Algılamakta olduğumuz dört boyutlu uzay-zamanda (yatay boyut diyelim), bilinçlerimiz yakın çevremizle olan etkileşimlerimizle, dikey boyuttan ise kendi bilinçaltı içeriğimizle büyük ölçüde yönlendirilmekte. Azalan oranlarda da–kabaca- içerisinde yaşadığımız şehir halkı, ülke halkı, dünya halkı [tabi, teknolojinin hayatımızla kaynaştırdığı TV’si, interneti ile artık bu sıralamanın çok önemi kalmıyor]; dikey boyuttan ise bilinçaltımızdan sonra toplu bilinçaltı ve insanlığın bilinçaltı bizleri etkiler. Peki Evrensel Şuûr bu oyunda hangi rolde yer almaktadır?
Evrensel Şuûr bu faktörlerin her birinin ortamıdır. Evrensel Şuûr etkileyen değil; etkileme, etkilenen ve etkileyenin bulunduğu uzaydır. Benim zihnim, toplu bilinçaltı ve insanlığın bilinçaltı hep Evrensel Şuûr’dur, Evrensel Şuûr’dadır. Ayırımlar sanaldır. Özde-ötede, bizden ayrı, ne olduğu belirsiz etkilerde bulunan bir Evrensel Şuûr değil; çevremin benim üzerimdeki etkileri, benim çevre üzerinde olan bütün etkilerim, insanlığın bilinçaltı etkileşimleri zâten Evrensel Şuûr’da gerçekleşmektedir veya Evrensel Şuûru oluşturmaktadır.
Evrensel Şuûr Fiziksel görünen Evrenin temeli olup Fiziksel Evrenin ardında/ötesinde değil, bizzat kendisidir. Madde olarak gözlemlediğimiz varlığın gözlemlenmediğindeki durumuna “dalga yönü” denilir. Bu durumda, aynı (!) evrensel varlığın gözlemlendiğindeki durumu Fiziksel Evren(ler); gözlemlenmediğindeki “dalga durumu” Evrensel Şuûr’dur.
*/ Bu “dalga” terimi, elektromanyetik, mekanik dalgalardan tamamen farklıdır. Elektromanyetik, mekanik dalgalar ölçüm aletlerimizle direkt olarak gözlemlenebilirken, yâni fiziksel dünyamıza âit iken, konu içerisinde kullandığımız “dalga” kavramı tamamen “soyut olasılık dalgası” olup dolaylı yollarla anlaşılabilmektedir. Bknz. “Çift Yarık Deneyi”. */
Evrensel Şuûr’un ne olduğunu idrak edebilmek için konuyu biraz daha ayrıntılayalım.
Yapılan deneyler aynı kaynaktan çıkmış fotonların veya izole bir ortamda etkileştirilmiş iki foton/elektron/atomun, evrenin en uzak iki ucuna gitmiş olsalar dâhi birbirleriyle anında haberleştiklerini göstermiştir. Bu yerel olmayan (=ışık hızının kat be kat hızlı bir şekilde veya anında) etkileşimin sebebi, o iki foton/elektron/atomun dalga yönlerinin etkileşim anında birbirine dolanıp (=daha doğrusu tek=aynı dalga deseni olup) “uyumlu” hareket etmeleridir. İki foton/elektron/atom zerrecikliklerini bırakarak aynı dalga Bütünlüğüne âit oluyorlar, bütünün/dalganın parçaları olmadan. Bu tip parçacıklara “Dolanık Parçacıklar” adı verilmektedir.
*/ Daha sonraları bu dolanık parçacıkların mekândan olduğu gibi “zamandan” da bağımsız olarak uyumlu hareket ettikleri anlaşılmıştır. Deneyin ilk versiyonlarında iki foton/elektron/atom üzerindeki ölçüm aynı anda yapılıyor ve uyumlu davranış gözlemleniyordu. Ama diğer foton/elektron/atom üzerinde yapılacak olan ölçüm geciktirilse bile “uyumlu davranışı” göstermişlerdir. /*
Bu deneyin sonuçlarının çok önemli bir yorumu var. Gözlemlediğimiz her şey (10^120 parçacığın hepsi) bir zamanlar (Büyük Patlama anında) tek bir “AK NOKTA”, tek bir parçacık, tek bir dalga deseni hâlinde idi. Her parçacık Tek bir AK KAYNAK’ın ufalanması ile oluşmuştur. Her parçacığın aynı, tek kaynaktan çıkması (=aynı, tek dalga deseni olması) nedeniyle her parçacık o ilk dönemlerde tam bir İÇ-ETKİLEŞİM durumunda idiler. Herhangi bir parçacıkta meydana gelen bir değişim, ne kadar uzakta olursa olsun diğerini de İÇ-İRTİBAT nedeniyle, anında ve çok büyük oranda etkiliyordu. Evrenimizin bu dolanık, tek tip, ayrışmamış dalga deseni “Evrenimizin Farkındalığın” da kendisidir.
Bu evrensel dolanıklık/farkındalık Evrenin kendisini ORGANİZE etmiştir. Öyle bir organik organizasyon ki, bu olasılık dalgası, kendi olası geleceklerini de referans alarak Evrenin şimdisini ve geçmişini tasarlamış ve yok olmasını engelleyecek ince ayarlı “Evrensel sabitlerini” oluşturarak Evreni/kendini dengeye oturtmuştur. Aynı anda tüm olası sonuçlar/gelecekler dalga yönünden oluşmuş ve evreni çökertecek/yok edecek olasılıklar elenmiştir.
Evren genişledikçe, parçacık sayısı artmış (=tek tip dalga deseni alt boyutlara ayrışmış), alt etkileşimler başladığından dolanıklık azalmış, Evrenin Tümel Farkındalığı boyut boyut azalarak yayılmıştır. Günümüz evreninde dolanıklığın azalmasından (uyumlu davranışın azalışı) dolayı “Evrensel Farkındalığı” artık direkt olarak tespit edemiyoruz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, ancak özel şartlarda (izole ortamlarda) foton/atom uyumlu hareketleri sağlanabilmekte, yâni Evrensel Farkındalık saf olarak fark edilebilmektedir.
Yatay düzeyde (mikrodan makroya) Farkındalığın evrenin başlangıcında (=günümüze kıyaslama yaparsak; en derin (?) boyuttaki evrensel dalga işlevi) belirlediği “Evrensel Sabitler” ve “Fizik kanunları” yürürlüktedir. Artık cansız maddelerin yönetimi bu kurallar vesilesi ile “kendiliğinden” işlemektedir. Ayrıca bir müdahaleye gerek yoktur.
Yeryüzünde zihin sahibi varlıklar belirdikçe de derinlerdeki (?) Evrensel Farkındalığa tırmanış da başlamış oldu. “Zihnin yapısı” evrenin o ilk dönemlerinde “dolanık davranış” gösteren parçacıkların durumuna benzer bir yapıdadır. Beyindeki özel bazı yapılar (modellerin teknik ayrıntısına başka bir yazıda gireceğiz) beyni oluşturan atomların dalga desenlerinin aynı bütün olarak/uyumlu davranışını sağlamaktadır. Zihnin, benliğimizin kesik kesik olmamasının nedeni, beyindeki o özel yapıları oluşturan parçacıklarının dalga yönlerinin “holografik ve esîri” olarak birbirine bağlanması/doku-nmasıdır.
*/ Bu anlatım tarzı ve açıklaması objektif olarak var kabul ettiğimiz dış gerçekliğimizden, yatay düzeyden yapılmıştır. Gerçekte zihin dış/objektif gerçekliğin içerisinde meydana gelmez. 14 milyar yıldır evrilen dalga fonksiyonu, imajiner/soyut/sanal zamanı içerisinde kendini algılayacak düzeye evrildiğinde (≈RUH’a temas ettiğinde), kendini, temas ettiği RUH ile algılayacak olan zihin ve o zihnin sübjektif, dışsal/maddesel gerçekliği olarak çöker/indirgenir.
Zihinde çöken/indirgenen, 14 milyar yıllık sürecin tamamıdır. Her şey zihinde boyut boyut mevcut/saklı hâle gelir (Holografik kayıt). Her şey zihinde varlık kazanır. Zihnin ilk boyutu, çevresi olarak gördükleri ve bilinçaltıdır. Gerçekte, herkes kendi zihni içerisinde dolaşıp, kendi zihnini keşfeder. Yatay düzey/dünya/dış gerçeklik olarak düşünüp ilk defa karşılaştığımız şeyler, gerçekte bizdeki saklı boyutların açığa çıkmasıdır. Herkes kendi evreninde tektir. Örneğin, anne-baba olarak gördüğü zihin sahibi insanlar, gerçekte kendi zihninin meydana gelmesini sağlayan en yakın soyut bileşke dalga desenlerin kendi dünyasındaki izdüşümleridir. Ana-baba dalga desenlerinin benzerliğinin nesnel olarak kabul edilen dünyadaki izdüşümü “genlerin benzerliği” olarak algılanmaktadır.
Bu düşünceyi ilerletirsek şunun farkına varırız. Biz, geçmişinde bir takım olayların yaşandığı maddesel bir dünyanın zamanı içerisinde meydana gelmedik. Zihnimiz, maddesel bir gerçekliği olmayan, devamlı evrilmekte olan soyut dalga fonksiyonunun, RUH ile farkında olmaya başladığı anda, ANLAM kazanıp dünyamız, tarihimiz olarak indirgenmesiyle oluşur. Dış gerçeklik olmamasına rağmen her zihnin aynı tarihten bahsedebiliyor olması, dalga deseninin aktarılmasından kaynaklanmaktadır.
Bu yoruma göre Büyük Patlama fiziksel bir evrenin başlangıcı değil, NUR evreninden NAR=Enerji olarak taşıp dalgalanarak gelen soyut dalganın evrilmeye başlamasıdır. Bu dalganın “madde olarak” ilk defa algılanması zihnin evrilmesi ile olmuştur. /*
Farkındalığın evrenin başlangıcında belirlediği ve yürürlüğe koyduğu “Evrensel Sabitler” ve “Fizik kanunları” aynı şekilde zihinlerimizde işleyen psikoloji kanunlarını da oluşturmaktadır. Dolayısıyla yine, öte bir müdahaleye gerek kalmamaktadır.
Bir zihni içsel yönden en çok etkileyen en özde bulunan bir takım Yüce Meclisler değil; ona en yakını, yâni kendi zihin içeriğidir. Daha sonra en çok etkileyecek olan dalga deseninin en çok karıştığı/dolandığı zihin/kişilerdir. Bu kişiler çoğunlukla kişinin atomlarının kaynağı olan anne ve babası veya en çok SEVDİĞİ (dolayısıyla etkileştiği) İNSAN’dır (sevgili, eş, dost). Anne-babaya “üff” bile denilmemeli, sevdiklerimize iyi davranmalı ki, bize iç boyuttan geri-beslemesi de pozitif olsun. Çünkü dalga desenlerimiz birbirine dolanık olduğundan onların zihin değişiklikleri bağlantılı olduğu bizleri direkt olarak belirli oranlarda etkileyecektir.
Etkileşim oranımızın azaldığı birimlerin veya toplumların bizim zihnimiz üzerindeki etkisi de azalacaktır. Çünkü dalga yönünden dolanıklık azalmaktadır. Evrensel Şuûr’un ilk durumu (?) artık bizim çok uzağımızdadır (?), çünkü “Tek Dalga Deseni” alt dallara ayrışmıştır ve o ilk durum bir nevî “evrensel sabitleri” koyarak oyunun oynanacağı muşamba dekoru kurmuş ve yatay düzeydeki “kendiliğinden” oynanan filme karışmamıştır.
Kader, en derindeki (?) Evrensel bir Şuûr’un birim üzerinde her an “yönlendirme” yapması değil, NUR boyutundan her şeyin bilinebilir olmasıdır, çünkü Sistem “Deterministtir”. NUR boyutu, Büyük Patlama Esnasında ayrışmamış, Saf, Tekil Olasılık Dalgasının sonuçlarını bilmektedir. 70 yıllık bir ömrün kaderini en çok etkileyenler çevresi ve zihinlerin oluşturduğu toplu bilinçaltıdır. Bu etkilerin hepsi de NUR boyutundan bellidir, bilinebilir.
Dinin tekliflerini uygulayarak arınmaya başlayan bir zihin diğer zihinlerden, toplumsal bilinçaltından daha az etkilenir. Kendinde açığa çıkan Şuûr kendi bilinçaltını ve en çok etkileştiği/sevdiği zihinleri (ve bilinçaltlarını) de etkiler.
Şuûr (İçsel Farkındalığımız), bizlerin çok uzağında (?) kalmış Evrensel Farkındalığa daha yakın olduğu için kendinden açığa çıkacak olan DUA (=yaratış sırrı) ile dileği, yatay boyutun kanunlarına bürünerek karşılığını bizim niyazlarımıza göre daha kolay bulur. Çünkü Şuûr, her parçacığın dolanık olarak bulunduğu o derin boyutlara daha yakın (?) olduğundan DUA’sı da etkili olacaktır. Bu yüzden DUA’ya KUL’un yaratış sırrı denilmiştir.
Şuûrlu olmanın, yâni Evrensel Farkındalığa daha yakın olmanın sırrı da artık aşikârdır. Dalga bedenimizin, Varlıkla olan dolanıklığını artırmak (!). Dolanıklığı artırmanın yolu (tüm varlıkla etkileşemeyeceğimiz için), etkileşime geçtiğimiz her şeyi çok SEVMEK olacaktır. SEVGİ en hızlı yoldur (Bu arada “Korunma Duamızı” da yapıyor olacağımız için Toplu bilinçaltından gelecek olan cinnî duygular da bizlerin kontrolü altında olacaktır).
Merhaba
Yazınızı yanlış anlamadıysam evrensel şuurdaki dolanıklığın evrenin genişlemesi ve alt dalgalara ayrışmasıyla azaldığını, yalıtılmış özel alanlarda yapılan deneyler sonunda görülebildiğini belirtmişsiniz. oysa bir yukarıda dolanık dalgaların zamandan ve mekandan bağımsız olduğunu yazmıştınız. Buna göre başlangıçta tek bir ak nokta, tek bir dalga deseni halinde bulunan evrensel şuurun alt dalga boylarına ayrılmasını ve dolanıklığın azalmasını (sebebini) nasıl anlayabiliriz?
İkinci olarak zihnin kendini algılayacak düzeye evrilmesi (RUH’a temas etmesi) ile kasdedilen şeyi açıklamanız mümkün mü?
Merhaba Beyhan, dolanıklığın -yazı içerisinde de ifade ettiğim üzere- “boyut boyut” azalmasının nedeni, evrendeki kuvvet alanlarının parçacıkları oluşturacak şekilde yoğunlaşmaları ve parçacıkların kendi aralarında sonsuz sayıda etkileşime girmeleri. Bu etkileşimler parçacıkların dalga desenlerinin birbirleri ile kesişmesine (interference) neden olduğundan dolanıklık azalıyor (kuantum dekoherans etkisi).
İkinci sorunun cevabına da şu yazıdan ulaşabilirsin.
https://sonsuzlukkulesi.com/ruh-zihin/
Kısaca, özetlemek gerekirse,
Ben bilinci, zihni, dağınık ışık yayan ampul/floresan lambası gibi değil de, bir lazer gibi uyumlanmış/koherent Kuantum olasılık dalga paketi olarak gören bilimsel modelleri doğru buluyorum. Yani hayvanlarda sinir sistemlerinin evrimi ile paralel ortaya çıkan “iç dünya fenomeni” bu uyumlanmış dalga paketinin sonucu. Bu iç dünyanın farkındalığı ise Kozmik Bilinç-RUH ile temas.. Burada evrimleşmeye devam eden sinir sistemi (karşıyı anlamayı sağlayan “ayna nöronların” ortaya çıkışı vs.) veya diğer bakış açısıyla çok boyutlu Hilbert Uzayında evrimleşen dalga paketinin kendi içinde bir “merkez” oluşturması iç dünyada “ben ve diğerleri” ayrımını ortaya çıkartıyor. Bu ayrım en basitinden “ego” dediğimiz kişiliği üretiyor.
– Sense8 dizisi
Beyindeki özel bazı yapılar (modellerin teknik ayrıntısına başka bir yazıda gireceğiz
bu yazı yazıldı mı ???
yazılmadıysa ne zaman ???
‘ özel şartlar -izole ortamlar dediğiniz’; yani dengeye – fıtrata yeterince yaklaşma, Allah’ın tüm varlıkta yansıyan özelliklerinin orjinallerini varlığımızda açığa çıkarma, nefis terbiyesi mi ?
”Yatay düzeyde (mikrodan makroya) Farkındalığın evrenin başlangıcında (=günümüze kıyaslama yaparsak; en derin (?) boyuttaki evrensel dalga işlevi) belirlediği “Evrensel Sabitler” ve “Fizik kanunları” yürürlüktedir. Artık cansız maddelerin yönetimi bu kurallar vesilesi ile “kendiliğinden” işlemektedir. Ayrıca bir müdahaleye gerek yoktur.”
Saygıdeğer Sonsuzluk Kulesi Bey
Yukarıdaki satırlar bana Nevton fiziğini hatırlatıyor. Mekanik saat gibi işleyen ruhsuz bir dünya tasavvurundan, küçük taneli evren fiziği sayesinde kurtulduk derken sizin gibi insanların bu tarifleri kızgınlıkla beraber endişe yaratıyor. Sanki zorlama bir yorum yapmışsınız gibi geldi bana. Evrensel sabitler, fizik kanunları küçük zaman dilimlerinde değişip durmakta, fizikçiler ”gemisi fırtınada batmış kaptan” misali nereye tutunmaya kalksa elinden uçup gitmekte ve çaresizce çırpınıp durmaktayken, siz hangi sabitten hangi kanundan bahsediyorsunuz. Sonsuz sayıdaki ihtimalin tamamı masada duruyor. Bilinmezlik bu masada tek kuraldır. ”Her an yeni bir şandadır” ‘Cansız madde (ayrıca canlı-cansız ayrımı küçük taneli dünyada yoktur) kendi kendine işliyor’ demek ne öngörülebilir evren anlayışına denk gelmekte ve kasvetli bir hava estirmektedir. Oysa bilinmezlik en büyük maceramız, en büyük heyecanımız, yaşama enerjimiz..
Belki yanlış anladım söylediklerinizi; belki boyut/evrenleri biri birine karıştırdım.
Bütün söylediklerim soru mahiyetindedir. Bir şeyler yazarsanız sevinirim. Selametle
Bu yorumu yazdıktan sonra bir sonraki yazınızı okudum bu konu hakkındaki nihai fikirlerinizi öğrendim. Bu nedenle yukarıdaki yorumu mu yok sayın. Nihai görüşlerinizde de bana göre zayıf halkalar var. Bir kere ilke olarak deneyci bilimlerle ilgili kesinlik ifade eden cümleler kurmamak lazım. Quantum kuralları Nevton fiziğinin sabitlerini yerle bir etti. Zaman, hız, kütle çekim(?)… Işık hızı sabit kaldı… Bu sabitin de yok olmasıyla her şeyin artık sabitleştiğini, durağanlaştığını ve nihai bilginin bu olduğunu söylüyorsunuz. Bu bilginin getirdiği imanla da insanın determinist bir evrende yaşadığını söylüyorsunuz. Bu inancınız pekiştirmek için bir ayet yazmışsınız. Ayet metafordur (bana göre) tam olarak ne dediğini bilemiyorum. Lakin fizik teorileri hakkında yazarken temkinli olmanızı tavsiye ederim. Nitekim yazınızda bir deney hakkında tekzip yazmışsınız. Gelecek zamanlarda, nihai olarak adlandırdığınız fizik teorisinin yerle bir olmayacağını söyleyebilir misiniz? Bilim insanlarının en sık düştüğü hata bu.. Kemale erdiği (uzmanlaştığı) bilgi dalı başka kemalleri görmelerini engelliyor. Meleklerin insanı hakkıyla değerlendirememesinin sebebi de bu olsa gerek(başka yerlerden okuduğuma göre). Selamlar saygılar…
Kıymetli Hüseyin, farklı evren katlarında farklı evren yasaları işliyor. Yazı yazdığım klavye, fare, bilgisayar, bedenim, parmaklarım, vs. şu an yerinde duruyorsa Newton mekaniği “kendiliğinden” işlediği için mümkün. Bu “kendiliğinden” ifadesi çok basit ifadeyle Yaratıcı Gücün koymuş olduğu yasalar sebebiyle, farklı yazılarımda detayını vermeye çalıştım. Mikro evrendeki yasalar ise daha farklı.. Oturmuş bazı sabiteler veya yasalar var, bunlarda temkinli konuşmaya gerek yok, bunlarsız bilim zaten yapılmıyor. Bilimin gelişmesiyle de değişecek mevzular değil. Deneyler tekzip edilebilir, her defasında kendisini testlerle kanıtlamış yasalar değil.
Kuantum kuralları veya Einstein relativitesi Newton fiziğinin sabitelerini yerle bir etmedi, daha incelikli evren katlarındaki keskin olmayışı nedeniyle onları genişletti. Biz hala bugün Newton fiziğini de kullanıyoruz her yerde, her zaman.
Bizim zihinlerimiz, ötesinde Ruhlarımız ilahi olarak “müdahele” eden/edilen veya “etme” alanıdır. Daha farklı kanunlara ve evren malzemesine tabidir. Bedenlerimiz, egolarımız determinist ilkelere tabi, yani öngörülebilir iken, ruhlarımız “öngörülemez” ilkeleri/işleyişleri de içerisinde barındırmakta.Bu “öngörülemez”lik rastgelelilik anlamında değil de, “özgürlük” anlamında kullanıyorum.
Sevgiler, selamlar.
ÇOK TEŞEKKÜRLER