21. yy insanlığının Sûr’una üfürülen nefesin bir neferi olabilmenin yolu.. Değerlerini tüketerek, yozlaştırarak azap içinde can çekişen; ölmekte olan bir toplumun canlandırılması (Kıyameti), tüm varlığı Hak ile kucaklayan diri bir hayat görüşünün (~Allah’ın dini) ikamesi için gayret etmek. “İnanan” bir insan modunu aşıp Özüne Güvenen ve topluma güven veren bir Mü’min pozisyonuna dirilmek (ba’s).. İman & İnanç ayrımı yazısına devam et
Kategori arşivi: Kurandaki Din
SÛR’a Üfürüldü!..
“Onu (ÇAMURdan Beşeri) şekillendirip RUH’umdan (~ilahi bilgelikten) (diriltici) NEFES verdim…” (38:72).
“SÛR’un içine NEFES veril-Dİ” (39:68).
SÛR (ṣād wāw rā) = Sûret kelimesinin çoğulu, taSaVvuR, taSViR edilen şeyler, biçimler, formlar, imgeler; belki de hologramlar! Yoksa inanılan, uzak bir hikayeye indirgenmiş şekliyle boru, hatta düdük demek değil. SÛR’a Üfürüldü!.. yazısına devam et
Nebiye Salavat
Salât > ṣād lām wāw kökünden; “arkasından yürümek, yönelmek, desteklemek, teşvik etmek”
Özellikle “yönelmek” anlamı için > 75:31-32 : İlahi yönümüzü desteklemek, o yönümüze yönelmek..
Çoğulu Salavat..
• Allah ve melekleri Nebiye salât (yusalluna ala) eder (33:56). > Yozlaştırılmış, içi boşaltılmış nokta burası. Dikkat, Muhammed’e veya Rasul’e değil, Nebiye salât!
Geleneksel din anlayışında unut(tur)ulmuş olsa da şu ayetleri de aynı dikkatle göz önünde bulunduralım.
• Allah, melekleri aynı şekilde tüm müminlere salât (yusalluna ala) eder (33:43).
• Nebinin bizzat kendisi de müminlere salât (salli aleyhim) ediyor (9:103).
Şimdi, ilk müslümanlara, sahabeye “Nebiye Salât edin” emri geldiğinde “Allahumme salli ala Muhammedin…” ile başlayan bir takım cümleleri mi tekrar etmeye başlamışlar?
Yoksa Medine döneminde artan Münafık faaliyetlerine karşın (Bknz. Ahzab 56-61) Nebiye fiilen destek mi olmuşlar, arkasında mı durmuşlar?
Gerçekten Allah ve melekleri/güçleri Nebiye salât ediyorlar/destek oluyorlar/yöneliyorlar/arkasında duruyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayın!. Ahzab 56.
ve ardından gelen ayet “Çünkü Allah ve Resulüne eza eden (münafıklar)…Ahzab 57.
Salât, eziyet etmenin tam tersi!..
Benzer şekilde Nebiye gelen emirle de, Nebi, müminler için “Allahumme salli ala Muminine..” şeklinde tesbihini çekmemiş, müminlere yönelmiş ve onları yüreklendirmiştir.
*******************
Artık dışarıda fiziksel bir Nebi olmadığına, âyetlerin hükmünün kalkması (nesh) da söz konusu olamayacağına göre kendimizdeki Nübüvvet cüz’üne yönelmek/destek olmak mecburiyetindeyiz ki, içimizdeki münafık [İlimden bildiği oranla amelin derecesi arasında uçurum olan] yönümüze mukabil Varlığımızdaki Nübüvvet Şûbesi de bize yönelecek kanalı bulabilsin!..
Nebiye salât, Hakikat ilmini hissetsek de (yani Risaletten cüz), nurani perdelerle perdelenmemek için, Dinin Şeriatındaki bedensel/zihinsel/toplumsal kuralları [Namaz, Oruç, İnfak, Cihad, Zekat, Örtünme, Yetimin başını okşamak, Malı tekelleştirmemek, vd. ] da fiilen önemseyerek/yaşayarak/dikkat ederek özdeki Nebiye destek olmak, ve böylece Risalet akışının [Hakikatin sonu gelmez derinlikli hissedişinin] önünü daha da açmaktır, kanaatimce.
Nübüvvet bir gün sona erer (khatemen nebiyy), Risalet ise sonsuzluğa açılır.
Sonsuzluğa açılan yolcunun meleklerinin beyninin derinliğinde yerelleşmesi ile yoğunlaşmış manaya dönüşen beyni ayna nöronları üzerinden özü ile eşlenik olur/uyumlanır. Bu yoğunlaşma kişinin Büyük Meleklerin, BURÇlar diye işâret edilen BÜYÜK BEYİNLERin ASTROLOJİK tasarrufuna, çekim alanına (Ashab-ı Kehf Uzayı) girmesine vesiledir (“Yıldızlarla yollarını bulurlar”).
Geçmiş tarih illüzyonunda yaşamış Nebilerin manaları ile öze doğru bulduğumuz manalar aynîleşir, aynı oldukları fark edilir. Teklik Şuurunda, geçmişte yaşayan bir Peygamber ile şimdide yaşayan ve Peygamberine salavat getiren ayrı bir kişilik yanılsaması/ikiliği kalkar. Rabıtayı, rapt olmayı, Derin Empatiyi kendiliğinden kuran mekanizmadır, Ayna Nöronlar >> Tek bir zihnin olduğuna işaret..
Plasebo Aydınlıkta kaybolmadan..
Genel olarak okumama, okusa da önemsememe, ve önemsese de uygulamaya dönüştürmeme eğilimindeyiz. İnsana huzur alemini sezdirecek bir kaç tane -anlaşılması da kolay olan- evrensel ilkeyi içselleştirmek ve yaşama sokmak bile yetebiliyor iken, inançtaki samimiyet düşüklüğünün sonucu pratize etme tembelliğimiz nedeniyle bu yolun çok meşakkatli olabileceğini düşünebiliyoruz. Uygulamadaki atalet bizleri kısa sürede aydınlanmamızı (!) sağlayacak hap bilgileri veya -Kur’an’ın üslubu olmamasına rağmen, ama elbette kolaylaştırıcı- kategorize edilmiş bilgileri talep etmeye teşvik ediyor. İnsanoğlunun bu huyunu bildiğindendir ki, konuşan tümel Varlık ve onu en derinden sezen, rahmetinin açığa çıkışı, temsilcisi Beşer Rasuller (Necm-1_18), insanlığa uygulayabilmesi için çok sayıda evrensel ilke teklif etmekte. Bu değerlerin birkaç tanesini bile ihlaslı bir şekilde yerine getirse, âdet edinse kişioğlu, kurtuluşuna vesile olacaktır. Plasebo Aydınlıkta kaybolmadan.. yazısına devam et
Göğü dinleyen Cinler
“Ve ennehu kâne RİCALun minel İNSi yeûzûne bi RİCALin minel CİNNi.”
“Ve ins’den bazı ADAMLAR, cinden bazı ADAMLARA sığınır oldu.” Cin-6.
Arapça’da Ra-Ce-Le (iki ayağı üzerine, yürüyerek gitmek) fiili kökünden türetilmiş “RİCAL” kelimesi tüm Kuran’da ve Arapça’da geçtiği yere göre “2 ayağı üzerinde yürüyen” yani “adam” anlamına gelir ve fiziksel bir varlığa işaret eder.
Arapça R-C-L (iki ayağı üzerine gitti); ricāl, adamlar; racul, adam (“ayakta duran, iki ayak üzerinde yürüyen” ); ricl, ayak demek. Fiilin Kuran’daki türemiş tüm kökleri için tıklayın.