Gizli Hazine || Âlem’in Belirişi

gizli-hazine-alemin-belirisiGizli bir HAZİNE (idi). İdi mi, yoksa şu anda da öyle mi, ZÂTen? Bilinmek için Âlem, bilmek için Âdem meydana gel(di). Geçmiş bir zamanda mı meydana geldi, geçmişte mi bir HAZİNE idi? Hayır! Boyutsal önceliğimizde, en derin (?) boyutumuzda, Özümüzde, o El-Evvel. Öyle bir ÖZ ki, bize Şah damarımızdan bile daha yakın. İçte-ötede değil, mekânsız ve hatta algılayabilirsek boyutsuz derinliğimizde! Tıpkı, vücudumuzu meydana getiren hücrelerimizin, atomlarımızın bizden sıfır mekân-boyut uzakta olması gibi. Bizler aynı zamanda hücrelerimiz, atomlarımızın kendisiyiz. Bizden ayrı-gayrı değiller.

*/ (?) eklemeleri boyutumuzdan yapılmış mecburî temsili betimlerdir/*

Kendini bil(e)mediği (?) boyut(suzluk) ile, Âdem-Âlem ile kendini bildiği (?) boyut aynı ANda var. Kendini bilmek (≈Âdem) ve bilinmek (≈Âlem) için AYNA gerekti, (kendinden ayrı olmayan) AYNAya Âdem(ler) olarak baktı (?), Âdemlik boyutunu yarattı; AYNAdaki kendini algıladı, Âlemleri yarattı, Âlemler olarak göründü, Kendi!. AYNA’nın karşısında KENDİNİ (?) BİLdi.

Kendini, Kendiyle, Kendinde bildi-biliyor-bilmekte. Kendi, Kendisiyle, Kendinde bilindi-biliniyor-bilinmekte, AN’da!

Âlemler, Âdemlerin (!) bedenleri. Algıladığımız her şey (yazı yazdığınız klavye, bilgisayarınız, odanız, masanız, eşiniz, işiniz, aşınız vs.) Âdem olanın bedeni! Beş duyunun Âdem olmayana verdiği yanıltmacadan dolayı, bedenim ve ondan ayrı bir evren yanılgısına düşüyor, insan.

Evren gerçekte sizsiniz, siz şu an algıladığınız evrensiniz. Evren, benliğimizin ta kendisidir. Her “benlik” diğer benliklerle etkileşim içinde olan ayrı bir paralel evrendir. Ve bu yüzden Evren içi evrenlerde yaşamaktayız. Sadece ve sadece kendimizi, kendimizdekini algılıyoruz. Evren, bize bizi gösteren bir AYNA. Âlem, Âdem ile var olabiliyor ancak! Âdem, algılamasını kestiğinde Âdem=Âlemi de kaybolur.

“Baktığımız, âlem; “gördüğümüz” ise biziz.

***

Zât, Bilmekliği-bilinmekliğinin sonucu olarak Sonsuz boyutlar, aşağı boyutlar olarak yansıdı-yansıyor-yansımakta, AN’da!

Bu ne demektir? Bir yaklaşım olarak,

≈ …’da (∞ boyut) … var, …’da (∞-1 boyut) … var, >>>>……..>>>>, Küp’te (3 boyut) Kareler var, Karede (2 boyut) çizgiler, çizgide (1 boyut) noktalar (0 boyut) var, ANda! TEK bir VARLIK var!

Âdem, AN’da aşağıların en aşağısında, zaman-mekân yanılsamasında ete kemiğe bürünüp “maden, bitki, hayvan, cin, insan” olarak göründü = Âlemi gördü; Âlemin Âdemliğinin içeriği, yansısı, aynası olduğundan bihaber olarak. Zâtî vatanından habersiz olarak…

***

Zât?

Sonsuz üssü sonsuzu içeren Mutlak Sonsuz ZÂTı algılayabilmek ?!

Küçük “benlik”lerimizle evrenimizi, Dünyamızın büyüklüğünü, Dünyanın Güneş’in yanındaki ölçüsünü, Güneşimizin diğer büyük yıldızlar indinde yerini düşünmeye niyetlendiğimizde dâhi hayretler içerisinde kalıyoruz.

Bu düşünsel yolculukta evrenimizin havsalamıza sığmayan akıl almaz büyüklüğünü de idrak etmeye çalıştığımızda ise birden sırtımızın ürpermesiyle irkiliyor ve evrendeki yerimizin farkına varıyoruz. 

Öyle bir büyüklük ki, evrenimizin en yüksek hızına sahip ışık (300 milyon metre/saniye) bile gözlem ufkumuzun sınırındaki göksel cisimlerden 14 milyar yılda [1] ulaşabiliyor dünyamıza. Gözlem ufkumuzun sınırının olması, oradan ötedeki ışığın bize ulaşamamasından kaynaklanıyor. Evrenimiz o bölgede ışıktan daha hızlı bir şekilde genişlemekte [2] ve ışığını bize iletememekte!

[1]Kaba bir hesapla bu değer 10^23 (100.000.000.000.000.000.000.000) km’lik bir mesafeye tekabül etmektedir./*

[2]Yaklaşık 15 milyar yıl önce meydana gelen “Büyük Patlama” ile Evrenimiz (uzay-zaman) oluşmuş olup patlamanın etkisiyle hala da büyük bir hızla genişlemektedir. Patlama ile kastedilen günlük kullanımındaki gibi bir patlama olmayıp Soyut Potansiyellerin bulunduğu çok boyutlu Hilbert Uzayındaki alandan bu tarafa büyük bir enerji dalgasının kaçışı olarak ifade edilebilir. Bu enerji evrenimizin tüm madde-enerji içeriğini oluşturmaktadır./*

10^80 atom, bunun milyarlarca katı da foton içeren Evrenimiz afakî bakışla gözlemlendiğinde bu kadar büyük iken bir yandan da içe doğru da bir o kadar küçülüyor ve düşünen insanı hayrette bırakıyor.

Dokularımız, hücrelerimiz, protein moleküllerimiz, küçük moleküller derken, artık en güçlü elektron mikroskoplarımızın dahi göremediği atomların etkileştiği nanometrenin (10^-9 m) ondalıklaştığı bir seviyeye iniyoruz.

kuantum-kopukTefekkür mikroskobuyla varlığı büyütmeye devam ettikçe Kuantum ölçeğinde rengârenk evrenimizin birden kaybolduğuna, maddenin madde olmaktan çıktığına, zamanın bile akacak zaman bulamayıp, teğet geçtiğine şahit oluyoruz!

Newton yasalarının işlediği makroölçekli evrenimizin nedenselliği, belirlenimciliği (determinizm), düzenliliği, sağ duyuya uygunluğu birden ortadan kalkıp yerini evrenimizin en alt düzeyinde belirsizlik ilkesi gereği neden-sonucun, geçmiş-geleceğin, ileri-gerinin, uzak-yakının birbirine karışıp kaosa dönüştüğü, Kuantların (yeni fizikte Stringlerin-Sicimlerin) yer aldığı, Saf enerji alanına, Kuantum köpüğüne (Planck Ölçeği=10^-35 m, 10^-43 sn), evrenimizin kumaşına bırakıyor.

Kuantum mekaniğinin boyutsuz, noktasal olarak düşündüğü kuantlardan daha da derine inildiğinde, maddi bir yapılanma olarak algılanan evrenimiz, soyutlaşıp maddenin ortadan kalkmasıyla yerini Soyut Potansiyellerin, Saf Bilginin var olduğu yepyeni boyutlarıyla (içe doğru kıvrılı) [3] bir uzay alanına bırakıyor (Soyut Hilbert Vektör Uzayı).

[3] Kuantum fiziği var olan her şeyin temel yapıtaşlarının artık ikiye bölünemeyecek kadar çok küçük “kuant” denilen noktasal enerji paketçikleri olduğunu söyler. Evrenimizi meydana getiren “kuvvet alanları” (zaman akmaz) ve bu alanların yoğunlaştığı yerde beliren “parçacıkların” (zamanları ileri akar) hepsi kuantlardan meydana gelmektedir.

