Peygamber Kıssaları: Masal mı, Tarih mi?

Kur’anın yaklaşık üçte ikilik bir bölümünü oluşturan Nebi ve/veya Rasullerin yani Peygamberlerin Kıssaları genellikle, geçmiş bir zamanda başlarından geçen ibretlik, çoğu zaman da fizik yasalarını aşan bir takım olağanüstü durumları/mucizeleri de içeren tarihi hikayeler veya masallar gibi sıfırdan üretilmiş meseller/misaller olabilecekleri düşünülür. Halbuki Kur’an’ın ifadesiyle, peygamber anlatıları -gene birer Arapça kelime olan- ne masal-meseldirler, ne de birer hikaye. Hatta, üzerine bir de Kur’an, bu aktarımlara evvelkilerin e S â T î R i > (İngilizce) hi S T o R y, yani tarihi, tarihsel verileri olarak da bakılmaması gerektiğini vurgular ve bunu dillendiren müşrik bakış açısını eleştirir (16:24).

Peki, o halde Kıssa tam olarak nedir?

KıSsa kelimesi, Türkçe’mize de girmiş olan, aynı kökten gelen “KıSas, taKaS, maKaS” sözcüklerindeki ortak anlam içeriği itibariyle de denk gelen anlatım demek en yüzeysel boyutta. Yani ne hikayelerdeki gibi, geçmişte yaşanmış olay ve durumların birebir olduğu gibi aktarımlarıdır, ne de masallar gibi icat edilmiştir. Yani, kıssalar, yaşanmış olay veya olgulardaki yaşamın dokusuna sirayet etmiş manaların, bünyesinde benzetimleri, metaforları da barındıran DENK GELEN, alegorik anlatımları oluyor bu durumda (Bknz. Muhkem ve Müteşabih ayetler).

Bu anlatılar Evrenin Sembol dilini, yani Kuş = Bilgelik Dilini ihtiva ederek, İnsanı düşünmeye – sezgiselliğe, yorum yapmaya sevk ediyor, zorluyor. Tefekkür edenlere kendini açıp, tembelliği tercih edenlere ise kapatıyor. Böylece, her döneme – çağa – bilince göre esneyebilen kelime levhalarıyla akledenlerin, yani düşünceler, kavramlar arası bağlantılar kuranların bir türlü sonugelmeyen katmansal keşifleri, çıkışları da mümkün olabiliyor.

“Kıssa” sözcüğünü biraz daha deşip, “bir iz üzerinden gitmek/geri dönmek” kök anlamına ulaştığımız vakit, sözcüğe sinmiş olan kendini dengince tekrar etme yönüne de ulaşıyoruz. Dolayısıyla hikayelerin/tarihi verilerin aksine, kıssalar kendilerini geçmişte yaşatıp bitirmiş olmayıp, madde aleminde zuhur ederek tekrar tekrar seyrettirirler.

Evet, Peygamber Kıssaları ile işaret edilen anlatı-manalar kendilerini bireyde ve/veya toplumsal düzeyde, her dönem dengi örüntülerle tekrar edip durur.

kissalardaki-fraktal-geometri

Her dönem Âdem Cennetten iner (Bknz. Âdem hikâyesinden Âdemî Şuûr Metaforuna), Tufan gerçekleşir, İbrahim’in DOĞUM yapacak yaşlı – aciz karısı olursun, Musa – Firavun sistemleri mücadele eder, Süleyman Cinleri kullanır (Bknz. Süleyman’ın Cinleri), Meryem Hurma’dan tadar, …

Bu manalar Göklerin [İnsanlıktaki/SEN’deki Şuurlanma – İçsel dönüşüm – Farkındalık basamaklarının] ve Yerin [İnsanlığın/SEN’in Gündelik yaşamının] ayrışıp – yaratılmaya [tekamül etmeye] başladığı süreçle kademe kademe (71:14) mücadelelerle gelişimi sağlar SEN’de – toplumda!

Ve O, sizi aşamalardan geçirerek biçimlendirmiş – tekamül ettirmiştir (71:14).

SEN’in şu anki Bilinç seviyen geleceğindeki Kamil makamların, içinde yaşadığın Toplum da gelecekteki toplumlar için TA’BİR edilesi birer İBRET, birer İsrailoğlu, Ad – Semud kavmi, şimdiden.

Tekamül etmekte olan Bireyde, Mana yoğuşarak derinden hissedilebilir ölçülere ulaşır iken, toplumsal seviyede, tekamülü tercih etmeyen kitlelerde aynı mana her bir kişiye yayıldığından seyrelir. Fakat, kişisel düzeyde hissedilemese de, toplumdaki her bir kişiye yayılmış her bir mana cüzünü topladığımızda gene karşımıza bir Musa ve Firavun ile işaret edilen atmosfer çıkacaktır.

Bu misal, Cennet ve Cehennem tasvirleri için de geçerli.. Yani, tüm insanlığın bilinçaltındaki kötülük psişesini manada toplayıp konsantre ettiğimizde, somutta karşımıza Kur’andaki sembolik betimlemeler çıkacaktır (kızgın ateş, kaynar su, zakkum, vd.). Yani, mana, çağının – şartlarının en uygunu, en denk gelen sözcüklere bürünerek, İşaret edilen Hakikatin İşaret Levhası olarak damıtılır.

Kendini farklı biçimlerde/şekillerde; ama ortak bir manada tekrar etmenin de kozmolojik – ontolojik bir nedeni var!

Holografik Gerçeklik!

Özetle, Varlığın Bütünü-nün En Büyük’ten En Küçük’e kadar her katmanda kendini o katmanın dilinde/biçiminde, o ortak manayı tekrar ederek kaydetmesi/kodlaması.. (Detaylı Örnekleme için Bknz. Astroloji: İçimizdeki GökyüzüHolografik Yansıma paylaşımları).

Bu nedenle her zerreden, Varlığın Hakikati’ne açılan bir kapı bulunur. O sebeple Varlığın Hakikati her zerreyi bir diğerine sıkı sıkıya Bilinçli ve Bilinçle dokur; MÎZÂN’ı, en incelikli Dengeyi – hasis Tartı’yı kurar.

Ve en büyük kapı Hz. İNSAN’da olduğundan, kendisine EMANET = BÜTÜNLÜK (33:72), HALİFELİK (2:30) ve ŞAH DAMARI’nı (50:16) kullanarak Tekamül Ettirici’nin ZAT’ına ulaşma (18:28) potansiyeli verilmiştir.

Tekamül süreci ile insan bu Göksel kayıtlarına HZ. İNSAN potansiyeli sayesinde ulaşır! Holografik Gerçeklik bilgisi temelinde, kendindeki Kapıyı aralayıp Saklı Hazinelerine ulaşarak!..

Buraya kadarki tümceleri şimdi bir de, Bilin ki, sizde/içinizde Rasûlullah var (49:7)” ayetinin anlamıyla, ayeti 1400 yıl önceye hapsetmeden üst perdeden perçinleyelim..

Sizde (bireysel düzeyde) veya sizin içinizde (toplumsal düzeyde) Rasûllullah var!

holografik-kayitHolografik Gerçeklik tabanında, potansiyelimizde, Varlıktaki her birimde özüne doğru kat(man) kat(man) kayıtlı Şuûr (~ Rasul) boyutlarının, bu boyutlarda SEN’in Zihin içeriğin ile vereceğin mücadelelerin detayları, Gündelik dilimizdeki, veri-tabanımızdaki denkliklerine “kıssa” demektedir, Kur’an. Diğer bir yaklaşımla, Kişioğlunun bilinçaltının, Bireyin alt bilincinin, Erenin hal dilinin, toplumsal – kolektif – insanlığın tümel bilinçdışının gündelik – bilinç dilimize metaforik tercümesidir Kıssalar. (Örnek yorumlamalar için Bknz. Âdem hikâyesinden Âdemî Şuûr MetaforunaEvrenin sembol diliyle Habil ve KabilSüleyman’ın Cinleri).

Muhammed Rasulullah buldu kendinde o manaları, ve SEN de dillendirebilirsin o kıssaları ÖZ’üne doğru yolculukta! Çünkü, aynı – tek ÖZ’deniz!..

En zor, çetrefilli aşamalardan biridir mesela, Firavun’u boğup Musa olabilmek. Bu nedenle kendini en detaylı tekrar eden kıssalardan oluvermiştir Kur’an’da! Doğal olarak yaşamda da kendini en belli eden manalardan biridir!

Firavun/Pİ-RA-ON: Sınırlı Varlıkta açığa çıkan Kozmik Aydınlanma/Sınırsızlık.

(sayısı > Sonsuzluğu simgeleyen Çember ile Sınırlılığı simgeleyen Çap arasında kurulan bağ) – RA (Güneş > Nur/Aydınlanma) – ON (Kozmik)

MU-SA: Su/Hakikat ile Gelen..

Bu örnek üzerinden özetle gider isek..

Firavun lakaplılar, çıkış manasıyla Pİ-RA-MİT’lerde H e R M etik – i H RaM lı – İdrisî Bilgelik ile eğitilerek Sınırlı Benlikleri (Çap) ile Sonsuzluk (Çember) arasındaki bağlantıyı (Pİ) yakalamış, Bireysel Aydınlanmaya (RA) ulaşmış (RA’nın oğlu olan) kişiler idiler Eski Mısır’da. Kendilerince Kozmik Varoluşun = Tanrı’nın (ON) Gölgesi hükmündedirler yeryüzünde.

piramidin-tepesindeki-goz-amon-raYaygın komplo teorilerine bakılırsa, Piramidin tepesindeki bu anlayışın tornistan edilmiş illümine/aydınlanmış versiyonları, kendilerine has sembolleri ile dünyayı yönetmeye hevesli gizli tarikatlar olarak devam ediyor sanırım!

Firavun, SEMBOL – KUŞ DİLİ’nde Hurma Cüz’üne/Dalına sahiptir (20:71) > Yani, Birlik ve Teklik Şuur’undan tatmıştır !. Fakat, sıkıntı şurada ki, kendi Hakikatini sezen bu profil, Hakikatine temas etmenin verdiği hazımsızlıkla kendi içinde yaşadığı ikilemleri, diğer varlıkların Hakikatini, RA ile olan ŞAH DAMARI bağlantılarını görmek istemeyerek de yansıtmış, Sınırsızlığını Tüm Varlıkla (Gökte, yerde ve ikisi arasındakilerle) değil, Benliğinde/Arz’da yaşama girdabına düşmüştür (Bknz. Riyazet: Dengeli Yaşam – 4Marifet ve gizlice enflasyona uğramış Ego bulamacı! bölümü, Göğü dinleyen Cinler). SU’yu geçip HAKİKAT Çemberini MU-SA olarak tamamlayamamış ve SU’da boğulmuştur. Öte yandan, Hurma Dalı’ndan nemalanan (19:24) Meryem’de ayrıca SU ARKI sembolünü de görmekteyiz (19:25)!

Sanırım bu mananın hem kendimizde, hem de sosyal, siyasal, dini, mistik, gündelik, güncel bir çok alanda nasıl da serpiştiğini izleyebilmekteyiz..

Manayı toplumsal düzeydeki yansısına çektiğimizde…

Firavun Sistemi, kendi kudretinin ikame ve idamesi için, başkalarını kullanır, küçümser, kolaylıkla maniple edebilmek için onları ayrıştırır. Sihirbazları > etkili hatipleri vardır mesela! Kendisinden daha üstün, daha hakim, aydın, dindar, bilge (!) vs. artık hangi alanda sivrildiyse başka insan istemez. Son söz onun olmalı ve ona danışılmalıdır (7:123)! Çünkü o, bilinçaltının gizli diliyle Rab olmuştur!

Bakın ayet nasıl dikkatleri çekiyor..

Gerçek şu ki, Firavun Arz‘da kendini yüceleştirdi! HALKINI PARÇA PARÇA etti. [Bu maksatla] Onlardan bir tayfayı zayıflatıyordu/eziyordu: Bu tayfanın erkek çocuklarını (?) (ebnae-hum) telef ediyor, kadınlarının (?) (nisae-hum) hayatta kalmasını istiyordu. O gerçekten fesadı yayanlardandı. Biz ise, o yerde/Arz’da ezilenlere/zayıf bırakılanlara lütufta bulunmak, onları önderler, vârisler kılmayı istiyorduk. (28:4).

Ayetteki mananın tam oturması, efsane kısmının silinebilmesi için şunu belirtmeden geçemeyeceğim:

Malum, bebek Musa’nın öldürülebilme hikayesine uysun diye erkek çocukları/kadınları olarak çevrilen; ama ayet içeriğinde birbirinin zıttı olarak anlam yüklenen ebna ve nisa sözcükleri sırasıyla toplumdaki yetişmiş/kalifiye/aydın/ihtiyaçsız ve göz ardı edilmiş/muhtaç/yetiştirilmemiş/eğitimsiz bırakılmış kesimler kastediliyor.

Elif harfinin başa geldiği İNS sözcüğü, genel halk demek iken, sona atıldığında türeyen NiSA sözcüğü arka planda bırakılan, unutulmuş halk kesimleri anlamında şemsiye bir kavram. Kelimenin kökü “unutmak, önemsememek”. Arapça dahil Orta doğu dillerinde toplumun Kadın kesimi anlamı yanı sıra toplumda arka planda kalmış, unutulmuş, önemsenmeyen kitleler, kişiler için kullanılır. Hatta Aramice ve Akadca’da (ekonomik anlamda muhtaç) işçi-çalışan sınıfı, personel anlamına dahi denk geldim!.

Bu vechile, bu anlayış biçiminde toplumun Kadınları da ikinci planda bırakıldığından Nisa kapsamında etiketlenmiş. Yoksa, sadece Kadınlar anlamında değildir. Çünkü, öyle olsaydı bu sözcüğün “kadın” anlamını barındıran bir tekil hali olurdu.

Ayrıca, dikkat edilecek olursa Nisa hakkında fetva istenen Nisa-127. ayetin Nisa kapsamına kimlerin de dahil edildiğini görebiliriz: Kadınların geride bıraktığı yetimler, mazlum çocuklar!.. 

Ara açıklamayı uzattığımın farkındayım; ama son olarak; unutulmuş bu manayı hatırlayınca -geleneksel meal ve tefsirlerin aksine- şu ayet daha bir anlamlı hale bürünüyor içimde:

Nisa/Kadınlarınız/eğitimsiz bırakılmış/önemsemediğiniz/göz ardı ettiğiniz kesimler sizin için (işlenmesi gereken) bir Kazançtır (Ar. hars). Bu nedenle (hepinizin bu ortak) Kazancına tüm aşamalarını/sonuçlarını planlayarak, dikkat ederek, incelikle (Ar. şae) yaklaşın ve Toplumunuz için geleceğe hazırlık/yatırım yapın. Allah’ın koruması altına girin! Ve bilin ki O’na kavuşacaksınız.. Toplumun huzuru için çalışanları müjdele! (2:223).

cehaletin-korkusu-kadindir-nisa

Erkek çocuklar olarak çevrilen, Bina sözcüğü ile de aynı kökten gelen ebna ise ayet bağlamında, nisa sözcüğünün karşıtı olarak temelleri sağlam atılıp bilinçli yetiştirilerek topluma yön veren önderler, ön planda olan insanlar oluyor. “Peygamberlerin oğulları, Âdem oğlu” da bu minvalde düşünülebilir!

Evet, Allah’ın dileği Firavun Sisteminin isteğinin tam tersi. Firavun Sistemi kendi hükümranlığının devamı için Haman ve Karunlarıyla kendisine yalakalık/dalkavukluk yapan entelektüellere makam – mertebe – mülk – yetki verir > Sihirbazlar. Genel halkı ise uyutmak, cahil bırakmak ister. Cahil, yani akıl – şuur – irfan – vicdan ile değil de, duygusal – tepkisel davranan kesimler, güne göre değişen siyaset dili, medya – basın – yayın organları ile kolayca parça parçalanır, kutuplaşır ve güdülür. Bu maksatla müminlerin Tevhide – Birliğe – Beraberliğe – Kardeşliğe önem veren önde gelen aydınlarını, yetişmiş elemanlarını (ebnae-hum) etkisiz hale getirip kolayca yönlendirebileceği/kullanabileceği zayıf nisa-ya ise dokunmaz. Allah ise zayıf bırakılmış olan nisa-nın zıttına yetişmiş önderler olmasını, Mescidlerde = Vahiy Okullarında Arınan – Gelişen birer Rical = Olgun, Er, Donanımlı, Önder Kişilik olmasını ister (9:108).

Kişideki mini Firavun tecellisinde; yaşamasına izin verilmeyen, Halkı da kucaklaması gereken yeni bina edilen, bizci davranış modelleri (ebnae) iken; nefse hoş gelip ihya edilense önemsemeyip üzerinde durmadığımız, irade içermeyen tepkisel, fanatik, bencil davranışlarımız (nisa).

Birey‘in içsel tekamülündeki midi yansıda; Firavunumuz manevi bedenimizi zayıflatmak için, Varlıktan ayrı – bağımsız bir mevcudiyetimizin olmadığı bilgisine haiz olmasına rağmen, İÇSEL DÖNÜŞÜM MÜHENDİSLİĞİ’nin kendisinde yaratacağı DOĞUM SANCISINDAN kaçarak Tevhid ilmini öldürür (ebnae); halihazırda sahip olduğu inanç dünyasının/şartlanmaların verdiği psikolojik rahatlıkla hayatına devam eder (nisa).

Daha derin zihin halindeyse, derinleşen Firavun da daha büyük bir İKİLEMDE kalır! HALK = YARATILMIŞ adı altında seyredilenlerin HAK kaynaklı ikamesi, Allah’ın ZAT’ıyla temas üzerinden SIFAT ve FİİLlerine bakış, TEK’ten ÇOK’a nazar eden Şuur’un meyvesi hissedişleri yaşamına dökemeyip (ebnae); HALK’ın HAK’tan bağımsız bir vücuda sahip olduğu anlayışına kayar (nisa).

– Peki, Kur’anda isimleri verilen peygamberler tarihsel birer kişilik olarak da yaşadılar mı?

Arapça’daki 28 harfe karşılık gelen 28 (7 Gök * 4 Unsur) Peygamber isminin işaret ettiği Risalet modelleri ve kavimleri ile olan mücadeleleri Allah’ın Yaşam Çarkındaki (Çarkı Felek) manalarının tezahürü. 28 harf sayısal/EBCeD değerleri ile de 1’den 1000’e kadar tüm sayıları ihtiva eder. 1000 ise manaların sonsuzluğuna işarettir.

ebced-hesabi-arapca-harfler-sayisal-degerler

28 Peygamber ismi Allah’ın sonsuz manalarının damıtılmış simgeleri. Gökteki yansıması ise Güneş‘ten ışık alan Ay‘ın 28 günlük menzili/Nüzul noktaları. Yani, Ay = Kalp erim(e) noktalarıyla, içimizdeki Rasuller olarak, 7 Gök = Şuur katmanında her bir Semada bünyesindeki 4 unsura karşı uyumlanma mücadelesiyle nüzul eder/içimize işler.

Hatta herhangi basit bir davranışın dahi hakkıyla tekrar edilmesi ile irsaliyeti/melekeleşmesi/içimize işlemesi de bir Ay döngüsü sürecindedir diyebilir miyiz? Savm – Sıyam – Oruç neden bir Ay döngüsü süresincedir?

Bu manalar, Kıssa oluşları nedeniyle her daim ve dönem somutlaşmak zorunda.. Daha doğrusu somutlaştıkları için bu kıssaları Kur’andan da okuyabiliyoruz. Geçmişte de elbette tek bir kişi veya kişilerde veya toplumda açığa çıkarak yansımışlar.

Musa – Firavun’dan örneklersek… Bu kıssa, ilk olarak yansıdığı Eski Mısır’da Firavunlara karşı yüzlerce yıl sürdürülmüş Hak – Zulüm sistemlerinin mücadelesinin bir yansıması.. Bu mücadele içerisinde bir çok Peygamber, Bilge gelip geçmiş, ortak Musa anlatısı içerisinde erimişler.. Dolayısıyla bu manalar tarihte bir kişi olarak yaşadılarsa da, spesifik olarak bu isimleri araştırmak sadece entelektüel bir merak olarak anlam bırakıyor!

Kur’an bu doğrultuda -bir üst notadan da- tefekkür edebilmemiz için incelikler de verir.

Örneğin, İbrahim için O tüm gönlüyle teslim olmuş bir toplum/ümmet idi der! (16:120). Bu ayet, geçmişte – gelecekte Şirk unsurlarından arınmış, kendini Hak yola adamış bir imanlı gruba da işaret edebilir, yansımış olabilir; tek başına ekol/ümmet olmuş bir kişiye de! İçsel manadaysa, Eren’de HAK’kın ZAHİR, HALK’ın BATIN-da olmasıdır! Eren’in hal değiştirmiş zihni Halkı = YARATILMIŞI (isim ve sıfatları) Kendinde toplar ve Ümmetleşir.

Misal, İsa, Allah’tan bir KELİME = SÖZ = ÖĞRETİ (3:45), bir RUH = Vahiy (4:171), ve SAAT için İLİM’dir!. Peki, bu 3 sıfat Kur’anın da vasıfları değil midir? İsa ile işaret edilenin kapsamı nedir o halde?

İnsanlığın potansiyeli (çamur), Âdem ismi ile işaret edilen Bilinç düzeyini temsil eden kişi veya topluluk(lar) ile ÖZ’ü ile temas kurarak Allah’tan KELİME-ler aldı (2:37). Saklı Cennet’ini, Gizli Hazine‘yi keşfetti! Bu keşif Birey’de de bir başladı mı Âdem oluverir.

Nuh ile EV’e = İlahi Okula girilir (71:28), GEMİ’ye binilir. Milyonlarca yıllık tarihten güç – kes(k)inlik alan biyo-psikomekanizmaları, duygusal – atasal – genetik şartlanmalar üzerinde Nefs teRBiyesine girer, nefsin karanlık, gizli – cinni alt kişilikleri helak olana dek mücahede eder, ve terbiye edici Rabbin katındaki süreci (50 yıl hariç, 1000 sene gibi addedilen sıkıştırılmış zamanı) yaşar (22:47, 29:14). Kıyama kalkarak Kavimler dönemi başlar Nuh’la!

Kavimler İbrahim ile Millet bilincini tadar! Ondan doğan yeni Şuur – İsmail ile OKUL’un temelleri yükseltilir!..

Ve İsa ile Allah’ın KELİME-si en olgun şekilde İnsanlıkta, Kalpte yansır.

Her bir kıssa Akleden Kalbe, işletilen Öze göre sonubitmez, rengarenk bir senfoni!..

Rabb’ül Âlemin inanmanın ötesinde, DENEYİM-lemeyi nasip eylesin!..

Peygamber Kıssaları: Masal mı, Tarih mi?” hakkında 18 yorum

  1. Kardeşim iletişim olarak burayı kullanıyorum
    siteni günde 20 yada 25 defa ziyaret ediyorum kuranharitası ‘ndan bahisle
    ve bu sitenin değerini anlamış bir kardeşin olarak kuran üzerinde arastırmalar yapan bir grubun üyesiyim ve bu kuranharitasını grubumda kökler acısından
    kaynak olarak gösteriyorum sanıyorum müthiş bir şekilde faya görüyorlar onlar adına da kendi adıma da teşekkur ederim bu bir,köklerin manalarını aldıgın kaynaklara ragıp isfahani müfredatıda katarsan cok sevinirim buda iki , yaptıgın şeyi Rabbim adına muthiş olarak degerlendiriyorum umarım basarıları artarak devam eder diyerek şimdilik ayrılıyorum

    1. Ugur bey ,kuran arastirmalari yapan bir grubun uyesiyim demissiniz.grubun calismalarini takip edebilecegimiz bir adres var midir?

  2. Çok faydalanıyorum. Paylaşıyor olmanız mutluluk verici.
    hastalıklar( özellikle kanser) ve holografik bakış hakkında da yazar mısınız?

  3. Harikulade bir anlatım olmuş!
    İlk zamanlar kavramakta zorlandığım konular artık -tam yerine denk gelen- sembolik bir anahtarla açılır gibi aydınlanıyor.
    SU’yu yürüyerek geçen ışığınıza, göğe yükselirken tek bir iğnenin dahi ağırlığını hissedip üzerinden atan sahih KELİMElerinize sağlık!
    Şeyh Galib’in “Ateş denizinin üzerinde yol alan mumdan gemiler”ini hatırladım. Sanırım bu alanda yol almak bazen bu denli zor ve tehlikeli.
    Şükür ki; “Allah Tealâ bize kafidir ve ne iyi bir dost, ne iyi bir vekildir.”
    Selam ve Dua ile..

  4. 7 Gök 4 Unsur daki 4 unsur neydi…lütfen tekrar açıklayabilirmisiniz…4 unsur diye kast ettiğiniz ; ins-cin- melek- beşer yönleri mi?

        1. Hz.Adem – toprak
          Hz.İbrahim – ateş
          Hz.Musa – su
          Hz.İsa – hava

          “İnsana önlerinden (Toprak-Cimrilik), arkalarından (Su-Sevgi, Acımasızlık), sağlarından (Hava-Kibir) ve sollarından (Ateş̧­- Öfke ve Gurur) sokulacağım. Sen de çoğunu şükredici bulmayacaksın.” dedi. (Araf 16-17) ( alıntı)

  5. Mürşidim olan Rabbim basamak basamak geliştiriyor beni…
    1-Ahmed hulusi onda tıkandığım noktalar
    2- Levh-i Mahfuz Burak Özdemir de açıldı, onda tıkandığım da
    3- Sonsuzluk Kulesi’nde açıldı, sizde tıkandığımda
    4-Sufizm ve İnsan -fizik bölümünde açıldı…
    Esselamü aleyke eyyühen nebiyyü ve rahmetullahi ve berakatüh
    Esselamü aleyna ve ala ıbadillahi-s sâlihîn
    Hamdolsun…

  6. sabahları Hristiyanlık üzerine vaaz veren bir radyo dinliyorum aman allahım neler neler hayran kalmamak elde değil. İncilden bir cümle söylüyor bütün hikmetlere kapı aralıyor. Fizik, kimya, biyoloji, kişisel gelişim her şey var diyor yorumlayan. Oysa ayete bakıldığında böyle bir şeyin kast edilmediğini aklı başında insaf sahibi herkes söyleyecektir. Ama samimi hristiyan vaiz ben dahil cemaatini ikna ediyor. Çünkü çok ustalıkla konuşmayı kurguluyor. Sokrat gibi laf cambazlığı/ebeliği ile hepimizi hipnotize ederek ikna ediyor. Sonuç hiç bir şey koru gürültü. Duygusal bir hayranlık. Değişim sıfır. Yoğunlaşmadan alınan bilgi sonucu Bu kelime şu anlama geliyor demek tamamıyla bir kabul öyle kabul ediyorsunuz öyle oluyor. Gayette mantıklı tutarlı geliyor çünkü öyle görmek istiyorsunuz. Esas “sen” ne diyorsun onu söyle laga lugayı bırak…

  7. Çoğu peygamberin tarihi şahsiyetler olmadığını anlıyorum. (Epeydir)
    Diğer taraftan Hz.Muhammed’in tarihi kişiliği aşikar. Kuran’da geçen 20 küsur peygamberden sadece O’nun mu tarihi kişiliği var?
    Selamlar

    1. Merhaba, yazının odak noktası şu idi: Kur’an’daki kıssaların ve isimleri anılan peygamberlerin tarihi bir şahsiyet olarak yaşayıp yaşamadıkları bir entelektüel merak, ilgi dışında çok önemli değil. Kur’an bize bu anlamda o kişiliğin tarihi bir şahsiyet olarak yaşadığına inanmamızı istemiyor, peygamberlere iman etmek bu değil, o anlatı ile ibret almamızı istiyor. İbret kelimesi anlam itibariyle o kıssadaki hisseyi hayatımıza taşımak demek. Kur’an bilgi verme, bilgilendirme maksatlı değil, insanlığa bir bilinç/ şuur kazandırma, bir zihin inşa etme peşinde.

      Hz. İsa’nın tarihsel bir kişilik olduğunu biliyoruz, bilemeyebilirdik de, fakat zaman dediğimiz boyutun doğrusal değil de, katmansal ilerlediği kabulüyle, insanlığın o zamanının ruhu Hz İsa diye bir kişinin veya kişilerin veya bir topluluğun da ortaya çıkmasını gerektirdi.

      Hz. Muhammed insanlık tarihinde, insanlığın yeni bir katmansal basamağı olarak açığa çıkmış ve misal âleminde sûret bulmuş İsa manasını, kendisindeki İsa boyutu olarak açığa çıkardığı için biz bunu Kur’an’da Hz İsa’nın kıssası olarak okuyabiliyoruz, vahiy bilgisi olarak.

      Hz Muhammed’in gelişi ile de anlıyoruz ki insanlık mana olarak yeni bir aşamaya daha tekamül etti. Anlatılır ya, Yahudi alimleri gökyüzündeki astrolojik işaretlerden bunu anlamışlardı, doğruluk payı vardır.

  8. Merhaba öncelikle akıl ve bilim yolunda ilerlemek çok güzel ancak bunun dışına çıkılmış, kıssalar vs sembolik denmiş, bugün Londra’da british müzesinde Firavunun cesedi yer alıyor, Kuran’da da biz onu ibret olsun diye yeryüzüne çıkardık diyor, bu kadar net gerçekler varken nasıl sembolik dersiniz? Hayretler içerisindeyim. Selamlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir