendisidir. Fizikçilerin peşinde olduğu her şeyin teorisi gibi. Hiç bir şeyi dışlamaz-yok saymaz. En ufak girdi-çıktı hatası tatmin olmama durumu meydana getirir.(Akılla gerçeği arayanlar için) Bu durumda bütün sistem çöker.
Başka bir şey de kast etmiş olabilirsiniz. Retorikten kaynaklı da olabilir. Bir katkım olsun istedim.
Benim aklima takilan bir kac sual var.
Kurana gore biyolojik olmadikca sizin birine baba,ana,kardes demeniz sizi gercekten o kisi akraba yapmadigidir.zeyd meselesinde oldugu gibi.
Fakat kuranda hz muhammedin eşlerini muminlerin anasi olarak lanse ediyor ve onlarla evliligi haram kiliyor.
muhammed oldukten sonra arkasinda biraktigi dul kadinlarin tekrar evlenmesine mani oluyor bu ayet.bu kadinlarin cinsel istekleri olmadi mi hic?
Bu olay ne kadar dogru?
Bi diger konu ise sarhos etmeyecek kadar icmek gunah midir?
Son olarak oruç konusunu detaylica acar misiniz?
Bazi yerlerde oruc sadece iliskiye girmemek bazi yerlerde ise yememek icmemek ve konusmamak oldugu soyleniyor.kafam cok karisik bu konuda.
Simdiden tesekkurler.
”Beynimizin % 10 u nu kullaniyoruz sadece”’ soylemini ben çok farklı anlıyordum, sizin yazılarınızdan sonra anladım ki , beynin tamamını kullanmak ”’ üst boyut ALGISI, İNSANÎ meziyetler (Tefekkür, Sezgi, İlhâm, Aşk, Huşû, Birlik vs.) ”’ böyle bir şey miş . bilinçlatına hükmedebilmk, altbilince hakim olmak ..kadir gecesi denilen bu mu oluyor
‘yokluk ateşi’ ile kast edilen
Hani Musa kendi ehline: “Ben bir ateş algıladım. ” ayetin de geçen ateş mi?
KUR’AN da geçen DİŞİ DEVE kavramı; dokunulmaması gereken manevi değerlerimi temsil ediyor ?
Euzü Billahi mineş şeytanir racim BismillahirRahmanirRahıym
Güneş dürüldüğünde (Akıl karşılaştığı gerçeklik ile kaplanıp gücünü yitirdiğinde),
Yıldızlar karardığında (Düşünme işlevi durup – fikirler ışık tutmaz olduğunda),
Dağlar yürütüldüğünde (organlar çalışmaz olduğunda),
Işar (en gözde develer; zenginlik ve statü nesneleri) başıboş bırakılıp terk edildiğinde (dünya değerlerinden geçildiğinde),
Vahşiler haşrolunduğunda (hayvani duygular toplanıp güçlerini kaybettiklerinde)
Denizler kaynadığında (şartlanma yollu edinilmiş bilgiler açığa çıkan gerçekler karşısında tutuşup kaynadığında),
Nefsler tezvic edildiğinde (bilinçler ölümün bu tadılışıyla birlikte yeni ruh bedenleriyle eşleştirildiğinde),
Diri diri toprağa gömülen (kız çocuklara) sorulduğunda,
“Hangi suçundan dolayı öldürüldü?” diye.
Kaydedilmiş sayfaları açıldığında,
Semâ sökülüp giderildiğinde (bilinç muhakemesini yitirdiğinde),
Cahîm tutuşturulup alevlendirildiğinde (pişmanlık yangını alevlendiğinde)
Cennet yaklaştırıldığında,
Teneffüs ettiğinde sabaha,
(Ahmed Hulusi meali )
savaşlar , salgınlar, depremler v.b v.b v.b
Cennet yaklaştırıldığında,
Teneffüs ettiğinde sabaha, amin insaALLAH
İlk önce ışık belirir :)) SOnra şiddetli yıldırım sesi onları yakalayı verir,bunun ilk hali damlanın kendini denizden ayrı sanma halinin kaybolmaya başlaması. İlm El Yakiyn bilginin, Ayn El Yakinin ilk basamağına adım atması.TaTmin durumuna ulaşılması,bahar geliyor,ağaç çiçek veriyor :)) Diri Diri toprağa gömülen (kız çocuklara) sorulduğunda, bende sana sorayım diri diri gömülen nedir? Teneffüs ettiğinde sabaha,Hak kulunu içmeye başladığında, kul nefes almaya Başlar ve Verir.Yavaş yavaş erir çıkmağa başlar erlik dalına:)) An ‘da yer Özü ONu. Sana nefes aldıran nedir? Akıl ilahi olana varmak için çalıştırıldığında dirilik verir,dünyevi dünde kalan sana hiçbir fayda vermeyecek şeyler için çalıştırıldığında seni karanlığa gömer uzaklaştırır.Konumuz toprak beden ve verimli toprak değil, bizim şuurumuza işaret eden yönleri.Kur’An Bizim Şuur hallerimizin Sembolik Kıssaları.Kıssa’dan hisse:))Anlatır durur.Dünyevi akıl,ilahi akıl ile dürüldüğünde onun için çalışmağa başladığında, bundan önce fikir,akıl ve zeka hep dünde olan şeylerin varlığına ve yokluğuna erinip duruyordu:)) Artık savaşlar , salgınlar, depremler v.b v.b v.b Ölecekmişim.Ben mi? Madde bedenim cennet yaşamının sonuna geliyor.Yakıcı ateş onun için.Zalım beden bilinci diri diri öldürüyor erkekleri sağ bırakıyor kızları faydalanmak için Firavun Misali:)) Kızlar onun yaşamını devam ettiren hakikatten uzak fikir,akıl,zeka.Erkek diye bahsedilen onun yaşamının devamını sağlamayan ilahi akıl,fikir,zeka.Eskiler bunlara Nuraniyet ve Zulmaniyet demişler.Kullanım durumuna göre:))Şimdi düşünsene YERYÜZÜNDEKİ DÜZENDE BU YÖNDE DEĞİŞMEYE BAŞLADI İSE:))Vehim, var olmayanı var gösteren. Sihirbazlar ve onların düzeni.Son başladı, Onlar için:)) Ya yer şiddetli bir sesle içindekilerle beraber giderse:))Emin belde nerede o içine çekip alacak ki Rahmanın kulları orada güvende OLSUN…BU ARADA SEMA SÖKÜLÜP GİDERİLDİĞİNDE,DÜN YA SEMASI SÖKÜLÜP ATILIR YERİNE YENİ BİR SEMA KONULUR :)) YANİ ESKİ ELBİSE YIRTIK PIRTIK OLDUKTAN SONRA GİYİLECEK BİR TARAFI KALMAZ YENİ ELBİSE DİKERLER :))
Sevgili kİM bİLİR (A DeM); sonsuzluk kulesi bir sorum üzerine ”Gazete köşelerindeki bilimsel içeriğe hiç bir zaman inanmayın lütfen, içerik doğru olsa bile”
diye bir tespit de bulunmuş du.
