(Her tanımlama sınırsızlığa getirilmiş bir sınırlamadır!)
Sonsuzluk Kulesi
Aralık 84, Trabzon doğumluyum. Üniversite hayatıma kadar da Trabzon şehrinde büyüdüm. 2008 yılında Üniversiteden Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünü tamamlayarak mezun oldum. Ardından Biyo-nanobilim ve teknoloji alanında Master ve Doktora çalışmalarımı bitirdim. An itibariyle akademik çalışmalarıma gene aynı alanda Doktora sonrası Araştırmacı olarak devam ediyorum..
İleri düzeyde İngilizce, araştırmalarıma yetecek derecede de Kur’ân Arapçası bilmekte ve daha derinlemesine öğrenmeye de devam etmekteyim.
Okumayı, acımasızca sorgulamayı ve eleştirel yaklaşımı, fikirler arası kafa patlatmayı, dil bilgisine ve anlatıma özen göstererek yazı yazmayı seviyorum.
Bilimin bir çok alanına olan ilgim, üniversite hayatımın ilk yıllarında karşılaştığım dine, hayata tasavvufi bakış açısıyla birleşince, edindiğim düşünce ve hissedişlerimi paylaşma maceram, 2008 yılının Nisan ayında, Tasavvuf & Bilim içerikli yayınlar yapan Yorumsuz Blog isimli web sitesinde, kimi yazılara yorumlar yapmakta iken sitenin değerli sahibinin teklifi, vesilesi ile başladı ve sonrasında da devamı geldi. Site kapandıktan sonra da 2012 yılından bu yana paylaşımlarımı vaktim oldukça bu blogda Bilim & Din & Tasavvuf & Bireysel Gelişim sentezli yazılarla devam ettiriyorum.
Sonsuzluk Kulesi bloğu, Berkay Özcan (AHHA) mahlası ile,
“Her ne ararsan Kendinde ara” anahtar düstûruyla dışa değil, içe yönelmeye çalışıp yola çıkmaya niyetlenerek, “Çok düşünüp az konuşmak” ilkesini hayatına katmaya çalışan bir beyin olarak hiç bir siyasi, ideolojik, dini görüş ve cemaatle, kurumsallaşmış, katı-şekilci-materyalist-otoriter din-mezhep anlayışlarıyla bağım bulunmamaktadır.
Sevgideğerli dostlar, arkadaşlar,
Bu siteyi kurmaktaki bir amacım da okur-düşünürler ile interaktif bir şekilde Sonsuzluk Yolculuğumuzdaki soruları, sorgulamaları, arayışları, konuları daha da açmak, ezberleri sorgulamak, ve de bozmak.
Lütfen katılımcı-paylaşımcı olmaktan, sorgulamaktan, eleştirmekten geri kalmayın. Bir kişinin baş köşede anlatımcı olduğu, diğer herkesin el pençe, kafa sallayıp sadece dinlediği, onayladığı eski tip anlayışlar yıkılsın, yıkılıyor da :).
Rabbim ilim tanklarımızı hayrette/hayranlıkta/haşyette bırakacak şekilde doldursun Sevgi-değerliler.
Sevgİlim ile…
Sonsuzluk Kulesi
Acımasız ama haddi bilen( Kişisel olarak-Kendimi kasdediyorum ) bir sorgulama ve cevaplarda haydi buyurun bakalım…
Haddi bilmek kişinin Rabbini bilmesidir.
Kişisel ”Haddi ” bilerek Bensiz,ben olmadan senle ”sen olmadan ” bakalım bu iş nasıl olacak,nasıl gelişecek ?
Hayırlara vesile olur İnşallah…
Durmak… Gereken yerde durmak gerek bilinci ile selamlar…
İlgi alanınızdan olarak Tohum ve Nüvenin Rabbı ‘ne hamd ve şükürler dileğiyle…
Biz haddimizi biliriz,bilmeliyiz … ” İnşallah”…
İnşallah Allah C.C. da ” bize” bilinmeyi dileye…
Selamlar ve ” şimdilik ”iyi akşamlar…
Sonsuzluk Kulesi’ ya mahsustur;
Allah C.C.dan konuşmak o kadar güzel ki aciz insan coşuyor işte…
Size rahatsızlık vermek aklımızın ucundan geçmez…
Buyurun sizde bize coşun, yeter ki konumuz Allah C.C. olsun…
Selam ve sevgiler…
OkU’ mak …İşte en önemli mesele bu …Neyi okumak, nasıl okumak,Okuduğumuzu nasıl anlayacağız…
ANLAMAK işte bütün mesele bu …Anladığımızı nasıl İdrak edeceğiz…
İDRAK etmek işte gerçek mesele bu, OKU ‘ duğunu ,ANLAYAMAZ ve İDRAK edemezsen ÖĞRENEMEMİŞSİN …OKU’ mayı …
Gerçek OKU ‘mak ÜMMİ olmaktan geçer…
ÜMMİ olmak ise öğrenci olmanın doruk noktasıdır..O da tefekkürden…
Tefekkürde Allah C.C. nun da sevmesinden ”Sevgisi” geçer…
Seven , sevdiği tarafından sevgi ile tefekkür edilirse …
OKU ‘ ma o zaman hedefe ulaşır…
Benim sorularımı soruyorsunuz aldığınız cevapları benimle de paylaşablirmisiniz? lütfen.
iki arada bir derede sıkıştım…elimden tutacak birini, beni hedefe yolculuğumda hızlandıracak birini istiyorum bir yandan…ama bir yandan da dile getiremiyorum, utanıyorum çünkü bende O’ndanım yani bendede mevcut…bir sağa çarpıyorum bir sola…ama bazende iyi mi diye düşünüyorum çünkü bu beni yolun ortasında tutuyor…
Sevgili Sonsuzluk Kulesi,
Osho’nun yazılarında reankarnasyon’un var olduğuna dair şeyler okumuşsundur sende. Ama Kur’an’da bu mümkün değildir diyor. Muhtemelen Osho’nun kastettiği Dünya’ya tekrar gelme değil. Bunu açabilir misin bilgin varsa bu konuda?
Saygılarımla,
http://www.hakanyilmazcebi.com ve caferiskenderoglu.com.tr siteleri ile ilgili düşüncelerin benim için önemli.
Öyle temiz insanlar vardır ki dünya boş değildir. Toprağa verildiği zaman kimyevi eritme hassalarını bütün kanunlarını durdurur Cenabı Hak. Bu ne biçim insan, toprak kıyam eder ona…
O cesede haşerat yanaşmaz. O zaman Allah’ın ikramı olarak o mezara nur iner. Var mı öyle mezar. Dolu efendim. Görüneni göstereyim sana. Ravzayı Mutahhara’da yatan Resulullahı Sellallahu aleyhi vesellem. Bir kılına bile kimse dokunamamıştır. Sinek girmez içeri, korkusundan mı hayır…
(Münir Derman)
Allah C.C. ‘nun tek yolu vardır, oda İSLAM yoludur…
Bu yol Allah C.C. ya giden yegane yoldur…
Bu yol :
Allah C.C. yu çok sevmek…
Başta Muhammed Mustafa A.S. olmak üzere bütün Peygamber A.S. ları çok sevmek ”Nebi ve Resullerin tamamı”
Başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere Allah C.C. tarafından bizlere gönderilen bütün kitap ve sahifelere inanmak ve kabul etmek…
İslamın şartlarına ,İmanın şartlarına, 33 ve 52 farz ‘a inanmak ve uygulamak…
Muhammed Mustafa A.S. ın ÜMMETİ başta olmak üzere bütün Peygamber A.S. ların Ümmet lerini çok sevmek,Şehit ve gazileri çok sevmek,Allah C.C. na KUL olanları ,Hacı olanları,Süleyman olanları çok sevmek
Bu yukarıda yazılı olan her şey İSLAM Halatı’dır…
Bu halata sıkı sıkı sarılmak ve kesinlikle bu halatı bırakmamak lazım dır…
Diğer bilgi ve unsurlar sadece bu halata bağlı ve ayrılmaz bir parça oluyor ise sarılmak…Bu halata daha sıkı sarılmak için vasıtadır…
Diğer unsurlar bu halata bağlı değilse çeşitli yollara giriyor, dalıyor, kıvranıyor ve deyim doğru ise sağa sola çarpıyorsan o zaman Sıratı Müstakim yolundan İslam halatından uzatlaşıp diğer yollarda yol arıyorsun demektir…
O zaman şeytan lain seni desiselerle meşğul ediyor demektir…
Selamlar…
KORAY’ a :… Uzay ve zaman bilmecesi bölümündeki yorumu okur musunuz ?…
Bu yorum gerçek yaşanan bir olaydır..
Olay doğruluğunu babası yıllar sonraki karşılıklı diyalog sonunda idrak etmiştir…
Ölüm zamanı ALLAH C.C. nun kudret ve bilgisinde yani anlayacağınız tarzda garantisinde ” Kasko” dir …
Hayat insana bir hediyedir Allah C.C. tarafından…
Ölümde ”O” ‘nun emri altıdadır…İsterse tutar…İsterse geri gönderir…isterse yeniden yaratıp hediye eder…
Hamd’ ın arttırılmasını ve çok şükür etmemizi her fırsatta bize tavsiye etmiştir…” ”Kur’an-ı Kerimde”
İsa A.S. mucizesi ve Kuş mucizesi örnek gösterilebilir…
Tabi ki aciz bilgilerimle sunmak istedim …
Doğrusunu Allah C.C. bilir.
Ölmüş birinin yıllar sonra doğması yani doğarak dünyaya dönmesi konusunu kabul etmek mümkün değil …
”İsa A.S. yıllar sonra dünyaya doğarak geri dönecek olması istisnai bir olay olacaktır…”
Ancak özellikle kaza sonucu veya şehit edilme anı gibi ” Ölmüş birinin ölüm anını tekrar görmesi ve yaşaması için veya ayrıntıları görmesi için tekrar ruhu bedenle o ana geri gönderilebiliyor,bu ana, bu zamanda ,bu sahnede, o sahneyi yeniden yaşayıp olayı baştan görebiliyor…Yıl dönümü gibi .”olaylar olabiliyor…
Bu olayda Allah C.C. kudreti iledir…
Bazı ölümlerde ,ölenin kızı aynı gün doğum yapıyor, bu bir sır olabilir…”İncelenebilir”
Çünkü bazı doğumlar ;ölenin evladı ,ölüm anı hemen sonrası doğmaktadır…
Bu erken doğum yorumuna daha uygun, zaman gelmemiş ,acı olay zamanı öne almış…
Aslında doğma anı, zaten öyle olması gerekiyormuş…
Doğrusu Allah C C. bilgisindedir …
Dr. Münir DERMAN doğru adres tir…
Yolunuz hep Sıra tül Müstakim yolu olur İnşallah…
Allah Dostu Der ki //Link düzeltildi (AHHA)
Sevgideğer Koray,
Reenkarnasyon mevzusu ayrı bir yazının konusu.. Şimdilik şu şekilde özetleyelim:
Bilinç TEK olduğundan ve kimliklerimiz/kişiliklerimiz/egomuz da beynimizin ürünü, birer algı yanılsaması olduğundan kimliklerimizin re-enkarnasyonu, yeniden dirilmesi, farklı bir bedene göçmesi gibi bir şey söz konusu değildir.
Reenkarnasyon vak’alarının nedeni; TEK Bilinçteki Tümel bilginin Holografik olarak her yerde ve her zamanda kayıtlı oluşundan, kimi hassas veya normalden farklı şekilde özelleşmiş beyin bölgelerinin bu kayıtlı bilgiyi algılaması ve doğal olarak algılanan bilginin kendisine aitmiş, kendisi yaşamış gibi zannedilmesi durumudur.
TEK olan bilinç her kimlikten (Koray’dan, Sonsuzluk Kulesi’dan vs.) âlemi, ilmini algılamaktadır ve bütün bu sonsuz-sınırsız algılama tipleri zamansızlıkta aynı anda olmaktadır/olmuştur. Şu an Sonsuzluk Kulesi ismi ve görüntüsü altında şu satırların yazılışını algılayan TEK BEN-Bilinç, aynı anda örneğin bin yıl önce yaşamış/bin yıl sonra yaşayacak olan herhangi bir algılayıcının derinliğindeki TEK BEN-Bilinçtir. OSHO’nun zamana tabi zihinlerimizin anlayış seviyesine göre/anlayabilmesi için re-enkarne oldun şeklinde hitap ettiği de bizdeki TEK-Ben(e)dir.
Merhaba.
Re-enkarnasyonun olamayacağına dair ayet getirmenizi istesem sanıyorum ki, “bizi yeniden gönder.” kabilindeki ayetleri delil gösterip, yeniden gönderilmenin mümkün olmadığını iddia edeceksiniz.
Kur’an’ın onlarca ayetinde bilgisi defaatle vurgulanan bu durumu neden görmezden geliyorsunuz? Varlık, yalnızca et bedenle sınırlı görüldüğü için bu yanılgıya düşülüyor daha çok.
Lütfen ayetler bağlamında reenkarnasyonun olamayacağını izah edin. Çünkü olası tüm iddialarınıza karşı cevap yazım hazırda bekliyor.
Ayetlerle konuşalım.
Esenlikler.
TEK olmayı ALLAH C.C. çok sever ve ”O” na çok yakışır ,TEK ‘ liğe gerçek layık olan ve hakikat olan ”O” dur…
Zaten ”TEK ” olduğunu ,yaratılmadığını ,ortağı olmadığını kendisi ilan etmiştir.
Ancak ”Kendi – TEK’lik aynasında kendine aşık olup tanınmayı dilemiş ve ismini ismi ile yazmıştır…
”LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULULLAH” (”A.S”)
Yarattı Ruh,Nefis ve Beden ‘i ayrı ayrı…
Ruh Kendine,Nefis dünyaya,Beden toprağa ait
Ölmeyen ve kendine dönen RUH …Kavuştu Allah C.C. suna , TEK ‘e …
”Ol” ile yaratma gücü olan ”O ”… ”TEK ” isterse RUH’u döndüremez mi ? Yeniden Dünyasına…İster aynı bedende ister farklı bedene…
Giydiremez mi ? İNSAN elbisesini ona …
Reenkarnasyon ”O” isterse tabi ki olur…
İster aynı bedene ,isterse farklı bedene …
İster doğmuş ta..İster doğacak ta…
Ben… ruh.nefis ve beden…Oldu İnsan …
”O” ise yaratılmak tan münezzeh… ”YARATAN”
Ben bütünleştim ”GERÇEK TEK ”ile olmaz…
”O” TEK olur…
Her zaman…
O zaman da İNSAN tabi ki yok olur…
Sevgideğer Koray,
Gönül birlikteliğindeki Bilimin somut verileri ile gitmeye çalışan ve ayakları yere basan fikirleri manevî-kişisel gelişim açısından yararlı bulduğumdan linklerini verdiğiniz Web sitelerine, her ne kadar içerik açısından cazip ve sırlı (!?) gözükse de (bilinmeyenin verdiği cazibe) güzel bir puan veremeyeceğim şahsen : ).
hepinizi çok seviyorum
Muazzam bir tiyatro oynuyor oğlum, kimse farkında değil. (Münir Derman)
Münir DERMAN hocamız böyle aktardı ise doğrudur…
Allah C.C. bize İDRAK nasip ede…
Tabi ki Ruhu , nefsi,vücudu , hayatı ,alem ve alemleri de yaratan ”O” ,yok eden ” O ”
Biz ve/veya Bize hediye eden ”O”…
Kaderi yazan, yazdıran ”O”,silen yeniden yazdıran ”O”…vs…
AHHA'ya …
Gerçek ilim ,gerçek bilim konusunda hemfikiriz,ancak bizim farkımız şu olsun…
Sakın tereddüt etmeyelim Allah İlminin varlığı konusunda….
Allah ilmi her türlü araştırmaya açıktır…Tereddüt yoktur…
Kur'an İLMİ bize yön veren olsun… Gerçek ilimi ancak o zaman idrak edebiliriz…
Siz ve bizde var olduğu ve ayakları basar olduğuna inandiğimız o korkunç bilğiye dayalı ilim, gerçekte bir nokta ilmi ötesine geçemez…
Perde arkası ilmini bilmedin mi O ilim ;İLİM olurmu ?
Doktor bey acaba neyim var ki hastayım…Çarpıntım var…
Sayın hastam …Sen bana duvarın arkasında ne var ?diyorsun…
Hiç tahlil yapmadan ,teste tabi tutmadan,röntgen çekmeden ,emar,tomoğrafi sönuçlarına bakmadan sana şuyun var …diyebilirmiyim?…
Dersin çünkü sen çok bilgilisin…
Oldu mu?
Olmadı…
Gerçek hekim benmiyim yoksa …?
Günün adamı değil Hakikatin adamı ol…Hakiki adam bütünüyle sevgidir…her zaman gülen insan cennettedir (Münir Derman)
Gayb Ricalin gördüm selam ettiler bana… Edeb içinde divan durdular. Kulağıma Fethiye salâtın okudular… Kırklar sonra söylediler bana…Üçler, Yediler sonra Dörtler buz gibi su ikram ettiler bana…(Münir Derman)
Ricalullah : Üçler-Yediler-Kırklar “
biz suda yüzen buz parçaları mıyız? yada buluttan düşen yağmur damlaları mı? bir gün eriyip suya karışacak, bir gün buharlaşıp tekrar bulut mu olacağız? öyle değil mi? :)
bütün dünya O’na inansa, bir inansa, hayat bayram olsaaaaaa…İNS-AN’lar el ele tutuşsak, BİR’lik olsak, uzansak sonsuzaaaaaaaa :)))
böyle yapayanlız bir yerde, gece kollarımı açıp döne döne bağırarak bu şarkıyı söylemek istiyorum :))
Merhabalar…;
Güneş vardır; Gündüz boyunca ışık verir nur dağıtır her yere…
Ay vardır gece boyunca ışık verir ,nur dağıtır her yere…
Bazı ALİM’ ler vardır Gün boyunca ”24 saat” ışık verir ,nur verir her yere…
Bazı VELİ ‘ ler vardır Gün boyunca ”24 saat” ışık verir, nur verir her yere…
Bazı Alim ve Veli olduğunu beyan eden …Ancak Alim ve Veli ‘lik ten haberi olmayanlar vardır.
”Kur’an – ı Kerimde Allah C.C. nun buyurduğu gibi ”Allah’a götüreceğim bana gelin derler ancak… kendileri bilmezler Allah C.C ‘na nasıl gidilir…”Görülür,Tanınır,Bilinir”
O yüzden çok dikkatli olmak Allah C.C. na gidelim derken yanlışa gitmemek lazım…
Maalesef bazı şahıslar ”Kendisi veya onun talebesi olan”bilerek veya bilmeyerek bu yanlışlığı yaparlar…
Benim Velim…Alim ‘im gerçek velidir bakın silsilesinde ….X …Velide var…
(”X” Veli gerçek Allah C.C. ‘nun dostu dur,sevgilisidir …) derler…
Gerçek Veli ismini kullanarak kendi sözde Velisine yer ararlar…Saygınlık kazandırırlar…Kazandırmaya çalışırlar…
Maalesef bu devirde bu olaylar çok görülüyor…
O yüzden lütfen dikkat…
Kur’an -ı Kerim sizin gerçek rehberiniz olsun…
Peygamber A.S. lar gerçek önderiniz olsun…
Allah C.C. Mürşidiniz olsun…
Yolunuzdan sapmayın…Sapmayalım…
Gerçek Veliler konuşan Kur’an -ı Kerim gibidirler…
Allah C.C. nu hatırlatırlar…
Kendilerinin benlikleri yok olur… Kur’an -ı Kerim ‘ den konuşurlar … Menfaat ,kibir,kapris bulamazsın onlarda…
Allah’ım bizi yanlışlardan koru…Yolumuzu Sıra tül Müstakim yolunda nasip et…
Dr.Münir DERMAN nur dağıtan doğru adres…
Ancak onu ,onun kitaplarından ,ondan okumak ve anlayabilirsek İDRAK etmek gerek…
Selamlar…
Sevgideğer Koray, açığa çıkan tüm oluşlar, biz onları çarpıtılmış gerçekliğimizde hangi sıfatlarla (mü’min, kafir, inançlı, inançsız vs.) etiketlersek etiketleyelim, programları doğrultusunda, cennetlerinde, kamilliğini yaşamaktadırlar. Her şey yerli yerinde/yerince, AN’da!..
AHHA ‘ya katılıyorum…
Her şey yerinde,kararında güzel …
En güzeli orta hal,orta davranış…
Ben…; üzerine yığma yapmak arzusundan çok , iyi İNSAN olmak gerek…
İnsan hep mükemmel olamaz; birazda hata yapmak gerek” galiba ” ”Usturuplu”…
Yani Allah C.C. nun hediyesi olan bu hayatı güzel yaşamak,güzel beklemek ,sabır etmek.taktiri ilahiyi itaat lazım…
rüya görürken nasıl anlamıyoruz o anda rüyada olduğumuzu? düşünüyorum da o anda mesela ben uyanmasam orayı gerçek bilip orada yaşayacağım…e burada da belki rüyadayım…ama burası daha gerçek gibi geliyor…rüyamda konuştuklarım o anda var gibiler ben gitsem onlara bu rüya siz yoksunuz desem gülerler belki…şimdi burda aynı şeyi size söylesem?
Aynısını bize de söyleyebilmen için gerçek dünyaya=ahirete en azından bir kere uyanmış olman gerekiyor ; ). Ahireti hisseti/yaşadı isen, buranın rüya olduğunu yakînen fark etmiş/tatmış olacaksın. Bu tadış sıklaşıp beyin yapılanmanı yeniden dizayn edip kurarsa o zaman bu dünya hayatının bir rüya gibi olduğu şuûru sende tam oturmuş olacaktır : ). Tefekkürle Hiçliğe yaklaştıkça ahiret ortaya çıkar.
peki sende bu anlattığın uyanış gerçekleşti mi? eğer öyle ise neden bu site? yani sana göre rüyanda olan bizlerle neden paylaşıyorsun bunları? yada burası ortak buluştuğumuz bir yer mi? ben sana sen benim rüyamdasın dersem sende bana aynısını söylersen bu işin içinden nasıl çıkarız? :)
“sen” veya “ben” birer algılama odağıdır. TEK olan BEN kendini “sen” ve “ben” şeklinde ego filtresiyle/bilinçsizliği ile algıladığı için bu dünya hayatı gerçek olarak algılanır. Dünya rüyasını/dünyanın bir rüya olduğunu gören/görecek olan “sen” veya “ben” değil; bir algı merkezi olarak belirmiş olan sende/bende “ego-ben” siz, filtresiz algılamayı tadacak olan TEK Bilinçtir. Her birimdeki her türlü duygu ve düşüncelerinin berisindeki BEN hissi aynı, Tek, Kozmik BEN’dir ve bu yüzden “ego” ların ortak bir buluşma yeri/algılama tipi olarak dünya hayatı vardır.
ego-benliğimizde kaldığımız müddetçe buranın bir rüya olduğu asla tadılmaz, işin felsefesi yapılabilir ve bu işin içinden nasıl çıkacağız gibi paradoks bir soru çıkar karşımıza doğal olarak :) Bu işin içinden çıkmanın yolu egoyu aşmak ve gerçekte her birimin ayrı ayrı rüyalarının olmadığını, tek bir rüyanın olduğunu TEK’in kendi olarak=Şuûr’da yaşamakla mümkün ancak ;)
Bu site niye var? :) (TEK olan BEN’in) Madde beden algıSı (beşeriyet) devam ediyor. Acıktığında yemek yiyor, mesleğini icra ediyor, gülüyor, oynuyor, etki-tepki, arz-talep…
Bilimsel açıklama ve ispat size ait olsun,Orası yani burası zor anlaşılan fakat var olan bir gerçektir…
Alem ve Alemler gerçek var ama biz bu hayatı yaşayan, biz olarak gerçek alemi yaşanan ,alem kabul eden İnsan için bu alem; gerçek alem ,diğer alem ,sanki RÜYA alemi …
Oysa Orası zaten burası…
İçinde yaşanan her alem BURASI…
Daha burada iken yaşanan Orası gerçekte O an burası…
teşekkür ederim ikinizede
Burası,Orası;Orası,Burası …
Rüya,Gerçek,Hediye….
Hayat,hakikat,Ahiret…
Canlı,Hayal,Yalan…
Var,Yok vs…
Hepsi bir yana bazı RÜYA’ lar var ki uyumadan görülen rüyalar…”Hayal,Serap değil yaşanan gerçek rüyalar…Canlı canlı”
Hayal ,Meyal değil kanlı kanlı,canlı canlı yaşanan …
Hayal olmayan bizatihi canlı yaşanan rüyalar…
Alam,Alemler…Ama canlı canlı bu alemde yaşanan …
Dünya merkezli,bu alem merkezli ancak başka alemler…
Olmaz…Ya…Sen öyle san…
Canlı canlı bu alemde O alemi yaşa,hemde uyumadan Hediye olan Rüyada ancak rüya görmeden canlı uyumadan … yaşamak…
Hemde birden çok alem ama bu alemde o alem…
Bu alem var iken mi? …
Hayır bu alemde yaşarken bu alemin ortadan kalkması ama aciz insan sen var gibi öbür alem…
Bu alem var tabi duruyor her şey yerli yerince…Sen ,ben o dahi ”Onunla ”…
Sen merkezli mi?…Tabi aciz Ben ama ben olmayan merkezli…Başrol de ben, sen ama O ‘ nunla …
Selamlar…
Sahi şu hususu da eklemek lazım…
Esas merkez bizim dünya dediğimiz ,biz merkezli ortam …
Yani Allah C.C. nun Adem A.S. başlangıcı ile var ettiği…Dünya…
Diğer alemlerin geçiş noktası bu alem…Sonra diğer Alemler…Ama sonra Bu Alem…
Diğer alemler süresi 1 saniyede olabilir ….X … saat veya süre de olabilir ,ancak dönüş yine bu ALEM ‘dir…
Çünkü İBTİLA,bu Alemde BİZ için…
Bir yolcunun hatıralarından birkaç satır…
Aktarmanın tam sırası…
Yolcu söylemiş ki …
Allah C.C. birdende hitap eder bin dende…
Allah C.C. biride söylettiriyor… Bini de…
Tefekküre dalan bir şahıs…
Düşünüyor Allah’ım bu işin aslı ne?
Her yerden birileri çıkıyor her şeyi ben bilirim diye…
Kime inanacağız…
Bu işin aslı ne ?
Sensin Yaratan her şeyi…
Sensin her şeyi bilen …
Doğruyu anlamamızı nasip et Ya Rabbım… Rabbımız…
Saatler akıyor su gibi …
İnliyor aşktan şahıs…
Açılıyor aniden perde Üç Alem…Üç şahıs…
Buyuruyor Yaratan…
Birdende hitap ederim binden de …
Bu alem kalktı ortadan oldu o alem…
Üç alem gördü aniden…
Sonra baktı her şey herkes yerinde ve işinde…
Mutluluk doldu…içi aniden…
Tadı kaldı damakta yıllarca…
Pehlivan ,Pehlivanlığını yaşadı o anda…
Sonra hiçliği İDRAK etti ben kalktı aradan…
İstedi devam… ama hey hat olmadı olamadı …
Çünkü Allah C.C Yaşatıyor her şeyi …
Aşk ile bir defa…
Selam…
Bilen söylemez, söyleyen bilmez. (Abdulhakim Arvasi)
Acizane kendi değerlendirmeme göre bu devirde bilen söyler …Söylemeli…
Ancak Kur’an-ı Kerimden teyidi gerekir…Her söylenene değil uyan ,örtüşen birebir olana yönelmek lazım…
Yönelirken de söyleyene abartılı değer vermemek lazım…
Söyledi sağ ol o kadar…
Ayeti kerime ile sabit bilenin söyleme sorumluluğu var…
Allah C.C. hepimizin Allah’ı…
İzin verilmeyen bazı sırlar söylenemez…O başka…
//
Bakara 42, ali imran 187
//
Eleştireceğiniz tarzda ise…
Anlat Allah’tan anlat ,söyle Allah’tan söyle izniniz olursa …
Onu söyleme kısıtlamanız olursa …?�
O zaman ?…
//
Bakara 140.159 ….vs
değilse deli saçması deyip geçiniz…
Selamlar…
//
Koray ‘ın bahsettiği büyük zatın o sözünü araştırdım şimdi…
O buyrulan doğrudur…
Önceki yorumlarıma bakarsanız bende acizane söylemiştim bazı Allah C.C. emirleri vardır, onlar söylenmez zaten söyleme bu sırdır diye buyrulmuştur…
//Ardı sıra gönderilen iletileriniz tek bir ileti olarak düzenlenmiştir. (AHHA)
Bu yorumları başınızı ağrıtmak için yazmıyorum…
Allah C.C. ‘yu sadece bana ait olarak düşünmek acizliktir…
Beklentisi ve kişisel çıkarları olan kişiler sırlı hareket eder ki kendisi bir şey sansınlar diye…
Oysa bu davranış kibir ,kapris , kıskançlığa ve haset ‘e yol açar…
Allah ilmi çok açık ve güçlüdür …Aciz değildir…
Hiç kimse İLME ışık tutmaz ise İLİM peşinden koşan kişiler nasıl yol alacak…
Acizane olarak Allah C.C. ‘un affına sığınarak ve izni ile İLİM’den ışık alınması için yorum yazmaya gayret ediyorum…’
Selamlar…
başımızı ağrıtmak mı? olur mu canım bilakis okuyup faydalanıyoruz. ben kendimi arı, sizleride çiçekler gibi görüyorum şimdilik. bal yapmaya çalışıyorum diyelim.
ama ne ilginç. herkes aynı gerçeği farklı tarzlarla farklı kelimeler ile anlatıyor.
ne demiş Münir Derman “Benim bildiğimi sen bilemezsin, ama senin bildiğini de ben bilemem” yani demek ki herkesin bir bildiği vardır kendi gerçeği vardır. AHHA’nın dediği gibi her birim kendi kamilliğini/cennetini/cehennemini yaşıyor işte.
Tabi ki öyle …
Musa A.S. Allah C.C. na arz etmiş Rabbım acaba dünyada benden bilgili olan var mı? diye…”Kendisi Kelimullah”
Allah C.C. da onu Hızır A.S.’a yönlendirmiş…
Hızır A.S.’da senin bildiğini ben bilmem …Benim bildiğimi de sen bilmezsin buyurmuş…
Musa A.S. dahi Hızır A.S. ‘a sabır edemeyip Hızır A.S. ın bilgisini değerlendirememiş…
Tabi ki bu örnek ile Allah C.C. hem sabrı ,itaati, nefsi başarıyı tavsiye ediyor hemde;daha önce gönderdiği Musa A.S.ı tanımamızı istiyor …
Musa A.S. Ümmetinede bakınız ; İSLAM dini herşeyi doğru aktarıyor, demek ki Allah C.C. dinimizi tamamlamış haydi bizde İslam dinine tabi olalım…
Hz.Muhammed Mustafa A.S. ‘a tabi olup onun Ümmeti olalım…demelerini istemiştir…
Allah C.C. İlmini istediğine istediği kadar verir…
Buradan şunu anlıyoruz her insan ‘a Allah C.C. kendi kapasitesi dahilinde”Kaldıracağı kadar ” İlim verilmiştir…
Kibir Allah C.C. nun en sevmediği şeydir…
Ey kulum kibirlenme senden daha bilgili olan vardır…Buyurmuştur…
Adem A.S. ın oğluna ,bir KARGA; ne kadar bilgili olduğunu ,ölmüş yavrusunu toprak altına gömerek göstermiştir…
Allah C.C.
Muhammed Mustafa A.S
İsa A.S.
Musa A.S.
Cebrail A.S.
Ebubekir R.A.
Abdülkadir Geylani R.A. ….
Bir konuya da dikkat çekmek istiyorum…
Yukarıda yazılı İsmin sonuna eklenen C.C./ A.S./ R.A.
gibi ekler yer almaktadır…
Bu ekler Allah C.C. nun adabı ile ilgili ekler dir…
Bu ekleri herhangi biri hiç kimseye paye olarak veremez veya kendi kafasından ekleyemez…
Büyük bir saygı ve sevgi ifadesidir…
Bu ekler bizatihi Allah C.C. tarafından verilir…
Allah C.C. bu ifadelere kendileri de çok önem verir…
Allah C.C. kendisine ait olan ”C.C.” ekini dahi mutlaka kullanır ve kullanılmasını ister…
Allah C.C. dahi ” A.S.”, ” R.A.” ekini mutlaka belirtir…
Peygamber A.S. lar veya Halife efendilerimiz dahi bu eklere önem verir ve söylerler…
Ayrıca Peygamber A.S. efendilerimiz de sözlerine ;Allah C.C. Yüceltici , Hamd ve Şükür edici cümlelerle başlarlar…
”Ya Rabbımız Büyük ve Yücedir ,Ya Rabbımıza hamd ve Şükürler olsun”
”Allah C.C. buyuruyor ki” gibi…
Yukarıda arz ettiğim hitaplar karşılıklı konuşma ve diyalog larda kullanılma hitabıdır…
Yani Kul’una Allah C.C. hitap ederken ………..”Cebrail A.S. seninle görüşmek istiyor”… ”Muhammed Mustafa A.S. seninle görüşmek istiyor…” ”Musa A.S. la görüş gibi…”
Kur’an-ı Kerimde bu tarz ifadeler sıklıkla yer almamaktadır…”Bizim anladığımız tarzda…
Ancak ”Ya Muhammed seni çok seviyorum…” Sakın üzülme ya Muhammed…gibi şifresel hitaplar yer almaktadır…Bu şifreler Allah C.C. ile Muhammed Mustafa A.S. arasındaki şifrelerdir…
Acizane sunmak istedim…
Selamlar…
evet ama burda da şu soru geliyor aklıma…ben ne kadar ilim kaldırabilirim? bunu nasıl anlarım?
Allah İLMİ öyle kğ,..cm… vs.. ile ölçülecek İlim değildir…
Allah C.C. İnsan ‘ı bizzat kendisi eğitir…Her öğrettiği bilgi sizin kapasitenize göre ”Anlama,kavrama,bilgi,yorum,eğitim ..vs” nize göredir …Endişeniz olmasın …Bilgi heveslisi,öğrenme heveslisi olun ve Allah C.C. nu çok sevin…ve içinizden de ifade edin…
Tabi ki Muhammed Mustafa A.S. ı da…bu yeter gerisi Allah C.C. bilir…Sabırlı olmalısınız…
ney çalarlar hani bilirsiniz neyden çok güzel sesler çıkar ama bunları ney nerden bilsin…üflemede hüner var üflemede..dikkat buyurun çalgıcılıktan bahsetmiyorum…boru gibi olmamalı insan boru…(Münir Derman)
çok hoşuma gitti bir söz duydum…Deepak Chopra’ya ait…
“Hakikati arayanlar ile beraber olun, buldum diyenden de uzak durun”
ne güzel değil mi?
Abdulkadir Geylani Hz’lerinin eseri var biliyorsunuz muhakkak Gavsiye adında…orada Rabbi ile konuşuyor…ben daha konuşamadım henüz…sizler konuştunuz mu?
1985 yılı idi bir müftünün elini tutup bana asrın sahibini göster demiş ve yaklaşık elini bir saat bırakmamıştım…
Sen Müftü’sün sen bilmezsen kim bilir …Biliyor söylemiyorsun demiştim…
O da terleyerek bu kadar arzu ben görmedim …Siz bulursunuz demişti ve elini bırakmamı istemişti…
Arzu öyle olmalı…Tam 32 yıl bizzat arzu ve sevgi ile aradım…
Sabrettim ,peşini bırakmadım…Halende bırakmıyor.. Bırakamıyorum…
Allah C.C. öyle bir sevgili ki vazgeçmek mümkün mü?…
”O na ” Hamd ve Şükürler olsun…Sevgilisine ve sevenlerine selamlar olsun…
siz AHHA? siz konuşabildiniz mi?
Hologram biz böyle miyiz şimdi?
“Rabbi ile konuşmak” şeklinde eserlerde mecâzi olarak ifade edilen hâl, kişinin egosundan arındıkça beliren Evrensel, saf Akıl ile düşünebilir olmasıdır, kanaâtimce.
böyle bir cevap gelmesine ne kadar sevindiğimi bilemezsiniz
Bir insanın bir yerlerden/gaipten sesler duyması veya görüntüler alması zor bir olay değildir. Ses ve görüntü en alt boyutun malzemeleridir. Beyindeki ilgili duyusal korteks bölgelerinin aktive edilmesiyle rahatlıkla ortaya çıkabilirler. Günümüzde bu tipte olan bir çok psikolojik vak’a vardır.
Tasavvufla ilgilenen veya bir tarikata mensup kişilerde de bu tip anlatımları çokça duyabilirsiniz. Marifetmiş gibi anlatılır; ama aynı kişi dedikodudan kendini alamıyordur :).
Zor olan Nefsin Tezkiyesi (arındırılması) dir. Unutulmaması gereken Hakîkatin, Şuûr’un suretsiz oluşudur.
”Rabbı ile konuşmak ” Gavsiyede belirtilen şekli ile İLMELYAKİN ‘e ulaşmakla oluşur…
Bu olay anlaşılan tarzda vuku olmaz …Sır olduğu içinde açıklaması izne tabidir… ”Allah C.C. ‘ın ”
Sizin arz ‘ ınız…Allah C.C. nun takdiri , MÜRŞİD ‘ iniz ALLAH C.C. olması gerekir…
Bunun için layık olmak lazım…
Sesli ve görüntülü irtibat ise… ” Bizatihi Allah C.C. ile ”
Nasib etmek tamamen ALLAH C.C. na aittir…
Siz Kul olarak sadece arz edersiniz ,yalvarır talep edersiniz…
‘ALLAH C.C. uygun görürse vasıl olur…
Bu tür iletişim tamamen ALLAH C.C. nun kontrolü ve arzusu ile oluşur…
Perdelerin kalkmasına sadece ”O” karar verir…
İstediğiniz an değil …Uygun görüldü ise ”O” emreder ise olur…
Bilginize…
Bunun dışında birde HAKALYAKIN durumu vardır…
Sırasıyla Ümmed ,Kul ,Hacı ”Bildiğiniz tarzda değil ”, Süleyman ”isim değil” oldu iseniz…
Allah C.C. nun öğretmesi ile ”Mürşidiniz Allah C.C. olarak ” …Size görme aleti verildi ve perde kısmen ”taktire göre ” kalkarsa görme gerçekleşir..Daimi görme…
O an daimi Allah C.C. nun izin verdiği görme gerçekleşir… ”Daha fazla açıklama yapılamaz ,izin verilmediği sürece…
Selamlar…
AHHA ‘nın dediği tarzda görüş .daimi olarak HAKİKAT olup ; SURET’ i tarif ile kısıtlanamaz.”Aciz kalır”
Şimdilik bu kadar yeterli oldu…
Koray’ın sorduğu siz konuştunuz mu sözüne cevap vermemiz bizim bir şeyler sanılma- mıza ve yanlış değerlendirmeye neden olur…Bizim nefsimizi okşamamıza neden olur…
Bütün yazılanlar bizzat bilinerek yapılan yazılardır…
Herşey hakikattir ancak takdir Allah C.C. na aittir…
Hiç kimse bu takdiri kontrol altına alamaz ”O isterse,emrederse” olur…
“ve la tecessesu … ba’dukum ba’da”, araştırmayın/merak etmeyin … birbirinizin durumlarını/hâllerini/mahremiyetini.
Başkalarının özel hâllerini/mahremini bilmenin kişiye bir faydası yoktur, şeytanın “kıyas” yaptırmasından başka!..
Allah C.C. dan ve habibi Peygamber A.S. ‘lardan konuşurken ,”Şeytan lain ve yandaşlarından Allah C.C. na sığınırken” , Şeytan lainin kıyas yaptırması mümkün değildir…
Bizim için öğrenci adabı çerçevesinde kalmak her zaman uygun hareket olur…
Tüm yazılarımızda öğrenci haddine mahsustur…
Dedikodusal görüş haddi aşıp yalan beyanda bulunmakla oluşur…
İLME ışık tutmak ”bilinmeyen hakkında” için yapılan açıklamalar yanlış anlaşıldı ise bizde edebe dönmeyi arzu ederiz…
son derece saf ve iyi niyetimle sormuştum. bunca yazılan şeylerin hiçbirisi aklımın ucundan geçmemişti. zaten 08 Ekim 2011 / 20:21’de aldığım cevap bana yetmişti.
: ) Sevgideğerli Koray, elbette iyi niyetli bir şekilde soruyorsuz, bundan şüphemiz yok. Safiyane soruşunuz bu işin şeriat düzeyi açısından gözüken tarafıdır ve sıkıntı yok ; ).
Ama bunun da ötesinde tarikat (kişisel veritabanımızın Evrensel veritabanının yayınına açılması için düzenlenmesi) ve marifet (algılaması Evrensel veritabanından aldığı yayına göre olan) bakış açısıyla yaşanılacaksa (ki düşünce ve eylemlerimizin bilinçaltında saklanmış olan asıl nedenleri gözükür) düşünce ve yaşayış dünyamıza daha da dikkat edilmesi gerekir/gerekecektir. Bulunulan Şuûr durumuna göre (şeriattaki) Mübahlar bile (tarikat/marifette) mekrûh/günaha dönüşür. Buna işâret etmek istemiştim. Sevgiler… : )
Sevgili AHHA :)
Sana şunu itiraf etmek istiyorum…senin bu yazını okuduktan sonra kaç kere cevap olarak yazdım sildim yazdım sildim :)
hep içimden bir ses dediki…ne yazacaksın?
gerçekten ne yazacağım? :)
kafam o kadar karmakarışıkki…
tek bildiğim Allah’ın tek olduğu…la ilahe İLLALLAH diyorum başka da birşey diyemiyorum…hepimizin BİR olduğu…
bu düşünceden ileri gidemedim hiç…yani sanki aşılmaz bir duvar gibi karşıma dikildi…ne düşünürsem düşüneyim sonu hep TEK’liğe çıkıyor…
yani örnek vermem gerekirse…içi her nevi aklınıza ne gelirse artık yani bir çöp çukurunu düşünün işte..o çöp çukurunda her nevi şey var değil mi? bu böyle derin bir çukur 30 metre…bunun içinde biryerlerde ateşte erimeyecek kadar sağlam bir maden parçası var…bana diyorlarki bunu üstünü kirletmeden oranı buranı kesmeden mikrop kapmadan bulacaksın…
ben hemen ne yapıyorum? :) o çöpü ateşe veriyorum hemen o madde ortaya çıkıyor…bütün olaylara anlatılanlara yazılara hep bu kestirme yoldan gider oldum…
ama o zaman neden bütün bunlar? bunca yazılan kitaplar bu kadar olan biten bu devran neden dönüyor? Allah için…
peki o zaman neden sıkıntı çekiyor neden hep birbirimizi uyarıyoruz?
:)) AHHA şöyle dediğini der gibiyim “ohoooooo”
deki bana Koray’cım “çiçeğin zamanı gelmeden açmaya çalışması ne yersiz bir çabadır”
ben sabaha kadar yazarım sizi sıkmak istemem….
O ateşi hep yakabiliyor ve TEKliği hissedebiliyorsak, yazmaya, konuşmaya gerek yok; tek gayretimiz ateşi yakma hızını artırmak olacaktır :) Sevgiler..
hızı? yani bu hissedişi hızlandırmak nasıl oluyor? buradan da sohbet çok yavaş ilerliyor :) bu sayfalarca yazıyı bir arada olsak bir saatte konuşuruz hep beraber
[ Hımm…. :) İhtiyaç doğrultusunda belki bir sohbet kutucuğu yerleştirebilirim siteye.. Bir bakayım… :) ]
İşte sevgideğer Koray, ne gerek var diye düşündüğümüz, dindeki bütün bu uyarılar kimisi için -senin tabirinle- ateş sağlamak maksadıyla, kimisinin de ateşi yakma hızını artırmak için var :)
sohbet için kutucuk süper fikir
diğer cevabına gelince bu da bana kapak oldu :)
Düşünmeye devam ediyorum…
Başka bir senaryo kuruyorum…
Toprak altına girdim…
Planıma göre sorgu melekleri gelecek onlara her şeyi söyleyeceğim…
Tüm cevapları şıkır şıkır verecek… Hatta bakın ben şu kadar kitap okudum…Şu kişiden ders aldım…Şu kişi bana gel seni Allah C.C. na götüreceğim dedi ona uydum…
Ev, araba , maaş vs… miras bıraktım…
Şu kadar para biriktirdim… Şu bankaya attım …duruyor…diyeceğim…
Acaba diyebilecek miyim?…
Acaba ?…
Heyhat Yarabbim ben ne yapayım?
Ne yapayım da senin rızanı kazanayım…
Ölmeden şu gerçeğini bilmediğim,göremediğim … toprağın altına girmeden sana kavuşayım…
Bu nefis bende iken heyhat …heyhat buna gücüm yok ki…
Sen bizi koru…Sen bizi gözet…Sen bize yardım et…
Yarabbim…
İşte kısa bir düşünce fırtınası …İnsana lazım olacak şey…Toprak altında kaldığımızda elimizden tutulması için şimdiden tedbir almak…
Yok idik var edildik …Yaratıldık …İNSAN olduk…
Alemde yoktu yaratıldı….Alem olarak…
Bak Yaratan ben yarattım… İşte yoktan var edilen ADEM ‘ A.S. ve Havva validemiz…
İşte siz …Sizi var hayata geçirdim …Yok hayata ki o var olan gerçek hayat…O hayata sizi alacağım…Rızamı kazanın…İşte Peygamber A.S. işte Kitap ‘ım… Ona uy… Rızam bundan geçer…Doğrumu? doğru o halde…
Kurtuluş zor mu? Evet ve/veya hayır…Sen bilirsin…..Selamlar…
en büyük problem en büyük çıkmaz yada en büyük herneyse üstüme geldiğinde hep şu ayet aklıma gelir ne hikmetse ve o üstüme gelen olumsuz şey bu ayetin içinde erir gider (ve ileyhi turceun)
ne mutluki açmzı açmaya bir anahtar sahibisiniz.
Sevgi-değerli Candaşlar,
Değerli paylaşımlarınıza kolayca cevap verebilmek veya onlardan alıntı yapabilmek maksadıyla her bir yorumun üst kısmında görebileceğiniz şekilde “Alıntıla” ve “Cevapla” seçenekleri/linkleri eklenmiştir. Lazım olan linke tıkladıktan sonra satır altından kendi satırlarınıza devam edebilirsiniz : ).
Rabb’ül Âlemîn İlim ve Sevgi tanklarımızı dopdolu kılsın…
AHHA,
Tanıtım yazınızın son paragrafının tamamına katılıyorum…Acizane olarak benimde hiçbir siyasi , ideolojik , mezhepsellik , cemaatsel vs…hiçbir bağlantım olmamıştır…Kişisel olarak Din olarak Allah C.C. nun Emrettiği ve Resulü Muhammed Mustafa A.S. ın bize aktardığı İSLAM dinini içten benimsemiş ve Sıra-tül Mustakim yolundan sapmamaya özen göstermişimdir…
Allah C.C. sevgisini kazanmak en büyük arzumuzdur…
Bilgi paylaşılınca güzeldir… Allah C.C. sadece benim değil herkesin Rabbi’dir…
Her İNSAN bizim için değerlidir…
Ne mutlu ki TÜRKİYE’de yaşıyoruz… TÜRK olarak doğduk…İSLAM ile şereflen dik…
Cenabı Allah TÜRKİYE ‘mizi Türkiye’mizde yaşayan İnsanımızı korusun birlik beraberliğimizi muhafaza etsin…Bölünme ve ayrımcılığa müsaade etmesin…
Kendi yolundan sevgisinden bizleri ayırmasın İNŞALLAH …
Bütün İNSAN ‘ları çok seviyorum…Allah’ım herkese doğru yolu nasip etsin…
Vatanımızı ,Milletimizi ,Devletimizi Korusun…
Sunmak istedim…Saygı ve Sevgilerimle…
Asıl Varlık ve İlk Yaratılan
E-kitap bölümünde Turan Dursun’un kitabını kaldırmanız iyi olur düşüncesindeyim.
İslam düşmanı birinin kitaplarını yayınlayarak manevi mesuliyet almayın.
Esen kalın.
Fırat Bey, kitabın içeriği islama düşmanca, ideolojik olmayıp, kaynak kitap niteliğindedir. Zarfa değil, mektuba bakmak gerekir düşüncesindeyim. Selamlar.
Münir Derman hocamın kitaplarında reenkarnasyon konusunda YOKTUR l a yetinemedim, Yasar Nuri hocam da Trabzonlu Münir Derman Hocam gibi iki farklı görüş dedim. Sonsuzluk Kulesiim de üçüncü bir Trabzonlu alim olarak Münir Derman hocam in görüsüne katılmış. Ben dördüncü Trabzonlu olarak hala kararsız kaldım. Beni ikna edecek detaylı bilgi kimde varsa şimdiden teşekkür ediyorum. Cevabınızı bekliyorum. Bu arada Eckart Tolle nin kitaplarını okudum, herkese tavsiye ederim, Neale Donald Walsch bir sonraki durak.
Hep erenler Hu ile kaldirdilar Hu perdesin, gördüler Hu kaplamis onsekizbin alemi, Zat i Hakki buldular bulustular bir Hu ile. MD
Reenkarnasyonla ilgili bir yazı çalışması düşünüyorum hemşerim; ama daha zamanı var :)
Sonsuzluk Kulesi size bir sorum olacaktı.Cevaplarsanız sevinirim.
Kişi ölünce ahirete mi gidecek? Yoksa ahiret kavramı farklı bir şey mi?
Yada insan sürekli değişimlere uğrayacak ve her zaman arzı ile beraber ahiretini yanında mı taşıyacak? Bu konu hakkındaki düşünceniz nelerdir?
Selamlar
Sonsuzluk Kulesi,soruma cevap vermediniz ama sanırım vereceksiniz diye iyi niyetle düşünüyorum.))
Bir sorum daha olacaktı.Okudukca sorularım aklıma geliyor.Ahmed hulusinin bir sözü var.Diyorki ‘(Kişinin cehennemini veya cennetini yaşaması “elleriyle yaptıklarının (kendilerinden açığa çıkanların) sonucu”dur; yani; kendindeki “Esmâ” mânâlarının açığa çıkmasıyla oluşmakta olduğu vurgusu)’.Kişideki bütün bu esmalar kader ile doğum anında yazılmışmıdır?Yoksa doğumdaki esma sınırlı sayıda olup zikirle arttırılıp zikirsizlikle azalma(algılamada sorun) olarak mı karşımıza çıkıyor? teşekkürler Levent
Sevgideğerli Levent Bey, sorularınız kısa cevaplarla geçiştirilecek tarzda değiller; benim de bu hafta yoğunluğum olduğundan cevabımı erteliyorum :). Müsait olduğumda döneceğim inş. Selamlar.
Evet, Levent Bey.. Ahiret ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Her şeyden önce şunun bilinmesini diliyorum ki fiziksel ölümden sonra ne olacağı ile ilgili, ölmediğim için :) “kesin bir bilgiye/yakine” sahip değilim. Kesin bir bilgiye (bilimin verileri dışında) nasıl sahip olunur, bunu da bilmiyorum. Dolayısıyla bu konudaki görüşlerim, düşüncelerim “zandan” ibarettir. Beni bu konuda fikirsel bir alt yapı ile destekleyecek, eleştirecek, yardım edecek her görüşü de bekliyorum. Tabi bu zannımın da -bana göre- dayanakları var.
En basitinden, duygusallığa yer vermeden şöyle düşünüyorum:
Bilincimiz rüyasız uykuda, komada, bitkisel hayatta bile devre dışı kalıyor/yok oluyor iken, beden/beyin çürüdükten sonra bilinç hayatına nasıl devam edebilecektir?
Psikolojide “ayna testi” olarak bilinen deneylerde bizim kadar gelişkin olmasa da “ben”likleri, egoları olduğu bilinen şempanze, orangutan, goril, yunus balığı, fil, 1 yaşındaki insan bebeği gibi “ben”liklere ölünce ne olacak?
Üzerine basıp geçtiğimiz karıncalar, böcekler ölünce nereye gidiyorlar?
Çıkarımım şu oluyor:
Kur’an Kalbi olana, kendisine Âdemlik verilmiş, RUH üflenmiş olana hitap etmekte ve onun algı dünyasını yansıtmaktadır.
Bu RUH üflenmesi, Ahiret=Beden sonrası BOYUT diye anlatılan Bilinç boyutunu ÜRETMEKTE veya Dünya Yaşamının BATININI ALGILANIR KILMAKTADIR. Beden sonrası boyut ile kastım fiziksel olarak öldükten sonra değil, şu an bu beden ile yaşarken girilecek bir Bilinç boyutu anlamındadır.
“Yeryüzü, Rabbinin nuruyla parıldamış, Kitap ortaya konmuş, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir.” (39.69)
“Cennettekiler de şöyle derler: “Hamd olsun o Allah’a ki bize vaadini yerine getirdi, bizi yeryüzüne mirasçılar yaptı.” (39.74)
Dikkat “Yeryüzü” NURLA, İLİM ile doluyor. Başka bir yere gitmiyor insan, bakış açısı değişiyor. Olay yeryüzünde cereyan ediyor. Bu olaylar her an, her çağda gerçekleştiği için ayetlerde hep GENİŞ ZAMAN kullanılır. Şu an birileri için Yeryüzü İLİM ile doluyor..
Şu âyetleri bu duruma işaret olarak düşünüyorum:
“Eğer Allah’ı, Rasulünü ve ahiret diyarını DİLİYORSANIZ…”(33.29)
Demek Ahiret hayatının DİLENMESİ lazım. Bu ayette ahiretin cennet boyutunun DİLENMESİ kastedilmiyor, AHİRET YAPISININ KENDİSİnin DİLENMESİ var.
“Onlar dünya hayatından yalnız ZAHİRİNİ tanırlar, AHİRETTEN ise tamamen habersizdirler/gafildirler” (30.7)
Hayır, onların ahiret hakkındaki İLİMLERİ yetersiz kaldı; hayır, onlar ahiretten şüphe içindedirler; hayır, onlar AHİRETTEN KÖRDÜRler. (27.66)
Demek ki Ahiret hayatı bu dünya hayatının BATINI ve bu BATINdan gafil olan insanlar var. Elbette bu gaflet kuru bilgi düzeyinde değil. İlkel kabileler haricinde Ahiret hayatını bilgi düzeyinde duymamış tek bir insanın olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Buradaki gaflet AHİRET HAYATINI kendinde açığa çıkarmamışlıktan, KÖRLÜKTEN, YAKİNSİZLİKTEN, İLİMSİZLİKTEN kaynaklanıyor. Demek ki Ahireti İLİM ile GÖRmemiz isteniyor.
“Onlar ahirete YAKİN, KANAAT, İKNA sahibidirler (SOMUT OLARAK algılanmış)” (31.4)
“Yeryüzünde gezin ve bakın Allah yaratmaya nasıl başladı; sonra da Allah, Ahiret yapısını inşa eder” (29.20)
Ahiret hayatı Dünya hayatının BATINI idi, halihazırda, şu an var yani. Demek ki Ahiret hayatı daha sonra DİLEYEN KİŞİ için İNŞA edilir.
“İşte âhiret diyarı: Onu yeryüzünde böbürlenmek ve bozgunculuk yapmak istemeyenler için /VERİRİZ/YAPARIZ/KILARIZ. Sonuç/akıbet, TAKVA SAHİPLERİ içindir! (28.83)
Yani, Ahiret TAKVA SAHİPLERİ İÇİN bir AKIBET/SONUÇ. Çünkü Takva sahipleri Ahirete YAKİN elde etmişlerdir.
Takva sahipleri Ahirete YAKİN, KANAAT, İKNA sahibidirler (SOMUT OLARAK algılanmış). (2.4)
İnsanlık, insan olma, sorumlu olma, ahiret cennet ve cehennemi, kabir, sur, kıyamet, mahşer, azap kavramları Âdem ile, kendinde Âdemi bulan ile, İçsel/Şuursal FARKINDALIK ile başlamaktadır. Bundan öncesi hayvani bir yaşamdır ve hayvani bir yaşamın sonu, ahiri, ahireti topraktır, yok olmaktır.
Olur mu öyle şey? Bunca insan yok mu oluyor? Dedim ya duygusallığa yer vermeden yaklaşıyorum ve şu soruyu paralelinde soruyorum: Ölüp giden, hatta egosu, kültürü bile olan bunca canlıya ne oluyor? Yok olmuyorlar mı?
Varlığı bir koordinat ekseni üzerinde tasavvur edersek; yaşanan hiç bir şeyin yok olmadığını ve sonsuz sayıdaki noktalara tekabül eden her bir oluşun, TEKliği oluşturan sonsuz sayıdaki bilinç düzeyiyle her karşılaşışında tekrar varlık bulan duyum noktaları olduğunu ifade edebiliriz. Yani, “yok olmak” yok, fakat merkeze uzaklık ölçüsünde -yakin olamamaktan kaynaklanan- bir eksik boyutluluk, mahrumiyet ve ıstırap var.
“O dövüşen adam Hektor’du.
Fakat öteki, o atların sürüklediği artık Hektor değildi.”
Sevgi ve selamla..
dostum sen(Sonsuzluk Kulesi olarak) ne görüyorsun madde dışında gerçekten bir şey görüyor musun şu anda bir kaç kelime ile biz fanilerin anlayabileceği şekilde anlatabilir misin ?
Yeniden, yeni bir beden ile dirilme, yani ŞEHİTLİK, RUH sahibi olanlar için var. Çünkü RUH, yapılan ibadetleri, amelleri kaydediyor ve fiziksel ölümden sonrasına aktarıyor ve YENİ BİR HOLOGRAM DÜNYA ÜRETİYOR.
Bu hologram dünya üretimi TEKAMÜL tamamlanana, yani Âdemliğini tadıp, üflenerek yaratılan RUH’un PROGRAMı=KADERi hakkıyla açığa çıkana, Allah’a RÜCÛ edene kadar devam ediyor. Bu sürece Kur’an ÖMÜR diyor. TEKAMÜL tamamlandıktan, PROGRAM açığa çıktıktan sonra ise BERZAH nedeniyle yeni bir DÜNYA HAYATI üretimi olmaz. Yani, fiziksel beden ile yaşam olmaz artık.
(Aranızda ÖLÜMÜ TAKDİR ettik ki) yerinize emsalinizi koyalım/emsaliniz ile değiştirelim/tebdil edelim, ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde YENİDEN İNŞA edelim. (56.61)
“Onlar orada: “Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih amel yapalım?” diye feryâd ederler. “Sizi, öğüt alacak olanın, öğüt alacağı kadar bir ÖMÜR yaşatmadık mı? Size uyarıcı da geldi. Öyle ise tadın artık. İlimsizlik karanlığında kalanların yardımcısı yoktur.” (35.37)
ÖZDEN UYARICI çıktığında kişide artık mesuliyet başlar. Zikir edeceği, yani özünü hatırlayabileceği kadar bir ÖMÜR veriliyor! örneğin, 20 yaşında ölen bir genç bu tarife uyuyor mu? Uymuyor?
Sizin sorunuza gelirsek, şu an bu fiziksel bedenle kişi AHİRETİNİ ÜRETİR ise, bu dünya hayatında bu bedende iken yaptığı (olumlu-olumsuz) bütün eylemlerin sonuçları RUHuna kaydediliyor. Kişi bu fiziksel bedenle yaşarken dünya hayatının hem ZAHİRİNİ hem de BATININI (ahiretini) yaşıyor. Ahiret=Şuûr boyutu olduğu için de kendinde fiziksel ölümden sonra önceki yaşamında kazandığı ahireti ile YENİ bir BEDENLE, YENİ bir DÜNYA HAYATI başlıyor. Ama ahiret boyutunu bir şempanze, yunus veya insan fark etmez fiziksel bedeni ile DİLEMEMİŞ, GAYRET ETMEMİŞ, ÜRETEMEMİŞ, YAKİN SAHİBİ olmamış ise ölümden sonra götürebileceği bir RUH da olmayacaktır. RUH sahibi ise fiziksel bedenin ÖLÜMÜnü SEYREDER. Fiziksel bedenden başka varlığı olmayan ise o bedenle beraber toprak olur.
“Cehennem” ve “kabir azabı”, şuur düzeyinde değil, sadece hücresel (maddi) hafıza* boyutunda yaşanan bir durum mudur o halde?!
(*Gurdjieff’in bir kitabında, duyusal hafıza ve bilinç düzeylerinden bahsedildiğini hatırlıyorum).
Cevaplarınız için çok sağ olun. Ben bu yazılarınızı 1 hafta sürekli okuyacağım ki manasını kafama daha çok yazayım.Bu arada en son yazınızın son paragrafında reenkarnasyonun tarifini de yapmış oldunuz:)
Allah seriül hisabtır. İnsan öyle mukaddes bir varlıktır ki O’nun aynasıdır(bilinçte ve şuurda).Bunu anlamak için 2 yol vardır.Birincisi ‘O dilediğini kendisine secerler’den olmak(dünyada bilinç ölümü ile görmek,keskin görüş,feth,ikan sahibi olmak), veya iman etmek ve beden ölümü sonrası görmek(imanı sağlamlaştırıcı fiziksel buluşlarda bir parçası olabilir).Bana bırakırsanız cok seyler yazmak isterim ama sıkmakta istemem uzun yazarak)).Sonucu baglarsak BEN BEN’in BENDESİYİM…
Sürekli okumanız ve düşünmenizden sonra lütfen uzun uzun yazmaktan imtina etmeyin. Dediğim gibi FİZİKSEL ÖLÜM sonrası HAYAT konusundaki düşüncelerimi şekillendirecek, geliştirecek her türlü eleştiriyi, katkıyı bekliyorum. Rasulullah gibi Mi’racını yapmış ve tamamlamış birisi, yani KES(K)İN BİLGİ sahibi değilim. Deneyimlemediğim bir durumu da burada paylaşmayı pek tercih etmiyorum. Deneyimlemek için de ölmek ve öldüğünü hatırlamak lazım :). Öldüğümü hatırlamadığım için de ancak Kur’an ve Bilimin verilerine dayanarak akıl yürütüyorum :).(Bilimin verilerini daha sonra nasipse paylaşırım).
Fiziksel ölümden sonra bir yaşamın devam ettiğini Muhammed Rasulullah’ın söyleyebilmesi için fiziksel olarak ölmüş ve bu ölümünü/ölümlerini de hatırlıyor olabilmesi lazım ki bu KESİN, YAKİN bir bilgi (VAHİY) olsun diye düşünüyorum.
Muhammed Rasulullah Mi’racında tüm peygamberlerle görüşmüş. ÖZ’de olan bu yolculuktaki görüştükleri acaba kendisinin TEKAMÜL etmekte olan önceki halleri mi? Değilse, nereden biliyor ölümden sonra yaşam olduğunu? “Allah vahyetmiştir, bildirmiştir” şeklindeki tanrıya dayalı kaçamak cevabı es geçiyorum.
5 duyu yoluyla görülen ve bilinen haliyle insanın bedensel yapısından kaynaklanan bütün özellikleri hayvanlarda da mevcuttur. Sadece bir fark ile, o da İNANÇ , inanma farkıdır.
Bir canlıyı inanç ile sorumlu tutan veya inanma mecburiyetini zorunlu kılan unsur nedir ? Bu özellik bir sünnetullah kanunu olan ve sadece insandan zuhur eden “ SERİÜL HESAP “ YANİ yaptığı işlerden dolayı kendini hesaba çekme ve sorumlu tutma özelliğidir.
Hayvanlar hesaba çekilme kanununa tabi olmadıklarından, yaptıklarından dolayı kendinin hesaba çekileceğine inanmakla mükellef değildirler. Ölüm ötesi yaşam ve o yaşamın kurallarına tabi değiller. Bu yüzden de hayvanlarda bedensel yaşam sonrası ahiret hayatını devam ettirmek için gerekli olan yapı yani Ruh, hafıza, nefs, vicdan denilen ve beynin üretimi olan bu nurani yapı üretilmemekte. İşte insan ile hayvan arasındaki, görünmeyen uçurum bir fark olan bu Ruhsal yapı farkıdır.
ZARİAT – 56
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
Ayette görüldüğü üzere sorumluluk sadece cinlere ve insanlara verilmiştir hayvan zikredilmemiştir.
AHZAB – 72
Evet, biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arzettik, onlar onu yüklenmeğe yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi, o cidden çok zalim, çok câhil bulunuyor
Kulluk sorumluluğu hangi varlıkta varsa o ‘nun varlığının bekası zorunludur. Sorumluluğu olmayan varlığın yani hayvanların bekasına da gerek yoktur. H Gürsoy
“”” Bilincimiz rüyasız uykuda, komada, bitkisel hayatta bile devre dışı kalıyor/yok oluyor iken, beden/beyin çürüdükten sonra bilinç hayatına nasıl devam edebilecektir?
Psikolojide “ayna testi” olarak bilinen deneylerde bizim kadar gelişkin olmasa da “ben”likleri, egoları olduğu bilinen şempanze, orangutan, goril, yunus balığı, fil, 1 yaşındaki insan bebeği gibi “ben”liklere ölünce ne olacak?
Üzerine basıp geçtiğimiz karıncalar, böcekler ölünce nereye gidiyorlar?”””
———————————————————————————————————-
ROTAN NEREDEN
Kişi tekâmül ederken, emmâre nefs bilincinden çıkıp levvâme bilincine; levvâme bilincinden çıkıp mülhime bilincine geçmez gerçekte; her ne kadar anlatım, açıklama sadedinde böyle konuşulsa da…
Herkeste bu yedi nefs mertebesi toplu hâlde, bir bütün olarak mevcuttur!
Zaten öyle olmasa, kişi var olmaz!
Bu yedi isimle birbirinden ayrıymış gibi anlatılan bilinç, hakikat itibarıyla tek bir bütündür, dedik ya… Bunun yanı sıra, kuvveden fiile çıkış itibarıyla, Emmâre’den başlayıp, Sâfiye’ye doğru yedi mertebe gibi saydıysak da, bu tümel yapıyı; gerçekte olay, işleyişi itibarıyla tam tersinedir!..
Dikkat edile!
Varlığınızda tüm olup bitenler ve olacaklar daima Sâfiye noktasından başlayıp; bilince doğru olarak açığa çıkmakta; buna göre çalışmaktadır! Yani kişi, hangi nefs-bilinç mertebesinde olursa olsun, kendisinde ve kendisinden açığa çıkan her şey, kendi Sâfiye boyutundan, bulunduğu nefs mertebesine doğru akarak o bilinçte açığa çıkmaktadır her an!
Ancak kişi, bulunduğu mertebenin yukarısına agâh olamadığı için; kendisinde açığa çıkanın nereden geldiğinin de farkında olamamaktadır! Bu olaya da işaret amacıyla din, tasavvuf terminolojisinde “ALLÂH’tan geldik” denmektedir!
Tasavvufta bahsedilen tüm mertebeler, herkeste mevcuttur!..
Fark, bunların şuurunda olarak yaşamak ile farkında olmadan yaşamak arasındaki farktır!..
Yaşamakta olduğunuz her şey, her an, bâtınınızdaki Sâfiye boyutundan kaynaklanıp; sırasıyla mertebelerden tenezzül ederek bilincinizin farkında olduğu boyutta, bazen de hiç farkında bile olmadan siz; sizden açığa çıkmaktadır! İşte bu açığa çıkışa, zâhir oluşa “Allâh”tan geldi, demekteyiz!
“Allâh istemedikçe, siz isteyemezsiniz” işareti bu düzenedir!
“Sen atmadın atan Allâh’tı”da da bu vurgulanmaktadır! Ve daha nice böyle işaretlerde de…
Kuran sırlarının derinliğine…
İşte bu “Esmâ mertebesi”nin bir özelliği “ezel”iyeti,
diğer bir özelliği ise “ebed”iyetidir…
Kulda, bu isimlerin işaret ettiği anlamların tümü dahi,
her an açığa çıkmaktadır; ama ne var ki, kul, bunun farkında
değildir pek çok zaman! (Âdem’e isimlerin talim edilmesi konusu)
Muhteşem İrsal…
Sistemde gerçekte zaman ve mekân kaydı yoktur! Boyut
farkı yoktur! Bu ne demektir, bunu çok iyi düşünüp anlamaya
çalışın!.. Bunu fark edebilirseniz, anlayabilirseniz,
bütün düşünce dünyanız değişecektir!
Gerçekte, zaman-mekân ve dahi boyutsallığın olmadığını hatırlayalım.
YENİLEN kitabı
Ahmed Hulusi
devam edecek… H gürsoy
En alt en ilkel seviyedeki insanda dahi kendini bilme ve bildiğini bilme yeteneği mevcuttur. Kendini bilme hissetme benliği gelişmiş hayvanda , maymunlarda olsa da bu biliş, sorumluluk alacak seviyede değildir . Hayvanlarda zaman algısı geçmiş gelecek kaydı ruhsal hafıza olmadığından onlarda RUBUBİYET sırrı açılmamıştır. İşte en alt seviyedeki insan ile en gelişmiş hayvan arasındaki büyük fark budur.
RUBUBİYET sırrı , en basit haliyle kendini bilme ve Bir yaratıcısı olduğu inancıyla başlar, Yaratıcıyı kendinde buluncaya kadar devam eden bir sonsuz yolculuktur.
Bu yüzden bu yolculuk çok uzun ömürler ,yaşamlar gerektirir.
Rububiyetin zuhuru = yaptığının farkında olmak
Yemek yediğini bilmek ve de bildiğini bilmek.
Yardım etmek ve ettiğini bilmek
Kötülük, haksızlık yapmak ve yaptığını bilmek
= Bilmek ve bildiğinin farkında olmak =
VİCDAN da diyebiliriz bu özellikten dolayı insanın NEFSİ kendini hesaba çekmeye yeterlidir .
Yanlış yaptığını bilmek ve pişman olmak hesab için yeterlidir.
PİŞMAN olmak en alt seviyedeki insanda dahi var olan bir özelliktir.
İsra-14
Hesap görücü olarak nefsin yeter.
Hesabı gören = NEFS tir yani Rububiyet özelliğidir. Rububiyet , dilediği her şeyi yapar.
İşte bu Rububiyetin dilediği her şeyi yapabilme yaşayabilme özelliğinden dolayı Kur’an da bahsedilen ve vaat edilen ne kadar manevi yaşam mertebeleri, manevi yetenekler, kalp gözü, yakin, şahitlik, fenafillah, tefekkür, haşyet gibi nefsin tüm mertebeleri hepsi de her insanda bilmeden yaşanmaktadır. Herkes zorunlu kulluk etmektedir… Bunların bilmeden kör olarak yaşanmaması için bazı şartlar gerekmemektedir.
Nefsi emmarede yani hayvani insanda bunları yaşar, en üst mertebede veliler de bunları yaşar ve yaşamaktadırlar. Aralarındaki tek fark = Farkında oluş mertebeleri farklılığıdır.
Bilmeden yaşayanlar, ayetlerde hayvandan da aşağı kör,sağır,dilsiz gibidirler.
Bu halleri yaşadığı halde farkında ve şükründe olmadıklarından Allah tarafından bu yüzden aşağılanıyorlar. Bunları yaşamayanlar (yaşayamayanlar değil) neden bu hallerinden dolayı eksiklikleri neden yüzlerine vurulsun ve ayıplansınlar ki ?
Allah ın Kur’an da bu kişileri ayıplaması, kınaması, nankörlük ile suçlaması bahsedilen manevi nimetlere herkesin de sahip olduğundan ve yaşamakta olduklarından dolayıdır.
Bu nimetleri yanlış yerde ve hakkıyla değerlendirmediklerinden, kıymetini bilmediklerinden Şükür edilmediğinden dolayı ahmak , cahil, zalim denmektedir. Allah verdiği manevi değerler için şükür ister maddi nimetler için değil. Hiçbir nimet verilmeden de nankörlük ile suçlanmaz…
Elindekinin sahip olduğunun değeri bilinmezse suçlanır.
ŞÜKR= Farkındalık sonucu kendiliğinden oluşan teşekkür ve takdir etme ve kıymet bilmedir.
İşte bu özelliklerden dolayı en alt seviyedeki insanın dahi yok olması imkansızdır.
Hayvanın sonu topraktır.
İnsanın başlangıcı toprak olsa da sonu toprak değil NUR dur. Hakikati Muhammedi Nurudur.
Ademe esmalar geçmişte talim edilmedi, veya talim edildi bitti sonra çıkacak değil, her an devamlı talim edilmekte…
İnsandan ayrı manevi mertebeler ,cennet makamları Rahmaniyet, Arş, Rab, Hak mertebeleri varda insanda çalışıp bu mertebelere ulaşacak değil…
İnsan zaten NOKTA sında , Hakiki BEN liğinde ŞUUR unda tüm bu mertebelere sahip bir şekilde varolmaktadır. Varoluşunun ileriki aşamalarında, uzun süreçler içinde …
İRADE etmesiyle yani , “ RUBUBİYET” İN KUVVEDEN FİİLE DÖNÜŞMESİYLE bu mertebeler , özellikler onda zuhur eder.
RABB – NEFS dilediğini , irade ettiğini fiile dönüştürür !
İrade etme,
Veri tabanının, kendindekini açığa çıkarmasıdır.
İradeyi tetikleyen – tahrik eden, İLİM dir. İrade gücünün kullanılması, İLİM’e bağlıdır. Mürid isminin işaret ettiği irade sıfatıyla ilminin getirdiklerini dileyebilir.
Nefs-i Küll de mevcut olan bilinç, ilahi isimlerin manalarını yansıtan bilinçtir ki kendindeki manaları ortaya koymayı diler. ( Ademe isimlerin talimi ) H gürsoy
Sıfat mertebesi dediğimiz mertebede “ kendini bilen bir varlık “ kastedilir. Kendi varlığının var olduğunu, kendisinin olmaması diye bir şeyin söz konusu olamayacağını bilmesi halidir!
Bu varoluşunu bilişinin devamı olarak; her var olan ve kendini bilen varlığın, arzusu ve iradesi dilemesi söz konusudur. Diğer zati sıfatlarda Rububiyetin özünde aynı şekilde mevcuttur…
Arıya bile vahyeden Allah sanada özünden her an vahyetmektedir; lakin veri tabanın bu vahyi sana fark ettirmemektedir.
“Halife” olarak yaratılanın “halifelik” görevini yapmaması mümkün mü?…
Birim insan anlamında değerlendirirsek aynı cümleyi…
Bütün insanlar, tek tek zât, sıfat, isimler ve fiiller mertebelerini câmi varlıklardır.
Her insan,
zât-ı itibariyle Zât-ı ilâhî’ye,
vasıfları itibariyle Sıfat-ı ilâhî’ye,
özellikleri itibariyle Esmâ-ı ilâhî’ye
ve nihayet fiilleri itibariyle de Murad-ı ilâhî’ye aynadır.
Kendini ve aslını ve aradaki irtibatı idrâk hali, varlıktaki yani yeryüzündeki tüm canlılar arasında sadece insana hastır.
Ve bu yüzden de insan “Yeryüzündeki Halife” olmuştur!.
HER İNSAN,
KENDİ KAPASİTESİ ORANINDA
FITRÎ “HİLÂFET” GÖREVİNİ
YERİNE GETİRMEKTEDİR
Esasen burada iki ayrı mânâ söz konusu:
Birinci mânâ; fıtraten halife olarak meydana getirilmiş olan Âdem ve neslinin, farkında olmadan veya farkederek bu görevi yerine getirmekte olduğudur!. Yani, her insan esasen, kendi kapasitesi oranında bu fıtrî “Hilâfet” görevini yerine getirmektedir.
Çünkü her insan, Allah isimlerinin bileşiminden meydana gelmiş olduğu için, yaşamının her anında bu esmâ bileşiminin gereğini yerine getirmede; böylece de o esmâ bileşimi yönünden; daha doğrusu kendisindeki mevcut isimler formülünün oluşturduğu program yönünden “hilâfet” görevini yerine getirmektedir…
İNSAN, DÜNYADA İKEN KENDİSİNDEKİ
“HİLÂFET” KÖKENLİ ÖZELLİKLERİ HİSSEDİP ORTAYA
ÇIKARABİLDİĞİ NİSBETTE DAHA SONRAKİ BOYUTLARDA DA
SIKINTILI OLAYLARDAN KENDİNİ KURTARABİLECEKTİR
Dikkat edin!…
Allah, insanı en şerefli varlık olarak yarattım derken gene kadın-erkek ayırımı yapmıyor. Erkek de en şereflidir; kadın da en şereflidir!. Allah`ın yarattığı en şerefli varlıktaki bu vasfı göremeyen ise, otursun kendi gafletine ağlasın!.
Evet, insan, kapasite olarak, kadın-erkek ayırımı olmaksızın “en şerefli” mahlûk; ve aynı zamanda da yeryüzünde Allah “halife”sidir!. Bu da onun Allah’ın güzel isimlerinin özelliklerinden meydana getirilişinden dolayıdır..
Kendini et-kemikten ibaret kabul edip, ölümle de yok olacağını sanan insansı, elbette ki “Hakikat”ından gelen şerefini ve hilâfetini inkâr etmekte; bunun sonucunda da hiç bir değerin ölçemiyeceği şeyleri yitirmektedir!.
İnsanın, Allah`ın güzel isimlerinin mânâsından yaratılması şu sonucu getirir..
İnsan, yok olmaksızın, sonsuza dek yaşamına devam edecektir!. Değişik boyutlardan ve aşamalardan geçerek!.
İşte bu süreç içinde, insan, kendisindeki Allah`ın bahşi olan “hilafet” kökenli özellikleri ne kadar tanır ve ortaya çıkartırsa; gereğini dünyada yaşarken hissedebilirse; daha sonraki boyutlarda da o nisbette hayatı kolaylaşacak, sıkıntılı olaylardan kendini kurtarabilecektir..
Buna karşın, ne kadar kendi hakikatını bilmekten mahrum yaşarsa, o oranda yaşamı cehenneme dönecek.
A Hulusi…
İnsanın, Allah`ın güzel isimlerinin mânâsından yaratılması şu sonucu getirir..
İnsan, yok olmaksızın, sonsuza dek yaşamına devam edecektir!. Değişik boyutlardan ve aşamalardan geçerek!.
Rabbin bilincinde olan BEN, Ruh ise bilincindeki BEN’i yaşayan BEN’midir?
Herşeyin olumlu tarafına bakıyoruzda birazda olumsuz tarafına bakmak gerekli değilmi?AZAP dediğimiz bilinçteki BEN’e (İblise) geldiğinde, yanan RUH (SEYTAN) mıdır?RUHlarınız bedenleriniz,bedenleriniz de ruhlarınız’mıdır?Sevgilerimle…
Levent ŞEN
Bilincimiz rüyasız uykuda, komada, bitkisel hayatta bile devre dışı kalıyor/yok oluyor iken, beden/beyin çürüdükten sonra bilinç hayatına nasıl devam edebilecektir?
Psikolojide “ayna testi” olarak bilinen deneylerde bizim kadar gelişkin olmasa da “ben”likleri, egoları olduğu bilinen şempanze, orangutan, goril, yunus balığı, fil, 1 yaşındaki insan bebeği gibi “ben”liklere ölünce ne olacak?
Üzerine basıp geçtiğimiz karıncalar, böcekler ölünce nereye gidiyorlar?
Sonsuzluk Kulesi,benim düşüncelerim şöyle ki; İnsan dışında varlıklara varlık veren yok.Yani orangutan dan tutunda yunusa kadar, annenizden tutanda eşinize kadar her varlık sizinle vardır. Dışarıda olan bir şey yok. Olay tamamiyle kafanızın içinde. Yani dünya hayatını yaşayan ,dünya boyutunu yaşayan bilincinizde. Zaten insan şunu görecektir ki dünya hayatından ahirine doğru yolculuğa çıktıkça bu varlıklar gittikçe gözünde yok olacaktır. Seyri sülük dedikleri olay ki ben buna berzah diyorum(dünya ve ahiret arasındaki köprü,sırati müstakimin yaşandığı yer).Zaten ahirinize ulaşınca ortada varlık verdiğiniz değerler kalmıyor(ne yunus ne orangutan).Bunlar onların yok olduğu anlamına gelmiyor,yok olmak dediğim şey bilinçte şekillenmiyor.(yoksa gene dünya hayatının şartlarını yaşıyorsunuz,yemek yiyorsunuz,nefes alıyorsunuz;vs) . Her varlığın oluşumu Allah esması ve zatı olduğu için ve sizinde varlığınız O’nun varlığı olduğu için ikililik kalkıyor(seytani bilinç), ve teklik müsahedesi başlıyor.(HU).Resulallahın çok güzel bir duası aklıma geldi. ‘SENden SANA sığınırım’.Dünya hayatı ilizyondur sadece.Ahmed hulusi’nin güzel bir örneği var.Mesela dışarıda kuş yok aslında diyor.Kusun dalga yansıması bilincinde onu olusturuyor. Biz şu an sizinle yazışırken dahi Aynı tek varlık olarak yazışıyoruz aslında. İlizyon gereği biz birbirimizi ayrı görüyoruz)). Belkide hakikati bilmek insana acı verir Sonsuzluk Kulesi?Bunu taşıyabilen kaç kişi olabilir acaba?Selametle…
ÖZDEN UYARICI çıktığında kişide artık mesuliyet başlar. Zikir edeceği, yani özünü hatırlayabileceği kadar bir ÖMÜR veriliyor! örneğin, 20 yaşında ölen bir genç bu tarife uyuyor mu? Uymuyor?
Her sorunun cevabı varmıdır acaba?)) ben 2 yaşında ölseydim ne olacaktı bana? Geldi geçti bu dünyadan mı olacaktı? Sonsuz kainatları yaratan yaratıcı ne dilerse ve takdir ederse o oluyor…
Eğer rabbimiz bize bu hayatı şu ana kadar bahşetti ve bundan sonrada bahşedecekse İLİM elde etmeye bakmalıyız.Başka bişey yok elimizde.İLMİNDE İLMİNİ İLMİYLE olabilenlerden olmak dileğiyle…
Yukarda yazdıklarım hep varolan insanın yok olmayacağını izaha yönelikdi , bu konu bence daha önemli. Tasavvuf eserlerini araştırarak okuyan bazı dostlarda bu yanlış kanaat oluşuyor nefsi mutmainneye gelemeden şirkten kurtulmadan , nefsi emare, levvame de ölen insansı ve cinlerin yok olacağı kanaati var.
Eğer, İnsansılar yok oluyorsa kabir alemi hayatı ve kabir azabı konusunun iptal olması gerekiyor çünkü kabir alemi insansıların ölüm ötesi hayatı olup cinlerle bir arada yaşanan bir boyut. Cinlerin ve insansıların ölüm ötesinde ne yaşandığı konusu bu husus net bilinmediğinden biraz meçhul kalıyor…
Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurmuşlardır:
“Allah sizden her biri için, bir cinni arkadaş kılmıştır. ” Ashab: “Size de mi yâ Rasûlallah?” diye sorduklarında, Rasûlullah: “Bana da ancak Allah ona karşı bana yardım etti de, o (cin) müslüman oldu, artık o, bana ancak hayır emrediyor. ” buyurdu. (et-Tâc, V, 233).
Benim okuduklarımdan algıladığıma göre;
Ölmeden evvel ölmemiş, cüzi, vehmi, sahte benlikten kurtulamamış insanların çoğunluğunun bedenin ölümünden sonra geriye kalan nefsin alt tekamül seviyesindeki BİLİNÇLER i CİN denilen dalga yapılardır. Bu cin yapı , eğer müslüman olmamışsa kişinin bedenle yaşarken olduğu gibi bedenden sonra da önceden edinmiş olduğu negatif şartlanmaları bağımlılıkları, alışkanlıkları doğrultusunda kendimizin beyin frekansını taşıdığından ŞUUR umuzu sürekli olumsuz etkiler, baskı verirler , bizde bu etkilerin ve sebebini bilmediğimiz duyguların streslerin bağımlılıkların sonuçlarını sürekli hisseder yaşarız ve bu etkilerin bize nereden geldiğini izah edemeyiz…
Şimdi şu anda halen yaşadığımız hayatımızda karşılaştığımız zorluklar , bir şeyi yapmayı çok istediğimiz halde yapmaya gücümüzün yetmediği engellemeler, elimizde olmadan istemeden oluşan duygular, kurtulamadığımız bağımlılık ve takıntılar yanlış inançlar nereden kaynaklanıyor sanıyoruz ki ?
Bunlar bizim fıtratımızda huylarımızda var da mecburen biz bunları yaşıyoruz sanıyoruz, hayır bunlar asli varlığımızın fıtratımızın gereği değildir sonradan oluşan vehim inançlar ve alışkanlıklardır o yüzden kurtulmamız gerekiyor.
Yaşarken cinlerimizi bunlardan arındıramaz isek her yeni enkarne ile geldiğimiz yeni kimliklerimizde yeni ömürlerimizde bu cin dalga yapılarımız kendi cinler alemimizde kabir azabımız yada kabir yaşantımız şeklinde bizi etkilemeye devam edeceklerdir. Cin yapılarımız KABİR de, bedenimiz dünyada biz birlikte yaşıyoruz şu anda olduğu gibi… Tabi aynı zamanda melek yapımızdan gelen dalgalarla ve çevreden gelen dalgalarla da devamlı alıcı verici halindeyiz. Eğer cinlerimiz (tüm geçmiş kişiliklerimiz) Müslüman olmamışsa, Zulmani vehmi sahte benliğimizden arınıncaya kadar kabrimiz cehennem çukurlarından bir çukur, yok Müslüman olmuş ise cennet bahçesi halinde yaşantımız devam edecek dünya yaşamımızda.
Ne zamana kadar? ŞEHİT oluncaya kadar …tekrar tekrar dünyaya gelmek zorundayız kimliklerimizle eğer yok olmuyor isek… Hgürsoy
VAROLUŞ ONUN İLMİNDE VAROLAN İLMİ SURETLERDİR ESMA MANALARIDIR. ONUN İLMİ – İLİM SIFATI ,BENDE NEFS OLARAK HİSSEDİLMEKTEDİR.
ALLAH ŞEYLERİ İLMİYLE NASIL BİLMEKTEDİR?
İLİM SIFATI OLAN “ BİLME “ NEFSİN BİR ŞEYİ BİLMESİ ŞEKLİNDE OLAN BİR BİLMEDİR. NEFS BİR ŞEYİ NASIL BİLİRSE ALLAHIN İLMİDE ÖYLE BİLİR.
NEFS KENDİNİ BİLEREK ŞEY leri BİLİR….
“ VE HÜVE Bİ KÜLLİ ŞEYİN ALİM “ ŞEYLERİ ŞEYLERİN KENDİSİ OLARAK BİLİR B SIRRINDAN DOLAYI…
Varlık ve yokluk suretleri yani çokluk Rüyadaki varlıklardır. Bu rüya bu varlıklar Tanrının hayalinde , düşüncesinde oluşturduğu varoluş fikrinin ürünüdür gerçek varlık değillerdir evren O nun büyük hayalidir.
TANRININ DÜŞÜNCESİNDE YAŞAMAKTAYIZ
O’ DÜŞÜNCESİNİ BENDEN AÇIĞA ÇIKARIYOR.
O’NUN HAYALİ – DÜŞÜNCESİ YADA RÜYASI ,BENİM GERÇEĞİM BENİM İNANÇLARIM HALİNE GELİYOR…
O’ NUN DÜŞÜNCESİNDEN (İLHAMINDAN) YOLA ÇIKARAK KENDİSİNİ ANLAMAYA ÇALIŞIYORUZ
O DÜŞÜNCELERİNİ BEN ADI ALTINDA BANA HİSSETTİRİYOR ,BENDE BEN DÜŞÜNÜYORUM SANIYORUM.
O’NUN RÜYASI İNSANIN DÜNYASIDIR….Hgürsoy
İşte evrende böyledir.
Uzayıyla, yıldız kümeleriyle, gezegenleriyle ve gezegenlerin kendine mahsus varlıklarıyla, tam bir bütünlük içinde olan tümel bir varlık hâlindedir.
Evrende mevcut olan enerjiyi, insan vücudundaki hücreler nispetinde görün!
Evrende düzeni meydana getiren bilinci ise, insan bedeninde eserini gördüğünüz şuur olarak anlayın.
Uzayı ise, evren bedeninin beyni olarak kabul edin. Ve uzayın boyutsal derinliğini ise, bu beynin hafıza merkezi olarak değerlendirin.
İşte, sizin benliğiniz, gerçekte bu “benlik”tir!..
Bedeniniz, yani gerçek bedeniniz, bu kâinatın tamamıdır.
Aklınız ise, bu kâinatın tamamında mevcut düzeni yürüten Tümel Akıl, yani Kozmik Bilinç’tir.
Yaşadığınız şu dünya hayatı ise, Kozmik Bilinç’ten ibaret olan gerçek benliğinizin bir rüyasından ibarettir!..
Uykudan uyanarak, gerçek benliğine kavuşan için rüya sona erer!
− Ya uyanamayanlar?..
− Onlar içinse rüya; dünya−âhiret−cennet−cehennem, adları altındaki özel rüyalar hâlinde devam eder.
Tâ ki bu rüyalarında her an biraz daha gerçeğe yaklaşalar ve nihayet uyanarak gerçek benliklerine kavuşalar!..
EVRENSEL SIRLAR 4 cü gün……
İnsan gibi düşünen tanrı sanısından;
Allah gibi düşünen insan anlayışına kadar tekamül süreci devam ediyor onlarca ömür veya bin yıl devam ederek…
Bakara – 28
Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz?! Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sonra sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O’na döndürüleceksiniz.
Hacc – 66
O’dur ki sizi diriltti, sonra sizi öldürür, sonra yine sizi diriltir. Gerçekten insan çok nankördür.
56 / VÂKIA – 61
Alâ en nubeddile emsâlekum ve nunşiekum fî mâ lâ ta’lemûn.
İbni Kesir : Yerinize benzerlerinizi getirmekte ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışla tekrar var etmekte.
Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2) : Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir yaratılışta tekrar var edelim diye (böyle yapıyoruz).
Fizilal-il Kuran : Amacımız benzerlerinizi yerinize geçirmek ve hepinizi bilmediğiniz bir alemde yeniden diriltmektir
2:154 – Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.
3:169 – Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler,
Rab’leri katında rızıklanmaktadırlar.
Hgürsoy
Her insanın doğumdan ölümüne kadar geçen her ömür sürecinde yanında bir cini vardır.
Kendine vehmettiği Allahtan ayrı varsaydığı cüzi kişiliği onun cinidir. Müslüman olması gerekir Müslüman olmamışsa O cin , bedenle birlikteyken yaşarken hangi kayıt, arzu ve isteklerle proğramlanmış isek bedenden ayrıldıktan sonraki ara geçiş sürecinde yani KABR yaşamında onun arzularının isteklerinin etkilerini yaşayacağız aynen şimdi dünyada olduğu gibi,
Bugün sigara içme isteği oluşturarak bizi etkileyen cin yarın bedenen öldükten sonrada etkilemeye devam edecektir. Cinlere karşı korunmamız gerekliliği bundan dolayıdır. Fıtrattan gelmeyen sonradan oluşan bütün maddesel bağımlılıklar ihtiyaç zannettiğimiz alışkanlıklar , batıl inançlar cinlerimizin ŞUUR umuzu olumsuz etkilemesi sonucu meydana gelmektedir.
Şehitlik…
2:154 – Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.
3:169 – Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler,
Rab’leri katında rızıklanmaktadırlar.
Şehitliğin şartı,
Allah yolunda öldürülenler (ölenler değil, öldürülenler) hem diri yani ölmemiş olacak
Hem de diriliği yani sağ oluşu herkesçe bilinmeyecek ve rableri katında rızıklanıyor olacaklar.
Rab katı nefsin canla bedenle birlikteliğin devam ettiği boyutta yaşadığını vurgular, eğitimin tekamülün bitmediğini devam ettiğini belirtir çünkü rızıklanma devam etmektedir yani kısaca şehit , öldüğü halde yeni bir bedenle dünyada yaşamına devam etmektedir çünkü gelişimi eğitimi imtihanları devam etmektedir .
Şehitliğin diğer insanlara göre getirisi artısı nedir ?
Kişi arınma yolculuğunda normal performansta çalışma hızıyla ve dünyada geçecek 5-6 yada daha fazla ömür gibi uzun bir süre sonrasında ulaşılabilecek tekamül seviyesine en son yaşadığı ve şehit olduğu ömür içerisinde ulaşıverir. Şehit olan kişi bir süre bunu bilmez Allah yolunda savaşa , mücadeleye devam eder.
Şehitlik son aşamaya mezuniyete götürmez, Veli veya Resul noktasına getirmez fakat çok yaklaştırır. Önceki hayatlarından genetik olarak devraldığı tüm takıntılarından eksilerinden kurtulur , geçmişinden hiçbir eksi bakiye devretmeksizin temiz bir sıfır sayfa halinde yeni bir yaşam yeni bir bebeklik şansı verilir.
Şehit olan Öyle bir hayata enkarne olmuş olarak doğar ki, ve yetişkinliğinde de kendini velilerle resullerle sıddıklarla arkadaş olmuş bulur yaşamına onlarla birlikte devam eder.
Resulullahın yanındakiler, Ebu bekirin, Alinin arkadaşları yakınları böyle bir nimete mazhardılar. Aynı şehirde ve mahallede doğduklarından ve tesadüfen arkadaş olmadılar özellikle O nunla ve onlarla beraber olmak üzere orada dünyaya getirildiler Allah tarafından.
Çocukluk yaşlarında Kur’an ile meşgul olan ,Allah dostlarının yanında büyüyen onlardan tasavvuf dersleri alan çocuklar gençler bu istidatı nereden kazanmışlar nereden getirmişler acaba bir ömürde mi o yeteneklere sahip olmuşlardır ? Hiç mümkün değil velayet Risalet bir ömüre sığmaz .
Ebedi hayat dediğimiz sonsuzluk tek bir ömürle kazanılmaya sığmayacak kadar değerli ve yücedir, dünya hayatı ise pek kısadır. H gürsoy
KOZMİK IŞINIM ETKİLERİ
(MELEKLERİN TASARRUFU)
(ASTROLOJİK ETKİLER)
(Soru: İnsanların melekî boyut ile ilişkisi bir bölümüyle de “astrolojik tesirler” adı altında gerçekleşirken, melekî boyutta meleklerin etkileşim sistemine nasıl yaklaşımda bulunabilir ve ona nasıl bir isim verebiliriz?…)
Meleki etkileri yalnızca astrolojik etkiler olarak değerlendirmek çok yetersizdir…
İnsanın orijin varlığı, melekî boyut kökenlidir ve bu algılanan boyuta kadar olan tüm katmanlar melekî boyutun eseridir.
“İnsan” adıyla anılan melekî kökenli varlık, ayrıca “dış” diye kabul edilen boyutla da her an iletişim hâlindedir ve ondan da etkilenmektedir ki, buna bugünkü dilde “astrolojik etkiler” ifadesi kullanılabilir…
YILDIZ” ŞEKLİNDE BEDENLENMİŞ
“ŞUUR BİRİKİMLERİ” OLAN “MELEK”LER,
VARLIĞA SAYISIZ MÂNÂLAR YAYARLAR!
Tek “RUH”tan sayısız enerji yayılmış ve onlardan sayısız mânâları hâvi olan “melek”ler oluşmuştur. Çeşitli mânâlar ihtiva eden bu melekler çeşitli şekillerde ve boyutlarda yoğunlaşarak kâh bir tür bedenleri olan yıldızları oluşturmuşlar; kâh da ışın – beden düzeyinde “şuur” varlıklar olarak yaşamalarına devam etmişler ve etmededirler.
“Yıldız” şeklinde bedenlenmiş “şuur birikimleri” olan “melek”ler, kendi varoluş gayelerine uygun olarak, varlığa sayısız mânâlar – ışınlar yaymaktadırlar
Bugün için bedene göre nasıl bir afakî ve bir de enfüsî görüş varsa; aynı şekilde ruh bedende de bir afakî ve bir de enfüsî görüş oluşur.. Ruh, afakî görüşüyle cinlerin içinde olduğu boyutta iken; enfüsî görüşle de melekî boyutu müşahede eder; Cehennemi, zebanîlerini; Cennetin içinde yaşayanları algılar!
Bu yaşam kıyâmete kadar devam eder.. Berzâh âlemi de denen bu âlemde bazıları, yataktakinin rüya görmesi gibi kendi âlemindedir; şehidler, bir kısım evliya, Nebiler ve Rasûller ise serbest dolaşım hâlinde..
Ruh bedenler kıyâmet akabinde o şartlara göre yeni bir yapıya dönüşürler, yeni bir ba’s olur!… ve bu bedenlerle Cehennem denen ortamı geçmeye çalışırlar..
Cehennem ortamından kurtulanlar ise bir ba’s daha geçirerek ruh bedenden “nur beden” haline dönüşürler; böylece de bu bilinçler, “nurâni varlıklar” olarak cennet boyutunda yaşamlarını sürdürürler.. Bu Allahûâlem milyarlarca yıl sürer.
Bilincin sınırları, kayıtları, blokajı kendisine yüklenen yanlış bilgilerle meydana gelir. Bilinç bu yanlış bilgilerden arındığı oranda da, mikro ve makro plandaki varlıklarla zâtî boyuttan iletişim kurabilecek hâle gelir.
Bizim altımızda, yani bizim altımızda derken; Maddeden hücreye, atoma doğru giden boyutta, çeşitli varlıklar var olduğu gibi; bizim, içinde sanki bir hücre gibi kaldığımız sayısız çeşitlikte varlıklar da mevcuttur; ve onlarla iletişim kurma imkânı dahi bazı kişiler için mevcuttur…
“BÂTIN” NEREDE (sistemin seslenişi)
Beynine ulaşan veriler dört yoldan olabilir;
a. Beş duyudan…
b. “Cin” ismi ile işaret edilen kapsam içindeki, gerek Dünya’da ve gerekse diğer planetlerde yaşayan, çeşitli bilinç sahibi varlıklardan…
c. Astrolojik etkilerden…
d. Şuur boyutun itibarıyla, uzayın hakikatinden…
Bunlardan son ikisi, senin, “içerden” kelimesiyle işaret ettiklerindir.
“Cin” isminin işaret ettiği varlıklar ikiye ayrılır;
1. Benim, “RUH İNSAN CİN” adlı kitabımda bahsettiğim tür…
2. Bu türün dışında kalan; fizik bedenleri olmayan, gerek Güneş sistemi içindeki planetlerde -Güneş dahil- ve gerekse galaksi içi diğer yıldızlarda yaşayan, dalga yapılı bilinç varlıklar!..
Bu türlerle, ancak keşf veya feth hâlini yaşayanlar iletişim kurabilir… Bunların dışındakiler, bir üstteki türle -Cin- iletişim kurup; onların takdimi dolayısıyla da, cinlerle değil bu türle görüştüklerini sanırlar.
Uzayından alınanlara gelince…
Buna, Rasûl ve Nebilerde olursa, vahiy; Velîlerde olursa, ilham denilir… Bunların dışında, ender olarak, bazı çok hassas kişilerde de olması imkân dışı değildir.
A Hulusi
oğlak burcu olduğunuzu düşünüyorum :) muhsi esması;detaycı ve analitik olmanız
rakib esması;akıl ve kalb arasındaki dengeyi kurabilmeniz,daha mantıklı olmanız,duygularda kontrollü olmanız,mükemmel hafıza,odaklanmada ve konulara hakimiyet kurmanızdaki mükemmellik(iltifat değil gerçek)
kuddüs esması;manada derinleşebilmeniz
hasib esması;hesap özelliğiniz(olasılıkları tahmin etmede isabetiniz)
adl esması;düzenli ve sistematik olmanız…
hakim esması;sebeb-sonuç etkilerindeki mükemmel isabetiniz..
bunları yazdıklarınıza nazaran algıladığım baskın esmalarınız :)
Aralık sonu diye düşündünüz sanırım :). Oysa başında doğdum, detaylı ilgili iseniz astroloji ile Güneş [Uranüs birleşimi, Ay ile karşıt, Mars ile 60] burcum ve Yükselenim Yay; Ay burcum ise İkizler. Ama sınırında Yay ile başlayan 1. evim Oğlak burcunun tamamını kapsıyor ve sırasıyla 4 gezegen (tam sınırda Merkür ve Neptün, Jüpiter [Satürn ile 60], Venüs) birikimi var Oğlakta. Yükselen çizgisinde bulunan Neptün’ün etkisini de sayarsak, Varlığımda Yay-İkizler-Oğlak-Balık karışımı bir kişilik çıkıyor ortaya.
aralık kısmına göre değil yazılarınıza göre çıkardığım sonuçlar…oğlak baskınlığı daha çok sanki…balık burcunun manadaki derinliği de hissediliyor açıkçası..astrolojideki açıları pek bilmiyorum doğrusu..sadece esma yansıması olarak özellikleri algılayabiliyorum ..mukabele için teşekkürler :)
Sonsuzluk Kulesi,sorularım,aykırı fikirlerim,bağnazlıkan uzak ancak değişmezleri mutlak olan düşünce sistemimle sitenizi incelemeye bu gün itibari ile başlıyorum.
Tasavvuf nedir ? Sonsuzluk Kulesi kısaca açıklayacak olsanız.
Oğlak Burcuyum burçlara inanmam ancak Yusuf beyin yukarıda kişilik özelliklerinin bütünü bende bire bir olduğunu söyleyeyim.
İkna olmam için ayrıntıların dahi tamamlanması veya tatmin etmesi elzem benim için.
tebrikler…sizin gibi insanlar hala var mı? ne kadar mutlu oldum bilemezsiniz…gurbette memleketimden birine rastlamış gibiyim:)
sizden ricam şu. bir kitap listesi oluşturur musunuz. düşünen insanların bilgiye biraz daha hızlı ulaşması bakımından faydalı olacağını düşünüyorum…ve yol göstermesi bakımından…umarım yazmaya devam edersiniz…bilirsiniz ki tek bir kişi dahi okuyup faydalansa kardır… Allah yardımcınız olsun..
Bir çok kişiden geldi bu istek.. Elbette en yakın ve uygun zamanımda kendi yararlandığım kaynakların isimlerini paylaşacağım inş. Sevgiler.
Yorum ne haddime.
Sadece aktarmak istediğimi yazmak istedim.
insan için en önemli 3 şey var olduğunu öğrenmiş idim hayatımın bir dönemin de.
1- Okumak
2- Okuduğunu anlamak
3- Anladığını hayatına uygulamak
Birinci ve ikinci şık ile ilmi öğrenip de,öğrendiğiyle amel etmeye başladımı, bide bunları anlatabildiği bir amele erişebilirse, ne mutlu ona.
Anladıklarını bize anlatan kardeşlerimize Selamlarımla
Allah Razı olsun.
ilminizde ahmed hulusinin kaynaklarından esinlendiğinizi hissediyorum bu ne derece doğrudur? saygılar..
Evet, tasavvuf konularındaki bilgilenmem O’nun eserleri vesilesi ile oldu.
Sonsuzluk Kulesi, yaptığınız hizmeti hak kabul eylesin.”Her ne arar isen kendinde ara. “deyimini bende destur edinenlerdenim. yazılarınızı keyifle okuyorum. Sizin gibi bende çok okuyordum.Şuan sadece araştırmalarımla ilgili okuyorum. Kendi kitabım olan vücut varlığını okumaya çalışıyorum.Çünkü onda alemlerin dürülü olduğunu biliyorum. Anlamak ve yaşamak içinde onun izniyle çaba gösteriyorum.
Hepimizde olan o özün aşkına sevgilerimle….
Sonsuzluk Kulesi merhaba, yazılarınızdan çok etkilendim. Nerden, nasıl başlıcam Zikrullaha yani Esmaların hangilerini tesbih etmeliyim. http://nrlstyle.blogspot.com.tr/2012/07/esmalar-ve-anlamlari.html
Bu blogta paylaşılan esmaların sayıları günleri verilmiş bunlarne derece doğru. Esmaları fazla sayıda zikretmek zararlı olmaz mı? Ağrı kesici ağrımızı durdurur ama fazla alınırsa mide kanamasına yol açabilir. Bu esmaların sayısı nasıl olacak. Kafam çok karışık yardım edin.
Merhaba Mehmet kardeş,
Şu yazılarımda görüşlerimi bulabilirsiniz. Esma/Zikir çekerek kısa yoldan bir “şeyler” olunabileceğine inanan birisi değilim. Siz de bunlarla zaman kaybetmeyin derim. Selamlar.
Zikir ve Beyin
Zikirde Hissedişin önemi
1942 Trabzon-Köprübaşı doğumluyum. yetmiş yıldır, sizde okuduğum biçimde araştırmacıyım ve Yüksek İslam Enstitüsü, 1969 mezunu, emekli İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretmeniyim.
çok mükemmel özdeşliklerimizi tespit ettim. Kitaplarım:
1 Bilgi Toplumunun Kur’an-ı Kerim Meal-Tefsiri 1. ve 2. Baskı..1350 sh.
2 ” ” Kader Anlayışı 320 sh
3 ” ” Cum’a tatil Kültürü 350 sh
4 Ku’anî Kültürde Anayasal Temel Haklar ve Kamu Yönetimi 2 Cilt 1350 sh
Görüşmek isterim. Saygılarımla…
http://www.kurananalitigi.com
http://www.2001yayinlari.com
Sevgili Sonsuzluk Kulesi
Ya eyyühelelzine müddessir uyan ve ayağa kalk
beyin firtinasindan üşütmeyin diye şu kapilari bi kapatalim kardeşler kuran kök kelime projesi için allah razi olsun.Kuran DİLimiz olmaliki anlayalim birbirimizi yoksa sadece kalbimiz temiz:)). herkezin kaynaği başka olunca kelimelerin anlami farklilaşinca tek diyecek bişey var evet bende onu demek istemiştim aslinda : ) türkçe karşiliği olmayan kelimelere türkçe karşilik uretilsin!!!!!ki kolay öğrenelim neyapabilinir bu konuda evet firtinacilari görelim
kuran haritası ve etimoloji gördüğüm en güzel çalışma fakat:
örneğin: elif dal ye
3:75 يُؤَدِّهِ yu’eddihi onu ödemez
Fiil Tef’il Kalıbı 3. şahıs, Eril, Tekil Şimdiki/Geniş Zaman
يُؤَدِّ
3:75 يُؤَدِّهِ yu’eddihi onu öder
Fiil Tef’il Kalıbı 3. şahıs, Eril, Tekil Şimdiki/Geniş Zaman
Bu gibi kafa karışıklığına sebep veren durumlar için mevcut kelime manalarının netleştirilmesi kuran cümle kalıplarını Türkçeye uyarlamadan önce olduğu gibi kelime kelime bir tercümeye ihtiyacımız var. Edebi eserlerin zirvesi olduğuna inandığımız kitabin ruhu ve kolay öğrenimi yine tertille okunması gereken bu yolda gizlidir. Kuranın dilini öğrenmek değil de kuranın dili dilimiz olsun istiyorsak bu yolu aydınlatalım. Depremde sesimi duyan var mı diyen kardeşinize sırtını döner gibi okuyup geçmeyiniz.