Mürid ve Tarikat Üyesi farkı

Hacı Bektaş, Taptuk Emre, Yesevi, Geylâni, Tebrizî gibi sevgideğerli insanlar birer ruhban olmayıp El-Raşid mânâsının pik/tepe yaptığı kullar idiler. Bu Sevgililerden günümüzde yok mudur? Kendi (ben Mehdiyim, mürşidim vs. gibi) beyânlarından değil, verdiği eserlerden kendini belli edenler elbette var!.. Ama işin ilginci YENİ ÇAĞ’da Mürşidlik yapacak birilerinin olmadığını, o dönemin bittiğini söyleyen de gene KENDİleri!

Belki de kimisi formalite icâbı devâm ettiriyor bu geleneği hâlâ! “Düşünmekten yorulan, hazır bilgiye alışmış insanların” bir şekilde psikolojik ihtiyaçlarının giderilmesi için. Böyle düşünmek zorunda kalıyorum, çünkü kimi şeyhlerin onbinlerce “el almış müridi” var dünyanın dört bir yanında!

Hacı Bektaş’ın da öyle imiş!..

Bütün bu insanlar gerçekten “mürid” (İlime “özgür” İradesi ile Teslim olmuş kişi) mi, yoksa iyi ahlak dernekleri olan tarikat üyeleri mi? İsimlerinin sonunda “efendi hazretleri”, “(k.s)ler” olan bütün bu Şeyhler neden bu üyeliklere izin veriyorlar? Kendileri bu işin farkında (!) değiller mi?

Sorgulayan ve sonucunda düşünen İNSAN, ÇAĞımızda Modern bilimlerin bulguları ile Kişisel-Ruhsal Gelişim-Tasavvuf (e-)kitaplarında iyice Zâhir olan Tümel’in İLMine teslim olmalıdır, demiştik.

Sorgulamayan insan baştan kaybetmiştir ve “Mürid” değil, tarikat üyesi olabilmiştir ancak. Yaşamı, Mürşit adını verdiği kuldaki İLME teslimiyet değil, o birime duyduğu aitlik hissi ile zihnini tatmin etme olgusudur. Sonucu da hâl dili ile beni “güt-avut”tur. Bu üye “bana anlat, sorgusuz sualsiz kabul edeyim” der ve mecaz çukurunda boğulur gider.

Teslimiyet tek bir kula ve o kulun eserlerine takılı kalma değildir. 

Sorgulayan ve birey olacak İnsan ise “neyin ne olduğun farkına vararak” iman edip (!), teslim olduğu İLİMe (bu bir yazar da olabilir, cansız kitap da) “beni güt” demez, “bana aklımın artık (!) erişemediği yerlerde yol göster, rehberlik et” der. Böylece sorgulamanın sonucunda duygularının değil, aklının-kalbinin tatmin olmasını sağlar.

Not: Mürid (İrade eden) olmak, birey olmak evliya hikayelerini tekrar etmek, somut/pratikte karşılığı olmayan hayal balonları çizmek değildir.

Birey olmanın başlangıcı her şeyden önce re-aktif zihinden kurtulmaya çalışıp [Reaktivite, içgüdü ve iç dürtülerden kaynaklanan tepkisellik. Şuûrlu davranış yok denecek kadar azdır] Pro-aktif [Proaktivite, dışarıda suçlu aramayıp, kişinin sorumluluğu kendi üzerine alması durumu] olmaktır. Bundan sonra ZİHİN SAKİNLEŞMEYE, mülhime diye anlatılan bedensizliği-zamansızlığı hissettiren TEKLİK halinin ilhamlarını alır hale gelir. Durmadan konuşan bir zihin ve ağızda bu sakinlik olmaz.

Ehlinin AŞK diye anlattığı da bu ZİHİNSEL SAKİNLİKTEN sonra NEDENSİZ yere, bütünleyici, herkesi kapsayıcı şekilde KENDİLİĞİNDEN çıkan boyuttur. Yoksa AŞK, anneden-babadan, sevgiliden bulunulmayan ve NEDENLİ yere, başka yerden doyamadığımız için bir açlık sonucu çıkan hormonal/bedensel tepki değildir.

Mürid ve Tarikat Üyesi farkı” hakkında 11 yorum

  1. Gel ey kardeş, Hakkı bulayım dersen,
    Bir kamil mürşide varmasan olmaz,
    Resulün cemalin göreyim dersen,
    Bir kamil mürşide varmasan olmaz.

    Niceler gittiler mürşid arayı,
    Arayanlar buldu derde devayı,
    Bin kez okur isen aktan karayı,
    Bir kamil mürşide varmasan olmaz.

    Gel şimdi kardeşler gidelim bile,
    Nice aşıkların bağrını dele,
    Cebrail delildir, Ahmet’e bile,
    Bir kamil mürşide varmazsan olmaz.

    Kadılar mollalar cümle geldiler,
    Kitapların hep bir yere koydular.
    Sen bu ilmi kimden aldın dediler.
    Bir kamil mürşide varmasan olmaz.

    YUNUS EMRE bunda mana var dedi,
    Bir kamil mürşide sen de var şimdi,
    Allah Musa’ya, Hızır’a var dedi,
    Bir kamil mürşide varmasan olmaz.

    Teslim ol Hak dostuna sessiz bir yaprak gibi
    Çiğnese de ses etme sesiz dur toprak gibi

    Ne kadar alim olsan herkes gibi beşersin
    Örnek insana uy ki gönül bahçen yeşersin

    Al testini sen de koş, evliya pınar gibi
    İman fideni sula, kök salsın çınar gibi.

  2. Yunus Emre’nin zamanında açıkça anlatılmayanlar, bugün apaçık olarak bir çok eserde anlatılmaktadır.

    Siyasete bulaşmış veya iyi ahlak dernekleri olarak kalmış günümüzün tarikatlarının kapılarında beklemektense bu eserlerde anlatılanları yaşamaya gayret etmek yeterli olacaktır diye düşünüyorum.

  3. Yunus’u anlamamaktan dolayı Yunus birşey kaybetmez. Onu anlamayanlar kaybeder. 2. Paragrafınıza neler anlatsam ki…
    Aslında sorun sevmek/sevmemek(Öteki gibi görmek)ten kaynaklı.
    72 Millete bir gözle bakmayan Şerrin evliyası ise Hakikatte asidir.

    1. Nefsâni olmayan eleştiri YORUMSUZ SEYR’in bir parçasıdır. Günümüz tarikatlarının -isimlerine takılı kalmadan- eleştirisi, onlara olan sevgisizlikten veya öteki gibi görmekten kaynaklanmıyor. Bu yola girenler, ilk adım olarak kalbinden sevgisizliği ve öteki kavramını zâten atmalıdır. Ama Bilinçaltı arka planına bu idrâkı yerleştirdikten sonra Zâhir Dünya’nın hakkını vermek, kurallarını Şeriat ölçüsünde uygulamak gerekir. Hz. Âli ötekileştirdiği veya sevgisizliğinden dolayı kafir olarak görüneni öldürüyor değildi; nefsinden gelmeyerek (fiy Sebîl Allãh) bir fiil gerçekleştiriyordu.

      Nefsâni olmayan eleştiri (emmâre) benliğine uyanların yarasına dokunur. Kişi karşıdan yorumsuz seyir içinde gelen cümleyi kendi gibi benlikli zannettiğinden de gocunur. Nefissiz olarak Yunus’u anlayanlar da Mübârek olur.

  4. 1 Üstteki yorumunuza kalbden ve eksiksiz bir şekilde katıldığımı bilmenizi isterim. Güzel bir teşhis yapıp, kısa cümlelerde anlatmanız ise işi bilgi olarak ne kadar iyi çözdüğünüzü gösterir.
    Ama Ben yinede bir üstünde ki mesajda yazdığım gibi baktığınızı düşünüyorum. (Bu da Benim Kendi gözlemlerim ile oluşmuştur.)

  5. Geçmiş zamanda yaşayan ,İnsanlığa örnek olan ” Hizmet eden” gerçek şahsiyetler olduğu gibi; örneklik içermediği halde ,örnek olarak gösterilen kişilerde maalesef vardır.

    Tıpkı Allah C.C. ‘nun Kur’an-ı Kerimde buyurduğu gibi…
    ”Kendileri Allah’C.C. ‘yu bilmediği halde, sizi Allah’C.C. ‘na götüreceğim bana gelin diyen veliler vardır…”

    Bu ”Veli’ler” adı altına gizlenen şahıslar ya kendileri tarafından isimleri, ”O” gerçek ”Veli” ‘lerin arasına katılır itibar isterler,edinirler…”Menfaat”…yada diğerleri tarafından planlı,plansız ”Cehalet’ten” o kişilerin isimlerini katar ve karıştırırlar…

    Biz cahil olan insanlarda maalesef ”Veli” dediğimiz gerçek Velilerin arasındaki bu isimleri gerçek kabul ederek devamlı olarak o ismi lütufkar telaffuz ederiz…

    Hakikatte ”Veli ”olan ,Allah”C.C. nun lütfuna layık olan bu Velilere ;Allah C.C. ”R.A.”’diyerek iltifat eder…
    Her okunana veya söylenene tamam ,amin demek doğru olmaz…
    Doğrusu nasıl bulunur?

    Allah C.C. Kur’an-ı Kerim’de direkt buyurmuştur…”A.S”….”R.A”,”Resul’üm” ”Nebii’m”..gibi veya bizzat Resul ve Nebii’ler tarafından buyurmuştur…
    Diğer bir kaynakta bu Lütuf ‘a mahzar olanların bizzat buyurmasıdır…
    Acizane arz etmek istedim…
    Selamlar…

  6. Allah C.C. ‘nu İlmi’ne talip olmak isteyen , ”O”na ”Kul ”olmak isteyen biz aciz İnsanlar hep bir Mürşid ararız…
    Murşid’ in aslını aramak gerektiğini bildiğimiz halde ve gerçek tende var olduğunu idrak ettiğimiz halde …aramaya da devam ederiz…

    ”Allah C.C. nun gerçek Murşid olduğunu ,Kur’an-ı Kerim’in ”O”nun buyruğu olduğunu ve ”Peygamber A.S. ların ”O” nun ”Kul ve Resul’u olduğunu bildiğimiz halde…

    Yanılgıya , riske ,şirk veya gizli şirk ‘e lütfen dikkat edelim…
    Cennet ararken tökezlenmekle Cehenneme düşmeyelim…
    Selamlar..

  7. Makaleniz ‘i bölüm bölüm okuyarak aciz yorumlarımı yazmıştım…
    Makalenizi tamamlayınca şapkamı çıkarıp sizi selamlamak istedim…
    Sevgi ve selamlarımla…

  8. Tarikatlar Neden ve Nasıl Bozulmuşlardır?
    1-Kuran’ı Kerim’i uydurma hadislerin gözüyle okuma,görme ve anlamak yanlışına düşerek AYET KÜLTÜRÜNDEN RİVAYET KÜLTÜRENE GEÇİŞ YAPMIŞLARDIR.Böylece Hak ve hakikatten uzaklaşarak nefislerinin ve Şeytan’ın oyuncağı haline gelmişlerdir.
    2-Tarikat,Alimler peygamberlerin varisleri’dir hadisi doğrultusuna dini Kuran rehberliğinde Peygamberimizin ahlakı ile ahlaklanarak takva ve zikir ile yaşayıp yaşayan veliyullah(Allah dostu)konumundaki, usta çırak irtibatı ile yetişmiş Mürşid-i Kamiller, nefsini olgunluğa eriştirmiş muhterem zatların oluşturduğu zincir ile Hz.Peygambere bağlanan ve böylelikle Allah ile irtibatlı olan manevi ilerleme okuludur.
    Ancak mevcut tarikatlardan ******* hariç olmak üzere mevcut tarikatların hiçbiri silsilelerinde(usta çırak öğretici zincirlerinde)Hz.Veysel Karani’ye yer vermemişlerdir.Oysa Peygamber Efendimiz mübarek hırkasını Hz.Ömer ve Hz.Ali’ye teslim ederek Hz.Veysel Karani’ye iletip ona hediye edilmesini ve Ümmet-i Muhammed’ın affı için dua etmesini dilemiştir.Bu kadar yüksek manevi dereceye sahip bir mübarek zatın tarikat silsilelerinde yer almaması büyük bir hatadır.
    Bu hatayla beraber ******** dışında hiçbir tarikat silsilesinde Hz.Ebubebir,Hz.Ömer Hz.Osman,Hz.Ali,Hz.Hasan,Hz.Hüseyin bir bütün olarak yer almamaktadırlar.Bunun nedeni Kerbela hadisesi sonrası’da Yahudi İbni Sebe’nin hurafelerini ve fitnelerini kendilerine rehber edinen Emevi ve Abbasi iktidarlarının oluşturduğu rivayet ve fitne kültüdür.
    Bu nedenle mevcut tarikatlar Kuranı kerimden uzaklaştıkları gibi HZ.Resulluh’ın sohbet çemberinde her zaman bulunan büyük ashabı arasında ayrımcılık yapmak suretiyle Hz.Resullah’tan kopmuşlardır.
    3-Tarikat zikirlerinin yapıldığı ortamlarda tef çalarak zikirin manevi feyz ve bereketini ortadan kaldırmaktadırlar.Çünkü Kuran indirildiği dönemde müşrikler Kuran’ın duyulmasını ve anlaşılmasını engellemek için Kuran okunduğu zamanlarda okuyan kişilerin yanında tef çalmaya başlarlardı.
    4-Tarikatlarda kadın erkek karışık zikir yapmak ve dini sohbet yapmak suretiyle (göz ve gönül zinası yoluyla) günah ve gaflete düşerek manevi gelişimin yolunu kapatmışlardır.
    5-Tarikatlar siyasi parti liderlerine ve hükümetteki devlet adamalarının menfaatlerine alet olarak dini dünyevi çıkarlarına alet ederek dini nefislerini çıkarlarına uygun hale getirmişlerdir.
    6-Tarikatlar, takva yolunu terk edip tembellik yolunu tercih ederek; üç aylar orucunu inkar edip,öğlen namazının sünnetini ve yatsı namazının ilk sünnetini terk etmeyi alışkanlık haline getirerek doğruluktan sapmışlardır.
    7-Tarikatlar vakıflar yoluyla fakirleri evlendirmek, işsizlere iş bulmak,çaresizlere umutsuzlara umut ışığı olmak yerine müridlerini aidata bağlayarak helal yoldan çalışmadan geçimlerini birilerinin sırtına yük eden,haram helal diye bakmadan kendilerine gelen her hediyeyi ve bağışı kabul eden,zengin müritlerini haraca bağlayan, yeşil mafya tarzında oluşumlara dönüşmüşlerdir.
    ———————
    “Siz Beni zikredin ki BEN’de sizi zikredeyim” Bakara/152
    Alıntı:Allah’ı Niçin Anıyoruz? Yazar:Abdullah ARIĞsayfa:55
    Sahabe’den Hz.Cabir (r.a.) anlatıyor:Resullullah (S.A.V.)yanımıza teşrif eyledi ve buyurdu ki:”Ey insanlar!Allah’ın yeryüzünde zikir meclislerini arayan melekleri var.Bulduklarında zikir meclislerine hulul edip(girip),orada dururlar.Sizler de (zikir yaparak) Cennet bahçelerinden yararlanın.”
    Ashabdan bazıları sordular ki:”Ya Resullullah Cennet bahçeleri nerdedir?
    Buyurdu ki:”Zikir meclisleri Cennet bahçeleridir. Sabah akşam zikir meclislerine devam ediniz.Nefsinizi zikre alıştırın.Her kim Allah’ın yanında kendi konumunu ve derecesini bilmek isterse;Allah’u Teala’ya kendi kalbinde ne kadar yer verdiğine dikkat etsin.Çünkü siz Allah’a kalbinizde ne kadar tazim ile zikir ve tefekkür(rabıta)ile yer verirseniz, Allah da size o nispette değer verir.”(Taberani, Hakim, Beykaki gibi üç ayrı hadis kitabından ittifakla rivayet edilmiştir.)

    1. Hz. Veysel Karani’nin tarikatların silsilesinde yer almadığını nerden çıkardınız acaba? Net ortamında mı ulaştınız bu bilgiye. Yanlışınız var. Rufai tarikatı silsilesinde hz Veysel Karani yer alır. Hz Ali’ de aynı şekilde silsilede yer alır.

  9. hz.ebubekir, hz.ömer, hz.ali, hz.osman, hz.hüseyin, hz.hasan bütünüyle yer almaz demişsiniz, ki bu da, yanlış bilgidir.
    Nakşibendilik hz.ebubekir ile ilişkilendirilir. Ve halidiye kolunda hz ebubekir’e rabıta durumu da söz konusudur. Nakşilerin veya rufailer’in meclislerinde bulunursanız bunları öğrenmeniz mümkün. Bu tür bilgilere nerden nasıl ulaşıp buraya yazdınız anlam veremiyorum. :)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir