Kuran’da Savaş ayetleri

kuranda-barisYalanın en tehlikelisi, doğruya en yakın olanlarıdır malum.. Ancak bu tür yalanlar insanların aklını en iyi şekilde bulandırabilir. Kur’andaki savaş ayetleri ve hükümleri.. Hem zihinleri kararmış cinayet şebekelerin cehaletlerine kutsi kılıflar bulmak için kullandıkları, hem de Kur’an – Rasul karşıtlarının çokça istismar ettiği ayetler.. Evet, hatasıyla sevabıyla çevrilen bu ayetler var, bu işin doğru yönü! Atılan yönlendirici bir başlık, bir kaç paragraf yorum eşliğinde peş peşe, alt alta dizilmiş bu ayetleri görünce inançlı bir insan, ister istemez şöyle bir yutkunabiliyor! Fakat, işin yalan yönü ise atlatılan basit bir ilke! Parçayı Bütün ile ilişki içerisinde yorumlamak! Eminim, aklı selim bir çok insanın vicdanının sesi zaten bu bilgi kirliliğine denk geldiğinde üzerine sıçratmadan bir bit yeniği olduğunu haykırıyordur! Bilgisine sahip olmasa dahi..

Gerçeğini bulup araştırana – ortaya çıkarana dek dezenformasyonun, yalanın, iftiranın çoktan kitlelere yayıldığı, yığınları hızlıca yönlendirdiği çağımızda gerçekten de ilke odaklı davranış örüntülerine ihtiyacımız var. Aynı paragrafta dahi kullanmaktan haya ettiğimiz, ölü kalpleri diriltmeyi, şuurlandırmayı şiar edinmiş İslam anlayışı ve terör kavramı ve sözcüklerinin kasten yan yana kullanılmaya başlandığı şu günlerde, vicdanlarımızın sesini mevzunun bilgisi ile de somutlaştıralım inşaAllah! Çok kıymetli insanların pek kıymetli açıklamaları var bu konularda.. Bu notun da terazinin Selamet yönüne bir nebze de olsa katkısı olur temennisindeyim.

Evet, nasıl ki Varlık Holistik/Bütüncül ise onun Yansıması olan Kur’anın da Holistik bir bakış açısıyla, diğer hiç bir ayeti göz ardı edilmeden değerlendirilmeli.

İsterseniz ilgili ayetleri daha iyi anlamlandırabilmek için sona bırakarak, konuya daha bir baştan başlayalım.. Gönüllerimizde latif, yumuşak bir lâ sedası bırakan İslâm kelimesinden.. Ama öyle kuru kuru bir Barış karşılığı ile de bırakmayalım..

Sözcüğün kökü SeLiMe, “kişi olumsuzluklardan uzak, selamet, barış içinde, sağ ve sağlam, güven içerisinde, emniyetli oldu” demek.

Fiil sözcüğün başına “Elif” harfini getirerek geçişli kılalım..

E SLe Me, “kendini ve toplumu olumsuzluklardan uzak, selamet, sağ ve sağlam, barış –  güven içerisinde, emniyetli kıldı“.

Şimdi, bu türevi kuralı dahilinde mastar haline sokalım..

İ SLaM, “kendini ve toplumu her türlü olumsuzluklardan uzak, selamet, barış içinde, sağ ve sağlam, güven içerisinde, emniyetli kılma gayreti/eylemi“.

Yani, -burası çok önemli- bir kimlik – aidiyet – grup – topluluk adlarından işte bir tanesinin adı olmayıp; bir davranış modelinin etiketidir, İslam!

Mü SLiM (çoğulu Müslüman), “hem kendini hem de toplumu her türlü sıkıntıdan aktif bir şekilde uzaklaştırma gayretinde olanlar”.

Bu tanıma göre ne kadar müslümanız?

Rasulullah dönemindeki algıda herhangi özel bir grubun adı olarak sınırlandırılmayan  Müslüman – İslam sözcüklerine, Allah öğretisinin yozlaştırılıp devletin resmi ideolojisi için kurumsallaştırıldığı dönemlerden (> 680) sonra çerçeve koyulmuştur. Yani, diğer inanç sistemlerinden (yahudilik, hristiyanlık vs.) refleksle bir tanesinin adı oluvermiştir!

Benzer şekilde Küfür (Evrensel ilkelerin örtülmesi) ve Kafir  (Vicdani değerleri çiğneyen) kelimeleri de doğal olarak o kurumsal – dini ideolojinin inanmayanı, inançsız insanı olarak indirgenerek tekfir modası başlatılmış. Eski Yunan’dan aktarılan felsefi tartışmalardan da esinle Allah, ötede bir Tanrı kavramına – teizme düşünce; Kur’anın tarif ettiği “kafir” de o tanrıya itiraz eden “ateist” oluvermiş! (Bknz. İman & İnanç ayrımı)

Arapça’da “Din” sözcüğü, sadece günlük anlamdaki din (ing. religion)/mezhep/grup/değil, her türlü “yaşam biçimi, görüşü/paradigma” demek.. Bu nedenle inancı/inançsızlığı ne olursa olsun, dini olmayan hiç kimse bulunmuyor gerçekte.. İşte, yukarıdaki anlamlar minvalinde Allah katında Din İslamdır (3:19) ayetinden kasıt; İslam Dini, grup/mezhep/religion lardan bir tanesi, bir grup/mezhep/religion adı değil, paradigmanın her daim Aksaklıkları gidermeye/Düzeltmeye/Barış’a/Selamet’e döndürülmüş, odaklanmış > kıble edinilmiş, kabul edilmiş versiyonu..

Allah katında Din İslamdır.. Yani, İnsan – Halk kitleleri her daim Selamet odaklı hareket ederlerse Varlıkla – Doğayla ve nihayet HAKK ile UYUMLANIP = SECDE edebilir ve Allah’ın yanına – katına çıkmış olurlar!

İslam olunmadan o kata çıkılamıyor.. Elhamdülillah müslümanım şemsiyesi altında yaşanan aidiyet duygusu, içeriğinden habersiz ezberlenmiş bir kaç Arapça dua ve sos edilmiş fıkıh bilgisi ile veya pasif kalbim temiz miskinliği ile de kurtulunmuyor. Bunun adı eleştirilen Kitap ehlinden olmaktır!

Evet, odak noktamız Canların emniyeti, selameti, hayrı için aktif gayret = cihat etmek! Tağut, yani Azgınlık Sisteminin temsilcisi Firavun’a gönderilen Musa’ya gelen hitap (20:44) dahi tatlı, yumuşak dilli olmayı gerektiriyor; Kitap Ehli inançlar (müslümanlık, hristiyanlık, yahudilik, budizm, taoizm vs.) ile ancak en güzel yol ile mücadele (29:46) tavsiye ediliyor iken; Cihad’ın en son, olağandışı şartlardaki kısmı ancak Savaş‘tır..

“Size ne oluyor da Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz bizi, halkı zalim olan şu kentten çıkar; katından bize bir himaye edici gönder, katından bize bir yardımcı gönder!” diye yakaran mazlum, çaresiz, zayıf bırakılmış erkekler, kadınlar, yavrular için savaşmıyorsunuz!” (4:75)

kuranda-incelik
Gönlümüzden usûlünce, usulca sızması gereken 10 katre..

Peki, şartları neler?

KENDİLERİNE SAVAŞ AÇILAN kimselere, ZULME UĞRAMALARI sebebiyle savaşmak için İZİN verildi. Onlar haksız yere yurtlarından çıkarıldılar..” (22:39).

Gayet açık değil mi?

1- Sana savaş açılmış olacak..

2- Zulme Uğrayacaksın..

3- Ve izin verilecek.. Kitap ve Hikmet Ehli Otorite tarafından..

Devam edelim.. Karşılıklı Savaş başladı..

SİZİNLE SAVAŞANLARA karşı ALLAH YOLUNDA savaşın, AŞIRI GİTMEYİN. Elbette Allah, aşırı gidenleri sevmez” (2:190-193).

“İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. Evrensel ilkeleri çiğnemekte ısrar eden perdeliler ise Tağut = Azgınlık Sistemi yolunda savaşırlar. O halde siz Şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz Şeytanın hilesi zayıftır (4:76).

4- Allah yolunda, yani Zulme uğramış Halkın Selameti, hasarlarının onarılması, vücudu ele geçirmeye, sistemi çökertmeye çalışan kanserli vücut parçasının kesilmesi için savaşabilirsin ancak. Hazır savaş da başlamışken ganimet, fetih, istila, cariye, köle edinme odaklı vs. gibi her türlü çıkar – menfaattan beri olunmalı.

5- Aşırı gidilmemeli. Sıcak çatışma halinde ancak çarpışabilir, esir edinebilirsin. Ganimet kalmışsa, kamu hizmeti = Sadaka olarak halkın ihtiyaç sahibi kesimleri için kullanılır/paylaştırılır.

“(kazanılan o) mallar, içinizden zenginler arasında dolaşan bir devlet/güç olmasın diye, Allah ve Rasulü içindir, [yani] kimsesizlerin, işsiz kalmışların, yolda kalmışların, yurtlarından çıkarılarak göçe zorlanmış ve mallarından uzaklaştırılmış fakirler içindir o mallar..” (59:7).

Savaş bitti  mi, kimseye dokunamazsın! Esirlerin de savaş sonunda karşılıklı veya karşılıksız serbest bırakılması gerekir (47:4). Savaş sürecindeki bu anlayış dahi Zalime, Selamet olarak ulaşan bir tebliğdir.

Evet, savaş ayetleri nihayetinde bir izin sonucunda “özel şartlar” içerisinde Rahmet Elçisinin içine işlenmiştir. Mekke döneminde Müminlere uygulanan 13 yıllık zorbalığa rağmen savaş izni çıkmamıştır. Ne yazık ki öyle bir peygamber hayatı portresi aktarılmış ki, sanki bütün bir ömür savaşlarla geçirilmiş. Halbuki, Peygamber kendisine gelen Kitap Ehliyle, müşriklerle, her türlü inanç kesimiyle yıllar süren Rahmet odaklı sohbette ve tebliğde bulunmuştur.

Çünkü, Allah, Rahmeti kendine/nefsine yazmıştır (6:12). Bu şu demek, Evrenin ontolojik/varoluşsal anlamda derinliğinde/özünde Sevgi – Yumuşaklık vardır. Atomları parçalayın, sicimleri geçin.. O rahmete ulaşacaksınız..

Bu nedenle Allah’ın yanındaki Rasul’e ve Rasul’den ışık alanlara da düşen sözün – davranışın en güzeliyle (Selam, Selam ile [56:26]) tebliğdir/çağırmaktır. Bu değerler manzumesi, nefisleri tahrik etmeden Gönüllere hitap edebilme keskinliğinde Bireyler yetiştirme gayesi taşırken, sırf farklı düşündüğü – inandığı için bir kitleyi nasıl hedef tahtasına koyabilir?

Eğer bir inanç sistemi – düşünce biçimi zulmün, insan – tabiat – emek sömürüsünün herhangi bir türünü içeriyorsa, işte o kısmına operasyon yapılır! Allah öğretisinde Allah’ın değerlerinin hatırlatıldığı kiliselere, manastırlara, sinagoglara dokunulmaz (22:40). Kimsenin Allah’a yaklaşım biçimi olan ritüellerine karışılmaz, itiraz edilmez. Eleştirilen noktalar hep ŞİRK – ZULÜM unsurları olmuştur.

Evet, gelelim en çok suistimal edilen ilgili bir kaç savaş ayetine..

“Kendilerine Şuurlandırma Kaynağından Bilgi ulaştığı halde, Allah’a ve Ahiret sürecine güvenmeyen, Allah ve Rasulü’nün yasakladığını yasak saymayan ve Hak/Gerçeklikle uyumlu/Hakkı gözeten hayat görüşünü yaşam modeli olarak benimsemeyen işte o kimselerle, kendi elleriyle küçülerek cizyeyi (~ zulümlerinin – zararlarının karşılığını) verinceye kadar savaşın” (9:29).

Benzeri ayetlerde de “kātilu” fiili geçer. Yani karşılıklı çarpışın – savaşın. Gavurdan vergi almak için fırsatını bulup saldırma anlayışındaki gibi değildir anlatılan. SAVAŞ İZNİ ayeti ile birleştirirsek, ya Selamet Toplumuna Kitap Ehli savaş açmış veya zulüm etmiştir. Batılı oryantalistlerin sıkça bulandırdığı üzere, durduk yere yolda gördüğüm Kitap Ehline niye nefret duyup savaş açayım?

İçlerinden zulmedenleri bir yana, Ehli Kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin” (29:46).

“Allah, sizinle DİN KONUSUNDA SAVAŞMAYAN, sizi YURTLARINIZDAN SÜRÜP ÇIKARMAYANLARA iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever” (60:8).

Gayet açık değil mi? Savaş Zalime, Zulüm sistemine, seni yurdundan çıkartmak isteyene – dinini yaşatmak istemeyene  karşı!.. Yoksa spesifik olarak, herhangi bir inanca karşı değil asla! Tabi, o inanç da zulüm içermediği, zalimleri kollamadığı müddetçe..

“(örfen) Hürmet edilen aylar çıkınca işte o müşrikleri bulduğunuz yerde etkisiz hale getirin <–> öldürün; onları yakalayın, onları engelleyin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin” (9:5).

Katl sözcüğü Arapça’da, pasifize etmek/etkisiz hale getirme derecesinden, çarpışmaya, oradan fiziksel olarak öldürmeye kadar giden bir anlam yelpazesine sahiptir.

Tevbe/Dönüş (9.) suresindeki konunun akışına bakıldığında; Tağut sisteminin kodaman Zalimleriyle bir anlaşma/akit yapıldığı anlaşılıyor. Bunlardan kimileri antlaşmaya uyarken (9:4), yeminini bozup antlaşmayı bozan işte bir  grup müşrikle ilgili hüküm çıkıyor.

YEMİNLERİNİ BOZAN, ELÇİYİ SÜRMEYE ÇABALAYAN ve üstelik ilk önce kendilerinin savaşı başlattığı bir toplulukla savaşmaz mısınız?” (9:13).

Hem de kim bunlar biliyor musunuz? Konu akışındaki (9:12) ifadeyle, KÜFRÜN ÖNDERLERİ..

Küfrün ve şirk’in boyutları vardır. İnsan latifleşip kamilleştikçe nefsindeki KÜFÜR ve ŞİRK lekeleri de iyiden iyiye silinir. Fakat, KÜFRÜN ÖNDERLERİ yani KÜFRÜNÜ, kalbini – anlayışını sarmalayıp FİZİKSEL ZULÜM içerecek derecede Aktifleştiren KÜFFAR’a karşı ŞİDDETLİ olmayı ister Kur’an! (48:29).

Gönüllerimizin Rahmetle depreşmesi temennisi ile inşaAllah..

“Kim bir canı haksız yere öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibidir” (5:32).

Kuran’da Savaş ayetleri” hakkında 6 yorum

  1. Belki de bu tevillerinizi Arap yarımadası tarihini belgeler ve arkeolojik kalıntılar üzerinden inceleyen araştırmacıların ilgilerine sunmalısınız! Zira çok fazla eğip bükmüşsünüz, tarihsel olarak da çarpıtmışsınız. İfadelere verdiğiniz içeriklerin, kronolojik olarak sıralanabilen ayetlerin dünveyi ilişkileriyle bağlantısız oldukları görülüyor. Tamamen fıkıhçı, ideolojik yorumlar.

    Fakat özellikle şu kısım dikkatimi çekti:

    “Kitap Ehli inançlar (müslümanlık, hristiyanlık, yahudilik, budizm, taoizm vs.) ile ancak en güzel yol ile mücadele (29:46) tavsiye ediliyor iken”

    Hristiyanlıkla budizmle taoizmle mücadele mi edilmesi? Ne kadar da dahiyane bir tavsiyeymiş(!)

    İslam el kitabı Kur’an sizin gibi görünürde bilimselliğe önem veren birinde bile bu türden ideolojik saplantıları yaratıyor işte :) Gören de, yeryüzünde gelmiş geçmiş herhangi bir el-Lah kulunun, o kendilerine karşı “cihad edilmesi gereken” budizmin, taoizmin düşünsel seviyelerine ulaşmış olduğunu falan sanacak. Herhalde gayeniz de bu :)

    Sevgiler.

    1. Sonsuzluk Kulesi bu yazıyı çok yavan bırakmış sanki. kitap ehline vurgu yapması insanları ehli kitap olmayanları hedef alma yanılsamasına itebilir. bu bloğu takip edenlerin böyle bir yanılgıya düşeceğine inanmasam da başımıza ne geliyorsa bir tarafı eksik bırakılmış meselelerden geliyor. Sonsuzluk Kulesim bu yazı doyurucu değil. diğer yazıların akışını ruhunu bozan bir havası var.

    2. Tarihi belgeler, sadece etiketi müslüman olanları ilgilendirir, Kur’an ayetlerini değil. Elimdeki klavyeyi yazı yazmak için de kullanabilirim, başkasının kafasına vurmak için de! Bu insanın doğasıyla alakalı. Aynı ithamlar Ateizmin kulları için de eğip bükülerek ileri sürülebilir. Ayrıca, Kur’ana saldıran bir kişinin Kur’anı daha iyi anladığını düşünmek benim açımdan mantıksal çelişki..

      Yazı içerisinde “İslam” ve “Kitap ehli” tanımları yapılmış zaten. Fark etmiş olman gerekir! Buna rağmen, şartlanma gereği “saplantı” olarak algılanan “mücadele” sözcüğü, temelde Hak ve Adaletin ikamesi, Vicdanî değerlerin yayılması, merkeze alınması üzerine kurulu herkesin onay vereceği bir yaşam tarzı. Pasif iyi konumunda kalan kişiler de Ehli Kitap tanımı içerisindedir. Düşünsel seviyesi yüksek olsa da bu değerleri yozlaşmış kitleler de.. Yani, bu değerleri bildiği, okuduğu halde yayılması için gayret etmeyen. Adı müslüman, hristiyan vs. olsun fark etmez. Fakat, ideolojik olmakla suçlarken ideolojik gözlükler engel olmuş veya kasıtlı olarak anlamamazlıktan gelinmiş gibi?

    3. yorum sahibi cruz, yazının özellikle belirttiği o kısmını şu şekilde anlamış: “islamın diğer dinlerle mücadele etmesi gerektiği” . sonra da bunu eleştirmiş. ama yanlış anlamış.

      orda yazan şey şu manaya geliyor gibi: ” islam taoizm budzm vs. gibi kitap ehli olan dinlerin, mücadele etme hususunda verdiği tavsiye: en güzel yol ile mücadele etmektir”

      yani metnin asıl yazarı “islam en büyüktür diğer dinlerle mücadele edip onları dövmelidir” demek istememiş. tam tersine islami kelimeler ve kavramların manasına açıklamalar getirerek, bu dini kavramları ; politik ve kültürel bir dogma olarak anlaşılmanın ötesine götürmeyi denemiş. islamdan ve müslüman olmanın sorgusuz sualsin belirli bir kültürün içinde doğmuş olmak ile aynı şey olmadığını, bu kavramların neredeyse her kültürde kabul gören erdemler ile aynı şey olduğuna dikkat çekmiş.

      hiç de ideolojik saplantı yapmamış bilakis bu tarz saplantıları kıracak nitelikte cümleler kurmuş.

      ben böyle anladim. .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir