SK Not

Yapabileceğin bir şey varsa, karşılaştığın sorunlarda çözüm odaklı hareket et; enerjini üzüntüye, endişeye boşuna harcama; elden gelen bir şey yoksa da AN’ın, şimdinin derinliğinde kal (enerjin, ruhsal olana dönüşsün).

Arapçası, şekil; Türkçesi, mecâz; mânâyı hissediş, Taklit; mânâyı yaşayış ise Tahkik’tir.

İçsel huzurun anahtarı, bağımlılıkların tercihe dönüştürülmesidir.

İnsan, insan aklının yansıdığı evrenin bir yansımasıdır.

Sende açığa çıkan iradenin gücü/özgürlüğü nisbetinde karşıya da irade özgürlüğü tanırsın; iradenin zayıflığı ölçüsünde karşındakini kısıtlarsın/kontrol etmeye çalışırsın.

İnsanların çoğunluğuna BİLİNEN ve BİLİMSEL OLAN hakkında kafa yormak ZOR gelir ama FANTASTİK DÜŞÜNCELER ve FANTASTİK GÖRÜNTÜLER üzerinde dedikodu etmek çok kolay gelir. Kemal Gökdoğan

Bir insan Kur’anı tanısın da, neşesiz ve ümitsiz olsun pehhh, hiç mümkün mü? (Muhammed İkbal)

Bilim ile uğraşan her bir kişi ilgi alanının müfessiridir çünkü incelediği Allah’ın ayetidir. Din ile bilim arasında “Ara” yoktur, brisi Allah’ın ayetlerinin yazılı öbürü görsel halidir.

İnsanlar DİNİ HÜKÜMLER KOYAMAZLAR. Mezhepler milyonlarca dini hüküm koyup ümmetin tevhid algısını bozmuştur.

Bedenin, nefsin ve kalbin RUH bütünlüğünde tatmin edilerek dengelendiği, zihnin bayram sürecinin hakikatine ulaştığı hallerde buluşmak dileği ile..

Hakîkatimize dair bilgi ne kadar üst düzeyden geliyor olursa olsun, kişinin bilinci o bilgiye hazır değilse bunu hâl diliyle reddedecektir zamanla (=yaşamına dökemeyecektir). Çok yüksek ENERJİ/KUDRET ister çünkü..

Yeryüzündeki tüm farklılıkları kalbine sığdırabilen, hakikatte tüm yeryüzünün hâkimi olur. Yeryüzünü böyle fetheden herkes “MEHDΔdir (Kemal Gökdoğan).

Akıllı, aklın kullanılmadığı ortamda susmasını bilendir. AH

İstersen zamanın en iyi âlimi ol. Bil ki âlemin zamanı yoktur. (Mevlana)

Kandiller dinin değil geleneğin ürünüdür. İbadet değil âdettir. – Mustafa İslamoğlu

Çok okuyan, çok bilen, çok konuşan değil, derin dinginlikte, sakinlikte, iddiasızlıkta olan hilafetine yaklaşacaktır!

Ey sofilere mahsus elbiselere bürünmüş kişi! O elbiseyi önce özüne, sonra kalbine, sonra nefsine, en sonra da bedenine giydir. Zühd ve takva özden başlar, bâtından başlar, içten başlar. Zahire doğru gider. Zahirden başlayıp bâtına doğru gitmez. ABDÜLKADİR GEYLANİ

”Özel biri hayatınıza girdiğinde artık kendinizi tamamlanmış hissettiğinizi söylemek romantiktir. Fakat ilişkinin amacı, birinin sizi tamamlaması değil, biriyle kendi bütünlüğünüzü paylaşmaktır.” Neale Donald WALSCH, Tanrı Ile Sohbet

Allah (~Mutlak sınırsızlık) âlemlerden (sınırsızlıklardan) ötedir, tenzih edilmiştir.

Yeri geldiğinde konuşmak, en güzel bir haslet olduğu gibi, zamanında susmasını bilmek de erdemli insanların özelliğidir (Kuşeyrî).

İbadet etmek, abd=kul=köle=çalışan ile aynı kökten “çalışmak, üretmek” anlamına gelir.

Ve mutlak anlamda köleliğin, üretimin, hizmetin BÜTÜN adına, ALLAH adına yapılması gerektiği anlatılmak istenir.

Allah adına yapmak da, ancak kendin dahil, tüm varlığı kapsayacak şekilde hizmet (infak, yardım, tebessüm, zekat, sadaka, yetimi korumak, mal üstüne mal biriktirmemek, bilgi paylaşımı vs.) etmekle mümkün.

BÜTÜN’e, **benliği kaybolacak şekilde** hizmet eden mi KENDİLİĞİNDEN cenneti yaşar hale gelir; yoksa bencilce “kendine” ve “karşısındakine” kölelik=kulluk eden mi?

Duanın katmanları.. Birincisi, dil ile ettiğimiz niyazlar (güçsüz bir bilinç düzeyi), ve paralelinde ikincisi, bilinçaltımızdaki şebekelerin tümel yayını, beddua da olabilir (bilinç güçsüz olunca, güçlü bilinçaltı düzeyi). Üçüncüsü ve Kuran’da da DUA-ÇAĞRI olarak değerli gösterilen, bilinçaltını Hakikat bilgisine göre uyarlayıp-temizleyip, kontrol eder hale geldikten sonraki evrensel alt beyin düzeyinden Bilinç seviyesine yayılan hâl (“bilinçaltı” “evrensel alt beyin”den gelen yayına şeffaflaştığından “bilinç” ÇAĞRISI artık güçlüdür).

“ayıp/çirkin yerler/edep bölgeleri” olarak meâllendirilen “SEV’At” kelimesi gerçekte canlılığı olmayan/ruhsuz beden anlamına gelir.

Ey pasaklı Nefs, var-sandığın kimliğine Tevâzû yerleşip egon inceltilmeden, Sensizliğinde “Kibriyâ” açığa çıkmaz, (kibrinle) kandırma, Kibriyâdır diye avutma kendini!. Ve sen.. Tevazûda mukîm Ego! Bil ki, Tevâzu’da takılırsan inceldiğin yerden kopup Sınırsızlığa=kimliksizliğinin verdiği GERÇEK TEVÂZU’ya eremezsin. Hisset, “karşısında” mütevâzi olacağın bir “başkası” mı var?

Her tanımlama sınırsızlığa getirilmiş bir sınırlamadır.

İnsan, ne kadar An’a odaklı yaşarsa o derece Şuûr boyutlarının derinliklerine sıçrar ve zaman algısı kalkar, dünya rüya olur.

Saat yaklaştı, Ay yarıldı [Hakikat ortaya çıktı]. Onlar herhangi bir âyeti görseler, yüz çevirirler ve eskiden beri gelen sihirdir [incelikli, etkileyici sözlerdir] derler (Kamer-1,2).

Slogan, değer üretmekle övünme imkânı bulamayan benliklerin, değer üretenleri övme veya sövme hedefi yaparak tatmin bulmalarının aracıdır.

İbrahim Rasul, “bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” diyebiliyor tatminlik için; biz dinden çıkarım korkusuyla sorgulamaktan çekiniyoruz.

Başka bir Ruhun yolculuğunu yargılamak sana düşmez. Seni ilgilendiren, bir başkasının ne olduğu veya olmayı başaramadığı değil, Senin kim olduğunu anlamandır…

Külli irade yokmuş gibi yaşa; irade-i cüzün yokmuş gibi düşün!. (Ahmed Hulusi)

Altını, gümüşü biriktirip Allah yolunda infak etmeyenler (ihtiyaç fazlasından gönülden paylaşmayanlar). Onlara acı bir azabı müjdele.

Hiç bir Rasul yok ki; törelere, geleneklere, atalara karşı çıkmakla suçlanmamış olsun..

İman, zihni uyuşturan, donduran, çalışmaz hale getiren “afyon” olmamalı…

Kur’an imanı, içinde akıl olan, düşünce olan, şüphelerden, sorulardan, arayışlardan, sancılardan geçerek oluşur. Canlıdır, dinamiktir.

Peygamber Kıssaları, eSaTîR/hiSToRy, Evvelkilerin tarihsel verileri, hikayeleri değildir.

Holografik ilim tabanımızdaki Şuûr boyutlarının detaylarının delik Bilgi tabanımızdaki denkliklerine “kıssa” demektedir, Kur’an.

“Başkasının ayıbı ile meşgul olmayı terk edene, nefsinin ayıplarını ıslah etme hâli bahşedilir.” Hz. Ömer

Dışarısı mecaz, dışarıda görünenler de mecaz. Mecaz, ayna olmak, araç olmak için var. Dışarıdan içeri gidebilme aracı..

Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip gruplaşanlar, sen hiç bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır.

Kâinat Holografik olmasa idi, Rasûl kendinde bulduğunu bizlere teklif edemez ve Din (potansiyeldekini hatırlama) de olmazdı.

‎”Sınırsız” olduğu(n) için sınırlılığı(nı) hissetmekte(sin).

Kişiye namazdan yazılacak ecir, kalp huzurundan başkası değildir.

Hiç bir lafız, hiç bir kelime “sınırlı” zihin dünyamıza ait olduğu için kutsal değildir, işaret levhaları olmalarından başka.

İnsanı yıpratır ikna çabası ve dışsallığını artırır..

Gitmeden buradaysan, görünen tamamıyla hayvani yaşam, gidersen gelmezsen, melek; gidip gelir de tekrar yaşarsan İNSAN oluyorsun (Ekim Bey).

Nefsi mardiye = aşkın zihin [Aşkınlık, sırf Şuûr olarak içsel ve dışsal farkındalığın farkındalığı hâli.]

Nefsi mülhime = aktif zihin [Aktivite, içgüdü ve dürtüleri Şuûr ile etkin bir şekilde kontrol edebilme yeteneği. Şuûrlu yaşam.]

Nefsi levvame = pro-aktif zihin [Proaktivite, dışarıda suçlu aramayıp, kişinin sorumluluğu kendi üzerine alması durumudur].

Nefsi emmare = re-aktif zihin [Reaktivite, içgüdü ve iç dürtülerden kaynaklanan tepkiselliktir. Şuûrlu davranış yok denecek kadar azdır.]

Kur’an’a yapılacak zulümlerin en büyüğü, onun kâğıt ve kılıflarını kutsayıp hükümlerini hayatın dışına itmektir. İslam dünyası bunu yapıyor.

Kur’an’ın savaşı, şirk iledir, ateizm veya öteki dinlerle değil. Şirkin olmadığı yerde Kur’an din savaşına girmez.

“Din(i)dar”lık, dini daraltmak ve hayatın pek çok alanından çıkarmaktır. Dindarlık, dini hayatın her alanına taşımak, onu hayata okutmaktır.

İyi, kötü, güzel, çirkin vs. kişi yoktur. Sadece sizin onlara verdiğiniz anlamlar vardır. Anlamlar onlarla değil, tamamen sizinle ilgilidir

Rasul dedi ki: “Rabbim, gerçekten benim kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş/uzaklaşılmış/ayrılmış olarak bıraktılar” (Furkan-).

Başkasının odaklandığın yönünü, kendinde güçlendirirsin..

Mürşid olan Allãh, dileyeni, FARKINDALIKLI YAYININA=DUAsına icabet ederek, İRŞAT eder, VESİLELER ile..

Yeryüzündeki tek gerçek mutluluk, kendi “sahte kimliğimizin” zindanından kaçabilmektir (V for Vendetta).

İnsan Ölümsüzdür, Zamana tâbi olduğunda ise ölümlüdür.

Müslümanlara düşen gaflet uykusundan uyanarak Kur’an’ı rehber edinmek ve İslam dini hakkındaki tüm ezberleri Kur’an ile düzeltmektir.

Bilgelik.. Dingin olma yeteneği..

Nefsinden (özünden-zâtından) gelen hitabı anlayabilmen içindir ki, âfâkından kitap gelmiştir sana!… (AH)

Kur’an’ı hatmedenler değil duyanlar ve akledenler anlar. Papağanlar mesajdan habersizdir. Dışı badanalı mezarlara benzerler.

Hiçbir nebi yoktur ki din adamları ve gelenekçiler tarafından tekfir (kafirlik,dinden çıkma suçlaması) yapılmamış olsun.

Zan genellendiğinde bir grubun önce görüşü, sonra mezhebi oluverir. Zan’dan sanrı; zehab’dan mezhep çatışkıları doğar (Hans Aiberg).

Konuşmak bilgelik değildir, bilgelik “Yapmaktır” (Dingin Savaşçı Filminden)

Yeryüzündekilerin ezici çoğunluğuna itaat edersen, seni Allãh yolundan saptırırlar, onlar ancak zanna (deneyimlenmemiş bilgiye) tâbî olurlar

Hint kültürünün etkisi ile  yıl önce uydurulmuş, Tasavvuf kültürüne yamanmış bir kavram: Rabıtâ..

Derin boyutlarımıza yükselmenin temel şartı “vericilik”tir (infak etmek).

Nefesinizi bir dakika boyunca belli bir ritimde tutabilirseniz, bilincin olduğu ancak düşüncelerin olmadığı aşkın bilinç durumu ortaya çıkar

Muhteşem sarayın en alt katında hayatı geçirmek!??…

Derinlere doğru arayış, insan olmanın kaçınılmaz boyutu..

Özünde iyi niyet taşımayan eleştiriler, gerçekte bir başkasında kendi bastırılmış, karanlık yönlerimizi fark edip reddetmemizden ibaret..

“Bilinç” gündelik, dışa dönük farkındalığı ifade eder iken, Şuûr daha içsel, öze dönük bir farkındalık anlamınadır.

Kâinat ilimden ibaret, onun dışında bir varlığı yok…

Problem nerden çıkıyor, biliyor musun? Şu bilincin derinliği var ya, gönlün derinliği, orası ile irtibat kurulamadığından karışıyor işler.

AHAD olan Varlık -varlıkta kavram oluşturan “varsayımsal/geçici benlik” tarafından, varsayımsal olarak (≈dûnullâh’tan)- bölünmüş gözükür.

Duygularını ve düşüncelerini kontrol edemeyen kişi; öncelikle düşünceyi nefese odaklayarak nefesini kontrol etmeyi öğrenmelidir.

Gizli bir HAZİNE (idi). İdi mi, yoksa şu anda da öyle mi, ZÂTen? Bilinmek için Âlem, bilmek için Âdem meydana gel(di).

İnsanın ömrü doğduğu an değil, Allah’ı bulduğu an başlar (Mehmet Rasim Mutlu).

Rasûlullãh’tan fetva istedikleri halde, Rasûlullãh bile fetva vermemiş, müF T İ liği Allãh yapmıştır [Fetvayı Allah verir (4:27, 4:127) ].

Bi-İsmi Allãh… Mutlak Varlık’ın mânâları ile oluşan, hareket edenim!…

Lâ ilâhe illâ Allãh… Beyin veritabanımın oluşturduğu “Sanal Kimliğim” yoktur, sadece Mutlak Varlık!…

Subhân Allah… Mutlak Varlık, varlık vererek hata ettiğim sanal kimliğimden beridir!…

Nefsi Vahide (kuantum potansiyel/dalga yön) ve zevci (zıt eşleniği, madde alem/madde beden, parçacık yön) ile insanlık oluşur.

Sofi olacağız ama softa asla! Sofi olacağız ama Süfyani asla. Sofi olacağız ama BİLİMİN izin vermesi şartıyla (Hans Aiberg)

teZeKküR + teDeBbüR + taAKkuL + teFaKkuH + teFeHhüM = teFeKküR ü atlamış, mevzu edilmemiş teLaFfuzda takılı kalmışız.

İslam’ın Son Nebisini’nin elbisesini, sakalını din yaptık ama güzel ahlakı olan Kuranı din yapamadık.

Yüzükler, mücevherler armağan değildir. Gerçek armağanı veremediğin için dilenen özürdür. Gerçek armağan, kendinden bir parçayı verebilmektir.

Şah damarına bakmayı akıl edemeyenler Allah’ı hep gökte aradılar (Necip Fazıl Kısakürek).

Kuranı TEDEBBÜR etmek, satır arasını görmek, söylenmek isteneni fark etmek, ayetlerin köklerine inmek, keşfetmek ve TEDBİR almaktır.

İnmemiştir Kur’an bunu hakkıyla bilin! Ne Mezarlıkta okunmak, ne de Fal Bakmak için (Mehmed Akif Ersoy).

Birilerini yüceltirsen kendini, kendini yüceltirsen de birilerini aşağılarsın. Yargısız olmak ne güzel

Şirk, Allah’a inandım diyen; ama O’na güveni olmayanların dinidir.

Kur’ân’ın hiçbir âyetinde “habibullah=Allãh’ın Sevgilisi” ifadesi geçmemektedir.

“Ben kendim karar verdim” dediğiniz anda bile, bilinçaltınızın etkisi altında olabileceğinizi biliyor musunuz?

Aynı olağanüstü hâli peygamber gösterirse mucize, şeyh gösterirse keramet, mürit gösterirse feraset, fasık gösterirse istidraç oluyor !??

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum (Mehmet Akif Ersoy).

Dünya’ya uyuyanlar, Kâinât’a UYANIRlar.

Kur’ãn ölülere okunmak için [sen kabilerdekilere işittiremezsin (Fatır-22)] değil, “diri olan kimseleri uyarmak” [Yã Sîn-70] için inmiştir.

Peygamber torunu olmak [Muhammed hiç bir erkeğinizin babası/atası olmadı? (Ahzab-40)], peygamber atası olmak dinde ayrıcalık getirmez.

Vücut enerijsi, vucut ısısı ve nefes kapasitesi düşük olanlar her sabah soğuk duş alırlarsa doku düzeyinde kanlanma ve oksijenlenme sağlarlar.

“Susmak mânâ eksikliğinden değil, belki mânânın derinliğindendir…” Mevlana

İman edip, teslim olmak Önemlidir. Ancak neye teslim olmayı seçtiğin daha önemlidir. “Sınırlı bir düşünceye mi, sonsuz potansiyellere mi?”

Allãh’ın dûnunden (altından/berisinden = bağımsız varlıkları varmış gibi) Evliya mı edindiler?

Kişideki saflaşma, farkındalık sahibi olma isteğinin “de” kalkması ölçüsünde kişi daha derinden saflaşacak/farkındalık kazanacaktır.

“Tanrı ve Tanrı’lık kavramına imanın” Kur’ãn’da karşılığı, “kalpte iki ilah edinmektir”. Yani “bir ben varım bir de “O””.

Allah bir ilahtır ve ilah da TEK’tir. “İki ilah edinmeyin, O ancak bir ilahtır” (Nahl-51) diye bizi uyarıyor.

Kıyâmet, varlığı “zaten” hülya/Hologram olan dış dünyada değil, dünyaM hologramıMın ığa çıktığı İNSAN’ın Zihin içeriğinde.

Ve huvellezî fîs semâi ilâhun ve fîl ardı ilâh / Ve O, gökte İlâh’tır ve yerde İlâh’tır (Zuhruf-84)

Yaşama arzusu baskılanmadığında eski ağrı ve gerginliklerin arkasındaki bastırılmış duygular, onları görüp çözmeniz için ortaya çıkıyorlar.

Benin farkındalığı ile yapacağı en büyük özeleştiri/muhasebe, kendisinin “bağımsız” bir varlık olarak hiçbir zaman var olmadığı gerçeğidir.

Kur’an’ın en büyük ve en güçlü yorumcusu zaman olmuştur ve olacaktır.

Allah ve melekleri peygambere salat (yusalluna ala) eder (33:56). Allah ve melekleri tüm müminlere de salat (yusalluna ala) eder (33:43) !!?

Siz karmaşa içindesiniz, çünkü dünyanın içinde olduğunuza inanıyorsunuz, dünyanın sizin içinizde olduğuna değil. (Maharaj)

Perde; “varsandığın” benliğindir.! (Ahmed Hulûsi)

Fikir eleştirilerini, fikren cevaplamak yerine tepkisel davranmak, kişiye dayatılan hapishanenin duvarlarının kalınlığına işâret eder.

“O” olmadıktan sonra salâtlarımız (namaz, dua, zikir) hep mecaz; ama “O”nunla her mecazımız Salât!

Ölüm siz olmayan her şeyin soyulup gitmesidir. Yaşamın sırrı” Ölmeden ölmek” ve ölüm diye bir şeyin olmadığını görmektir.- (E.Tolle)

Kalp ve nefes hızının aşamalı yavaşlatılması ile ulaşılan saf tanıklık seviyesi kültür, dünya görüşü ve inançlardan bağımsızlaşma durumudur

Saf tanıklık deneyimi uyanıklık niteliklerinin azalması ile tanımlanabilen benliğin olmasına karşın nesnel dünya algısının olmama durumudur.

E = m.c^2, Beyin (madde=m), Zihin (dalga=c), RÛH (c^2)

Riyazat orta yolu bulmaktır. Gerektiği kadar yemek, içmek, uyumak, konuşmak… Nefsin, bedenin temel, asgari ihtiyaçlarını ona sağlamak.

Kendini madde beden olarak hisseden antroposentrik beynin nefsi kibirlenirken, mânâ olarak bulan tevâzûyu yaşamaktadır.

Rasûller, geçmiş zaman(lar)da gelmiş olan değil, alemi algıyaşımız düzeldikçe nefislerimizden çıkan Şuûr boyutlarıdır.

Haklı olmana rağmen haksızlığı kabul etmen EGO nu öldürür. OLanı “OL” duğu gibi kabul ettikçe saflaşıp, berraklaşırsın.

Allãh’ın yakınından, kıyâmet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek kimseleri çağırandan daha sapmış kimdir? (Ahkaf-5)

Yanlış dâhi olsa “farklı düşünebilme özgürlüğü”, insanda “ilhamlarla yaşama” orijinalliğini ortaya çıkartır.

Kişinin başına isabet edenlere/ kaderine teslimiyeti/yorumsuz seyri/rızası ölçüsünde kendisinde İrade ığa çıkar (Murad etme, Mürid ol..).

Hakikat Bilgisi ile yaşamı (irfanı/ilmi) arasındaki fark mukabilinde Bilinçaltında gerginlik oluşur ve kişiyi rahatsız eder.

Gelenekçi-muhafazakâr putçuluğun bütün meselesi, atalarından görüp öğrenmediklerini, yani yeniyi tepelemektir.

Fark et, kendindeki o Saklı Dervişi..

Seni diğerlerinden farksız yapmaya çalışan bu dünyada kendin olarak kalmak dünyanın en zor savaşını vermek demektir (E. E. Cummings).

Bilinçaltının Öz-gürce programlanması, evrene farklı frekansta yayın yapacağından bir bakıma da toplu bilinçaltına karşı “korunma duasıdır”.

Bilincimiz gelişmeden, o (gelişmiş) bilince uygun olan fenomenleri algılayamayız. (Doğan Cüceloğlu)

Gerçek olan tehdit edilemez.

Varlığın en yüksek boyuttan OKUnup tebliği Nebîliğin Mühürlenmesi, HÂTEMidir. “Nebîlerin Sonuncusu” “zamansal” değil, “boyutsal”dır.

Senin doğum tarihin hiç doğmamış olmak,, senin ölüm tarihin hiç ölmeyecek olmak,, senin yaşam süren hiç yaşamamış olmak..K.G

Kendini BEN sandı Firavun, BİZ’i bilmeden.

Kendine önem ver; ama buna TAKILMA, bunun ötesine geç; yoksa yol kapanır.

Üzerinde tefekkür edilmeden alınan her bilgi hakîkate işâret ediyor olsa da taklit ve nakil bilgidir, kişiye ait ol(a)mamıştır.

Hiç kimse, Kelimei Şehadet’i ezberlemekle iman şerefinin doruğuna oturduğunu sanmasın.

Sinirlenip ani konuşmak yerine konuşmaya başlamadan önce 3 kez derin nefes alıp konuşun.. Kimseyi kırmadığınıza şahit olacaksınız..

ÎMAN (Allãh’tan emin olan, O’na her durumda güvenen) sahipleri ki Salâtlarında huşûdadırlar, kurtuluşa erdiler (Mu’minûn 1-2).

“Ay’ın yarılması” ifadesi “gerçeğin ortaya çıktığı” anlamına gelmektedir, ki bu açığa çıkış da Rasûlullah’ın hakikatini tebliğ etmesidir.

Haşyetin taklîdi, haşyetten bir parça olan huşû, Allah ilminin≈ilâhi alanı/olanı hissedişin, Kur’ãn mîsallerini çözebilişin başlangıcıdır.

Aklın sınırları Göklerin ve Yerin sınırlarıdır (Sidretül Müntehâ –Mekânların bittiği yere- kadar tüm boyutlar).

Tefekkür, akıl melekesinin bir meziyeti olduğundan, malzemesi de faal aklın sınırlarıdır.

Sevmek çiftleşmek değil, tekleşmektir.

Ataları taklit, toplumu taklit, önderleri taklit… Aklı doyurmuyor.

Sürekli illüzyonunda yaşıyorsan, kıldığın şekilsel namaz da bu illüzyonun parçasıdır.

Namazda okunan âyetler birer hatırlatıcı, tetikleyici olmaları için vardır; papağan gibi tekrarlamak için değil.

Allãh aşkının sonu ise varlıktan ayrı hissedilen kişiliğimizin yok olup RÛH’un tam olarak açığa çıkması ve SEVGİNİN KENDİSİ olmasıdır.

Allãh aşkının başlangıcı, hangi gâye için yaratılmış olursa olsun, hiç bir ayrım yapmadan varlığı NEDENSİZce, İÇTEN sevmektir.

Dolu bir mide ile yapılan egzersizde kan miktarımızın yarıya yakını sindirim için mide etrafına toplanarak, kalbe büyük yük bindirir!

Şeker, damar çeperini kötü biçimde tahrip eder. Bu yüzden kola ve benzeri bol şekerli içecekler damar sağlığı açısından da sakıncalıdırlar.

Bir kutu kolada yaklaşık 13 küp şeker vardır. Soğuk içildiği ve gazlı bir içecek olduğu için bu şeker miktarı hissedilmez.

Susama hissi oluştuğunda vücudumuzdaki suyun en az %1’ini kaybetmişiz demektir. Bu da konsantrasyon bozukluğu ve baş ağrısına neden olur.

Zaman mı? Değil zaman. Akan zaman değil mesafelerdir.

Hakikat Bilgisi ile Yaşamı (irfanı/ilmi) arasındaki fark mukabilinde Bilinçaltı gerginliği oluşur ve kişiyi rahatsız eder.

Suretten geçip de asıla yol bulamayan yol yorgunu. Rüya ile vakit kaybedip tabire ulaşamayan yalancı kâhin.

Sünneti Kur’an’da değil de Arap örflerinde arayanlar asırlardır hüsran gayyasında debelenmekteler.

Bir ŞEY tüm şeyler ile (Külli şey’in) HOLOGRAM oluştururlar, bir şey her şeyi temsil eder, her şey bir şeydir aynı zamanda…

Kalbin ve aklın uyum içinde değilse, düşüncelerin ve duyguların birbirini desteklemiyor hiçbir hayalin gerçekleşemez.

Hanif ATEŞİ yakar. Ateş Gülistan olur.

Tefekkürün ilk basamağı, varsandığın “ben”liğinin “yok”luğunu idrak etmektir.Ahmed Hulusi

Fark et, kendindeki o Saklı Dervişi..

Ezberlerin bittiği yerde Düşünce başlar!..

Astroloji, göktekilerin zihne etkisini değil, zihinde olanların gökyüzüne yansımasını anlatır, işaretçileri ile…

İnsanın tekâmülü ve kurtuluşu ısından, hür iradeye dayalı günahlar, baskı ve zorlama ürünü ibadetlerden daha değerlidir.

Tabulaştırma, emir ve yasağı gaye haline getirmektedir. Oysaki emir ve yasaklar vasıtadır; gaye, hayatın devamı ve insanın mutluluğudur.

Beşeri zaafların kemalat olduğunu olduğunu fark edemeyenin ilimden mahrumiyeti mukadderdir!. AH

Çok konuşmak Kalıbı yorar, Kalbi öldürür.

Gönül mabetlerini ihya edemeyenler, gösteriş adına duvar ve minare dikseler de, kitleye sunacakları, yalnız hayal kırıklığı olacaktır.

Hz. Muhammed “Bütün yeryüzü bana ibadethane yapılmıştır” diyor. İnsan ruhunun, duvarlar arasına hapsedilmesine son veriştir bu.

Kendini bilmek (≈Âdem), bilinmek (≈Âlem) için AYNA gerekti, (kendinden ayrı olmayan) AYNAya Âdem(ler) olarak baktı, Âdemlik boyutunu yarattı

Bilinçaltının yeniden programlanması, evrene farklı frekansta yayın yapacağından bir bakıma da toplu bilinçaltına karşı “korunma duasıdır”.

Batı kalbi, doğu aklı öldürdü… Muhammed İkbal

Allah gibi seyredemeyip yorum katarak seyreden gafildir. AH

Dışarıda ayrı bir dünya mı var? Dışarısı mı var? Yoksa Her şey Bilincimizin içeriği mi?

BEYİN ismiyle görünen varlığının ürettiği, 21.yy olarak dekore edilmiş Hologram DünyaNda unuttuğun Gerçekliğe UYANMAK için sınanmaktasın.

Bilgili ALİM kişiler sadece Allah’tan korktukları için kalan herşeye karşı inanılmaz korkusuzlardır.

Biz Allah’ımızın bile kölesi değilken, şu şeyhin, bu cemaat liderinin mi KÖLESİ olacağım!

İman dediğimiz o esrarlı mânâ, sadece İslam mistiklerine göre değil, hemen hemen tüm İslam düşünürlerine göre, bir aşk alakasıdır.

Muvahhit filozof İbn Sîna’ya sorsanız “Aşk esas, kurallar ve ibadetler uyarıcı (münebbihât)dır. Münebbihât esas değildir, esas olan aşktır.”

“Fâni Aşk’ın zehrini tatmamış bir kalp, BÂKÎ AŞK’ın lezzetini alamayacaktır”.

İnsanoğlunun çoğunluğu merak duygusunu neden ağırlıklı olarak yaratıcı alanlara çevirmek yerine basit olana kırmaktadır?

Holografik Evrende üst boyutların bilgisi bir alt boyuta kodlanır. Bu nedenle bir alt boyut üst boyutun misal âlemidir, misallendirilmesidir.

Umutsuzluğun lüzumu Yok! Vaad Edenin Rahman olduğunu bildikten sonra. . ! O’nun Nâr’ı Da Hoş, Nûr’u Da

“Hak Rabbinden gelendir” (Âl-i İmran-) âyeti uyarınca “Hak mezhepler” kavramı ne kadar doğrudur?

Sahabeye Nebiye Salât edin emri geldiğinde Allahumme salli.. cümlesini tekrar etmeye başlamamışlar, Nebiye fiilen destek=salât olmuşlardır.

Bakın tarihe! Kur’an herkes tarafından okunmasın, ne dediğini herkes anlamasın diye ne oyunlar tezgâhlanmıştır. (YNÖ)

Kalıplaştırılmış cümleler samimiyetten alıkoyar, dua olmaktan çıkar, ezberlenegelmiş tekrarlar beyni sıkar, hissizleştirir.

Çok sayıdaki Peygamber duası bizlere örnek teşkil etmesi içindir, aynılarının tekrarlanması için değil. İşin mantığı, ruhu budur anlamında.

Allãh’ı Zikir, sırtımızda, kalbimizde meydana gelen ürpertinin, gönül yumuşaklığının adıdır.

Riyazat orta yolu bulmaktır. Gerektiği kadar yemek, içmek, uyumak, konuşmak… Nefsin, bedenin temel, asgari ihtiyaçlarını ona sağlamaktır.

Kur’ãn ismi ile, dünyaNdaki Mushafta TEK olan SANA işâret edilenler, “Evvelkilerin Masalları” değildir.

Âdemî bilinç de insan beyninde diğer canlı türleri gibi yüz milyonlarca yıllık evrim ile son hâlini almıştır.

Ne hayvansal dürtülerimiz, ne de aklî melekelerimiz Tanrı’nın geçmiş bir zamanda çamurdan yarattığı Âdem’e gökten düşmemiştir.

Din, Allah ile aldatan kahpeliğin elinden kurtarılıp onu gön­de­ren kud­re­tin ki­ta­bı­na tes­lim edil­me­dik­çe sö­mü­rü dur­ma­ya­cak..

Düşünüyor muyuz yoksa düşünce miyiz?

İnsan aklı evrenden de geniştir. Evrenden daha ivmeli genişlemektedir.

Dervişlik buyruk dinlemektir. Çünkü her olan Allah’ın buyruğudur.

Şükra, İkra, Fikra üçü bir ŞİFADIR. Zikra ise BİLİMDİR. İkra+Fikra = İLM, ALEM’dir. Yani Allah’ı her vesileyle anmak, en azı BİLİM.

Eğer ille de ‘bir şey­ci’ ola­cak­sak, ne­den akılcı ve Kur’an­cı ol­ma­ya­lım?

Her sarıldığınızda kendinizin de sarıldığınız kişinin de sağlığına olumlu katkıda bulunuyorsunuz.

Vahyin dili sesi sedası olmayan Gönül dilidir.

AŞK, tefsir kabul etmez.

Kitap apaçık, OKU’maya çalış Kendini.. İki saati bir olan ziyandadır, bu Bilgi Çağında.. OKU’maya başla ki, Âlem sana OKUNAN=Kur’ãn olsun. Âyetler Şuûr’una, İNSAN (≈ Kalbî bilinç)’lığına insin. İns (≈ gündelik bilinç) veya cin (≈ bilinçaltı kişilik) olarak kaldığın müddetçe, diğer ins ve cinleri de yardıma çağırsan, bir âyetin benzeri bile OKU’man için getiril(e)mez/indiril(e)mez!.

Sembolik bulmaca-bilmeceleri çözecek olan, mantıksal, entellektüel bilgi tabanlı çalışan, doğum sonrası geliştirilen ve sahip olunan Üst değil; doğumdan önce gelişen, yüz milyonlarca yıllık tarihin birikimine sahip, doğayla uyumlu, sezgisel Alt beyin olacaktır. Ama kişinin Alt beyninden gelen ilhamları alabilmesi için, Arınma dediğimiz Üst beynindeki ve Bilinçaltındaki takıntılarını, şartlanma perdelerini kaldırması gerekmektedir.

AYNA’daki YANSIMA.. Kimi AYNA’ya bakar, kimi görmeden kırar-döker geçer, kimi de AYNA’da SIR olur, kendisine bakana KENDİNİ gösterir. AYNA’yı keşfedenlerin de çok azı SIR’ra erer, AYNA’daki HAYAL’e daldıklarından…

“Kullu men aleyhâ fân. Ve yebkâ vechu rabbike zûl celâli vel ikrâm.” Orada bulunan her kimse yoktur/fânidir, ancak azamet ve ikram sahibi Rabb’inin zâtı bâkidir. Yok olacaktır değil, “yoktur”. Bâki kalacaktır değil, Bâkidir…. Ahmet, Mehmet, Berkay vs.. “Ego” olarak zâten yanılsamadır, sanaldır, yoktur ki gelecekte de yok olsun. Her “birim”den zâten algılayan Bâki olan BEN’dir. O kadar sanaldır, yanılsamadır ki “Ego”, 5-6 sn’lik Bilinç akışından kaynaklanan bütünsellikten alır o tüm sanal varlığını, “ben”liğini. Aldı mı bir darbe ensesine, girdi mi bir kere komaya, daldı mı rüyasız derin uykuya, “BEN” keser “ben” algısını “aleyhâ”. Bu kadardır işte varlığı…

Deccâliyet, TEK’in KENDİsinin, -alt boyutun bakışı ile- bir takım İLHAMlar ile ruhsallığı yaşattığı -sanal- mahâlde bir müddet sonra, ruhsallığın verdiği GERÇEK REALİTE hissi-hazzı-gücünün bedensel ve zihinsel isteklerde kullanılma yanılgısına -o sınırlı varlığın kendi olarak- düşmesi durumudur. Duyguları-dürtüleri reddetmemek gerekir. Reddetmek, o an için onları göz ardı edip Bilinçaltı halısının altına bastırmak/süpürmek demektir; ki mutlaka sonunda çözümlenmek/deneyimlenmek için “patlamak/taşmak” zorunda kalacaklardır. Onlar doğamızın birer parçasıdır; ama RESMİN BÜTÜNÜNÜ göremeyen, anlık zevkleri teşvik eden; insanların geleceklerini karartan, Sözde-Modernist Bakış açısının SÖZDE-ÖZGÜRLÜK adına empoze ettiği özgür(!)-hayvansal yaşayışı tercih etmek yerine KONTROLü, FARKINDALIĞI, SABRI seçerek YAŞAMSAL BÜTÜNLÜK’te mutluluk ve mutsuzluğun ötesindeki HUZUR’a ERebiliriz.

Göreni sınırladın mı, görülen de sınırlı olur. Göz müsün, Şuûr mu?

Modernist bakış özgürlüğü, dürtüleri serbest bırakmak olarak tanımlarken; Duygusal Zekânın keşfiyle, gerçek özgürlüğün “dürtülerden özgür olmak” olduğu kabul görmeye başlandı. (Nevzat Tarhan)

Beynin çalışma mekanizması bellidir. Aslını bilmiyorsan, taklit yaptırdığın sürece Hakîkat’ten uzaklaşırsın. Bir de bakmışsın din de kalmamış, insanlık da. Maymun olmuşsun!..

Allãh yarattığı her “mahluk”un içine kendi “mürşid”ini de koymuştur.. Sizler sakın kimseye “mürşid” olmaya kalkmayın.. Yapabiliyorsanız her insanın içinde “mevcut” mürşidine ulaştıracak “bilgi”yi ona sadece “teklif” edin…” (Hacı Ahmed Kayhan Dede)

 

SK Not” hakkında 8 yorum

  1. huzur,egonun var olmadığı yerin ve anın tadı diyebilir miyiz?ve bu ego manyetiğini kendi benliğimizden koparmak,eritmek,yok etmek ne zor…cennetin dahi zevkler diyarı olarak anlatıldığını okuduğumuzda huzura erenlerin cennetleri nasıl olur merak ediyorum..ya da onlar cennettedirler de ötesine dahi gerek kalmamıştır da diyebilir miyiz?sanki egonun hologram,manyetik varlığı ve gerçek benliğimiz gibi Zat- Akdes’in gerçek benliği ile hologram kainat gibi izdüşümü var sanki…buradan bile;ego yok edilirse kişinin evrenle bütünleştği,evren olduğu varsayılabilir mi? ki insan- kamil de bu aşamada doğar sanırım..

  2. Bugün nasipte burada konaklamak varmış :)
    Her konuda az, öz, hatırlatıcı, anahtar cümleler.
    Çok faydalı ve oldukça keyifli bir yolculuktu, teşekkürler..

  3. Yazilarinizdan cok istifade ediyorum.Tefekkurumuz bol olsun ins.Bu arada gunluk bilinc sistematigimizin (bilinci olmasi gerekene yukseltmek adina) nasil olmasi gerektigine dair aciklayici bir makaleniz de olur ins.Tesekkurler.

  4. çok teşekkürler, herşeyi anlayıp herşeyde yok olmak nasıl birşey.
    herşeyden bir şey çıkarmı?

  5. Reenkarnasyon inancından başka hiç bir bilgi yok yazdıklarınızda.Allah ıslah etsin düşüncelerinizi

    1. Amin, her daim ıslah etsin, yolumuza ışık olsun Allah! Fakat, site yazılarında reenkarnasyon lehine hiç bir cümle yok, Değerli Bülbül.
      Bu site “elleriyle yaptıklarının sonuçlarını bulurlar” ayeti ışığında ölüm ötesine değil, olabildiğince ölüm öncesine odaklı bir site!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir