“İbrâhîm: “Rabbim, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster.” demişti. İnanmıyor musun? dedi. Hayır, bilakis. Fakat kalbimin tatmin olması için.” dedi. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler” (2:260) Geleneksel Çeviri.
Kur’an müteşabihini atlayayarak, ayetlere dümdüz yaklaşan, ayet lafızlarının meallerini zihin kurgularına uymadığından tamamlama/değiştirme yoluna giden gelenekselleşmiş kabullerin de etkisiyle ayeti, fiziksel olarak öldükten sonra bir dirilmenin kanıtı olarak düşünüyoruz. Bu olayın zahiri/görünen yönüdür diyoruz sonra da.. Oysa ki, bu ifadeler bu olgunun zahiri değil, lafzi yönüdür, mecazıdır sadece. Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster! yazısına devam et
“ÖLÜ iken DİRİLTTİĞİMİZ, kendisine insanlar arasında yürüyecek bir NUR verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp, ondan çıkamayan kimse gibi mi olur?” (6:122)
“Onu (ÇAMURdan Beşeri) şekillendirip RUH’umdan (~ilahi bilgelikten) (diriltici) NEFES verdim…” (38:72).
Genel olarak okumama, okusa da önemsememe, ve önemsese de uygulamaya dönüştürmeme eğilimindeyiz. İnsana huzur alemini sezdirecek bir kaç tane -anlaşılması da kolay olan- evrensel ilkeyi içselleştirmek ve yaşama sokmak bile yetebiliyor iken,
“Ve ennehu kâne RİCALun minel İNSi yeûzûne bi RİCALin minel CİNNi.”