‘Azāb, Arapça’da “azube” kökünden nefse yoğun tatlı/lezzetli gelen (Furkan-53) demektir, sürecin “başlangıcı” itibariyle. “sonuç” itibariyle ise, nefsin aşırılaştırılmış lezzeti, dünya=iğreti yaşam tarzı ile tatmini (10:7) ahiret sürecinde zıttını yarattığından, kişinin tadının kaçması, yaşayacağı sıkıntılardır/Allah’ın ateşi anlamınadır.
İnsanların çoğunluğu, ahirete, yani elleriyle yaptıklarının, sonuçlarını yaşatacağı periyodik sürece -lafzen inansa da- güvenmediğinden, kendine ve topluma hukuksuzluk, şirk ve zulümde bulunabiliyorlar.
Bu sürece güvenenin etiketi Mü’min’dir;
Bu sürecin güvenin ötesinde, “kesin bilgisine” (ilm’el yakin) ve “şuuruna/deneyimine” (ayn’el yakin) sahip olan Müttaki’dir (2:4).
Müttaki, sürecin getirilerini ve götürülerini hesaplayıp kendisini Allah’ın koruması altına alarak azaptan koruyan Takva/sorumluluk sahibidir.
Ahiret, Takva sahibi için, gelecekte olmaktan çıkar ve Şimdi’de, Şuur’da, Şuur’unda olur, keskinleşir. Şuur’da yaşayandan duygunun/eylemin zıttı yaratılmaz, tek kutuplu kalır, ilgili duygunun/eylemin hesabını vermiştir ve Huzur’dadır/Cennet’tedir. İbrahim ateşte yanmaz.
“Dediler ki: ‘İbrahimi * Cahîme/kızgın ateşe atın” (37:97) .
“Dedik ki: “Ey Ateş. . . İbrahim’e serin ve selâm ol!” (21:69).
Kesin bilgi (ilm’el yakin) ve bizatihi tecrübenin (ayn’el yakin) verdiği farkındalık (~Şuur), kişinin/insanların içine atıldığı kızgın ateşi/* Cahîmi/sıkıntılı süreçleri Takva sahibine, İbrahim’e fark ettirir.
“Eğer kesin bir bilgi (ilm’el yakin) ile bilirseniz, o kızgın ateşi/* Cahîmi GÖRÜRSÜNÜZ/FARK EDERSİNİZ. Daha sonra/benzer şekilde onu bizatihi tecrübenin verdiği kes(k)inlik/deneyim (ayn’el yakin) ile de görürsünüz (102:5-7)”
“Allah yolunda öldürüldüğü için ölü olmayıp, diri olan, Rableri katında rızıklanan şehitler”* hakkında ne düşünürsünüz?
Onlar, diğer sıradan insanların yaşadığı ölümlülük deneyimini yaşamadan (kabir azabı vs.) direkt “haydi gir cennete!”** sözüne nail olup, vaad edilenin hakikatine “şahit” olanlar mıdırlar?
*3-169
**36-26
Sermin Hanım, 36:26’yı dikkatime çektiğiniz için teşekkür ederim; bu ayet öncesi ve sonrasıyla, akışıyla bu fiziksel yaşamda cennetin yaşanabileceğini çok bariz bir şekilde destekler nitelikte oldu :)
Yasin 26,27: Denildi ki: “Haydi gir cennete!” O da dedi ki: “Ne olurdu! Toplumum, Rabbimin beni bağışladığını ve beni onurlandırılanlardan yaptığını bir bilselerdi.” 28,29: Ve Biz arkasından onun toplumunun üzerine hiçbir ordu indirmedik, indirecekler de değildik. Sadece bir çığlık! Bir de bakmışsın ki, onlar hemen sönüvermişlerdir. 30: Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine gelen her bir elçi ile kesinlikle alay ederlerdi.
https://sonsuzlukkulesi.com/allah-yolunda-oldurulenler/
“Bu fiziksel yaşamda cennetin yaşanabileceği” konusunda ben de aynen sizin gibi düşünüyorum.
Yorum ve açıklamalarınız her zamanki gibi çok değerli.
Kimsenin adım atmadığı sisli puslu alanlara pencereler açıyorsunuz.
Bizler de -şimdilik- sadece o pencerelerden bakıyoruz.
Bilgiyle bilmek, deneyimle bilmenin yerini tutamaz tabii,
Hakkıyla kani olmak için mutmain olmak gerekir; ki inşaAllah! :)