şimdi bir şey sormak istiyorum; savaşlar , salgın hastalıklar v.b hakkın da, gazete – köşe yazıları ve kitaplar da ; bunların hiç birinin tesadüf olmadığı belli bir sistemin kodları olduğu sırası geldikçe uygulaya sokuldukları üzerine terorilere maruz kalıyoruz,
işte tüm insanların gen haritalarının ellerin de olduğu dolayısı ile adrese teslim virüs geliştirdikleri
ya da çin- italya ve kum kentleri budistlerin, hıristiyanların, müslümanların yaşanmasın da çok öNemli yerler olduğu ve dini inançlar üzerine kurgulamalar yapdıkları
keza savaşların da aynı şekilde olduğuna dair teoriler
bütün bu kurgulardan korunmak, maruz kalmamak ; kehf suresinde geçen
97- Artık onu, ne aşmaya muktedir olabildiler ve ne de delebildiler
98- Zırh gibi koruyucu mükemmel bir düşünce sistemi oluştur ‘ mak lamı mümkün..bu ayetler bu korunmayı mı anlatıyor
yada sizce neler yapmalıyz ..
ayetel kürsi- felak – nas sureleri, riyazat -dengeli yaşam yazı dizisinden öğrendiklerimiz tamam korunmak için gerekli de bazen tam yaşamak da kendi adıma zorlanıyrm
”Vehim, var olmayanı var gösteren. Sihirbazlar ve onların düzeni.Son başladı, Onlar için:)) Ya yer şiddetli bir sesle içindekilerle beraber giderse:))Emin belde nerede o içine çekip alacak ki Rahmanın kulları orada güvende OLSUN…”
cevap vermişsiniz aslın da da biraz daha pekiştirmenizi istiyorum
Ayetler (kanıtlar,ip uçları,açık alâmet, işâret, emâre, iz,nişâne) Kur’An’ı sürekli samimi bir şekilde Türkçe anlamı ile beraber okursan o sana açılır.Deliller birbirine işaret eder, göz kırp Canan’ada görsün der :)) Birden fazla uygun zamanlarda yavaş yavaş hazm ede,ede okursan ne kadar çok şey gözden kaçırdığını görürsün.
Sevgili kİM bİLİR (A DeM); sonsuzluk kulesi bir sorum üzerine ”Gazete köşelerindeki bilimsel içeriğe hiç bir zaman inanmayın lütfen, içerik doğru olsa bile”
diye bir tespit de bulunmuş du. Cevap Konu ile ilgili bilgim var ilgili içeriği okumuştum.Çünkü gazete köşelerinde yazılan her haber ilgili konunun uzmanı ve takipçisi kişilerin elinden çıkmıyor.Çıksa bile ilgili kişinin bile her an hızına yetişilmeyen bilimsel makale adı altında yazılan ve yayımlanan bütün bilgileri bir anda gözünün önüne getirip güncelliğini yitireni,yitirmeyeni deneylerle, gözlemlerle, çürütüleni, çürütülmeyeni ayıklayıp doğru sonuç benim tespitimdir demesi bile abesle iştigal bir durumdur:))Çünkü otorite var bilim otoritesi her önüne gelen kafasına göre ahkam kesemez:)) Doğrusu da bu:)) Ben gibi bilim adamı olmayan fakirane bir kul gülüyorsa :))diğerlerini hiç düşünemem.Unutmayınız Şeytan diye bilinen İblis bile Aliym’dir.O bile insansılara karşı düzeni savunmak adına yakın göğe muhafız olarak konulmuştur zamanında :))Allah ile konuşmuşluğu var o kadar yani! biz daha konuşamadık :)) Kendisi ile değil Allah ile:)) Hiç bir zaman inanmayın sözü biraz yanlış bana göre ani bir refleks ile söylendiğini düşünüyorumm:)) İnanın inanın ama ne zaman inanacağınız önemli :))araştırın,sorgulayın kimler hangi kurumlar desteklemiş, desteklememiş emiyn olunmadan yani güvenilmeden gelen her habere inanırsan beyin çöp eve döner.Yanlış bilginin üzerine doğru bilgiyi kodlayamazsın.Bağlantıların işlemez hale gelir.Evine herkesi alıyormusun:)) Bu kadar dikkatli ol doğru bilgi konusunda.Gizemlere karşı bir çekim merkezin var dikkat et kara delik gibi yutmasın seni:(( Ki Sonsuzluk Kulesi’ın bile Lisansı bu konu üzerine moleküler biyoloji. O’nun hafızası taze, üzerine gelen bilgileri de güncelliğine göre yerleştiriyor.Sen,ben ne haddimize bir Sonsuzluk Kulesi gibi ikinci çift bir biz daha yok :)) O’nuda salalım deryaya hadi git moleküler biyoloji oku bütün haberleri takip et sonsuz olaylar döngüsü içinde sağ tutabilirsek o haberin çıkacağı güne kadar:))Bir de işin burası var :)) Diğer soruya geçelim şimdi bir şey sormak istiyorum; savaşlar , salgın hastalıklar v.b hakkın da, gazete – köşe yazıları ve kitaplar da ; bunların hiç birinin tesadüf olmadığı belli bir sistemin kodları olduğu sırası geldikçe uygulaya sokuldukları üzerine terorilere maruz kalıyoruz,
işte tüm insanların gen haritalarının ellerin de olduğu dolayısı ile adrese teslim virüs geliştirdikleri
ya da çin- italya ve kum kentleri budistlerin, hıristiyanların, müslümanların yaşanmasın da çok öNemli yerler olduğu ve dini inançlar üzerine kurgulamalar yapdıkları
keza savaşların da aynı şekilde olduğuna dair teoriler
bütün bu kurgulardan korunmak, maruz kalmamak ; kehf suresinde geçen Cevap Yahu kim ölecek? Ölüler mi :))) Onlar zaten ölüler :))) Ölünce dirilecekler.Ölümden korkan senin beden bilincin boğazlanmak istemiyor,her an ne kadar dün de olana ait istek ve arzular varsa onlarla devam etmek istiyor yaşama.Halbu ki Kur’AN senden İman istiyor.Sözlü değil tahki ki :)) Kesin ve net tanıklık etmeni istiyor sözlerine, yani yakın istiyor,ikan sahibi olmanı istiyor:)) Mushafı okur iken sözleri okursun birde onun sözlerini, Şuursal seyre girerek ikan etmeni istiyor.Cenneti,cehennemi burada Arafta (ORTA YER ) dünyada kalp gözün ile (idrak,kavrayış,hissetme,duyumsama) görmeni istiyor. Senden yalancı şahidlik değil hakikaten şahitlik istiyor :)) Namaz kılanlar her gün buna şahitt:)) Kıl’dan geçenler cennet ile cehennemi dürüyor ,ekmek arası yapıp ihtiyaç sahiplerine veriyor.Yesinler garibanlar karınlarını doyursunlar:))Ya Hu sen şimdi cennetliklere bakıp üzülüyorsun, cehennemliklere bakıp üzülüyorsun:)) Allah’ta Kulu Muhammed’e kızıyor sanane diyor onların hallerinden niçin üzülüp duruyorsun onlar için.Herkes elleri ile yaptıklarının sonuçlarını yaşar.Bu arada Hikmeti bilmez isen Musa gibi kızar durursun.Alemlerin Rabbi dilediğini yapıyor,Hakiym ismi işliyor herşey bir düzen içinde sen fark etmesen de :))) Olayların iç yüzünü anlatsam,düşünsene Musa sebeb ile sonuç arası yaşıyor :)) Sende öylesin:)) Dayanamıyorsun :)) Zalim hükümdarı çağıranlar elleri ile yaptıklarının sonucunu yaşayacak olanlar.Ama iş ki Rahmet var Zahmed’e göre.Zalim halk ve Zalim hüküm dar’lar her zaman helak edilir:))Bu arada İlahlarına tapanlar düşünsün evini,annesini,babasını,evladını,malını,bilgisini,güzelliğini,eşini,işini bırakamayanlar düşünsün. Nasıl korkuyorlar ama Kor AN’a Yakıcı Ateş.Taptığınız şu İlahlara bakın ne verdiler size diyor.Oysa ki size İlim gelmiş idi.Mülk süresinde ne diyor
16-) Eemintüm men fiysSemai en yahsife Bikümül`Arda feiza hiye temur;
Sema’daki’nin sizi (B sırrınca) Arz’a geçirmesinden emin mi oldunuz?… Birden o (Arz) harekete geçip çalkalanmaya başlar (o size itaat edip hizmet eden Arz, helak ve ızdırap mahalliniz oluverir).
17-) Em emintüm men fiysSemai en yursile `aleyküm hasiba* feseta`lemune keyfe neziyr;
Yahut Sema’dakinin üzerinize bir hasıb (kasırga, taş yağdıran rüzgar) irsal etmesinden emin mi oldunuz?… Uyarım nasılmış, bileceksiniz (bir gün) !.
34-) Ve kâne lehu semer* fekale li sahıbihi ve huve yuhaviruhu ene ekseru minke malen ve eazzü nefera;
(Bu adamın) başka geliri/mahsulü de vardı…Bu nedenle arkadaşıyla (misaldeki diğer adamla) tartıştığı bir sırada ona şöyle dedi: “Ben malca senden daha çok ve kişi sayısı olarak da senden daha üstünüm”.
35-) Ve dehale cennetehu ve huve zalimün li nefsih* kale ma ezunnü en tebiyde hazihi ebeda;
Ve böylece nefsine zulmederek cennetine/bağına girdi… Şöyle dedi: “Ebediyyen bunun yok olacağını zannetmiyorum”. Vel hasılı Zan üzere hakikatinden bi haber yaşama.Nasıl yaşarsan öyle ölürsün:)) Öyle de, bir sonraki yurda geçiş yaparsın.Vah benim bağım:))) Bu arada elinden geleni ardına koymadı isen ne korkuyorsun.Ey kulum kapasitenin üzerindekini sana yüklemedim diyor. Rahat ol.Kaldıramayacağından sorumlu değilsin:))Emin belde senin idrakin,kavrayışın,anlayışın,hissedişin oluşturmuş olduğun Bilinç durumuna verilen isim.İnşa edilmiş Kabe’n, oradan Vehim(Mars) denen saptırıcı bilgi sahibi, Cin’ni (Merkür) fikri oluşmayacak olanı sürekli oluşacakmış gibi gösteren, korkularını tetikleyen bunu hayal ile besleyen Gezegen ismini sen bul:)) İş birlikçilerini de sen bul:) İç aleminde ve dış aleminde Kİ bAĞ’LARINI kurutman.Suyunu kes :)) Bunlar dOKUZ kardeş. Üçünü söyledik geri kalan altıyı olumsuz yönleri sen İFŞA ET:)) Diğer arkadaş diyor ki Dur orda, sen her şeyi kendine mal ediyorsun bizim yaşam hakkımız yok mu? Unutma evlatlar da almış gitmiş başını çoğalmışlar yer yüzüne yayılmışlar,bunlar da babaları ile aynı anlayışta.Sonuçta ağaç ne ise meyvede o çekirdek ten çıkacak yine O:))
42-) Ve uhıyta Bi semerihi feasbeha yukallibü keffeyhi alâ ma enfeka fiyha ve hiye haviyetün alâ uruşiha ve yekulü ya leyteniy lem üşrik Bi Rabbiy ehada;
Derken onun serveti/geliri (B gerçeğince) kuşatılıp yok edildi…Nihayet çardakları üzerine yıkılmış kalmış bağına yaptığı harcamaları/masrafları/yatırımları dolayısıyla ellerini oğuşturarak şöyle diyordu: “Keşke (Bi-) Rabbime (hiç) bir kimseyi ortak koşmasaydım”. Olaylar hem içeri de hem dışarı da yaşanıyor.ONA GÖRE DÜŞÜN.Oku oku ama kuru kuru okuma Su ile OKU:)) Su olmayınca Bağ’ın hali harab :)) Ne yapsın Turab:))
Feetbe’a sebeba;
O da bir yolu kullandı.
yol olarak sizi buldum, bu siteyi buldum :)
Şu emin beldeye ki,
İncir’e ve Zeytin’e,
Sîna Dağı’na;
Sadece (hakikatine) iman edip imanın gereğini uygulayanlar hariç! İşte onlar için kesilmeyen bir karşılık vardır
Sorularımın cevapları VAR,
işte onlar için kesilmeyen bir karşılık vardır insaALLAH
İncir (Zihinsel işlevler,Çokluğu oluşturan beyin özellikleri. Benliği (NEFS) oluşturan ögeler:)) Akıl ,Fikir,Zeka,Vehim(Varsayım) ,Zan( Sanı ),Hayal (suretleme,şekillendirme,tasvirleme ),Himmet ( aşk,şevk,aziym ile desteklenme gücü) Hafıza ( depolama alanı,bellek,gen havuzu) Bütünü parçalayan bilgi parçaları :)) Ama bütün parçalar toplamından fazladır.Parça bütünü oluşturmaz.Bütün’den çıkarlar, bütün parçalar.Kabul edilir var sayılır.İNCİR (Çokluktaki, Tekilliği Yaşayan Bütün) ZEYTİN (Tekilliği Yaşayan Tek) Parçalanmasının,bölünmesinin söz konusu yapılmadığı,sayısallığın düştüğü,Saf Benliğin hissedildiği sİNA Beden Dağı.İlahi hitabın,kelamın,sözün işitildiği yer.Turun sağ yanı:))Kalb(kavrayış,idrak) Ruh(GÜNEŞ) Kalp (AY). RuhTA bilmek, anlamak,kavramak yoktur.Bunlar karanlıkta kalan AY için geçerli.KALP (hissetmek,sezmek,kavramak,işlemek,idrak etmek,algılamak) AY’IN Nurunun Tutulması,dünyayı aradan çıkarıp tüm yüzünü Güneşe DÖNMESİ.Sonra Sebe Melikesinin Süleyman’ın yanına gelmesi.Güneşin AY’I YUTMASI:)) Tabi bir de Güneş’e Secde etmeyin var :))De ki RUH Rabbimin EMRİNDEN’DİR. Ne diyor acaba!
Tarık: 1.2.3.4
Göğe ve Tarık’a AND olsun, TARIK ın ne olduğunu sen ne bileceksin,
O ışıklar saçarak karanlığı delip geçen yıldızdır,
Hiçbir nefs yoktur ki, onun üzerinde bir hafîz (gözetleyici – koruyucu) bulunmasın
Karanlıklarımı en ince detayLarına kadar aydınlattınız TARIK yıldıZIm oldunuz
sonsuz TEŞEKKÜRLER kİM bİLİR (A DeM
Karanlığa dair ne varsa;Zalim halk ve Zalim hüküm dar’lar her zaman helak edilir:))
15-Muhakkak ki onlar bir hile kuruyorlar.
16-Ben de hilelerine hileyle cevap veriyorum!
17-Bu yüzden o hakikat bilgisini inkâr edenlere mühlet ver, onlara az bir süre tanı.
48-) Ve iz zeyyene lehümüş şeytanü a`malehüm ve kale la ğalibe lekümül yevme minen Nasi ve inniy carun leküm* felemma teraetil fietani nekesa alâ akıbeyhi ve kale inniy beriyün minküm inniy era ma la teravne inniy ehafullah* vAllahu şediydül ıkab;
Hani şeytan (vehim) onlara amellerini süsledi ve (şöyle) dedi: “Bugün insanlardan size galip gelecek yoktur… Ben de muhakkak sizin yanınızdayım”…İki grup birbirini görünce (şeytan) iki topuğunun üzerine gerisin geri çarketti ve: “Muhakkak ben sizden beriyim (sizin türünüzden değilim)… Gerçekten ben sizin göremediğiniz (bir şeyleri) görüyorum… Muhakkak ben Allah’dan korkarım… Allah şediyd’ül ıkab’dır” (Yapılanın sonucunu şiddetle yaşatandır)dedi.
Sonu gelecek halkın sonu İblisin eli iledir.. Onları kendinden daha zeki imiş gibi göstermesi iledir:)) HALK AĞZI TABİRİ İLE ULAN BU ŞEYTANA BİLE PABUCUNU TERS GİYDİRİR.ONUN TERSİ ZATEN ONUN DOĞRUSU:))ACABA O SÖZÜ KİM SÖYLEDİ, TERS GİYDİRİR SÖZÜNÜ:))KİM OLACAK KENDİSİ:))
gelişmiş hükümetleri ve yöneticileri dünyaya parmak sallayıp, bir el hareketiyle milyonlarca insanın kaderini belirlerken, görünürlüğü ancak mikroskopla sağlanabilen bir virüsle baş edemiyorlar.
Yoksa korkuyorlar mı!.
Eğitim, sağlık, barınma, beslenme gibi temel ihtiyaç kaynaklarını hiçe sayıp, aynı kaynakları savaş teknolojisine aktaranlar, bir virüs karşısında gösterdikleri zavallı acizliklerini görüp, bu çok kötü huylarından vazgeçerler mi acaba?
Korkunun yaratacıları korkarken, alttakilerin korkuyu an itibarıyla sektörleştirmesine ne demeli peki!
Ya, esnafından eczacısına, işportacısından bakkalına kadar herkesin korkuyu pazarlama derdine düşmesine…
Çakma maskeler, dezenfektan sıvılar, alkol bulanmış “ıslak mendiller” ve daha nice şey, Koronavirüs’e karşı koymak adına iki-üç katı fiyatına korkuyu sömürme aracına dönüşmüş durumda. (alıntı)
anlatmak istediğiniz böyle bir şey mi ?!
Canan Hanım sen Şeytan olsan ne yapardın:))Haşa,Allah korusun falan deme :)) Herkes bana ait olan vasıfları benden çalmaya çalışıyor:)) Herkes kalkmış bana pabucu ters giydirmeye çalışıyor :)) Herkes benden ala ben diyorr:)) Dedim ya Yakın Göğün, Dünya Semasının Muhafızı:))Allah düzeninde,sisteminde,yasalarında,kanunlarında kimse kimseyi aldatamaz.Kişi ancak kendini aldatır.İblis aldatır der iken sen Dünya ile Nikah kıymak istiyorsan.Yakın göğü yıldızlarla Süsler:))) Bizim buraların halk dili tabiri ile Al bir tadına bak ne olacak Sanki Ölmezsin Ya :)) Bak günah benden gidecek:)) Bak Teklif var ısrar yok Ha:)) Yaldız Eski dilde İblise Albız derler imiş:)) Süsleme işini çok iyi bildiği için:)) Bu da halk Tabiri Müslüman,Süsliman’laşmış:)) İblis diyor ki bak diyor ya Rabb’iL Alemiyn İhlaslı kulların Hariç.İyi araştır. İblis bile bize Aliym olarak ders veriyor:)) Bu konularla uğraşmayı pek sevmiyorum çok fazla vakit alıyor ama yine bir örnek vereyim İmam ne yaparsa Cemaat de onu yaparmış.Bunu gayet iyi anlayacağını düşünüyorum.Örnek vereyim, denetim ve işletim mekanizmasının işlemediğini gören halk kendi Tedbirini alıyor,Marketlere akın ediyor:))(tedbir senden takdir ALLAH’TAN:)) Halkımız dini konulara da çok hassastır:))Ekonominin iyi gitmediği,giderlerin sürekli arttığını gören işletmeciler iflas etmemek adına önlem alıyor:)) Ne olmuş yani az birazcık ta biz ekmek yiyelim:))Allah bir fırsat vermiş,kulunun yüzüne bakmış 40 yılın başı yürüm ya Kulum demiş o da koşarak gitmiş ne var bunda:)) Rahmet damlaları düşmüş kulun yüzüne yıkanmasın mı:)) El insaf :)) Ben ortaya bir virüs atıcam ama attığım yerde ben de olacağım sonra o virüs beni tutucak :)) Yiyenimin deyimi ile Pışıkk:)) Deney ortamında onun bütün etki alanlarını,yaşayabileceği ortamları herşeyi ile test ederim.Savunma araçlarını ve savunmasız kaldığı yönleri ile onu defalarca farklı ortam ve şartlarda deneylerim:)) Onu etkisiz bırakıcak etkenleri öğrendikten sonra ilaç yapar kendime enjekte ederim:)))Tabi bunları kontrollü bir ortamda yaparım.Sonra ver gülüm pazara:)) Bill Gates gibi aşı ilacı satarım :)) Ama işte işler öyle yürümüyor:)) Küçücük bir virüs denizi görünce balık gibi şaşılacak bir şekilde farklı bir seyre giriyor:))) Sonra virüs sahibini kuşatmasın mı! :((( Aman ALLAH’IM:)) Tabi deva mı var bakalım balık nasıl seyre girecek.Hep birlikte izleyelim:)) Sonra ilgili ayetleri müsait olunca yazarım:)) Bu arada değerli yazar Oktan KELEŞ’İN virüs ile ilgili kaleme aldığı bir yazı var https://www.onaltiyildiz.com/?haber,7724/virusten-yag-cikarmak. Bizim bu tarz durumlarla işimiz yok bilesin bunlar vakit kaybı bizim için.Ölüm geldikten sonra bir sinek bile öldürür seni sebep olarak :(( Biz asıl seyrimize dönelim.Herşey olması gerektiği gibi.Herkes ne için yaratılmışsa ona o kolaylaştırılmıştır.Biz Furkan’ı elimize alalım iyi ve kötüyü birbirinden ayırd edip,fark atanlardan olalım.
sistem korkuyla birlikte vicdanı, ahlakı da inşa ediyor.
Dieter Duhm, Kapitalizmde Korku’da şöyle diyor: “Bunların her birinde, belli bir genel işaret nörotik karakter oluşumu söz konusudur; bu oluşumun yardımıyla, korku üreten çatışmalar öyle işlenmiştir ki, geriye mümkün olduğu kadar az derecede AKUT KORKU kalır.”
korku , panik ve Manipülasyon insanlara sağ duyusunu kaybettirip bir daha da buldurmuyor
Biz Furkan’ı elimize alalım iyi ve kötüyü birbirinden ayırd edip,fark atanlardan olalım. AMİN İNŞAALLAH
(alıntılarla birlikte)
KUR’AN ın içinde hayat bulmak , Hayatın içinde KUR’AN ı bulmak
sizin , sonsuzluk kulesinin daha da çok yazması , konuşması dileğim
Şimdilerde şöyle bir durum var Ölüm korkusu ALİ İMRAN
185 Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve innemâ tuveffevne ucûrekum yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), fe men zuhziha anin nâri ve udhılel cennete fe kad fâz(fâze), ve mâl hâyâtud dunyâ illâ metâul gurûr(gurûri).
Diyanet
Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metâından başka bir şey değildir.
Ahmed Hulusi
Her bilinç, ölümü (biyolojik bedensiz yaşamayı) tadacaktır! (Biyolojik bedenli yaşam sonrası başlayacak olan) kıyamet sürecinde yaptıklarınızın mükâfatı eksiksiz verilecektir. Kim yanmaktan kurtarılıp cennete (boyutuna) geçirilirse o gerçekten kurtulmuştur. Dünya yaşamı aldatıcı (sonu pişmanlık olan) bir zevkten başka bir şey değildir.
Yaşar Nuri Öztürk
Her benlik ölümü tadacaktır. Hak ettiğiniz karşılıklar size, kıyamet günü, eksiksiz bir biçimde mutlaka verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kesinlikle kurtulmuş olacaktır. İğreti-sefil hayat aldatıcı bir yararlanmadan başka şey değildir.
ALİ İMRAN
145 Ve mâ kâne li nefsin en temûte illâ bi iznillâhi kitâben mueccelâ(mueccelen), ve men yurid sevâbed dunyâ nu’tihî minhâ, ve men yurid sevâbel âhirati nu’tihî minhâ, ve se neczîş şâkirîn(şâkirîne).
Elmalı Hamdi Yazır
Allah´ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız.
Diyanet
Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah´ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm), belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.
Ahmed Hulusi
Varlığındaki Allâh Esmâ`sının oluşturduğu (“B”iiznillâh) değişmez programı (kitaben müeccela) elvermedikçe hiç kimse ölmez! Kim dünyanın nimetlerini isterse, ona dünyada veririz. Kim de sonsuz gelecek sürecinin nimetlerini arzu ederse, ona da ondan veririz. Biz şükredenlerin cezasını (karşılığını) veririz (değerlendirenlerin değerlendirmelerinin sonucunu yaşatırız).
NAZİAT SURESİ KurAn B Meal
42-) Yes`eluneke `anissa`ati eyyane mursaha;
Sana O Saaat’tan (et-Tammet’ül Kubra’dan; kıyamet’ten?) soruyorlar: Onun demir atması/gelip çatması ne zaman (?), diye.
43-) Fiyme ente min zikraha;
(Oysa) onun zikra’sından (onu hatırlatacak, vaktini bildirecek ilimden) sende ne arar!.
44-) İla Rabbike müntehaha;
Onun (ilmi’nin) müntehası (nihayet ulaşacağı yeri) Rabbine’dir (Rabbinden önde nasıl olursun ki?).
45-) İnnema ente munziru men yahşaha;
Sen ancak ondan haşyet duyan kimsenin uyarıcısısın.
46-) Keennehüm yevme yeravneha lem yelbesu illâ `aşiyyeten ev duhaha;
Onu gördükleri gün, sanki onlar (dünyada, fiziksel bedenlerinde) hiç kalmamışlardır… Ancak bir Aşiyye (Akşam; Güneş’in batma vakti) yahut onun (aşiyye’nin?) Duha’sı (o aşiyye’den sonraki kuşluk/Güneş’in doğması vakti kadar kalmaları) müstesna (o kadar bir süre kaldıklarını sanırlar). “Naziat”, söküp çıkaranlar, şiddetle çekip koparanlar, demektir.
YasiN SÜRESİ B MEAL
52-) kalu ya veylena men beasena min merkadina, hazâ ma veader Rahmanu ve sadekalmurselun;
(O vakit) dediler ki: “Vay bize!… Markad (uyuyacak yer, kabir) ımızdan bizi kim ba’setti?( Bedenin ikinci eşi,elektromanyetik dalga beden, eski tabir ile ruh beden, çift çift yaratılış ayeti hakikati). Bu, Rahman’ın va’dettiğidir ve murseliyn (Rasûller,İrsal Olunanlar) doğru söylemiştir”.
53-) in kânet illâ sayhaten vahıdeten feizahüm cemiy’un ledeyNA muhdarun;
Sadece sayha-i vahide (tek bir sayha, İsrafil’in suru) oldu… Bir de bakarsın ki onlar toptan yanımızda/huzurumuzda hazır/huzurda kılınmıştır.
54-) felyevme lâ tuzlemü nefsün şey`en ve lâ tüczevne illâ ma küntüm ta`melun;
O Gün hiçbir nefse en ufak bir şey zulmedilmez… Ve yaptıklarınızdan başkası ile cezalandırılmazsınız (yaptıklarınızın karşılığına erersiniz).
Yasiyn 52 de Vay Bize diyenler kim biliyormusun? kendini et ve kemik beden olarak kabul eden toprağa karışınca bilincim yani ben şuuru da kaybolup gidecek diye inananlarve bu doğrultuda yaşayanlar:)) El cevap
78-) ve darebe lena meselen ve nesiye halkah* kale men yuhyiylızame ve hiye ramiym;
Kendi yaratılışını unuttu da bize bir misal getirdi: “Çürümüş haldeki şu kemiklere kim diriltip hayat verecek?” dedi.
79-) kul yuhyiyhelleziy enşeeha evvele merretin, ve HUve Bikülli halkın Aliym;
De ki: “Onları ilk defa inşa eden onları diriltip hayat verecektir… O, her yaratmayı (yaratmanın tüm sistemini, B sırrınca) Aliym (tam bilen)’dir”.
ALİ İMRAN
83 E fe gayre dînillâhi yebgûne ve lehû esleme men fîs semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve ileyhi yurceûn(yurceûne).
Ahmed Hulusi
Semâlarda ve arzda (evrenin mânâ ve madde boyutlarında) ne varsa, isteyerek veya istemeyerek O`na teslim olmuş durumda iken, Allâh Dini`nden (Îslâm`dan – yaratmış olduğu sistem ve düzenden) başkasını mı arıyorlar. (Oysa) O`na döndürülmektedirler.
Diğer Mealler -ister istemez- kelimelerini kullanmışlar tercih etmedim.
Şimdi peki bunu nasıl yapıyorum dilediğim meallerden doğru olanı nasıl seçiyorum diğerinin yanlış olduğunu kabul ediyorum ALDATAMAZSIN ÖZE ERMİŞ MANA EHLİNİ Kİ KURAN KENDİ İÇİNDE KARŞILIKLI KONUŞUR:))
KONU İSTEMEK VE İSTEMEMEK
3 Elleziyne yu’minune Bil ğaybi ve yukiymûnas salâte ve mimma rezaknahum yünfikun;
İşte onlar gayblarındaki (algılayamadıkları) hakikate (Nefslerinin Allâh Esmâ’sının anlamlarının bir terkip – bileşimi şeklinde meydana geldiğine) iman ederler, salâtı ikame ederler (fiilen edâ yanı sıra anlamını yaşarlar) ve kendilerine verdiğimiz maddi – manevî yaşam gıdasından Allâh adına karşılıksız paylaşırlar.
4 Velleziyne yu’minune Bi ma ünzile ileyKE ve ma ünzile min kabliK(E), ve Bil ahireti hum yûkınûn;
Onlar hakikatinden sana (boyutsal geçişle) inzâl olunana ve öncekilere inzâl olmuşlara iman ederler; geleceklerindeki sonsuz yaşam süreçlerine de ikân (kesin idrakten kaynaklanan kabul) hâlindedirler.
5 Ülâike alâ hüden min Rabbihim ve ülâike humul muflihûn;
İşte onlar, Rablerinden (nefslerini oluşturan Esmâ bileşiminden kaynaklanan) HÜDA (hakikati idrak) hâlindedirler ve onlar kurtuluşa ermişlerdir.
6 İnnelleziyne keferu sevâun aleyhim eenzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minun;
Hakikati örten – inkâr edenleri uyarsan da uyarmasan da fark etmez, iman etmezler!
7 HatemAllâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ihim, ve alâ ebsarihim ğışavetun, ve lehum azâbün azıym;
Allâh, onların, beyinlerindeki hakikat algılamasını kilitlemiştir; basîretleri perdelidir. Yaptıklarının sonucu olarak feci bir azabı hak etmişlerdir.
8 Ve minenNâsi men yekulü amennâ Billâhî ve Bil yevmil âhıri ve mâ hum Bimu’miniyn;
İnsanlardan bir kısmı “B” işareti kapsamınca (varlıklarını Allâh Esmâ’sının oluşturduğu inancıyla) Allâh’a ve âhiret süreçlerine (sonsuzluk içinde, kendilerinden açığa çıkanın sonuçlarını yaşayarak yer alacaklarına) iman ettiklerini söylerler; ne var ki imanları gerçekte bu kapsamda değildir!
9Yuhadi’unAllâhe velleziyne amenû ve ma yahde’ûne illâ enfüsehum ve ma yeş’urûn;
(Lafta “‘B’ anlamı kapsamınca iman ettik” diyerek) hakikatleri olan Allâh’ı ve iman etmişleri aldatmaya çalışırlar; hâlbuki kendilerini aldatırlar da bunun şuurunda değiller!
Bir de şu ayeti serelim NİSA 153 Yes’eluke ehlul kitâbi en tunezzile aleyhim kitâben mines semâi fe kad seelû mûsâ ekbere min zâlike fe kâlû erinallâhe cehreten fe ehazethumus sâikatu bi zulmihim, summettehazûl ıcle min ba’di mâ câethumul beyyinâtu fe afevnâ an zâlik(zâlike), ve âteynâ mûsâ sultânen mubînâ(mubînen).
Elmalı Hamdi Yazır
Kitap ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Musa´dan bundan daha büyüğünü istemişler ve: «Allah´ı bize açıkça göster» demişlerdi. Haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine açık deliller geldiği halde buzağıyı (tanrı) edinmişlerdi. Onları bundan dolayı da affettik. Ve Musa´ya açık bir delil (yetki) verdik.
Bu zaman da bunu göstermek diliyorlar Samiri’nin buzağısı gibi:))Bizim ve sizin Tanrınız diye Deccal LAKABLI KİŞİYİ gösterecekler.Madem Tanrı’yı açıkça görmüyoruz bizde kendi elimizle bir Tanrı meydana getirir ona tapınır ve O ihtiyacımızı gideririz.Bizde de halk arasında bir tabir var ya, Şeyh uçmaz mürid uçurur :)) Bir de bunların hep aşırı bir uç istekleri var nasıl bir halk ise:)) Bunlar kendi iç dünyalarında İlah edindikleri ben bilincini (ego,kibir,gurur) yansımasını dış dünyalarında da görmek diliyorlar :)) Aslında yazacak söyleyecek ayet ÇOK.Elleri ile yaptıklarının sonucu yaşıyorlar ve yaşayacaklar ayetini de sen bul ekle.
-Onlar yüksek mertebeler içinde güvendedirler.
-ğuraf vardır..
-Koltuklar üzerinde nazar ediyor oldukları hâlde.
Orada yükseltilmiş tahtlar vardır.
bu ayetler de geçen ‘GURAF’ kavra mı
Bu zorlu günler de , Ruhun insanı rahatlatması, ruhun kaldırma gücünü yaşanan zorluğu, kaygı endişe ve buhranları ona hissettirmemesi, ruhunun için de kendine yumuşak bir kanepe bulup oturması, olaylara yukarıdan bakabilmeyi, seyredebilmeyi,büyük resmi görebilmeyi, mi anlatıyor
Cahîm tutuşturulup alevlendirildiğinde
Cennet yaklaştırıldığında
,
bu ayetlerde, pişmanlıkların ardından yeni normlarına ortaya çıkışı, daha pozitiv olabilmeyi,iyi bir şeylere vesile olabilmeyi
Hayatın kıymetini öğrenmek, ailenin, dostluğun, toplumsal aidiyetin değerini yeniden fark etmek, keşfetmek ,iyimserlik’
sosyal ve toplumsal dayanışmanın, işbirliğinin ehemmiyetinin farkına varmak gibi ve benzeri duyguların değerlerin ortaya çıkışını mı anlatıyor
Canan Hanım, Kur’an bizlerin ibret alması için ayetler verir. Sizlerin kendi manevi dünyasında alacağı ibrete, çıkaracağı anlama bir başkasının doğru veya yanlış demesi uygun düşmez. Çünkü her insanın yolculuğu farklı seyreder.. Bu nedenle -naçizane tavsiyem- sizde sıkça gözlemlediğim “bunu mu demek istiyor?” mealindeki “onaylatma isteğinizi” gözden geçirmeniz :) manevi gelişiminiz açısından da size bir ÖZGÜVEN katacaktır ;).
Evrensel akıl sayısal olarak değil kendi bölünmezliğinde de birdir. Bu şekilde her insanda bütünüyle mevcuttur ve her insan kendi tekilliğini ondan çıkartır, çünkü hiçbir şey, onun vasıtasıyla bilindiği şeyden daha fazla birliğe, bütünlüğe ve mükemmelliğe sahip değildir.
İçinizdeki patlamalar yüzünden sık sık eskiyi devirmek, zorunda kalırsınız. Aldırmaz gibi davranırsınız ama aldırırsınız. O an için önemli olan bulmak ve sonuç almaktır,Onaylanma önemli değildir çünkü farklılığının ve dehasının bilincindedir. (alıntılarla birlikte)
bu bağlam da bir onaylatma isteğim daha var;
uzun bir zamandır ve şu an için yapılan işe bir mesafe çekmek isteğinin Verdiği zararları, yarattığı kısıtlanmaları, sarsıntıya uğrattığı dengeleri kendisinin değil, ona ayak uyduramamış̧ olan “geri kalmış̧” çevrenin sorunu olarak görüyor olamak, iyi olan ya da yenilikle olan her şeye zarar verebilir mi?!
BİR ismi AllaH EvveL AhiR Deyip Başlayalım :)) Dem’in Keyfinde yani MuTlaK bölünmez ,parçalanmaz ikiliğin hiç bir zaman söz konusu olmadığı An’ıN Bİrliğinde Der İken işte Tam bu Nokta da Eş ŞehiyD ( TaNIK) Varlığıyla varlığının Şahidi (TaNıĞı) Esma (İsimler özellikleri)’den açığa çıkanları seyredip, seyredenin kendinden gayrı olmadığını bilincini yaşatann:)) Hu (MuTlak ZaT) işte Tam bu sırada Yedi’nin Yedisi Devreye giriyor Ruh Rabbim’in Emrindendir der iken senden açığa çıkan oluşlar Rabb-ül Aleminden’DiR (senin terkibinden değil) karşı çıkman boşuna,oluşu kesmeye çalışma, çünkü senin terkibinin devrede olmadığı anda MuTlak HüküM SÖZ Konusu Secde Et bu HüKmüN MuTlaK ZaT ‘ına Cennet’ini YAŞA.Yedinin Aslı GünEş onun Yansıması Yedi Ay
( KaM Er ) Sen DüN yA ‘da iken Hükmün AY’DAN geldiğini düşünüyor ve öyle görüyorsun aslında görüyor ve düşünüyorsun:)) HükMüN Güneş’Ten geldiğini AN’la Rabb-ÜL AleM’İNE Secde Et.Secde Etmekten Murad ANLA VE tANIK ve yANIK OL ARTIK.Seyre Gir. Yanmadan Olmaz Diyor Sonsuzluk Kulesi.Bu Gün 4’ncü AYIN 7’si çarp ikisini 28 Sana AY’dan Sorarlar.Yarın AY’IN 8’nci günü. GünEş’in SAF LIĞINA Boyanacak yarın AY. dOLUNAY. bİR Anlamda 8 RaKaMı sonsuzluğu da ifade eder.Güzel bir buluşma olmuş:)) Ruh diye bahsettiğimiz olay, ZaT’I Hu’yu Temsil Etmez. O’ndandır. Sadece.Mutlak ZaT’IN Ne Sayısallığından Ne de Sonsuzluğundan bahsedilir.O nOKTA Hiç Bir T ArifiN ONA VARAMAZLIĞINDAN BAHSEDEN nOKtA DIR.O’ ndanlığını BiliR .7 SıFaT ve 99 İsim Anlam ve PoTanSiyeL olarak SoNSuZ .BiZiM AnLaTmAğA ÇalıştığımıZ,İşaret Ettiğimiz yer de burası.7 SıFaT VE 99 İsiM veya 114 isim ile sınırlanamaz.Nice 7’ler ve 99 lar gibi olmayan sonsuz SıFaT Ve İsiM’Leri VAR. A (Elif,Ay,EsMa) L (Lam,Güneş,SıFaT) A (Elif,Ay,EsMa) L (Lam,Güneş,SıFaT) H ( Ha,İsiMsİZ SıFaTsız BeN VaRıM SADECE BiLiNci) O Birinci Elif (A) BiziM DünYa’NIN AyıNı ve GüNeŞ’ini Temsil EdeR. İkİNci ise de ASIL Ay ve GüNeş’i Temsil eder. YA SİN’DEKİ AY VE GÜNEŞ iLe anlatılan İşaretler:))
Uzun bir zamandır ve şu an için yapılan işe bir mesafe çekmek isteğinin Verdiği zararları, yarattığı kısıtlanmaları, sarsıntıya uğrattığı dengeleri kendisinin değil, ona ayak uyduramamış̧ olan “geri kalmış̧” çevrenin sorunu olarak görüyor olmak, iyi olan ya da yenilikle olan her şeye zarar verebilir mi?!
Cevap: Sebepler,sonuçlar. AH AH . Bu Musa bilincinde olanlar yük çekmeye ne meraklı.Sen kimseyi değiştiremezsin. Unutma Kimse dediğimiz Alemlerin Rabbine uzanıyor:(( Fıtrat değişmez. GaffaR İsmine ayna olmuşsun.Bak bakalım anlamına ne demekmiş? Fettah ismine de bir bak.Birde Onların AyNA’l arından baksan belki farklı bir seyre girersin :)) Bu arada oradan bakınca kendini gör:)) Sonsuzluk Kulesi dan gelenler de senden.Bizi TebeSSüM EttiR Me:)) Ben O AY’I Kendimden BiliriM.Karanlıkta Kalan Yönünü, Güneş’e Dönük ve Dünya’ya Dönük olan.HaLıK İsmine de bak. Ahmed Hulusi.İSİMLER.Sen olmasan da İŞLER YÜRÜR.:))Farkında olmadan Ben deme:))İŞLER ister kötü ister iyi gitsin fark etmez.Netice de her şey HAK edilmiştir. EKSİK KUSUR KALMADI BAK.
Zamana kavramlar üzerinden çentik atma isteğime , Uyumlu etkileşimleri ve huzurlu bir ortamı yaratma da kısıtlayıcı koşullara rağmen daha uzlaşmacı ilerlemek için önemli bir efor harcıyorsunuz sevgili KiM BiLiR ( A DeM );
sabır ve şefkat içinde üstün bir efor harcamanızdan söz ediyorum.
Uyumlu etkileşimleri yaratmada; engelleyici koşulları keşfedip, yeni bir sistem başlatılamaz mı?
sonsuzluk kulesi WhatsApp grubu, ya da- veya-gibi seçenekler ?!
yaşadığımız koşullar, bütün ölçütler için bile harika bir zamanlama olduğu kanısındayım
Sonsuzluk Kulesi’ın Whats’Up Grubu Kurması Şöyle Bir Kendimden Bakarsam ÇoK ZoRRR.Ben Deniz Sosyal Medya Hesaplarının Herhangi Birini Dahi Kullanıyor Değilim.Herhangi Bir Üyeliğim Yok.Yakınlarım Bile Sosyal Medyada Olduğumu Düşünüyor Ama Olmadığımı Görmüyorlar :))Çok Yoğun Çalışmalarım Var.Memleketi Kurtarmıyorum:)) Sonsuzluk Kulesi’ında çok Yoğun Çalışmalar İçinde Olduğunu Biliyorum:(( Eminim Burada Yazılan İletileri Okumada Bile Zorlanıyordur:(( Her Kullanıcıya Tek Tek Cevap Vermesi Çok Zor.Ve Bunun Dışında Size Vermiş Olduğu Cevap da Size Aslında Yardımcı Oldu Ama Siz O Anki İçselliğiniz İle Bunu Farklı Yorumladınız.Bizim Cevap Vermemiz Başka Gönül Sahiplerine de Siz Üzerinden Buluşmak İdi.Sebep Oluyorsunuz Başka Kalbler İle de Birleşmeğe.Şükranlarımızı Sunuyoruz. Yaşadığımız Koşullar Bütün Ölçütler Zamanlama Bizler Açısından ÇoK Güzel Ama..Bu Dediğiniz Teknolojik Olarak Doğru Ama Dünyevi Sorumluluklarımız Şu An Çok Ağır Basıyor.Biz Her İkisini Aynı Anda Değilde Dünyamızdan Kurtulunca Sonsuzluk Kulesine Sığınıyoruz.İnşirah Suresinin Son Ayeti Örneği Gibi.Sonsuzluk Kulesi ile Beşeri Olarak Bir Araya Gelmedim.Kendisini Yakinen Görmek ve Selamlamayı Dilerim:)) Ama Daha Zamanı Var.İnşa ALLAH İlerde Bir Zaman Güzel Bir Karşılaşma Olur.Siz İle de Bir Araya Gelmeği Dilerim Aynı Şekilde.Ama Daha Uzun Bir Süre Var.
Belki ileride canlı yayınlar, veya sohbetler yapabiliriz.
İlerlemek kolaydır, yeter ki yönünde anlaşalım…
Değerli Sonsuzluk Kulesi İnşa Allah.Şimdi Canan Hanımın sorduğu şu sorusunun cevabını elimizden geldiğince verelim de içimiz rahatlasın:))
-Onlar yüksek mertebeler içinde güvendedirler.
-ğuraf vardır..
-Koltuklar üzerinde nazar ediyor oldukları hâlde.
Orada yükseltilmiş tahtlar vardır.
bu ayetler de geçen ‘GURAF’ kavra mı
Bu zorlu günler de , Ruhun insanı rahatlatması, ruhun kaldırma gücünü yaşanan zorluğu, kaygı endişe ve buhranları ona hissettirmemesi, ruhunun için de kendine yumuşak bir kanepe bulup oturması, olaylara yukarıdan bakabilmeyi, seyredebilmeyi,büyük resmi görebilmeyi mi anlatıyor?
Kelamın bir görünen yüzü yani beşere ve onun iç dünyasına hitap eden yönü vardır,bir de beşer tarafından görünemeyen batın denilen herkes tarafından algılamayan bilinemeyen nufuz edilemeyen yönü vardır.Ama bu batın dediğimiz kavram görünmeyen dediğimiz beşerin dünyasına şuur hallerine işaret eden olgudur veya kavramdır diyebiliriz.Örnek sakinlik, dinginlik, huzur ve huşu olarak hiç bir şeyden etkilenmeyen şuur halleri olarak anlaşılabilir.Diğer anlamı leDüN denilen özel olarak ikram edilen, verilen ilimdir.Fatiha süresinde kendilerine İkRaM Da bulunduklarının yollarına der:)) Bunlar Özel olarak Ezelde Muamele görmüş Kullardır.Bunları hallerini Dedem şöyle anlatıyor:)) Oğlum diyor bu Kullar aynı Anda, zamanı,zamansızlığı ,mekanı, mekansızlığı,eylemi ve eylemsizliği tüm dönüşüm ve varlık hallerini bir anlık nazar ile şuurlarında silmiş hiç(Burada ki hiç bildiğimiz hiçlik kavramı değil,ermişlerin bu terime üflediği ruh kendi izafi kimliğini aradan kaldıranların ulaşmış olduğu şuur durumu) ve hep olmuş Kullardır.Bunlar için bizim dünyamız gece uyuyup sabah hatırlamadığımız rüyaya benzer.Kimi zaman bunlar Yüce Şuur Katları (boyutları) olan 7 sema mertebesi cennet yaşamlarını bırakır aşağıya inerler.Aslında inmezler ama inerler:)) Aynı anda hem orada hem buradadırlar:)) Oradan, buradaki kendi çiftlerine Nazar ederler yani yerin yüzündeki biyolojik bedendeki ruhlarını AYDINLATIRLAR. Cennet ve Cehennem aynı anda var.Cehennem hakikatinden ayrı düşmüş kulun içinde bulunduğu gündelik bilincinin hükmüne göre bedeninde hakikatinden bi haber yaşadığı Hal.Kişinin Öz ruhundan gelenlerle beraber cennet cehennem durumları da değişiyor:))Biz bunları anlatırken bu durumun hem görünmeyenini hem görününeni bildiğimiz için gelecek sorulardan kişinin hangi şuur mertebesine çıkıp soru soracağını daha sormadan önce biliyoruz diyor yine dedem:))Daha fazla ayrıntılandırmaya gerek yok ayetler açık ve net ama biz onları anlayabilecek şuur düzeyine erişelim yeter ki.Yani Berk AY’IN dediği seyir durumuna göre ayetlerin,herkes tarafından bilinmeyen yönleri Müteşabih yoruma açık yönleri değişiyor:))Bunları anlayabilmen için Berk Ay’ın dediği gibi herkes tarafından bilinen yönleri onaylatma durumundan çıkman gerekiyor.Yükselmen gerekiyor.RAFİ.Sen ben çıkmaya çalışır iken birileri de inerken bizlere bakıyor:))Bu arada Dar-üs Selam diye adlandırılan cenneti iyi araştır isim olarak Selam ismine bak. Çünkü o cennet mertebesine çıkamayan bir altta kalanlar bizim A DeM gibi düşebiliyor.Bir de bizim düşmeyen daha üst boyutta olan A DeM olmayanlar var:(( biz elimizden geldiğince kelimelerle anlatmağa çalıştık BaLın kokusunu almakta güzeldir:)))Fırsat buldukça ilerde açmağa çalışırım:))BaL Deyince aklına ne geliyor:)) Bal’ın Ba’sı İmam Ali’NiN NoKtASı LaM onun El’İ ile TuTtuĞu Şemsiyesi.Bildiğimiz şemsiye değil:)) O SİMGE SADECE
Sevgili kim bilir ADeM
Ele aldiginiz konuyu , İç monolog veya bilinç akışı denilebilecek tarzda açıklamanız, kendi iç düşünceleriniz, kendinizle iç monoloğunuzu okuyucuya aktarma da daha once de belirttiğim gibi sanki zaten anlaşılmaz olmaya çalışıyorsunuz
ya da
insanlar kendi kendilerine düşünürken imla ve mantık kurallarına dikkat etmek zorunda olmadıklarından bu iç monolog stilde yazarken imla kurallarına, cümlelerin iç düzenine, mantık kurallarına dikkat etmek zorunda hissetmiyor Olabilirsnz kendisinizi
Böylece bu stil doğrultusunda anlaşması imkansız olan cümleleri yazmis gibi oluyorsunuz bence
Sonsuzluk kulesi ise
Bu blinc akışı ve iç monologu okuyucuya aktarma da cok basarili
Canan 22 Eylül 2021, 13.08
‘ Sizde sıkça gözlemlediğim “bunu mu demek istiyor?” mealindeki “onaylatma isteğinizi” gözden geçirmeniz :) yorumunuza dair
Yazı dizinize devam edemediğiniz için;
böyle sorduğum sorulara verdiğiniz yanıtlarla ,sürdürülebilirliği sağlamaktı asıl amacım : )
Canan Hanım Hakikatin Dili yoktur. Hakikat yaşanılır.Edebiyat Öğretmeni Değilim.İmla Kurallarına Dikkat Edemiyorum. Bu Günlük Dildeki Olayları Yüz Kelime İle Anlatmağa Benziyor.İmla Kuralllarından En ÇoK Hafızamda Yer Alanları Kullanıyorum.Bunun Sebebi Sürekli Kullandığım İçin.Yorumumu Buradan Hızlıca Yazıp Paylaşıyorum.Yazı Yazma Proğramlarını Kullanmıyorum.Evet Bunlara Dikkat Etmek Gerekiyor.Yazdığım Yorumlarda Hatalı Alanların Adım Gibi Farkındayım.Mantık Konusuna Gelince Mantığı Benim Gibi Çalışan Arkadaşlarım Var Ve Onlar Bu Yorumlarımı Buradan Okuyorlar.Aynı Mantık Düzeyinde Baktığımız İçin Sorun Yok. Geri Dönüş Yapıyorlar
Anlamadıkları Bir Cümlem Olursa. Devrik Cümle Gibiyiz. Anlamadıkları Bir Cümlem Olursa. Geri Dönüş Yapıyorlar.
Ad : Mantık
1. Doğru, akla uygun düşünme yetisi ve yolu.
2. Akıl yürütmede, düşüncede doğruluk, düzgünlük, tutarlılık.
Ad: Monolog
1. TİYATRO TERİMİ
Bir oyunda, kişilerden birinin sahnede yalnız kaldığında kendi kendine yaptığı, duygularını, niyetlerini açığa vuran konuşma.
2. TİYATRO TERİMİ
Dinleyicilere bir kişinin anlattığı, genellikle güldürücü olay.
insanlar kendi kendilerine düşünürken imla ve mantık kurallarına dikkat etmek zorunda olmadıklarından bu iç monolog stilde yazarken imla kurallarına, cümlelerin iç düzenine, mantık kurallarına dikkat etmek zorunda hissetmiyor Olabilirsnz kendisinizi.
Sonsuzluk kulesi ise
Bu blinc akışı ve iç monologu okuyucuya aktarma da cok basarili
Bunlar Hiç Hoş Karşılaştırmalar Değil. Ki Berkay Neden Bu Şekilde Yazı Dizilerini Ele Aldığını Belirtmişti.Yazı Dizilerinde Mevcut Bu Dile Getiriş. Ben Böyle Bir Söz Vermedim ki! Karşılık Bekleme ve Karşılaştırma Hakkınız Doğsun. Berkay İle Karşılaştırma Yapmanız İçin Terazinin İki Kefesinin Eşit Olması Lazım. Rabbimin Bu Konuda ki Yansısının Oranlaması Bende Farklı İşliyor. Rabbimin Yolu Üzereyim.Berkay’ın Sunularını Aktarma Biçimini Bende Takdir Ediyorum.Anlaşması İmkansız Olan, Adı Üstünde Zaten Anlaşması İmkansız. Bu Konuda Anlaşılmayacak Bir Durum Yok ki.Anlaşmak Zorunluluğum da Yok Anlayamadığınızı, Anladığınızı Düşünmekten Daha İyi Bir Durum. Ne Mutlu Size.Anlayamadığını, Anlayamamanın Farkında Olmak.Yüce Şuur Katları (boyutları) olan 7 sema mertebesi cennet yaşamlarını bırakır aşağıya inerler.Allah 7 Kat Semanın Varlığını Haber Verdiği İçin 7 Kat Semanın Varlığına İman Edersin.Duyumsal Bilgiye Duyumsal Tanıklık.Ötesi Seni,Beni Aşıyorsa,Anlaşması İmkansız.
”Cevap da Size Aslında Yardımcı Oldu Ama Siz O Anki İçselliğiniz İle Bunu Farklı Yorumladınız.”
sizin bana yazdığınız bu cevap , size cevap olarak bana çok uygun geldi
selam ile…
‘ sizde sıkça gözlemlediğim “bunu mu demek istiyor?” mealindeki “onaylatma isteğinizi” gözden geçirmeniz :) ‘ yorumunuza dair
yazı dizinize devam edemediğiniz için;
böyle sorduğum sorulara verdiğiniz yanıtlarla ,sürdürülebilirliği sağlamakdı asıl amacım : )
“Genel olarak okumama, okusa da önemsememe, ve önemsese de uygulamaya dönüştürmeme eğilimindeyiz. İnsana huzur alemini sezdirecek bir kaç tane -anlaşılması da kolay olan- evrensel ilkeyi içselleştirmek ve yaşama sokmak bile yetebiliyor iken, inançtaki samimiyet düşüklüğünün sonucu pratize etme tembelliğimiz nedeniyle bu yolun çok meşakkatli olabileceğini düşünebiliyoruz.”