Noktasal olduklarını kabul etme evreni her şeyi ile açıklayacak tek bir teori oluşturmak için çalışan fizikçilerin denklemlerinde aykırılıkları, çözülemeyen sonsuzlukları beraberinde getirdiği için modern fizik ek boyutlara gereksinimi doğurmuştur. Artık 10 boyutlu Sicim, 11 boyutlu M teoremleriyle birlikte yeni boyutlar eklenerek, yani yeni bakış açısıyla nokta (n0), kalem (n1) gibi bir uzunluğa, kalem, kitap (n2) gibi bir alana, kitap da kürsüye (n3), >>>> (n7) dönüşmektedir. Noktasal gözüken kuantlar bu saklı boyutlardan gelen enerji girdisinin ölçüsüne göre titreşerek fotonları, kuarkları, elektronları, atomaltı parçacıkları meydana getirirler./*

string-kuantHilbert Uzayı, evrenimizden, uzay-zamanımızdan önce ve sonra, yâni AN’da, Evrenlerin tohumlarının atıldığı, içerisinde filizlenip genişlediği, kimi katmanlarında zamanın olmadığı, kimisinde zamanın ters aktığı, ışıktan hızlı titreşen Sıfatsız, Yakın=Uzak, Yaşlı=Genç, Olum=Ölüm ün BİR olduğu dev evren. Burada her şey AYNI YERDE, AYNI ZAMANDAdır. Sizin, odanızda uçan bir sineğin, gördüğünüz her şeyin hologramik kalıbı burada eşzamanlı olarak vardır. “Ben”ler yok, BİZ vardır.

4 boyutlu gözüken Evrenimiz bu (saklı 7 boyutla beraber) 11 boyutlu [4] evren ile her zerresi diğer bir zerresiyle, şu an tüm zamanlarla da dâhil olmak üzere birbirine BAĞLIDIR. Bu bağlılık tüm evrene bir farkındalık, Tümel Bilinç vermektedir. Burası Evrenlerin, her şeyin RUH’udur. Burası RUH’tur [5].

Derin Tefekkür ile Zikirle, Meditasyonla, Astral seyahatle ve kimi zaman rüyalarımızda girdiğimiz âlemdir burası. Burası, kişisel, toplumsal, evrensel toplu bilinçaltının olduğu yerdir. Düşünce [6] denilen çabasız süreç bu uzay sayesinde gerçekleşir. Yaratıcı ilhamlarımızı her şeyin var olduğu bu sonsuz uzaydan alırız.

[4] Algıladığımız evren en-boy-yükseklik denilen 3 uzaysal boyuttan ve hissedilen 4. zaman boyutundan oluşmaktadır. Zaman, 4 boyutlu bir mekânda dizilmiş 3 boyutlu uzayların akışından kaynaklanır. Yaşadığımız her (10^-43 sn’lik) an bu 4 boyutlu hiper mekânda dizilmiş 3 boyutlu küpler. Bunu algılayabilmek için 3 boyutlu bir kürenin 2 boyutlu saydam bir yüzeyden geçerken 2 boyutta çıkardığı kesitleri düşünebiliriz. Yaşamımızın her anı da 4 boyutlu tümel varlığımızın 3 boyuttaki kesitleridir.

boyutsal

4 boyut başlangıcından sonuna kadar evrenimizin tarihini içerir. 4 boyutta yaşadığımızdan 3 uzay boyutunda ileri geri gidebiliyoruz. Bir üst 5. boyut ise evrenimizin başlangıcından sonuna kadar yaşayabileceği alternatif yaşamlarını, paralel gerçekliklerini de içerir. Dalga fonksiyonun çöküşüyle 5. boyuttaki olası gerçekliklerden birisi 4 boyutlu evren olarak varlık kazanır. 5. boyutta eğer kendimizi bulsaydık 4 boyutta yaşamımızın istediğimiz zamanına (geçmiş-gelecek) sıçrayabilirdik. 6. boyutta ise alternatif zamanlara da sıçrayabiliriz. Örneğin, şu anki yaşamımızda zengin değil isek, zengin olduğumuz bir alternatif yaşam tarihine sıçrama yapabiliriz. Tüm bunlar 7. boyutta bir noktadır. 8. boyut sonsuz alternatif yaşamları olan evrenimiz gibi sonsuz evrenleri kapsar. Bu evrenler arasında sıçrama ise 9. boyuttan gerçekleşebilir. Bütün bunların hepsi 10. boyutta tek bir noktadır. /*

[5]RUH, ışıktan milyarlarca kez daha hızlı titreşen UZAYdır. Bilim literatüründe, ışıktan hızlı titreşen bütünsel varlık alanı Takyonlar ismiyle yer almıştır. Takyonlar, kuantlar gibi kesikli yapılar olmayıp bütünseldir. Kuantların oluşturduğu ise çokluk âlemidir.

Maddenin ışık hızını geçemeyişi gibi Takyonlar da ışık hızının altında bir hızla hareket edemezler. Işık hızının altına inip enerjiye dönüşmelerini-maddeleşmelerini bizler zaten kuantum olarak algılamaktayız.

RUH’un sahip olduğu nurani, esiri “kuvvet alanında” zamansızlık var iken, takyonların yoğunlaşarak oluşturduğu hologramik-bütünsel geometrik kalıpların zamanları -ışık hızından trilyonlarca kez hızlı olduklarından dolayı- gelecekten geçmişe doğru akar, yani nedensellik ilkesi, termodinamik yasalar tersinmiştir. Sonuç, nedenden önce gelir. Önce takyonik cam kırılır, sonra takyonik taş atılır. Lorentz denklemlerine ışık hızını geçen bir madde yerleştirildiğinde sonuçlar bize sanal bir kütle, en-boy değerleri verir. Örneğin, takyonik NUR’dan bir insan -70 kg ağırlığında, -1.70 metre boyunda soyut bir fiziko-matematik ve geometriye sahip olur.

Din verilerindeki nur yapılı melekler ışık hızı ötesine ait takyonik kuvvet alanı ve varlıklarıdır. Işık hızı ötesinde olmaları nedeniyle de ışık hızı ile sınırlı olan bizler tarafından direkt olarak gözlemlenemezler./*

[6]Düşüncenin kendisi de takyonik bir kalıptır ve ışıktan milyonlarca kez hızlıdır. Bu yüzden örneğin “kırmızı bir gül” düşündüğümüzde anında aklımıza gelir. Şu an farkındalık düzeyimizde olmayan -Bilinçdışı denilen uzayda saklı olan- düşüncelerimiz ışıktan milyarlarca kez hızlıdır ve belirsizlik konumundadır. Saklı düşüncelerimizden bir tanesine yoğunlaşarak, yani ona soyut enerji vererek onu ışık hızına yakın bir düzeye çekip Takyon uzayında belirgin hologramik bir kalıp haline dönüştürebiliriz. Bu âlemde termodinamik yasalar tersinir olduğu için soyut bir maddeye enerji verdiğinizde hızı artacağına aksine hızını yavaşlatırsınız. Eğer yoğunlaştığımız düşünceye soyut enerji vermeye devam edersek (aktif imgeleme ile) artık o soyut düşünce ışık hızının altına da düşerek (dalga fonksiyonun çöküşü) madde-zaman âleminde gerçeğimiz olur. Dua veya Çekim yasasının mekanizması da budur. Dualarda devam şartı da bu yüzden aranır.

Daha önce hiç düşünmediğimiz bir şeyi imgelediğimizde (örneğin uçan siyah bir kurbağa) belirsiz-zamansız takyonik kuvvet alanına biçim veririz. Biçim alan bu takyonik düşüncenin zamanı tersine akacağı için biz daha onu düşünmeden onu geçmişimizde var kılmış oluruz. Bu sayede düşündüğümüz anda hazır düşünce paketi olarak bu uzaydan imgelediğimiz şeyi kendimize çekeriz./*

Evrenimizde kuantum (kesiklik), kuantumlaşma-maddeleşme varken burada Tümellik vardır, hiçbir şey diğer bir şeyden ayrılamaz, kopamaz. Buraya en küçük kuanttan boyutsal giriş yaparak ayak bastığımız anda kendimizi, kendi evrenimizi tüm evreleriyle tümel olarak izler bir halde bulabiliriz. Burası Zerre’den Küll’e çıktığımız uzay aralığıdır (Holografik kayıt).

Sonsuz sayıda evrenler bu tarlada Büyük Patlama tekillikleri ile meydana gelir ve AN’da da yok olur (Büyük Çökme, Büyük Dağılma). ANda olur ve O ANda da yok olur o evren, ZAMANSIZ UZAYDA. Ama oluşan Evrenin sakinleri, kendi algı boyutlarında milyarlarca yılı yaşar (Zamanın göreceliği). Gerçekte ise ANda var OLup, ÖLmüştür. OL=ÖL olmuştur. Çünkü ZAMAN yoktur!

HER ŞEY BAŞLANGIÇTA SON BULMUŞTUR!

Evet, bizim evrenler gibi sayısız evrenlerin, düşündüğümüz-düşünemediğimiz-düşünemeyeceğimiz her ihtimalin süperpozisyon halinde üst üste bindirilip potansiyel olarak bulunduğu, duruma göre var oluşa geçirildiği, yaratıldığı yer. Sonsuz kere atılan sonsuz yüzlü bir zar MİSALİ…

Bir tefekkür daha…

Sonsuz kez atılan, sonsuz yüzlü, sonsuz tane zar… Sonsuz olasılıklı evrenleri içinde barındıran bu sonsuz uzay gibi uzayları da içinde barındıran bir HİPER UZAY

Ve bunların üzerindeki sonsuz boyutlu diğer -bize Gay(ı)p- Âlemler…

Bir nokta olan DEV evrenimiz gibi sonsuz noktalardan (evrenlerden) oluşan sonsuz uzunluklu bir çizgi…(sonsuz, n1)

Sınırsız uzunluktaki çizgi gibi sonsuz çizginin oluşturduğu sonsuz bir kare alan…(sonsuz*sonsuz, n2)

Sınırsız bir kare alan gibi sonsuz kare alanın oluşturduğu sonsuz bir küp hacim…(sonsuz*sonsuz*sonsuz, n3)

Kenarları sonsuz hacimli küplerden oluşan hiper küp hacim… (sonsuz*sonsuz*sonsuz*sonsuz, n4)

…..

……

(Sonsuz^sonsuz, n∞)

Gayb oluyoruz…

.

Gizli Hazine || Âlem’in Belirişi” hakkında 26 yorum

  1. ” AHHA” ya …Acaba çok mu teferruata gidiyoruz?…
    Acaba… Meşguliyete doğrumu gidiyoruz?…
    Acaba desiseler ile mi uğraşıyoruz?…
    Yaratan ‘ı ,yaratılanla mı özleştiriyor uz?…
    Acaba yanlışa mı gidiyoruz?…
    Hiç yaratılan ile bildiğimiz tarzda mı olur YARATAN ?…
    Alem ,Kainat,Madde vs ile …Bizim bildiğimiz tarz da olur mu YARATAN ?…
    ALLAH C.C. …bizim düşündüğümüz tarzda bulunsa, yaratılanda ….Cehennem hak olurdu bize…
    Şu aciz ve nefisle dolu İnsan nasıl hata yapmadan Yaradan ile olur…
    Doğru, der isek hadi biz aciz kul haddimizi aşalım …Yaşayalım…
    Ama Haddini bilen nasıl kalır hayatta…
    Yemek yiyemez,Su içemez,Nefsi faaliyeti hiç yapamaz yani rahat rahat yaşayamaz…
    Ölüm ona hak olur du…Edepten…
    Hani hayat rüya idi o rüya Allah C.C. nun hediyesi idi…
    Yanlış olan bir şey ler var galiba …Ama …
    Ne ise bu konu devam etmeli…

  2. Ses duyarız da İDRAK edemeyiz …
    Ses duyarız da Ana istasyon yayın yapmıyordur…
    Ses duyarız da alıcı aletimiz yoktur…
    Ses duyarız da ne olduğunu bilecek kabiliyetimiz yoktur…
    Ses duyarız ama beden içi sesi duyamayız…Duyurmazsa…
    Ses duyarız uzakta sanırız ki duyuyoruz..Duyuran duyurmazsa?…
    Ses duyarız ;alıcı cihazımız bizde varsa…
    Ses duyarız Ana istasyon yayın yapıyorsa…
    Ses duyarız alacak enerjimiz var ve devamlı ise…
    Kısacası Musa A.S. nasıl duymuş sesini Yaradan ‘ın…
    Yaradan istemiş arzu etmiş seslenmiş duymamak olurmu…
    O duyma cihazı takmış sana…
    Duyma oldu değil mi?…
    Yaradan istedi oldu…
    Görme ‘ye ne dersin?…
    Yaradan istedi göremez misin?…
    Öyle rüya ‘sal değil ,sakın yanlış değerlendirme …
    Olur mu canım ? Tabi olur …Yaradan isterse olmaz mı …
    Lakin Mürşid ‘in Allah olması gerek….

  3. Allah C.C ‘yu gören var mı acaba?..
    Bizatihi bu gözle bu hayatta…
    Sen Allah C.C. ‘yu bu dünyada yok mu sandın?…
    Tabi ki var, hem bu dünyada, hem öte dünyada ve alemlerde her an var, her an hazır…
    Peki görme ? Olmaz …
    Ya olursa ,bak; Hz. Muhammed Mustafa A.S. bizatihi bu hayatta , kafa gözüyle gördüler…
    İDRAK ve nasip oldu mu görülürmüş demek…
    Mürşid Allah C.C. oldu mu…Birde Allah İLMİ’ NE sahipsen…
    Allah C.C. ‘yu nasıl görürüz,zamansız,mekansız,tarif edilemez…
    İşte şimdi oldu demek ki Allah C.C. nun görülebilmesi ve müşahede edilebilmesi ve İDRAK edilebilmesi için ” İLME ” yani Allah C.C.’ nun Mürşid ‘iliğine ve emrine ihtiyaç varmış …
    Takdir etmesine ihtiyaç varmış …
    Selamlar…

  4. Katılıyorum…Lakin her insanın yöne ihtiyacı vardır…
    Pusulanın doğru göstermesi için düz bir zeminde ,manyetik etkilerden korunması hatta ibre sapma açısının bağlanması ”Manyetik Kuzeyin” konumunun iyice uygulanması lazım…
    İlimle; Allah İlmi arasında tezat olamaz …Sakın acaba var mı ? Bulursam ayıp veya günah mı olur? diye düşünmemeliyiz…
    Hiç endişe etmeyelim …Allah İlmi gerçek ve doğru ilimdir…
    Aşk’ ta İLiM ‘le vardır…
    Allah C.C. İLMİM’LE her şeyde vardır…Aşık ‘ta bunu bilir. Avcı olma bur da başlar…Bazı avcılar vardır atar boş çıkarır…Bazıları da atar dolu dolu alır…
    Doğru İlim doğru AVCI doğru bilgi…
    Başarılarınız ve İLMİ ‘niz gerçek AVCI ‘gibi olsun İnşallah …Selamlar…

  5. Sonsuzluk Kulesi’ ya …;
    Yazılarımın tamamını kaldırmanız gerekiyorsa kaldırabilirsiniz…
    İLMİ çalışmalarınızın devamını Allah C.C. dan diliyorum…
    Makalelerinizi takibe devamdan zevk aldığımı bilmenizi isterim …
    Yolunuz açık İLMİ ‘niz derin olsun…
    Selamlar…

    1. Sevgideğer pehlivanım benim,

      Neden böyle bir cümle sarf etme gereği duydunuz bilmiyorum. Yani neden değerli katkılarınızı kaldırayım? :) Gönderilemeyen iletileriniz büyük ihtimalle teknik bir aksaklıktan kaynaklanıyordur, bilinçli olarak engelleme (istisnai durumlar hariç) asla ve asla yoktur.
      Sevgiler..

  6. Sizden kaynaklanan bir şey olmadığını zaten biliyorum…
    Acizlikten bahsederken kişisel olarak kendimden bahsettim…
    Sizin SONSUZLUK KULENİZİ izlemeye devam edeceğim…
    İlim kokusu alınan siteden kolay kolay vazgeçilmez…
    Allah aşk ‘ına talip aciz kişi Allah ‘tan bahsedilince coşar ,köpürür…
    Selamlar…

  7. yukardaki filimde 10 üstü20, 10 üstü21 uzaydaki muhteşem büyüklüge ruhen ulaşıp elindeki tesbih gibi oynayıp seyretmekondaki düzeni izlemek ne güzel.

  8. Merhaba,

    Bu yazı gerçekten çok iyi.
    Unuttukça, hatırlamak için dönüp tekrar tekrar okumak lazım.

    Spiritüel öğretilerde, insanın dört bedenden oluştuğu ifade edilerek (zihinsel beden, fiziksel beden, spiritüel beden ve duygusal beden), “dört başı mamur” bir gelişim kaydedebilmek için, bu dört bedenin her birinin eşit ölçüde (başa baş) gelişmelerinin zorunluluğu vurgulanır.

    Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

    Eğer gerçekten böyle bir durum söz konusu ise; sizin bilimsel dozajı bunca yüksek yazılarınız zihinsel bedende patlama ve sıçramalara neden olarak, -bu esnada diğer bedenlerin güdük kalması sebebiyle- sağlıklı gelişim prosesine zarar verebilir mi?!

    Sevgi, ölçü ve iyi niyetle.. : )

    1. Enfüsi tefekkür kişiyi özüne, tevhide (birlik), vahdete (teklik) yaklaştıracak derecede sağlıklı ve derinlikli düzeyde gerçekleştiriliyor ise, afaka dönük malumat da detaylandırılabilir. Aksi takdirde, gerçekte öze döndürmesi gereken afaki detay, kişinin kesrette (çokluk alemi) zihinsel olarak dağılmasına neden olarak afaki tefekkürünü engelleyebilir (enfüsi ve afaki tefekkür dengesi).

      https://sonsuzlukkulesi.com/tefekkur/
      https://sonsuzlukkulesi.com/afaki-tefekkur/

      Enfüsi Tefekkür ve hatta Riyazat: Duyguların dengesi yazısı da var; ama daha bitmediler.. :)

  9. Musa’nın Hızır’ ına verilen ” ledunna ilma’ bu boyutlar arası geşin ilmi mi?? bu boyutlardan haberi olma anlama yaşama ilmi mi???

  10. Yazınızın ilk kısmında bahsettiklerinizi biraz açar mısınız? 3 yıldız olan yere kadar olan kısım. Aslında anladım ancak anladıklarımdan pek memnun olmadım sanki.

  11. “Sonsuz sayıda evrenler bu tarlada Büyük Patlama tekillikleri ile meydana gelir”

    Büyük Patlama tekilliği bilimsel bir gözlem değil ve asıl olarak matematiksel çıkarımlar ile bazı varsayımlara dayanıyor. Günümüzde de standart model ile uygunsuz düşen gözlemler özellikle parçacık ve plazma fizikçilerinin bulgu ve önermeleriyle diz boyuna ulaşmış durumda. Dolayısıyla Büyük Patlama modelinin bir takım hatalı yorumlara dayandığının, özellike JWST sonrası bilim dünyasında kabul göreceğini öngörmek mümkün. Son olarak evren matematik ile açıklanabilir bir şey değil çünkü matematik maddi fenomenlerin içerikleri ile alakadar olmayan yapılandırmacı bir yöntemdir.

    “Bilim literatüründe, ışıktan hızlı titreşen bütünsel varlık alanı Takyonlar ismiyle yer almıştır. Takyonlar, kuantlar gibi kesikli yapılar olmayıp bütünseldir. Kuantların oluşturduğu ise çokluk âlemidir.”

    Bilim literatüründe takyonlar varsayımsal parçacıklardır ve ışıktan hızlı ne olabilir? sorusuna verilen farazi bir cevaptır. Siz takyonlar bilimsel bulguymuş gibi sunmuşsunuz fakat takyon dedikleri sadece matematiksel bir objedir ve bugün teorik fizikçilerin çoğunluğu takyonların var olmadığı yada olamayacağı kanısında birleşiyor.

    M-teorisi ise bilimsel bir teori değil henüz çünkü önermeler hakkında deney yapılamıyor.

    Sevgiler.

  12. Sizin öğrettiğiniz şey felsefi olarak mutlak idealizm değil mi?

    Hilbert uzayı veya RUH dediğiniz tümel varlık irade sahibi bir bilinç mi bu kısmı açıklayabilir misiniz? Yani fonksiyonelliği nasıl? OL denmesinin şartı veya koşulu nedir?

    Bir de soyut enerji vermekten bahsediyorsunuz, dalga fonksiyonunu çöktürerek gerçeklik yaratabileceğimizi söylüyorsunuz (yanlış anlamadıysam). Mesela siz şimdi dalga fonksiyonunu çöktürerek bu gezegende uçan siyah kurbağalar var edebilir misiniz? Neden etmiyorsunuz, ya da eden birisi olmadı? Uçan kurbağa düşüncesine soyut enerji veren hiç mi insan yaşamadı? Ben hayatımda hiç uçan kurbağa görmedim, siz gördünüz mü?

  13. ”nur yapılı melekler ışık hızı ötesine ait takyonik kuvvet alanı ve varlıklarıdır”
    bunu derken şunu mu kastediyorsunuz ‘ Evrensel Doğurganlığa, Rasûl Meryem şuûruna ulaşan” kişi için gerçekleşir. Diğer şuûr boyutları (İbrahim, İsmail, Ya’kub, Zekeriyya vs.) bir nevî kendi çabaları (BEŞERiyetin dokunması) ile yeni şuûr seviyelerini “Âlemin Nisãları” olarak DOĞURURlar (aşağıdan yukarıya yükseliş var) iken, “Âlemin Nisãları”na üstün olan Meryemden, BEŞER dokunmadan (aşağının yukarıya çekilişi) ~İsa kendisinden açığa çıkartılır.’
    yani bizim çabamızla değil direk bilince gelen ilham sevgi ve benzeri, ışıktan hızlı hareket eden böyle şeyler mi?

    1. Zihinlerimiz hali hazırda ışık hızı sınırı ve ötesinde titreşen bir uzayı da içeriyor. Bu titreşim hızı arttıkça tekamül eden bir maneviyatla, yani daha nurani bir kıvama kavuştukça, nedensellik ilkesine sıkı sıkıya bağlı beden boyutlarımıza ters gelebilen (ilham, yaratıcılık, Teklik hali gibi) durumların oluşma sıklığını da artıyor. Çünkü bu haller, elbette beden boyutunda yapılan uzun, disiplinli çabalar sonucunda, nedensiz-çabasız durumları ortaya çıkartıyor. Günlük yaşamlarımızda dahi bunun örneği var. Yaratıcılık dediğimiz AHHA! anları tam anlamıyla budur. Kafayı çokça yoğunlaştırdığımız, tefekkür ettiğimiz herhangi bir konuda daha önce dünyada hiç kimse tarafından düşünülmemiş bir fikir peydah olur birden nedensellik zincirini kırarak! Nereden ve nasıl gelir bu? :)

      1. Anlattığınız şekilde sormak istemiştim, açıklama tam ifade etti anlatmak istediğimi, demek ki ışık hızı sınırı ve ötesi halleri böyle şeylermiş
        Varlıkla bütünleşme, Birliği seziş
        – Genleşmiş Şimdi Hissi, Beden farkındalığı
        – Derin Kabul, Tevazu > Teslimiyet
        – Egosal sınırları ipincelmiş Kişilik
        – Yükselen Hayat Enerjisi ve Fiziksel Bedenin Bilgeleşmesi (iyileşme/şifa yeteneğinin artması)
        – Yüksek yaratıcılık, konsantrasyon, hafıza, keskin algılama, duygu – düşüncelerin yönetimi, refleks yeteneği; düşük düzey tepkisellik

        ve bir sır daha ortaya cıkdı sanırım ;Sonsuzluk Kulesi; burda ki AHHA o AH HA mıymış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir