Astroloji: İçimizdeki Gökyüzü

newton-cekim-kuvveti-astrolojiNewton’un ünlü çekim formülüyle küçük bir matematik hesabı yaptığımızda şöyle bir sonuca varabiliriz. Herhangi bir özne veya nesneye yaklaştığımızda üzerimizde yaratacağı çekim kuvvetinin etkisi, milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki burçların, galaksi kümelerinin etkisinden milyonlarca kat; Güneşin yarattığı ile aşağı yukarı aynı; Güneş sistemi içerisindeki gezegenlerinkinden ise binlerce kat daha fazla. Kezâ, cep telefonu kullanırken, TV izler iken veya herhangi bir elektronik aletin yanında durduğumuzda, yayılan elektromanyetik alanın üzerimizde yaratacağı etki de uzaydan/güneşten gelen dalgalardan kat be kat daha fazladır.

Bilimin kesin verilerine göre gerek gezegenlerin gerekse de yıldızların -doğanın 4 temel kuvvetinden ikisi- çekim veya elektromanyetik kuvveti ile insanın psikolojisi, karakteri ve kaderi üzerinde sanılanın aksine kayda değer bir etkisi bulunmuyor. Diğer iki temel doğa kuvveti, güçlü ve zayıf çekirdek kuvvetlerinin ise menzilleri atom-molekül çapı içerisinde sınırlı olduğundan konumuz dışında.

Bu kuvvetlerin üzerimizdeki ihmal edilebilecek düzeydeki etkilerinin ötesinde, eserlerini okuduğumuz, fikirlerini dinlediğimiz insanların psikolojimiz, ahlakımız, karakterimiz ve hatta kaderimiz üzerindeki yönlendirmelerinin yaşamımız üzerinde etkileri olduğunu varsaydığımız bir takım dışsal, kozmik ışınlarınkinden kat be kat daha fazla olduğu gerçeği de var. Bu etkenlere eğilimimiz için de genetik ve çevre faktörleri, bilimdeki tutumluluk yasası (bknz. Occam’ın Usturası) gereği yetmekte ve artmakta!.. Yani “Psikoloji, karakter, kader yönlendirici kozmik ışınlar” aranacaksa Dünya’nın koruyucu Manyetik alanına rağmen ötelerde değil;  ilk olarak hemen burada, somutta aranmalıdır. Somut olan da, hemen şu an algıladığımız çevremiz ve onunla olan etkileşimimizdir. Hatta yiyip içtiklerimiz dâhi beden ve zihnimizde kozmik ışın etkisi yapmaktadır. 

Ayrıca canlıların beden-beyin-genetik yapıları zannedildiği gibi uzaydan her an gelmekte olan kozmik ışınların tesirleriyle dönüşecek, değişecek kararsızlıkta değildir. Örneğin, kanser vak’aları genlerde meydana gelen değişikliklerle ortaya çıkabiliyor. Astrolojinin düşünüldüğü tarzda bir mekanizması olsa idi, bu dışsal kozmik ışınların etkisiyle yeryüzünde yaşam olamayacaktı.

Düşük enerjili ışınların (Radyo – Kızılötesi – Mikrodalgalar) canlılar üzerinde etkisi yok denecek kadar az iken, yüksek enerjili elektromanyetik dalgalar da (Ultraviyole – X ışınları ve Gama Işınları) genlerde büyük tahribat yaparak canlıya zarar verebilir, hatta öldürücü olabilirler. Yaşam ve organizmaların sistemleri büyük oranda görünür ışığın dalga boyuna (300-700 nm) uyumlu olarak evrimleşmiştir.

elektromanyetik-spektrum

Kısaca değinmiş olduğum gerekçeler nedeniyle, mekanizması bu tarzda, dışsal bir takım ışınlara, dalgalara, kuvvetlere bağlanan Astroloji Bilgeliği de bilim dünyasınca haklı olarak bilimsel bir niteliğe sahip kabul edilmiyor. 

Peki o halde, çeşitli mecmualarda algıda seçicilikle kolayca açıklanabilecek basit astroloji köşelerinin ötesinde, 5000 yıllık bilgi birikiminin, bir bilgeliğin sentezi olan Astroloji yorumlarında nasıl isabet etmektedir? Mekanizması nedir?

Mekanizmasının holografik projeksiyon, bir holografik yansıma, yani Kayıtlı Tümel Bilginin birimden/bedenden yansıması/açığa çıkması  olduğunu düşünüyorum.

Bu mekanizmanın detaylarını başka bir yazıya bırakarak şimdilik özetle değinmek gerekirse:

Zamansızlıktaki, kişisel bir ruhsal potansiyelin zamana bürünerek açılan kişiliği/evreni/hologramı kişinin yüz şeklinde, el şekli ve çizgilerinde, bedeninde, yakın çevresinde ve gökyüzündeki gezegen diziliminde yansıyor.

Ruhsal potansiyel beyin olarak görünen de mevcuttur veya/yani/aslında, beyin/beden ruhsal potansiyelin 300-700 nm dalga boyları arası madde algılamasındaki görünümüdür. İçerisi-dışarısı ikilemi/illüzyonu ile yaptığımız mecburi dışarısı kavramı tanımlamasındaki dışarısı, ruhsal potansiyelimizin bir yansımasından ibarettir (> yansımanın olduğu bir ortam olmadan, çünkü ortamın bizatihi kendisi bir yansımadır, yani görünüm-ü-dür). Benzer şekilde ruhsal potansiyelimiz de, beyin/bedenin ışık hızı ötesinde (takyonik-melekî) titreşen, fiziksel bir uzayın olmadığı, zamanın tersine aktığı veya akmadığı kuantum-altı düzeydeki görünümüdür.

Dışarıda ortak olarak algılanan her şey özümüzdeki ortak, Tümel, Tek RUH uzayının; kişisel farklılıklarımız ise RUH’tan payımıza/filtremize düşen ruhsal potansiyelimizin görünümü/yansıması olmaktadır (Detaylar için RUH ve Zihin makalesi).

Somutlaşması için örnek vermek gerekirse, ki astroloji ile ilgilenenler bu bağlantıları bilecektir: En basit formuyla Güneş-Bilinç, Ay-Bilinçaltı, Merkür-İletişim, Venüs-Sevgi/Dişil Enerji, Mars-Güç/Eril Enerji, Jüpiter-Genişleme, Satürn-Kısıtlama kavramları ile bağlantılıdır. Holografik yansımaya göre, ruhsal boyuttaki “sevgi” manasının göğe yansımasıdır, dışarıdaki Venüs görünümü.

Her bireyin horoskobunda bütün gezegenler bulunur, çünkü Evrensel RUH’taki manalar ortak ve tektir. Her bireyin beyni/zihni yapı-taşlarına bölünmeyen mana uzayındaki aynı, ortak, tek; örneğin “sevgi” manasıyla “duygu” olarak temas halindedir, filtresi oranınca. Evrendeki yaygın ve içkin sonsuz sevgiden ruhsal filtremiz ile payımıza düşen kısım horoskobumuzdaki Venüs gezegenine  özgü etkileşimler olarak okunur.

Yani Astroloji, göktekilerin zihne etkisini değil, zihninde/bedende kaydedilenlerin gökyüzüne, gökyüzünün dilinde yansımasını anlatır, işaretçileri ile

Cümleyi açarsak..

Göktekilerin [örn. venüs gezegeni]

zihne etkisini değil, [Afaki olarak algılama bu zannı doğuruyor]

RUH üzerinden zihinde kayıtlı olanların [bizdeki sonsuz sevgi ve aşkın]

gökyüzüne yansımasını [ sonsuz sevgi ve aşkın bir tezahürü ] anlatır,

işaretçileri ile… [venüs bir işaretçidir, işaret levhasıdır, işaret edilen mana değildir]

O kadar ki kolektif bilinçaltımız bile gökyüzüne yansır.

İnsanlığın kolektif bilinci ne zamanki yenileyici, devrimci, özgürlükçü ruha kavuşur oldu; bu çağ ötesi aklın, ani değişimlerin simgesi, yansıması olarak Uranüs keşfedildi 18. yüzyılda, gökte!

İnsanlığın kolektif bilinci ne zamanki spirtüalist, hayalci fikirlerle öne çıkmaya başladı, edebi akımlar geliştirdi; tıpta ayakları yerden kesen narkoz bulundu, sinema icat edildi (ki icat da yer yüzündeki yansıma), hayalin, sezgiselliğin simgesi, yansıması olarak Neptün keşfedildi, 19. yüzyılda, gökte!

İnsanlığın kolektif bilinci ne zamanki dünya çapında yıkıcı, savaşçı [dünya savaşları], dönüştürücü fikir ve davranışlara girdi, atom bombası yapıldı, büyük dönüşümlerin simgesi, yansıması olarak Plüton keşfedildi, 20. yüzyılda, gökte!

İnsan farkındalığıyla bilincinin ve bilinçaltının derinliklerine, duygularına, dürtülerine nisbeten kolaylıkla vakıf olabilir; bunun gökyüzündeki yansıması da çıplak göz ile Satürne kadar olan gezegenlerin binlerce yıldır görülebiliyor/biliniyor olması dır. Satürn ötesi gezegenler teleskop olmaksızın, çıplak gözle görülememektedir, çünkü mana olarak kişisel değil, kolektif bilince ait gezegenlerdir.

holografik-yansima

Dolayısıyla karşılıklı veya tek yönlü bir etkileşimden ziyade boyutsal yansımalardan bahsetmek isabetli olacaktır kanaatindeyim. Vücudumuzu hareket ettirdiğimizde yere yansıyan gölgemizin de anında uyumlu hareket etmesi gibi!

Ezcümle, Astroloji ekstra bir faktör olmayıp tüm genetik – çevre faktörleri ve etkileşimlerinin bileşiminin Gökteki işaretçileri ile okunması ilmidir! 

Astroloji: İçimizdeki Gökyüzü” hakkında 7 yorum

  1. turknet astroloji sitesi ve nuray sayarıyı takip ediyorum başıma gelen durumların ve olacakların sebepleri ve sonuçları ile farkındayım hayatın farkındayım
    kuatum düşünce (temiz bilinç) yüklü zihnimde.

    yazınız için teşekkürler

  2. Yine başka bir konuda oldukça çarpıcı, kalıpları alt üst edici bir yaklaşım. Tebrikler, her yönden bakmayı çok iyi beceriyorsunuz.
    “Ne ararsak kendinde ara”.
    Ve yine, Hallac-ı Mansur’un Enel Hak’ın son cümlesinde söylediği gibi;
    “Tanrı Tanrı’dır. Evren de evren.
    Hiç önemi yok.” :)

  3. Horoskop, doğum ‘haritası’, yıldız ‘haritası’ deriz. Yani gökteki görüntü sadece “harita”, asıl olan bizim varlığımız. Bu açıdan bakacak olursak, sizin de söylediğiniz gibi; gökte yıldızlar öyle dizildiği için biz böyle değiliz, biz böyle olduğumuz için gökte yıldızlar öyle dizili görünüyor. Bir boyut eksikliğinden de söz edilebilir bu noktada.
    Sezmek kolay, anlatmak zor.

  4. kolektif bilinçaltımız acaba nasıl yeni bir ruh halini yaşıyor olabilir ki ”” Yerçekimsel dalgaların”’ saptanması gerçekleşti…

  5. ne zaman ki insan biliçaltına hükmedebildi o zaman yerçekimi dalgaları saptandı şöyle bir şey mesela… içimizde ki yerçekimi bilinçaltı..; artık 21. yy insanlığının Sûr’una üfürülen nefesin bir neferi olarak… bilinçaltına -saklı kişiliklerimize-cinlere hükmedebiliyoruz…
    yani artık şeytan çıplak….bunun yarattığı huşu -huzur tamamlanmışlık halinin yarattığı hisle havada uçuyor, denizin üstünde yürüyor gibi hissediyoruz
    bunun gökyüzünde yansıması yerçekimi dalgalarının keşfi….
    yerçekimi dalgalarının bulunmasıyla da onu sıfırlayan giysilerin üretimiyle süpermen gibi uçabilecek, üretilen botlarla havada yürüyebilecegiz

  6. Kütle çekim dalgaları kesintisiz yayıldığı için evrenin her noktasından bilgi alabilmek mümkün olacak. Bu da bazılarına halen sır olan gerçeklerin alenen bilinmesini sağlayacak. Benim için kütle çekimi eşyaya- paraya-makama-cinsel dürtülere bağımlı olmayı ifade eder. Bunlardan mutlu bir halde azade olduğum zaman mesele kapanmıştır. Madde beni çekmediği zaman zaten özgürüm-istediğim yerde aracısız giderim. Ayrıca giysilere-botlara gerek yok. Nihayetin onlar da sonlu ve madde olacak.

    1. ”Âfakta (dışta) ve enfüslerinde (bilinçlerinde) işaretlerimizi onlara göstereceğiz, ” ayeti
      gereğince giysi üretimleri olacakdır diye düşünüyorum…
      kütle çekimi eşya- para-makam-cinsel dürtüler gibi değerlere bağımlılık bir tür kara delik ..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir