Yol Göster Bilmeceme!

“Çekim yasası”, “Yakarış” gibi zihin gücü veya DUA gibi iç farkındalığın kudreti sonucunda dilediklerimizin gerçekleşiyor olması -bu eylemleri ve sonuçlarını önceden (!) hazırlamış veya hazırlamakla sorumlu -onay merkezinde kurulu- bir tanrı olmadığına göre- bizlere alınyazılarımızın baştan yazılı bir senaryo olmadığını, “Tümel İradenin” hemen şimdi bizlerden, bizlerin “özgür iradeleri” olarak çıktığını ve evrenin ortak kaderini şekillendirdiğini hissettirmekte sanki?

Ama öte yandan da acılarımdan, sıkıntılarımdan kendimi kurtaramamam, kendimi değiştiremeyip kısır döngümden çıkamamam da alınyazımın “belirli” olduğunu, özgür irademin olmadığını da göstermekte?

Bu durumda hangi durumlarda ve ne kadar özgürüz?

*/ Bir olgunun önceden bilinebilir/hesaplanabilir olması (Güneş tutulmasının vakti gibi) her şeyin determine (belirli) olduğunu gösterir; ama belirleyen bir özün/ mertebenin/merkezin/kimliğin olduğunu göstermez.

Hesaplanabilir/belirlenebilir davranışlarımızda (içgüdü, dürtü vs.) “özgür” ve “irade” sahibi değiliz. Bu nebatî-hayvanî yönümüzdür. Ama “İlham” ile yaşarken, “DUA” ile dilerken, hesaplanamaz/önceden belirlenemez hâller sergilerken TEK’te olarak, TEK’ten varlığımızı aldığımızın farkındalığı ile, yâni “özgürce” (Ben-O) “Yaratabilmekte” ve (Ben-O) “Dileyebilmekteyiz”. /*

İrâdemizin olmadığına inananlar, Allãh isimli varlığın bütünlüğünde (?-hâşâ-) “~Alîm” özelliği olduğundan, zerresinde (? -hâşâ-) de “İlim” açığa çıkar diyor, inanıyor ve itiraz etmiyor iken, “İrâde” sahibi oluşu gereği, zerrede de “İradenin” açığa çıkışını neden kabul etmiyorlar acaba? İradenin açığa çıkışı “İrade sahibi” olmak demektir.

*/ Allãh, yüzden bir eksik (yâni sonsuz) özelliklere “sahip” bir merkez/ kişilik/ kimlik değildir. Varlıktaki bu özellikler/isimler ancak farzı misal birimlerde/ merkezlerde/ kişilerde/ kimliklerde sanal bir “sahiplik” olarak açığa çıkar. */

Bana İradeyi, İlmi öteden/özden/esma boyutundan bir kişi/varlık/yer mi veriyor, yoksa ide, ilim vs. ben de Varlık bölünemez TEK olduğundan “kendiliğinden” mi var?

Ne olduklarını belki de hiçbir zaman bilemeyeceğimiz; gerçekte hayalimizdeki gibi asla olmayan, ama defalarca yinelemekten çekinmediğimiz Özdeki (?) zât/esma/ceberût vs. boyutları “kendiliğinden” irâde vs. sahibi olabiliyor iken, neden “ben” dediğimiz de, aynı TEK’te oluşu nedeniyle “kendiliğinden irade sahibi” olmuyor?

Neden “taşı attıran O” deyip Varlığı bölüyoruz? “Taşı atan ben”, “taşı bana attıran O” veya “Taşı atan O” hayâli ayrımları mı, yoksa sadece “Taşın atılması” gerçeği mi, kendiliğinden…?

Varlık TEK ise, alınyazımızı bizden ayrı, baştan-önceden yazmış bir merkez/kimse/yer(ler) var olabilir mi? TEK neyi, kim ve ne için yazıyor? Kim, nereden ve nasıl program koyuyor? Bu sorulara cevap verirken TEK’i ÇOKlaştırıyoruz aslında!

Gerçekte baş-son, önce-sonranın olmadığı Varlıkta “önceden yazılı” ifâdesinin anlamı kalabilir mi?

“Ben” ile “O” diye iki ayrı varlık yok ise, gerçekte “O kaderimizi yazmıştır” ifâdesi doğru mudur? “Ben” de TEK’in kendisinde olarak, TEK’in “varlığından varlığımı alarak” kaderimi yazabilirim, doğru değil midir?

İnsan gibi olamayacak olan ÖZ’ün yazacağı bir senaryo olabilir mi? Öz diye diye acaba tanrımızı mı güncelliyoruz? Nasıl bir şey bu Öz ki, her şeyi ona atfederek kendimizden uzaklaştırıyoruz?

ÖZ hemen, şimdi benimle açığa çıkmıyor mu? İrade, İlim “ben”imle açığa çıkmıyor mu? (Teşbihen) Sanal olarak ayırıp “O” dediğimiz açığa çıkabilmesi için sanal “ben”e muhtaç değil mi?

Sorular, sorular, sorular…

Anlayana kadar tekrar tekrar sil baştan.

Belki de sonunda anlayamayacağımızı anlayıp gaybolmak var.

Sonsuza dek bulamamak… Anlama Doyamamak…

“O” diye sanal olarak bölüp işâret ettiğimiz varlığa/varlıkta hayranlığımızı sonsuza dek itiraf etmek.

Yã Hû, “Nasıl” bir şeysin SEN?

Yol göster bilmeceme!

Yol Göster Bilmeceme!” hakkında 7 yorum

  1. Kur’an ayetleri incelenince ALLAH’IN kader konusunda kullun yapmasuı gereken sorumluluklar yerine getirmesi için açıklandığını görüyoruz.(Benim Şahsi yorumum)
    Kaderim de varmış mantığı ise İnanaçsız İnsanların özelliği olarak gösteriliyor. örneğin yaklaşık olarak yazıyorum; ALLAH dileseydi bizde İnanırdık veya ALLAH’IN yardım edeceğine biz niye yardım edelim gibi.
    Müminlere ise korkmayın doğruyu yapmaktan. Herşey BENİM kontrolüm altında diye söyleyerek kulunun doğruyu yapmasına destek sağlıyor. (İstese gücü yeter ama İradeden O zaman bahsedilemez)(Benim Şahsi Yorumum)

  2. Kendini bilen RAB’ bini BİL’ir. RAB’bini bilen; ALLAH dilerse; ALLAH’a Vuslat OL’ur. ALLAH’ a Vuslat OL’ AN HÛ ‘nun SIR’ larına ermeye başlar. :))

  3. Madem cevap yazacağız o halde buyurun cevabı…
    Haydi daha ileri gidelim.
    Mürşid Allah C.C. olsa ne güzel olur du değil mi?
    Haydi daha ileri gidelim.
    Allah C.C. Mürşid olursa muhatabı kim olurdu?
    Haydi biraz daha ileri gidelim.
    Mürşid Allah C:C olursa ve dilerse göndermek… Nebi i A.S zuhur olur muydu?
    Haydi biraz daha ileri gidelim.
    Nebi i A.S. zuhur ettim dese Allah C.C. Mürşidim ne olurdu?
    Haydi biraz daha ileri gidelim …
    Ben Nebi i A.S. ım dese ve eklese daha ben hariç 12 Nebi i A.S. var …Ne yapardık?…
    Allah’ım seni çok seviyor ve yanlışlar dan sana sığınıyorum.
    Selam ve sevgiler…

  4. ifade etmek bile cehaletin yansıması..olması gerekenler diye özetliyorum aslında…var olan bir yazgı var bence…olmasa ben olmazdım kısaca :) bu yazgıyı kitap defter tabirleri karıştırabilir..var olanın nasıl olduğunu bize verilecek olan ilim kadar bilebiliriz…sonsuz sayıda oluşumun bir kaçını bilebilmek…onca açan,büyüyen,yetişen bitkiler var..onlar da tohumdu ve gelişip tekamülünü tamamlıyorlar…özgürsek hadi havada yürüyelim :)

  5. ZOHAR’da şöyle der;

    “O tüm dünyaları yarattı ve iki sisteme ayırdı, şöyle yazdığı gibi: “Tanrı birini diğerine karşı yarattı,” bunlar ABYA olarak bilinen dört kutsal dünya ve karşılarında kirli olan ABYA dünyalarını yarattı. Kutsal ABYA dünyalarına ihsan etme niteliğini verdi ve kendileri için alma niteliğini ayırdı ve bu niteliği kirli olan ABYA dünyalar sistemine koydu. Bu yüzden Yaratan’dan ve kutsal tüm dünyalardan ayrı oldular.”

    “Böylelikle yaratılışın düşüncesinin ruhumuza işlenmiş olan alma arzusunun ıslahı olduğunu net bir şekilde açıkladık. Bunun için O iki tane dünyalar sistemi yarattı, biri birine karşı olarak, ruhlar buradan geçerler ve ikiye ayrılırlar, beden ve ruh, bir birlerinde kıyafetleşirler.”

    “Onun düşüncesi her şeyi tamamlar, zira O bizim gibi hareket etmek zorunda değildir. Bu düşünce vasıtasıyla tüm ruhlar ve dünyalar tüm hazlarıyla ve Onun planladığı tüm sükûnetle son formları olan son ıslahta hemen yaratıldı, şöyle ki ruhlardaki alma arzusunun tümüyle ıslahından sonra ve saf ihsan etme koşulunda, tıpkı Yaratanları gibi.”

    “Şöyle ki Onun Sonsuzluğu, geçmiş ve şimdi birdir, gelecekte şimdi gibidir ve zaman diye bir şey yoktur. Bu yüzden bozuk ve ayrı bir alma arzusunun Sonsuzlukta hiç yeri olmadı.”

    “Bunun nedeni mükemmelliğin orada materyalleşmemesi, çünkü gelecekteki üçüncü hal zaten orada sanki varmış gibi materyalleşmişti. Orada görünen tüm mükemmellik gelecekten şimdiki zamana doğru yansımasıdır, ancak gelecek iptal edilebilseydi şimdiki zaman da olamazdı. Bu yüzden üçüncü hal birinci halin gerekliliğini sağlamaktadır.”

    “birinci hal iki zıt sistemin ikinci halde var olmasına olanak kılar ki arı olmayan sistem tarafından kirletilen beden alma arzusunda var olabilsin ve kendisini ıslah edebilsin. Arı olmayan dünyaların sistemi olmasaydı, o alma arzusu olmazdı ve ıslah edemezdik ve üçüncü hale gelemezdik zira “kişi içinde olmayanı ıslah edemez.” Dolayısıyla arı olmayan sistem birinci halden nasıl doğdu sormamız lazım, çünkü birinci hal materyalleşmesini ikinci halde gerekli kılıyor.”

    “Yaratan bize ikinci halde iki yol ayarlamıştır:

    A) Manevi yol olan Torah ve Sevaplar.

    B) Istırap Yolu, çünkü acı bedeni rafine eder ve alma arzumuzun formunu Ona tutunmak için ihsan etmeye çevirir. Hocalarımızın dediği gibidir – “Tövbe edersen, iyi, etmezsen, senin üzerine Haman gibi bir kral getireceğim ve o seni tövbeye getirir”. Hocalarımız şöyle dedi: “Bağışlanırlarsa, zamanı hızlandıracağım, yoksa, zamanında”.

    Bu şu demek, eğer birinci yol vasıtasıyla bağışlanırsak, yani Torah ve Sevaplar ile, o zaman ıslahımızı hızlandırırız ve ıslaha zorlanarak ve zamana yayılmış acı ıstırabına gerek kalmaz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir