Her Ne Ararsan Kendinde Ara

her-ne-ararsan-kendinde-araVarlık (“Whole/Holo”) her birimde kayıtlı (“grafik”) olduğundan, bu varlığın çeşitli boyutlarının (İbrahim ve Mûsa bilinç düzeylerinde) Suhuflar veya (Davûd, ~İsa, Ahmed seviyelerinde) Kitaplar olarak OKUnması geçmişte (gerçek isimlerini belki bil(e)meyeceğimiz kişiler tarafından) olduğu gibi günümüzde ve gelecekte de mümkündür düşüncesindeyim.

“Rasûllük ve Nebîlik”, “Holografik Evren gerçeği” gereği her birimin özünde saklı ise, her birim derinliklerindeki bu boyutları kendinden açığa çıkarAbilir, diğer bir deyişle özündeki AYNAdan yansıtAbilir (Rasûl olabilir). Çünkü Allãh, “ARI, ARZ olan İnsan’a” VAHY etmektedir.

Geçmişte yaşamış bir insan bunu gerçekleştirebilmiş ise, Muhammed Rasûl’den sonra da aynı gelişim neden mümkün olmasın diye de elbette sorulabilir. Hakîkati okuyan “ilk kişi” Rasûl (veya diğer işlevi gereği Nebî) olarak adlandırılabilirken, aynı hakikati daha sonra okuyana neden Rasûl demeyelim ki? (Elbette isimlendirme önemli değil; ama “aynı tanımlamalar yapıldığı” hâlde Muhammed Rasûl sonrası dönem için Rasûl kelimesinin kullanılmasında bir çekince var geleneğimizde.)

Öncelik veya sonralık bu boyutta, zamana tâbi bizlere göredir. İki bin yıl önce yaşamış ve şimdi yaşayan bir İbrahimî şuûr, Hakîkat’i gerçekte aynı AN’da OKUmaktadır. Daha doğrusu, AN’daki aynı hakikat noktası (örneğin, İbrahimî şuûr), bir alt boyutta farklı zamanlarda yaşayan, farklı zihin/bedenler aracılığı ile KENDİNİ OKUyor, ALGILIyor olarak bulur); aynı Rasûl şuûr boyutu farklı bilinçlerde açığa çıkıp önce-sonra kavramlarından beri olarak aynı AN’da yaşanmaktadır. Dünya boyutunda “daha sonra gelen” usûlen kendini etiketlememektedir, belki de!..

Birim “Yunûs” ismini alarak -bize ve kendine göre- zaman içerisinde doğar, büyür, hayatını yaşar. Mânevî eğitime girer, gelişimlerden geçer, arınır. Sonunda AN’dan zaman içerisinde “Ete kemiğe bürünüp Yunus diye göründüğünün farkına varır.

Bu arada Muhammed Rasûl’ün son Nebi ve Rasûl oluşuna engel olan mekanizma nedir diye de düşünülmelidir. Tanrı olsa idi, O Mübarek insan zaman içerisinde gelen son Nebi/Rasûl olurdu. Tanrı dilediğini yapar çünkü. Ama “Hologram Mekanizması” ezelde VAR ise, her dönem yaşayan her birim Hologramında potansiyel olarak var olanı açığa çıkartma kapasitesine sahiptir.

Hz. Muhammed Tanrı’nın elçisi değil ki “aşamalardan geçmeden”, kendisine “HAZIR PAKET İLİM” indirilerek bir anda Rasûl olsun! Buna Sünnetullah gereği hiç bir beyin dayanAmaz, ki beyni-bilinci o kadar gelişmiş olmasına rağmen Muhammed Rasûl bile VAHY esnasında zorlanmıştır. “Bilincin Gelişim perdesi” olmadan herhangi bir kişiye VAHİY gelse kişi paramparça olur. SULTAN bir GÜÇ olmadan Göklerin ve Arz’ın çaplarından dışarı çıkılamaz. Erenler belirli gelişim süreçlerinden (SULTAN bir GÜÇ) geçerek kendi Rasûl boyutunda “Fenâ” olmuş iken, bir Hak Ereni olarak Hz. Muhammed de özünde bulduğu Rasûl boyutunda manevi evrimler sonucu “fena” olmuştur.

“HAZIR PAKET İLİM” indirilmesi birçok kıyamet aşamasından geçip “Evrensel Doğurganlığa, Rasûl Meryem şuûruna ulaşan” kişi için gerçekleşir. Diğer şuûr boyutları (İbrahim, İsmail, Ya’kub, Zekeriyya vs.) bir nevî kendi çabaları (BEŞERiyetin dokunması) ile yeni şuûr seviyelerini “Âlemin Nisãları” olarak DOĞURURlar (aşağıdan yukarıya yükseliş var) iken, “Âlemin Nisãları”na üstün olan Meryemden, BEŞER dokunmadan (aşağının yukarıya çekilişi) ~İsa kendisinden açığa çıkartılır.

Sistem, geçmişimizde ilk defa en kâmil şekilde, en yüksek boyuttan Hz. Muhammed ile OKUnmuş ve dolayısıyla DİN tam olarak tebliğ edilmiştir. Kainat Holografik olduğu için, yani  bütün zerrede kayıtlı olduğu için ve bizlerin de bu bütünselliği açığa çıkartma potansiyeli bulunduğundan DİN adı altındaki çalışmalar bizlere teklif edilmiştir. Bu en yüksek boyuttan Varlığın OKUNMAsı Nebîliğin Mühürlenmesi, HATEMidir. Bundan ötede yeni bir Nebîlik boyutu yoktur anlamına gelmektedir; ama zaman içerisinde bu Nebîlik NOKTAsına başka bir bilinç ulaşamaz anlamına gelmemektedir diye düşünüyorum. “Nebîlerin Sonuncusu” diye çevrilen ifâde “zamansal” değil, “boyutsal”dır. Rasûllüğün ise HATEMi yoktur, çünkü Varlık Sonsuzdur, kendini bilmenin sonu yoktur.

Kur’ân’da “Velâyet” kavramı da işlenmez (her dönemde gelen Velilerden bahsetmez, Allâh’ın TEK El-Veliyy oluşundan bahseder) ve geçmez iken, neden Rasûlluk (Rasûllerin “ba’s” edilmesi de dışarıdan değil, birimin kendi şuûr boyutlarından olur ve Kur’ân özden iRSaL olan RaSûLlerden bahseder) ile bizlerin Kur’ânda olmayan bir kelime olarak ayrıca ürettiğimiz Velâyeti ve hatta “Vahiy ile kuvvetli ilhamı (?)” birbirinden ayıralım ki?

Kur’ân-ı Mubîn Velilerden bahsetmediğinden, bu anlamı karşılayan Kur’ân kelimesi Rasûllüktür. Rasûl, zerrede (Biyolojik İnsanda değil, ilham alabilen Âdem şuûrunda) ba’s olup (yeni bir boyutun hissedilmesi, geçilmesi), Bilinçte Azrail melekesini üretip Zerreyi vefât ettiren (ölmeden önce öldürüp Göğe yükselten) aracı kuvvedir. Râsul ba’s edilmedikçe azabın ulaşmamasının nedeni de, yeni boyutu hisseden bilincin (RasûlüNün bilinciNe uyarısı), bunu idâme ettirememesinden (Rasûlü inkar/örtme ve hatta öldürme) kaynaklanan mânevi sıkıntısıdır (dünya değil, ahiret azabı/cehennemi çekmesidir). Çaresi helâk olmaktır.

Geçmişte inmiş Kur’ân, geçmişte “ismi Muhammed” olarak gelmiş olan değil; “CANlı Kur’ân”, geçmişte olduğu gibi, şimdi ve gelecekte de bizleri -kendilerini Rasûl olarak adlandırıp adlandırmamamıza ihtiyacı olmayan ve “Rasûl-Mehdi enflasyonu oluşmasın” diye “insanların bir daha peygamber gelmeyecek şartlanmasını bozmayan”, kendilerini Rasûl olarak etiketlemeyen; ama Rasûl olan Âdem soyu ile- ötelere (dışarıdan bizlere şefaat edecek mehdi resulleri, gökten (!?) inecek olan İsa’ları beklememizi) değil, -Kendileri(nde) nasıl buldular ise- bizleri de “Kendimizdekini bulmaya” davet etmektedirler.

“Dışarıda”, “gelecekte” beklenen mehdiler hem “zaman kaybıdır”; hem de bilinçte “ötede” kavramı oluşturduğundan kişiyi tanrısallığa düşürmektedir. Muhammed Rasûl bile geçmişte yaşamış “Sevgili Peygamberimiz” olarak değil, “ben” dediğimizde aranıp bulunmalıdır. O’nun yaşadıklarından nemalanan/O’nunla hemhâl olmuş olan/O’ndan olan/O olanda da, O’nun=Kendinin Yüceliğine=Hiçliğine Basîr olacak ve O’na=Kendine olan Hayranlık-Muhabbet açığa çıkacaktır.

Muhabbet ise Eriyiştir.

Maddeden soyunup “Aynadaki Yalan”’a “Holografik Bakış”’tır.

Baktığın GÖK’te Kendini=O’nu BULacaksın.

Her Ne Ararsan Kendinde Ara

Hararet nardadır sacda değildir

Keramet baştadır tacda değildir

Her ne arar isen kendinde ara

Kudüste Mekkede Hacda değil

Hacı Bektaşi Veli

Her Ne Ararsan Kendinde Ara” hakkında 4 yorum

  1. S.A
    İnsanın Ne ararsa arasın Özünde araması gerektiği doğru. Çünkü okunacak en büyük Kitap İnsandır.
    Bazı tesbitler ve gidişat yöntemi yanlış bazıları doğru.
    Peygamberimiz için Yunus’un bir şiiri mana olarak aklımda kalmış: ” Muhammed bir Ummandır. Evliyalar ise ördek.”

  2. ”Doğurmamış ve doğurulmamıştır” ayeti, HAZIR PAKET İLİM” indirilmesinin mümkün olmadığının, kıyamet aşamasından geçtikten sonra HERKESİN ulaşabilecegi bir durum olduğunun anlatımı mı oluyor…sadece bir kişi olarak doğum değil , herkesin ulaşabileceği bir durum….

  3. Kitap ehlinden öyle bir güruh da vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip bükerler. Halbuki o, kitaptan değildir. «Bu, Allah katındandır.» derler; oysa o, Allah katından değildir. Allah’a karşı, kendileri bilip dururken, yalan söylerler. Ali imran 78

    sorgulama adı özgür beyin yalanı arkasında yapılana bakın. Bu tefekkür mü yoksa ayette belirtilen durum mu?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir