Kuran’da Hırsızlığın cezası

kuranda-hirsizlik-el-kesme– Kuran’da Maide suresi 38. ayette, gerçekten de hırsızlık yapanların ellerinin kesilmesi mi emrediliyor? Okuduğum tefsirlerin geneli kesilmesi gerektiğini söylüyor.

Meal ve tefsirlerin genelinin bu şekilde çevrilmesi gayet normal. Hemen hemen hepsinin kaynağı 10 – 13. yy Arap – Fars kültürü ve otoritelerinin etkisinde yazılan tefsirler olup, güncel çeviriler de bu yorumların sınırları dahilinde yapılıyor. Halbuki, Kuran’ı ve sözcüklerini kendisine yorumlatınca işin rengi belli olmakta. Benzer bir çözümleme gayreti, o dönemlerden beri gelen, mezheplerin/tefsirlerin de ittifakla kabul ettiği, savaş esiri kadınların nikahsız olarak alınabileceği inancı ve bu inancın ayetlere yamanması konusunda olmuştu (Bknz. Kuran’da Çok eşlilik ve Cariye kavramı).

Çözümlenecek daha birçok konu var.. Şimdilik şu aklımızda kalsın.

Allah Rasul’ü ve arkadaşlarının merkezinde ruh – mana, çeperlerinde şekil olan İslam (~ Barış, Düzeltme, Sevgi, Merhamet, Aydınlık) odaklı Din anlayışı sonrasında, çevre bölgelere yayılma sürecinde, çepere takılı kalan, işin ruhundan uzak Harici bir bakış açısı doğdu (birebir olarak, İslam tarihindeki meşhur Haricileri kastetmiyorum). İlk dönem İslam tarihinden hatırlanırsa, Allah Rasul’ünün vefatı ardından henüz yirmi beş yıl geçmişken, Harici zihniyet mızrakların ucuna takılan Mushaf yapraklarını -Mü’minlerin Emiri Ali’nin onca gayretine rağmen- Kur’an sanacak derecede Dinin ruhunu şekle – ritüele indirgemişti!

Benzeri bakış açısı hala yok mu? En popülerleri.. Neden sağ elle yemiyorsun? Saçının şu kısmı görünüyor! Namaz’da oturduğunda sağ ayak parmaklarını kır! Kadınla tokalaşılmaz! İğne ucu kuru yer kalmayıncaya kadar yıkan! Abdestsiz okuma.. Bu sünnet sakalı değil… Müzik dinleme, Resim/Heykel yapma.. Ve binlercesi… Şekil içre şekiller.. Ana eksenden uzak, darbe üstüne darbeler..

İşte, yorumların çeper eksenli olması, yani Harici bakış açısının etkisiyle, özellikle unut(tur)ulmuş olan bir konu var: Kuran’ın Sembol (Kuş – Bilgelik) dili..

İnsanı düşünmeye – yorum yapmaya sevk eden, zorlayan Kuş dili esintileri, ve kullanımı dönemin zulümleri, karışıklıkları içerisinde kabuğuna çekilmek zorunda kalan ve süreçte oluşan ilk Sufi mekteplerinden bu yana kendini yaşatabildi.

Neyse, fazla uzatmadan asıl konumuza gelelim..

Kuran’da el kesme ayeti

“Ves  sariku  ves  sarikatu  faktau eydiyehuma cezaen bima keseba nekalen minellah”/ “Hırsız Erkek ve Hırsız Kadın.. Kazandıklarına karşılık Allah’tan bir ibret/caydırma olarak o ikisinin ellerini kesin ..” 5:38

“Vellezine kesebüs seyyiati cezaü seyyietim bi misliha”/“Kötülük kazananların karşılığı, kötülüğün misliyledir” 10:27 ayeti uyarınca da, misliyle yani, benzer, aynı cinsten bir ceza vermek; Kuran müteşabihine, iç örgüsüne, bütünlüğüne yani Ruhuna daha uygun (Bknz. Muhkem ve Müteşabih ayetler).

Hırsızlığın, haksız kazancın cezası = karşılığı fiziksel olarak “el kesme” şeklinde olsa idi, suç ve ceza birbirine denk düşmeyecekti! Ayrıca, elin fiziksel olarak kesilmesi, daha caydırıcı olabilse de, kişi ıslah olduktan sonra geri dönüşü imkansız, toplum içinde atıl/işlevsiz bir hale getirebilme ihtimalini de ortaya çıkarıyor ki, bu da Barış – Selamet – Düzeltme odaklı Dinin paradigması açısından uygun değil.

Hele hele, kasten adam öldürme suçlarında dahi, kısas (= idam talebi) hakkı bulunan maktulün ailesine affetme olanağını veren Kuran ruhuna..

Peki, şimdi gelelim ayeti, kendini tefsir eden, açan, açıklayan Kuran’ın (6:65, 6:114, 7:52, 11:1, 16:89, 17:41, 17:89, 24:34, 25:33, 36:69) kendisi ile anlamaya.. Yani sözü Kuran’a bırakalım..

El kesme cezası?

Kuran’da gerek “El” (Arapçasıyla “Yed” sözcüğünü); gerekse “Kesmek” (Arapçasıyla “KaTeA (ق ط ع)” kök) sözcüğünü taradığımızda Kuran’da hem literal hem de mecazi anlamlarla kullanıldığını görüyoruz.

Kaf-Ta-Ayn  ق ط ع  kökünün Kadim sözlüklerdeki (El-Müfredat fi Ğarîb El-Kuran, Lisânul Arab, Tâcul Arûs) tüm anlamları ve Kuran’da türetilmiş tüm kelimeler için tıklayınız. 

kaf-ta-ayn-anlam

“El = Yed” sözcüğünün gelebileceği iki olası kökün tüm anlamları ve bu kökten türemiş tüm Kur’an kelimelerini incelemek için bağlantılara (Bknz. Ye-Dal-Ye, Elif-Ye-Dal) tıklayabilirsiniz.

Fakat ilginç bir detay var!

“KaTaA”, “Kesmek” fiilinin şeddeli/şiddetli, yani Arapça dilbilgisi ile Tef’il formu > “KaTTaA” çekimi Kuran’da hemen hemen hep fiziksel bir kesim olarak kullanılıyorken, şeddesiz “KaTaA” formu ise hemen hemen hepsinde fiziksel olmayan, mecazi bir kesim (ilişkiyi kesmek, devre dışı bırakmak, son vermek, engellemek) olarak kullanılıyor.

el-kesme-KaTaA

Tef’il kalıbı bir eylemin çok, aşırı veya şiddetli yapıldığını bildirir Arapça’da.

Maide suresi 38. ayette ise şeddesiz/şiddetsiz formu kullanılıyor! Yani, mecazi bir kesme söz konusu.. Bu sözcüklerin dönemin halkının gündelik kullanımında olduğunu da unutmayalım!

Mecaz olarak alınması gerektiğine bir diğer delil de, ayette geçen eydiye humā = o ikisinin ellerini ifadesi..

Türkçe’mizde olmayan bir kullanım Arapça’da var.. Arapça’da çoğul denilince akla en az 3 tane olan gelir.

yed: bir el
yedā: iki el
eydiye: (üç ve daha fazlası) eller
eydiyehumā: o ikisinin (üç ve daha fazlası) elleri

Mecazi alınmadığı takdirde, kadın, erkek her bir hırsızın en az 3 eli varmış ve kesilmesi gerekiyormuş gibi aykırı bir anlam çıkıyor. Geleneksel anlayışın yorumladığı şekliyle ayette, tek bir elin hem de sağ elin kesilmesi gerektiğine dair bir emare/karine bulunmuyor.

İfadenin şöyle olması gerekirdi: O ikisinin bir eliniyede-humā..

Veya.. O ikisinin sağ eliniyemîne-humā..

Ama bırakın tek bir eli, fiziksel olarak anlaşıldığı takdirde bir kişi için en az 3 el mevzu-bahis, –belagat açısında böyledir desek bile- gene de hırsızın tüm ellerinin kesilmesi gerekiyor!

Peki, “El” nedir, mecazi anlamda?

Kur’an’da bu kullanıma çok örnek var; yukarıdaki bağlantılardan incelenebilir; ama hemen herkesin ezberinde bulunan Tebbet/Ebu Leheb süresine gidelim..

Tebbet yedâ > İki eli kurusun!

Peki, neymiş o kuruyacak olan iki el?

mâ ağnâ an-hu : ona fayda vermedi, zenginlik sağlamadı
mâlu-hu : onun malı
ve : ve
mâ keseb : kazandıkları

İnsan için olunca Malı ve Kazançları.. Yani mali, ekonomik gücü!

Bir başka örnek.. “yakbidune eydiye-hüm” (infak etmemek/paylaşım yapmamak/harcamamak için) ellerini sıkarlar. (9:67)

Demek ki, 5:38’de hırsızlık yapanın mecazen kesilecek/engel koyulacak/el konulacak olan eli > Malı ve Kazançlarından olacak. Hırsızın ekonomik gücünün bir daha bu suçu işlemeye niyetlenmeyeceği/caydırıcı olacak şekilde derecede kısılması veya erişiminin engellenmesi. Bunun ölçüsüne karar verecek olansa Hikmeti = Çağa/Bölgeye/Örfe göre Hüküm çıkarmasını bilen Mümin = Toplumuna Güven veren Kamu Otoritesi olacaktır. Kuran’ın mecazi, esnek ifadeleri her çağa, ortama, şarta uygun olarak yorum zenginliğinin/içtihadın üretilebilmesi için onlara sunulmuştur. Rasul’ün müminlere, Kitab’ın ve Hikmet’in Ruhunu öğretme çabası da bu minvalde idi!

Peki, hırsızın ekonomik gücü yoksa?

İslam (Huzuru sağlama, Düzeltme) sisteminde öncelikli faaliyetlerden biri, malın – paranın tekelleşmesini engellemek, kişi başına düşen gelir dağılımını olabildiğince birbirine yakınlaştırmak, fakirliği ortadan kaldırmak. Mekke dönemi ilk inen ayetlerde bu vurgu bariz bir şekilde okunabilir..

Hırsızlığın cezası/karşılığı da diğer hukuki ayetler gibi Medine döneminde, Asr-ı Saadet’in yaşandığı, fakirlik kavramının silinmek üzere olduğu bir dönemde açık edilerek uygulanmıştır.

Ekonomik güç elde edemeyen ve toplumunca da umursanmayan bir insan hırsızlık yaptığında, hırsız olarak etiketlenebilir mi?

5:38 ayetinde geçen es sariku ves sarikatu sözcüklerinin başındaki “el” takısı ile özel bir anlam yüklenip belirginleştirilerek, herhangi bir hırsız değil, (açlık – yoksulluk – imkansızlık gibi hem de) hiç bir gerekçe olmadan (belki de bir kaç defa) hırsızlık yapan kişi kastediliyor!

“el” takısı, Türkçe’mizde örneği olmayan, İngilizce’deki “the” takısı gibidir. 

sarikun ve sarikatun > Meslek edinmeden bir kereliğine veya insani gerekçelerle hırsızlık yapmak zorunda kalan erkek/kadın (12:73)

es sariku ves sarikatu > İnsani gerekçesi, ihtiyacı olmadan, hobi olarak veya bir kaç defa hırsızlık yapan, hırsızlığı kanıtlanmış erkek/kadın. 

Yani, hırsızlık yapmak ile hırsız vasfı ile etiketlenmek arasında nüans var.

İslam esaslı Adil – Hakkani – Sosyal Devlet anlayışlarında fakir insan bırakılamaz, bıraktığına ise bu tipte bir ceza uygulanamaz. Hırsızlık yapmak zorunda bırakılmış bir ihtiyaçlının kısılacak eli de doğal olarak farklı yorumlanacak ve olacak (nezaret ?, ıslah ?, imece ? gibi), diğer yandan, asıl olarak da hırsızlığı ortaya çıkartan gerçek ve gerekçelerle mücadele edilecek ve bu güçleri engelleme yoluna gidilecektir.

Konuyu, Yakup Peygamberin ve ahalisinin uyguladığı hırsızlık cezası ile bitirelim:

(Mısırlılar) Dediler ki: “Eğer yalancı çıkarsanız hırsızlığın cezası nedir?”

(Yakub’un oğulları) Dediler ki: “Onun cezası: (çalınmış olan Kral’ın su tası) kimin yükü içinde bulunursa o (yükün sahibi) tutuklanır… Zâlimleri işte böyle cezalandırırız!” (12:74-75)

Hakikati, Allah katındadır.. Selam ve Sevgiler.

Kuran’da Hırsızlığın cezası” hakkında 15 yorum

    1. Hoş geldin, Semazen!

      Paylaşımın için teşekkür ederim.. Benzeri itirazlardan haberim vardı.. Ama içimde hep bir ama var :)
      Genele/çoğula hitaplarda isimlerin de çoğullaştırılması -her dilde olduğu üzere- hitap/belagat açısından makul.

      Vucuhe-kum/yüzleriniz, ruusi-kum/kafalarınız.. Kimsenin birden fazla yüzü veya kafası yok.. Hitap genele/topluma/topluluğa..

      Fakat, 5:38’de bir kadın ve bir erkek bir araya gelmiş de birlikte bir hırsızlık yapmıyor. Bu nedenle hırsızlık yapan her bir erkeğe/kadına verilecek bir ceza şeklinde mana algılıyorum.

      Şimdi, bir kaç örnek olarak, Kuran’daki birleşik ikil zamir içeren şu isim tamlamaları üzerinde sesli düşünüyorum.

      18:82 > ebū humā : o ikisinin (iki yetimin) babası. Burada, baba müşterek, bu nedenle çoğul yapılmaması normal.
      7:27 > libāse humā : o ikisinin (Adem ve eşinin) giysisi, humā nedeniyle giysiler/elbise şeklinde çoğul gelmemiş, tekil, ortak bir giysi de değil ama. Giysi, fiziksel, sayılabilir cinsten.
      7:27 > sevātu humā : o ikisinin (Adem ve eşinin) çirkinlikleri/çirkin yerleri/zayıflıkları/kötülükleri vs. sev’et Çoğullaşmış. Mecazi/soyut, sayılamaz cinsten.
      66 :4 > ḳulūbu kumā : ikinizin kalbi, ama ikinizin kalpleri şeklinde çoğul gelmiş, ortak bir kalp değil. Kalp = Anlama yetisi, mecazi/soyut, sayılamaz cinsten.

      Yani, diycem o ki,

      O ikisinin bir eli > yede-humā.. denilebilirdi 7:27 ayet kullanımına referansla.
      eydiye-humā : “el” tek başına zaten mecazen kullanılıyor, eller de mecaz olabilir, 66:4 ayet kullanımına referansla.

      Nihayetinde, fiziksel düşünüldüğünde, belirsizlik de oluşuyor. İki el mi, tek el mi ve hangi el kesilecek? :)

  1. Ne zamandır incelemeye niyetlendiğim bir konu idi. Yazınız için emeğinize sağlık.

    Kuran bütünselliği içerisindeki kullanıma ilişkin bulgularınızı ben de acizane destekliyorum.

    Fakat işin şu yönü de var:

    Bir ateist pekala şöyle diyebilir (nitekim diyorlar da) “Tamam da kardeşim bugün bile Araplar takır takır el kesiyor ayeti okuyup, siz Araptan daha mı iyi Arapça biliyorsunuz da yok mecazi yok başka bir şey” deyip meseleyi saklamaya çalışıyorsunuz!

    İlk etapta haklı gibi gözükecek böyle bir eleştiri, yazınızın başında da değindiğiniz şu gerçek yüzünden haklı değildir: Kur’an birilerinin yorumu üzerine değil yine Kuranın öngördüğü, işaret ettiği, yol gösterdiği şekilde Kuran rehberliğinde anlaşılır. Kuranı yine Kuran açıklar; Allah’ın koyduğu metodoloji budur. “Peygamber dedi ki” sözü ile başlayan rivayet kültürüne sıkı sıkıya sarılıp Kuran’ın ne dediğini bir kenara atarsanız, rivayet kültürünün bulgularını Kuranın anlamlarının üstüne giydirirsiniz. Ayeti okuyup “elin kesilip koparılmasını” anlayan bir Arap, bu rivayet kültüründen beslendiği için böyle yapıyor. Bunu da zaten her fırsatta deklare ediyorlar.

    Fakat ateist arkadaşımızın bu eleştirisini yine de incelemeye devam edelim:
    Eleştiriye bir soru da ben ekleyeyim: Ayetin ilk muhatapları ayeti nasıl anlamış olabilir? Ayet geldiğinde onların “bütünsel” bakıp “hmmm burda birincil anlam değil; mecaz anlam var” deme durumları var mı idi?

    Buna şöyle bir cevap vermek isterim:

    Kuran aşama aşama nazil olmuştur. Birden değil uzun yıllar içerisinde inmiştir. Kuran elbette ki Arapça inmiştir ama bu kadar uzun bir süreçte inmesinin bir sebebi de kendi terminolojisini insanlara benimsetmek olabilir. Yani Allah tabiri caizse insanlarla bir “dil” aracılığı ile muhatap olmuştur ve o dilin kuralları ile evrensel bir mesaj vermiştir. Yani benim şöyle bir argümanım var: Dünyadaki hiç bir metin başka bir dile tam olarak çevrilemez, çeviri yapmaya çalışılırken muhakkak bir şeyleri fark etmesek de yitiririz; Kuran istisna. Çünkü Kuranı hakkıyla incelersek görürüz ki içerisinde aslında bir “çeviri kılavuzu” içeriyor. Kelimeleri tek tek açıklıyor açıklamadığı yerde muhakkak doğru çeviriyi yapacak mantığı veriyor ben bunun örneklerini sürekli görüyorum.

    Nüzul sırasına kesin bir bilgi olarak çok itibar etmem çünkü değişik rivayetler ile gelmiş bir bilgi fakat istatistiksel olarak önem veririm. Ne demek bu? Maide suresi nüzul sırasına göre son nazil olan surelerdendir. Sondan 5. veya sondan 2. diye kesin bir bilgiye sahip olamayız ancak istatistiksel olarak son surelerden olduğu kuvvetli bir olasılıktır. Ayrıca içerisindeki ayetleri incelersek bu olasılık bulguyu destekler. Surede sık sık Kuran boyunca anlatılmış meselelere adeta son nokta konulur.

    Maide 3’de “Bugün size dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve size din olarak islam’ı beğendim.” ifadesi geçer ve yemesi yasaklanan ve zaten sayılmış olan haram gıdalar konusunda detaylı örnekler verilip adeta önceki ayette insanların aklında kalan “acaba”lı yanlara kesin cevap verilir. Maide suresindeki bir çok ayette buna benzer son nokta durumlarını görürüz.

    El kesme konusuna dönersek; ayetin istatistik olasılık olarak son ine surelerden olduğu bilgisi bana şunu düşündürüyor. Bu ayet indiğinde insanlarda gereken terminoloji artık oturmuştu. “size nimetimi tamamladım” vurgusunun açılımlarından birisi de belki bu.

    Yani Arapça “ellerini kesin” ifadesini işitenler bunun ne anlama geldiğini artık biliyorlardı; çünkü Kuran onlara gerekli eğitimi vermişti. Bugün biz nasıl Kuranı inceleyip çelişkisiz anlamı buluyor isek, onlara da bu bilgi böylece verilmiş oluyor idi.

    Yani burada yine şu mesele çıkıyor karşımıza:

    Ayetlere ilk muhatap olan insanları Kuran aşama aşama eğitti. Kurana bugün yine her insan teki muhatap olduğunda Kuran yine o insanı aşama aşama eğitir. Aslında arada hiç fark yok. Tüm yanılgı ayetlere ilk muhatap olanların en başı olan Resulullaha sürekli bir de Kuranda yazmayan extra bilgilerin verildiği bu bilgilerin de başka bir kitapta; 200 yıl sonra yazıya geçirilmeye başlanan “dilden dile aktarım” kitabında olduğu yanılgısı.

    Kesin olan ile muğlak olanı harmanlarsanız siz her şey mümkün…

    Sonuç olarak alanında yetkin kişiler bir araya gelmeli, konuya ilişkin tüm Kurani ve mantıki argümanları ortaya koymalı ve “şu şu gerekçeler ile bu ayetteki “Arapça ellerini kesin” ifadesinin Türkçe karşılığı şudur demeli.

    Son olarak şunu da belirtmek isterim:

    “El kesmek çok çağdışı bir cezadır yok canım Kuranda öyle yazmıyodur” düşüncesi ile mesleye yaklaşıyor değilim. Biz sadece Allah ne demiş kuranda onu tam olarak anlayıp anlamadığımızdan emin olmalıyız. Çağdışı mı çağ içi mi, hakim olan anlayışların baskısından bir müslüman etkilenmemeli ve sadece hakikatın peşinden gitmelidir.

    Her müslüman “müslümanların, inananların ilki” olmalıdır.

    “‘Hiç zararı yok’ dediler. ‘Çünkü biz gerçekten Rabbimize dönücüleriz.’“İlk iman edenler olduğumuz için; Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız.” 26:50/51

    1. Kıymetli Halim dost,

      Söylediğiniz o kadar önemli bir nokta ki..
      “kendi terminolojisini insanlara benimsetmek”..
      Olabilirliğinden ziyade böyle olduğuna kaniyim.

      Hatta, en basitinden güneş, ay, yıldız, gündüz-gece, gök sandığımız Eş-Şems, El-Kamer, En-Necm, El-Leylü veNnehar, Es-Sema.. dahi bu şekilde..

      “El” takısı ile özel bir anlam yüklenmiş.. Bakın Göktekini değil, göktekinden temsille şunu, şunu.. kastediyorum diyor adeta..

  2. Kuran elinizdeki arapça nüsha ise Allah pek zor bir yol tercih etmiş olmalı. Bakın arapçaya hakim siz üstatlar bile 1500 yıldır tartışıp kafa yormak zorunda. Hani apaçıktı.

    1. Sn.Kazım Bakmaz:

      ‘’Kuran elinizdeki arapça nüsha ise Allah pek zor bir yol tercih etmiş olmalı. Bakın arapçaya hakim siz üstatlar bile 1500 yıldır tartışıp kafa yormak zorunda. Hani apaçıktı.’’ (diyorsunuz)

      -ٍYorum yaptığınız gibi değildir.Çünkü arapça anlaşılır bir dildir.Fakat bugün bazı yerlerde hırsız elinin kesilme şekli kur’an’a göre değil,uydurma rivayetlere göredir.Yani bir çok konuda kur’an’ı kur’an’la değil,uydurma rivayetlerle tefsir ve açıklanmasına çalışılmıştır.Bu nedenle bugün bir çok konuda halkın algılamış olduğu geleneksel din,yüce Allah’ın kur’an’la gönderdiği din ile pek alakası yoktur.

      -Kur’an,Allah’ın hükümlerini beyan eden,kolay anlaşılan ve hükümleri açık olan ilahi bir kitaptır.Tabii ki düşünerek,anlamaya çalışarak okumak gerekir.Bugün bile bir çok bazı kanun maddeleri hukukçular,hakimler vs.tarafından farklı şekilde yorumlanabilmektedır.İşte kur’an da her ne kadar açık olsa bile,insanların bilgi düzeyi,anlama ve kavrama yeteneği ve araştırma imkanı aynı olmadığından bazı konularda farklı yorumlar yapılabiliyor.Ayrıca bazı meallerde’’kur’an apaçık kitaptır‘’şeklindeki ifadenin de bir yorumdan ibarettir.Çünkü kur’an’ın bazı ayetlerinde geçen ( وقرآن مبين – الْكِتَابِ الْمُبِينِ ) ‘’ve kur’anın mübin,Ayatül kitabil mübin) şeklindeki ayetlerin gerçek anlamı‘’apaçık kitap’’değil,belki ‘’Allah’ın hükümlerini açıklayan,helali haramdan,hakkı batıldan,doğruyu yanlıştan,iyiyi kötüden ayıran,açıklayan kitap) demektir.Çünkü arapçada ( مبين )’’mübin’’ismi fail olup anlamı,AÇIKLAYAN demektir. Aşağıdaki (Celaleyn,Nuzemud dürer fi tenasubil ayati ves suver ve El Alüsi gibi tefsir metinlerinde de (مبين) mübin kelimesinin açıklaması bu şekildedir.

      Saygılarımla.

      (تفسير الجلالين ) (وقرآن مبين) مظهر للحق من الباطل عطف بزيادة صفة.)
      (نظم الدرر في تناسب الآيات والسور )
      تفسير سورة الحجر » ) تفسير قوله تعالى ( الر تلك آيات الكتاب وقرآن مبين
      (وقرآن)عظيم الشأن كما يشعر به التنكير( مبين) مظهر في تضاعيفه من الحكم والأحكام أو لسبيل الرشد والغي أو فارق بين الحق والباطل والحلال والحرام (تفسير الألوسي )

  3. sevgili AH-HA senin yazdıklarını uzun zamandır bir kaç yıldır takip ediyorum ve kısmet bugün demek ilk defa yorum bölümüne yazıyorum. Evvela Alemlerin Rabbı olan ALLAH senden razı olsun sadece bir sorum vardı cevap vermen için zamanını alırsam hakkın helal et sorum bu üstad içimizde yanan bu yokluk ateşini nasıl körükleyebiliriz bir tavsiyen var mı? Sevgi ve selametle kal.

    1. Kıymetli Hasan, öyle bir soru ki..
      Ateşinden önce yokluğu anlamak gerek..
      Yokluğu anlamak için de önce “Var olabilmek” şart, yıllarca… Aktif Bilinç.. İrade’nin devreye sokulması.. Riyazet: Dengeli Yaşam yazı dizisi işte bu var olma mücadelesini aktarmaya çalışıyor, dil döndükçe..
      Eğer “kendimiz olarak” Var olamazsak, toplumsal şartlandırmaların ürünü egomuz ile yok olmaya zorlanırız, tüm şartlanmalarımızla ki, bu yol kapalı. İrademizi yaratmadan nihayetinde İrade’nin asıl sahibine teslim edemeyiz > Yokluk..

      Aşk, iradi değildir, elde değildir. Körük için kullanılamaz. Belli bir şuur/kalp hassasiyetinden sonra kendiliğinden dökülür. Bu nedenle iradi olan eylemlere yönelmek uzun vadede kıvılcım çıkartacaktır.

      Kıymetli can, cevap olarak -hap, sihirli iksir olmayan- paylaşabileceğim şunlar var, geri kalan her şey bunların açılımı (detayları o ilgili paylaşımda):

      – Her şeyin başında, sorgulama-kurcalama cesareti/yiğitliği
      – Akıllı olan herkesi -taklite düşmeden- değerlendirmek, kendi meşrebimizi ortaya koymak.
      – Meşrebimizi inşa ederken, her daim şükretmek, Mülk Allah’ındır deyip şımarmamak.
      – Hizmet eri, verici olmak..
      – Doğal olmak..
      – Alışkanlıklarımıza zor gelen eylemlerde bulunmak, tembelliği kırmak, beyni esnetmek (en basitinden evde bulaşıkları yıkamak.. :))
      – Tekamülden uzaklaştıran davranışın zıttı tespit edilip antrenmanını yapmak..
      – Sık iç gözlem, sessizliği dinlemek..

  4. Herkese merhabalar, öncelikle aklıma takılan birçok sorunun cevabını bulabildiğim böyle bir siteyle karşılaştığım için çok memnunum. İnsan neyi ararsa onu bulabiliyor bu internette, kötüye yönelmek isteyeni kötüye, iyiye yönelmek isteyeni iyiye doğru yönlendiriyor. Ben de bu siteyi doğru zamanda bulduğumu düşünüyorum, bazı yazıları henüz sindirememiş olsam da kafamda düğümlenmiş düşünceleri birer birer açılmasına yardımcı olduğunu söyleyebilirim. Kafama takılan bazı soruları zaman zaman sizlerle paylaşmak istiyorum. Sormak istediğim bazı sorulardan bazıları:

    1) Kuranı okurken hangi ayetlerin muhkem hangi ayetlerin müteşabih olduğunu nasıl anlayacağız?
    2) Bu yazıyla ilgili olarak soracak olursam, eğerki ayette gerçekten böyle bir el kesme durumundan bahsediliyorsa, peygamberimiz zamanındaki ateistler veya inkarcılar bu duruma karşı çıkmamışlar mı?
    3) Peygamberimiz Kuranı tebliğ ederken inananlar tarafından özellikle müteşabih ayetler için tefsir edilmesi istenmiş midir, hadisler içerisinde müteşabih ayetlerle ilgili açıklamalar var mıdır, bu yönüyle hadisler faydalanılabilir mi?

    Şimdilik aklıma gelenler bunlar, teşekkürler

    1. Diyelimki kesme geciyor….basimizin ustune ama diyoruz..1400 yil gecmis toplum sosyoloji degismis…Allah acaba bu kelimeye baska cozum cikarm anlam vermemismi..diye bakiyoruz….evelallah buluyoruz..bir suru cozum sunmus..halini duzeltenleri afdederiz….baska yerde hapis yani cozum var..ve oterite diyelim el kesme yerine bu cezalari verdi..peki bu kuran ahiretteki sorguya aykiri mi…..kesinlikle hayir….o zaman savunmamiz hazir..kesmedik Allahim..cunku halini duzeltmisdi zamanla hapisde sonunda affedip saldik deriz…….yada hapis aliikonma geciyordu hapsettik deriz..hepsini gec…eger tek anlamli kelime gonderseydin keserdik..ama sen bircok anlamli kelime gonderdin.ve kitabinda farkli anlamlarda kullandin bizde o anlamlari aldik diye savunma yapariz..Allah hatamiz varsada insallah affeder……

  5. 5/MÂİDE-38

    8. min Allâhi : Allâh’tan (c.c.)

    Bu ifadeden yani min Allahi den kasıt nedir ? Allah dan demektir ama Allah dan derken bu Allah dan gelen bir cezamıdır yoksa hırsızın Allahdan çaldığı mal mıdır ?

    Allah için savaş ganimetleri ayrılır yahut zekatlar sadakalar vs..toplanır

    Bunlar Allah’ın malıdır..!! Yani min Allah dır

    Sonra hırıszlar (erkekler-kadınlar)

    6. bimâ kesebâ : kazandıklarından, yaptıklarından dolayı
    7. nekâlen : ibret verici, korkunç bir ceza olarak
    8. min Allâhi : Allâh’tan (c.c.)

    Çevirelim burayı ; biriktirdiklerini naklettiler Allah dan

    Yani hırsızlar Allah dan çalmışlar

    Sonraki ayette böyle yapanların tövbe ettiklerinde ellerinin kesilmiyeceği bildirilir

    Not ; Padişah hırsızlık yaparsa padişahın gücünü kuvvetini mecazi anlamda nasıl keseceğiz ?

  6. Kardeşlerim, bu kadar tartışma gereksiz. Asrı saadette hırsızlık sebebiyle el keilmiş midir? Buna dair kaynağı kesin, nakil zinciri eksiksiz günümüze kadar gelmiş hadis-bilgi-belge varsa, el kesilir. Yoksa, mecazidir ve konuyla ilgili olan diğer ayet ve hadisler de dikkate alınarak hüküm uygulanır. Nokta.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir