Bazı Gerçekler Niçin Saklanır?

amigdala-toplumİnsan beyni milyonlarca yıllık bir sürecin, tarihin saklandığı Holografik bir Levhadır (Levh-i Mahfûz). Öyle ki, yeryüzünün bizlere dayattığı tüm o koşulların ve yaşattığı mücadelelerin, bizlerde ortaya çıkarttığı savunma stratejilerinin, davranış kalıplarının hepsinin özetini, benliğimizin karanlık kuytularında içselleştirmiş ve çoğu zaman farkında olamayacağımız bir şekilde yaşıyoruz. İlkel dürtüler veya içgüdü olarak çalışan bu mekanizmalar bizlere avantaj sağlayabilmeleri için evrimleşmiştir.

Amigdala

Örneğin, limbik sistem adını verdiğimiz beyin bölgesindeki ‘amigdala’ adlı sinir düğümü sert ve çetin doğa mücadelelerine karşı canlı bünyesinde tehlike anlarında kaç/saldır tepkilerini oluşturmak ve bunları kaydedebilmek için gelişmiştir.

İnsan beyni bir yandan ego duvarı inceldiğinde kendisinde ışıltılı ve derin bir huzur denizini çıkartacak potansiyele sahip iken diğer yandan da birkaç miligramlık hormonal değişim veya çok küçük bir dışsal uyaran ile dünyaya bakış açısı tamamen farklılaşacak kadar da değişkendir, zayıftır. Rahatlık alanımızdan çıktığımızda veya bu alanımıza dokunulduğunda amigdalamız da hemen uyarıldığından korkularımız harekete geçecektir. Amigdalanın beynimizin en derin bölümünde yerleşmiş olması, en ilkelinden en kompleksine kadar tüm omurgalılarda bulunması, bu bölgenin daha hayatî fonksiyonları icrâ ettiğinin göstergesi. Korkularımız tetiklendiğinde veya tehlike hissettiğimizde çok daha sonraları evrimleşen, aklı işleten gelişmiş beyin bölgesinin (neo-korteks) örtülmesi, pasifize olması da bu nedenle. Limbik sistemle birlikte duygusallıkta takılı kalmamızın nedenlerinden birisidir, amigdala.

Toplumsal Amigdala

İnsanoğlunun hayvanîlikten ayrılıp bilgisini artırmaya başladığı günden beri birbiriyle mücadele etmeye, hatta savaşmaya devam etmesinin nedenlerine “Bilgi Farklılığı” da eklenmiştir. Rahatsız olmasını veya savaşmasını engelleyebilecek, “entelektüel bilgiyi işleyen” gelişmiş ön beynine rağmen, toplumsal amigdala baskın çıkmakta ve farklı kişiler, gruplar, toplumlar farklı inanç bilgisine sahip oldukları ve paylaştıkları için, ilkel güdülerinin doğrultusunda kaderi çizilen insanlar bu durumu rahatlık alanlarına müdâhale olarak algılar ve rahatsız olurlar. Çünkü orjinal bilgi, elde edilmesi rahat olan taklit bilginin bölgesini taciz etmektedir.

Toplumsal Amigdalanın vereceği tepkiyi bilen, kaderini dürtüleriyle değil de, ön beyinleriyle egolarını kontrol ederek çizen Hissiyat sahipleri de toplumların ezberlerine ya hiç dokunmamış veya yumuşak dokunuşlar yapmış, aydınlanmanın/gerçeğin bilgisini binlerce yıldır gizli mekânlarda hak edenlere (içgüdülerine karşı mücâhede eden Sabır sahiplerine) ve döneminin mecazlarıyla da halka vermiştir.

*/ Bu mecazlar halkın inandığı hikâyeleri, batıl inançları da içerebilmektedir. /*

En ufak bir karşıt-uyaranda dünyası değişen egoya kaldıramayacağı yükü Sistem yüklemez. Kişi hazır olduğunda/yandıktan sonra ise kendisine otomatik olarak yüklenmeye başlar. Bir civcivin içerisinde bulunduğu, korunduğu, beslendiği yumurtanın kabuğunu, o civcivin kendisi, kendi çabasıyla kırıp dış dünyaya çıkmadan önce, dışarıdan müdâhale ile kırarsanız, o civciv hazırlıksız yakalandığı yeni (!) yaşama adapte olamadığı için bu ortamın şartlarını kaldıramaz ve kısa sürede ölür. Yâni yeni ortamı kaldırAmaz!…

Varlık âlemindeki Rahmãn (Kimliksiz “O”nun Bilinemezliğini) ve Rahîmi (Kimliksiz “O”nun Bilinebilirliği) “esirgeyen, acıyan, bağışlayan, şefkatli (!)” gibi insanî duygularla yorumlayan; öldürdüğümüz hayvanları afiyetle ve büyük bir keyifle yerken üzülmeyip de, ölen-öldürülen-öldüren bizlere de, Sistem’de duygusallığın geçerli olmadığını bilmeden farkındalıksız/otomatik/tepkisel olarak üzülen-sevinen-kızan; ama nötr=yorumsuz olamayan biyokimyasal fabrikalarımıza (beynimize) bazı gerçekler elbette açıkça anlatılmaz. Din, tasavvuf, bilim vs. şartlandırmalarıyla/ezberleriyle, kendimizde açığa çıkarmadığımız, orijinal olmayan taklit bilgiyle de Gerçeğe ve onun yaşamına hazır olamayız.

Elbette burada duygusallığa veya taklit bilgiye karşı bir tavır sergilemiyoruz. Sadece, birçok eylemi beyninin biyokimyasından kaynaklanan ve duygusallıkla ömür geçirenlerin, duygusallıkta takılı kalanların, taklit ettiklerinden başka sermayesi olmayanların gerçeklerle yüzleşemeyeceğini veya çok zorlanacaklarını, dinsel/toplumsal/sosyal kalıpların kaplamış olduğu sinirsel işletim sistemlerinin çökebileceğine işâret etmeye çalışıyoruz.

Anlatıldığında gerçekleri kaldıramayacak veya anlamayacak olanlara bunların anlatılmaması veya adım adım anlatılması, nasibinde varsa yenidünyaya çıkacak olan beyinler için birer rahmettir, onların korunması içindir. Burada gerçeği saklayan, açıklayan birileri, belirli bir grup değil, birilerinden otomatik olarak açığa çıkartan Sistemin kendisidir.

Evren/Dünya Kitabında hiçbir şey eksik bırakılmamış, her şeyden örnek verilmiş olduğundan Görünür Dünyamızda bu konuyla ilgili misâli de okuyabiliriz:

Çocuklar akılları kesene kadar oyalanmaları için bir takım “Ali Baba ve Kırk Haramiler” masalları ile büyütülür. Akılları gelişmeye başladıkça, büyüdükçe içinde bulundukları ortamın gerçekleriyle zorlanmadan yüzleşirler ve ona adım adım uyum sağlarlar. Ali Babanın, Haramîlerin işâret ettikleri, Gerçekler yavaş yavaş fısıldanır.

Bu yansıma örnekte olduğu gibi, Müslümanlık, Hıristiyanlık bilgileri, ötedeki (!?) cinler-periler-şeytanlar-melekler-ahret mecazları, Kutuplar, Gavslar, üçler-yediler, Baba-Oğul-Kutsal Ruh vs. kavramları yüklenen beyinlere de duygusallıklarından ve taklitten sakındıkları ölçüde içsel veya dışsal rehberi tarafından bu kavramların işâret ettiği gerçekler fısıldanmaya başlanırr.

Fısıltı orijinal bilgidir, ilhamdır; İNSAN’lığın göstergesi olup Âdemde açığa çıkar. Fısıltının şartı Akıl Yaşını büyütmektir. Büyütmenin anahtarı ise duygularımızın bizi kontrol etmesinden ziyâde bizlerin o duyguları kontrol edebilmesidir. Aklını büyüttükten sonra isteyen istediği duyguya ve duygusallığa bürünebilir!

Duygusal olmakla olmamak bizlerde bir olduğunda, özgürce kızabilir, özgürce kahkaha atabiliriz! Çünkü öfkeyi, yâni salt “Celâli” dengeleyen “Halîm” mânâsı da bizde açığa çıkmıştır. İçte denge varsa farkında olur insan!.. Kontrol edebilir, dilediği gibi oynayabilir duygularıyla!

Gerçekler duygularımızı değil; duygusallığımızı, duygu selimizi bırakarak hissedilebilir ancak.

Sistem o kadar hayret verici ki, aslında her şey apaçık anlatılmış; ama duygusallığın/şartlanmaların bürümüş olduğu egomuz nedeniyle gözümüzün önündeki hakîkatten her an perdelenerek, yâni İblisimizi Özümüze secde ettiremeyip her an Cennetten kovulmaktayız. Bizlere mecaz olan gerçeğin dili farkındalıksız/kontrolsüz duygusal olmayan “akıl sahipleri” için apaçıktır. Onlar için Yaratıcı ÖZ’ün Bilinemezliğinden başka, “Sır” diye bir şey yoktur.

Bazı Gerçekler Niçin Saklanır?” hakkında 12 yorum

  1. Çok güzel bir yazı. Çok faydalandım. Çıktı alıp iş yolunda da okuyacaktım ama yazıcım, yeni doldurttuğum kartuşu algılamadı bir türlü. Hafiften bir öfke ve sabırsızlık belirdi ama neyseki duygularımı -eskisine nazaran- daha bir kontrol edebiliyorum :) Yakında istediğim duyguya ve duygusallığa bürünebilirim dilerim (acelem yok. yeter ki her şey sindire sindire olsun. kabuğumu -civciv misali- kendim kırmak istiyorum. İNŞEALLAH)

    Ellerinize, yüreğinize, ruhunuza sağlık.

    Selam ile.

  2. Üsteki bir kaç paragrafı saymasak genel itibari ile derin ve güzel bir makale olarak hissettim.
    Hoştur bana senden gelen:
    Ya hilat-ü yahut kefen,
    Ya taze gül, yahut diken
    Kahrında hoş lutfun da hoş

    Gerek ağlat, gerek güldür,
    Gerek yaşat gerek öldür,
    Aşık Yunus sana kuldur,
    Kahrında hoş, lutfun da hoş

  3. Sen adli zulüm sanma
    Teslim ol oda yanma
    Sabret sakın usanma
    Mevla görelim neyler
    Neylerse güzel eyler…

    Deme şu niçin şöyle
    Yerindedir o öyle
    Bak sonunda sabreyle
    Mevla görelim neyler
    Neylerse güzel eyler…

    Erzurumlu İbrahim Hakkı

  4. Yazıyı çok güzel hazırlayıp sunmuş’ sunuz.Tebrik ediyorum…
    Ancak:
    Allah C.C. nun izin verdiği veya yaşatmak istediği bazı olayları, yukarıda yazılı düzenli sıralar ve sonuçlar harici de yaşayabilirsiniz.
    Bu yaşanan olaya tüm gücünüz ile bilinç ve istekle karşı çıkabilir ,ortadan kaldırmak ”nötr etmek” isteye bilir ,ancak; bunu Allah C.C. yardım etmeden kesinlikle başaramazsınız…
    Bu etki bildiğiniz yöntemler haricinde ,bildiğiniz noktalar dışından da olabilir…
    Bilinciniz açık olsa da , olayı ortadan kaldırmayı isteseniz de etki edemezsiniz…
    Olayı sonlandırma gücünüz olamaz…
    Bitirme mekanizmanız iflas etmiştir…
    Allah C.C. yardım etmeden bu olaydan kurtulamaz,yaşamaya devam edersiniz.
    Bu öyle bir olaydır ki gerçek olarak an be an yaşarsınız.
    Allah C.C. nun yardımı yetişince ki bunu idrak ederek bilirsiniz ”Size öğretir”kurtulunca da ,Hamd ve Şükrünüzü arttırırsınız…
    Ders almış ,öğrenmiş ve bitmiştir…
    Örnek : Şeytan lain İNSAN’ın iki kürek kemiği arasını yalarsa ağız küfür konuşur…
    Allah ım olumsuz İptila lardan sana sığınırım …Bizi koru…
    Selamlar…

  5. Sırlardan öyle ”SIR” lar da vardır ki ,Yaratan Allah C.C. o sırların ,sırlı kalmasını ister…Sır olmasını sever ve …
    ”SIR”dır sakın kimseye söyleme diye buyurur…
    Acizane sunmak istedim…
    İnşallah haddimi aşmamışımdır…
    Örnek: Bazı büyüklerimiz bunun aslını açıklasam çıldırırsınız, derler…
    Selamlar…

  6. Merhabalar ;

    Ben sitenizi yeni keşfettim ; üstat Ahmet Hulusiyi kapasitem yettiğince anlamaya çalışıyorum. Yazılarınız ve paylaşımlarınızda çok güzel , elinize ve yüreğinize sağlık . Her gün öğrendikçe değişiyorum . Kozamızdan kurtulanlardan olmayı ümit edeiyorum .
    Ben de Mevlana’dan alıntı ile kendimi ifade edeyim ;

    Her gün bir yerden göçmek, ne güzel
    Her gün bir yere konmak, ne güzel
    Bulanmadan, durmadan akmak ne güzel
    Dünle beraber gitti cancağızım
    Ne varsa düne ait
    Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

  7. üstat ahmet hulusiyi anlamaya çalışmak, işte hatice hanımda zuhur ettiği üzere, ALLAHI(c.c) sevmek demek, ALLAHI sevmek sevgiyi sevmek demek, sevgiyi seven, ne olursan ol gel diyen mevlanayı sevmek demek, ben gelmedim kavga için benin işim sevgi için, yaradılanı severiz yaradandan ötürü diyen yunusu sevmek demektir

  8. Merhaba ;

    Bu yazıda anlamadığım bir yer var; bilen ve anlayanlardan yardımlarını rica ederim. Kutuplar, Gavslar, üçler yediler mecazları (bunlarda mı mecaz?) neye işaret etmektedir? Şimdiden çok teşekkürler.

  9. Bu tanımlamalar yaşanılan dönemdeki, beyni ve bilinci en gelişmiş kişileri ifade etmek maksadıyla kullanılır. Ve bu kişilerin “kimlik müslümanı” olma zorunluluğu da yoktur.

    1. Bir insan ancak bu kadar güzel cevap verebilirdi. ”Kimlik Müslümanı”… Allahım bizi sıfatlara bürünen kullardan olmayı nasip etmesin.. Ahmed Hulusi gibi olmalı İnsan… Sıfatlarından arınmış. Ne şeyh ne şıh ne tarikat… Allahım Ahmed Hulusiden razı olsun.. İnsan olmanın ne büyük bir lutuf olduğunu öğrettiği için ve kalıcı bir şuur edinebilmemizi daha doğrusu var olan şuurumuzu dirilttiği ve açığa çıkarttığı için. Hayırlı Cumalar olsun İnşaAllah… edit: -amin (AHHA) :)-

  10. Euzû Billahi min eş Şeytanir Raciym

    Selamlar

    “Örnek: Bazı büyüklerimiz bunun aslını açıklasam çıldırırsınız, derler…”
    veya “beni öldürürdünüz, yaşatmazsınız vb.” böyle sözlere tasavvuf hikayelerinde bol bol denk gelebiliriz…

    Yani: “öyle saçma sapan şeyler olan bilgilerle doluyum ki! ben bile neye inanacağımı bilmiyorum” demek istemektedir :))

    La de get işine demek istiyor aslında…

    Allahu Teala, akıl fikir vermiş! aklını kullan ve bol bol tefekkür et!..

    Kur’an’dan başka kaynaklara kesinlikle itibar etmemek lazımdır.

    Batıni kelamlara, kişilere de itibar etmemek lazımdır.

    Şeytan, böyle ortamlarda icraat yapmayı sever, asla rahatsız edilmeyi istemez ve sevmez! kuyruğuna basar veya dolanırsanız da, hemen: bunlar bana darbe yapıyor!! yok yok montajj yapıyorlar!! diye ortalığı ayağa kaldırır…

    1. Dediklerinize katılıyorum, benim vurgum biraz daha farklı bir yönüne idi.. Anlatılmayan sırlar, süpermenvari masallar değil elbet :).
      Bugün özgürce konuşabildiğimiz bir çok dini meseleyi daha 10 yıl önce konuşamıyorduk. En basitinden bu şekilde de yorumlayabilirsiniz.

      Ara ara da soruyor bazı arkadaşlar: Kur’an odaklı paylaşımlar yapmana rağmen Kur’an’da yeri olmayan Tasavvuf’tan bahsediyorsun, bu çelişki değil mi?

      Tasavvuf deyince aklımıza doğal olarak günümüzdeki yozlaşmış, miskinleştirilmiş, uyuşturulmuş versiyonları geliyor. Aslında versiyonları dahi değil.. Şeriat kelimesini kullanınca da benzer çağrışımlar oluşuyor malum.

      Tasavvuf [Kökü Sofia > Bilgelik] derken, Kur’andaki “Takva” kelimesinin kapsamındakileri anlıyor ve bu temelde kullanıyorum;

      İhsanı, Salih Ameli, Tefekkürü, Cihadı, Rahmeti (hoşgörüyü), Rızayı, Sabrı (yanlışı düzeltme çabası), Haksızlık karşısında izzetli, çetin; Müminlere (güven için çalışanlara) karşı Şefkatli olmayı (48:29), Aksiyoner bir hareketi anlıyorum..

      İnanç ile İman farkını..
      Güvenip oturmak ile Harekete geçmenin farkını..

      Yani Kur’an ilkelerinin hassasiyetle, incelikle benliğimizde ve toplumumuzda uygulanarak Hikmet’in, Furkan’ın açığa çıkışını..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir