Rab-Rabbül alemin

Rab-Rabb-ül âlemînKur’an’da Allah’ım, Allah’ın, Allah’ı, Allah’lar gibi ifâdelerin geçmediğini buluyoruz. “Allah” kelimesi neye (!?) işâret ediyor ise iyelik eki ve çoğul eki al(a)mıyor!

Fakat Kur’an’da Rabbim, Rabbin, Rabbi, Rabler gibi ifâdelerin geçtiğini görüyoruz. “Rab” kelimesi neye işâret ediyor ise, iyelik eklerinin her birini ve de çoğul ekini alabilmekte.

En genel ve toplumsal anlamıyla “Rab”; “Sözünden dışarı çıkılamayan, yetiştirici, gözetici, teRBiye edici, patron” anlamınadır. Kelimenin anlamı gereği, her birimin üzerinde söz sahibi olan Rabbi de farklı olabilecektir.

Örneğin, Yusuf Rasul’ün zindan (!?) arkadaşı Rabbi’ne Şarap sıkıyor (12:36).

Birbirinden farklı özellikleri olan Rabler mi hayırlıdır, yoksa Vahid ve Kahhar olan Allah mı? (12:39)

Rab sözcüğü Allah dışındakiler için de kullanılabiliyor!

İçsel anlamıyla, her birimin meydana geldiği Allah isimleri bileşimi/terkibi/mana kompozisyonu farklı farklı olduğundan, bu açığa çıkışların o sınırlı varlıkta o şekilde olması ve yaşamını idame ettirmesi Allah’ın Rab’lik sıfatını/fonksiyonunu ortaya koyar.

Rabb’ül alemin olan Allah, AHAD’dır, SAMED’dir. Som, yekpare Teklik’tir. Ve bu nedenle iyelik/çoğul ekler almaz. Kendi zatından ayrı olmayan İlim boyutunda yarattığı tezahüründe (Bknz. NOKTA’daki Nükte!..) ise.. Bir/VAHİD olan Nefs (Nefs-i Vahide) üzerinden kendi manalarını bileşim halinde açığa çıkartarak sınırlı, kişisel nefsi, zihni oluşturur. Böylece kişiye has Rab-lik-(ler) fonksiyonu devreye girer. Rabb’ül alemin olan Allah > Rabbim, rabbin, rabbi, .. olur.

99 sayısıyla sembolik olarak ifade edilmiş tüm Allah manaları İnsan bünyesinde kayıtlıdır, açığa çıkış oranları farklıdır sadece. Her bir farklı zihinde farklı açığa çıkış oranlarında, örneğin Allah’ın El-Halîm mânâsı, özelliği vardır, El-Alîm vs. vardır, ayrı ayrı manalar/özellikler/zihin yapıtaşları olarak..

Rab sözcüğü ise, nefs malzemesinin (El-Halîm – El-Alîm – El-Velî – … vs.) bütünsel ve kendine has yapısı gereği, yönlenmesi nedeniyle Allah’ın aldığı bir sıfattır; ama ayrı bir mana olmadığından nefs dokusuna dahil değildir! Tek başına ayrı bir özellik olmadığından da “Rab” kelimesi “El” takısını almaz, Er-Rab denilmez. Benzer şekilde Abd ur-Rab olmaz.

Allah manalarına da kul olunmaz! Allah’ın zatına ve zatına ilişkin (Rahman) kul olunur, Abd ul-Lah, Abd- ur-Rahman, Allah, Rahman kulu olunur.

Zihin malzemesi/mana terkibinin (El-Muhit isminin tecellisi gereği) kuşattığı ve eşleniklendiği zihin içeriği, genetikten gelen ve çevreden edinilen bilgi/duygu/dürtüdür. İçsel Farkındalık/Şuur sahibi olmayan varlıklar zihin içeriğinin otomatik sonucunun dışında eylemler, düşünceler açığa çıkarmakta zorlanır. Farkındalık ise doğuştan getirilen, ve farklı özelliklerin pik yaptığı mana bileşiminin kaydından çıkmamızı, onu kontrol edebilmemizi (Rabbi bilmek), manaların dengeli çıkışını ve böylece terkibin, sınırlılığın aşılmasını sağlar (Rabb’ül Alemini bilmek) > Allah’a Kul olmak.

Kendine has Rablik işlevinin yönlendirdiği doğuştan getirilen ve donmuş manalara tâbi olan kişi, dolayısıyla Özgür = Kul = Abid, “Rabb’ül Alemin olan Allah’a Kul” değildir, terkibine kulluk etmektedir (Allah’tan başkasını rab edinmek)!

Allah, Rabbül Alemin’dir. Alemîn (= Türkçesi, alemler), bir mana olarak da; terkibine/mânâ bileşimine/sınırlı zihin yapısına ve yönlendirdiği zihin içeriğine tâbi birimler değil, İlmin/İçsel Farkındalığın açığa çıktığı bireylerdir. Allah İçsel Farkındalık sahibi şuurların has Rabbi’dir. Daha doğrusu, Şuurlu alemler/insanlar, mana terkiplerinin, yani sınırlılıklarının ve dışarıdaki sınırlı tezahürlerin değil, Allah’ın Rab-liğini fark eder ve yaşarlar.

Alemler, Allah’ın has Kulları… Hakikatlerinden perdeleyen şartlanmaları azalmış (“Subhan Allah” ile işaret edileni yaşarlar), doğuştan getirdikleri bileşim doğrultusunda değil, Evrensel Düşünebilen ahlâka sahiptirler. Evrensel düşünebilmek, Allah’ı Rabb olarak kabul etmek, etrafın değil, O’nun ahlâkına boyanmaktır. Etraf değil, Evrensel olanın istikâmetinde eylemleri ortaya dökmek.

Rabbine ârif olmak, zihin içeriği ve çıktılarının, “ben” dediğinin “sahte”, “geçici” bir bileşim olduğunun içsel farkındalığına ulaşıp, bu illüzyonu sonlandırmak ve etrafın – genetiğin oluşturduğu sahte/mecâz kimliğimizi değil, ilhamlarla oluşturulan “Gerçek Benliği” ortaya çıkarmakla mümkün. Âlem (=İlmin açığa çıktığı mahal) olmakla!

(Resûlüm)! De ki: … bana Âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi. (40:66)

Rab-Rabbül alemin” hakkında 23 yorum

  1. nefisini bilen rabbini bilir
    e o zaman nefsimiz aslında rabbimiz mi oluyor?
    o yüzden mi Zat-ı Hak’tır varlığın nefsini görebilsen deniliyor?
    Rabbil Aleminden insan kendi Rabbini görebilir o zaman?
    doğru mu anlıyorum?

  2. Tabi ki hayır,nefis bir iptila vasıtasıdır…
    Nefis; bir sigortadır…
    Nefis;vücut ile Ruh arasında köprüdür…
    Nefis; dünyaya ait bir araçtır…
    Nefis; Vücut ile dünya arasında sınav köprüsüdür…
    Ruh ,nefis,vücut dikkatli dengelenirse…İNSAN mutmain olur…
    Allah C.C. Mürşidin olursa ve tabidir ki sana nasipte etmişse Allah C.C. yu görmen niye olmasın ?…

  3. Koray’a çok teşekkür ediyorum …
    Diyaloğu için …
    Sormak ,ufku açar…
    Sormak ,araştırma ,inceleme ,neticeye ulaşma ve yakın olma vasıtası olur…
    Allah C.C. ‘ya talip isen … Ara …İste ,Arzu et…Sev … Sevil…Nasibin ise ulaşırsın…
    Aramadan ,emek vermeden ,ter akıtmadan,oltaya yem takmadan balık tutulur mu?

  4. Kişi Allah C.C. ile irtibatını kendi inanç ve bağlantısına göre” Rabbi’sine göre” yapar…

    Yani Kendi Rabbi ile arasındaki bağ veya bağlantı hangi oranda ise o şekilde hakikatine ulaşır…”Veya ulaşamaz”.

    Kişini Rabbi ;
    Allah C.C. dan farklı RAB ”veya Rab’ler” ise heyhat… o zaman yanlış yöne gidiyor demektir…

    Rabbi, Allah C.C. ise ve onunla arasında sevgi bağı oluşmuşsa ”Aşk” o zaman
    doğruya yönlendirmiş olur…

    Kişinin düşündüğü ,sevdiği ,aşık olduğu,irtibat kurduğu veya kurmak istediği RABBi …Allah C.C. ise o zaman gerçek sevgi yoluna girmiş olur…

    Kişi veya kişilerin Rabbi… Allah C.C. olursa gerçek Rabbine ”Ulaşmış” arzu etmiş olur…

    Örneğin acizane olarak arz edeyim …
    Benim Rabbim Alemlerin RABBİ olan… Allah C.C. dur…”O Tek ve gerçek RAB dir…”

    Ona HAMD ve ŞÜKÜRLER olsun…
    Hata ve kusurumuz çoktur…Bizi af etsin…

  5. Nefsini bilmek Rabbını bilmek değildir…

    Nefis kendine hoş gelen şeyleri sever ,ister ve bilir…
    Nefsimizin ari olma durumu oluşursa ,Rabbın den gayriye kapanması veya yaşam gereği kadar teferruata bağlanması Rabbına layık olmayı sağlamayabilir…

    Rabbil Aleminin görülmesi kişinin layık olması ile ilişkilidir…
    Bu da ancak Mürşid inin doğru adres olması ve doğruyu öğretmesi veya yönlendirmesi ile olur…

    Mürşid’in öğretmesi durumunda dahi Allah C.C. nun rızası olmazsa gene görme gerçekleşmeyebilir…

    En doğrusu RABBİN Mürşid olması ile olur …O zaman görmeyi öğreten Allah C.C. olduğu için Rabbi görmek mümkün olur…

  6. Rabbi’ni bu hayatta gören var mıdır?…
    Bu sorunun cevabı EVET ‘tir…
    Eğer layık ise ve Allah C.C. da diledi ise gerçek görme mümkün olur…
    Örnek : Hz. Muhammed Mustafa A.S….,Hz.Ali R.A. … ve … Görmeyi Kime diledi ,nasip etti ve Mürşidi oldu ise o…

  7. Haddini bilen Rabbını bilir sözü doğru mudur ?…

    Bu sorunun cevabı kısmen doğru olabilir…
    Kişi kendine ,Nefsine,Vücudun hakim ise ve Allah C.C. dışında hiçbir şeyde beklentisi yok ise vede gerçekten… Allah C.C. nu bilme yetkisine sahip ve nasip olmuş ise o zaman haddini bilen Rabbını bilir…
    Yoksa her haddini bilen ,Rabbını bilemeyebilir…

    ”hakim ise ve Allah C.C. nun rızası dışında” olarak o satır düzeltmesini lütfen yapınız

    Allah lafzı…; Kümülatif kapsamlıdır…
    Allah C.C. ‘nun ”bütün ”tüm Esma ‘sını ”İsimlerini ”kapsar…
    Bu yüzden Tek’in simgesidir…�
    Allah C.C. ‘nu Allah olarak bizatihi görmek bizatihi kendisi dilemezse ”İzin vermez ise” mümkün değildir…
    O yüzden Allah lafzı çoğul eki almaktan kati olarak münehzehtir…

  8. Arkadaşlar yukarıda yazılı makaleyi okurken size aktarmak istediğim bir konuyu hatırladım…
    O da şu: Allah C.C. Kul veya Kullarına sesli yayın yaparsa veya yapmayı dilerse…
    Yaptığı veya yapacağı yayını ;sadece dilediği ,arzu ettiği istasyonu oluşturanlar veya duyma aleti olan Kul veya Kullar tarafından duyulur…Duyma aleti olanlardan da o anki yayını, kimin almasını dilerse o Kul veya Kullar yayını alır…
    Yayının alınması için Kul veya Kulların yapması gereken herhangi faaliyet yani bir şey olmaz…
    Kul hangi hal ve durumda olursa olsun…İster uykuda ister uyanık …İster oturuyor,ister yürüyor…
    İster Namazda ister hayal dünyasında geziyor veya dua ediyor…
    Evet kısaca her hal ve şartta Kul ne yaparsa yapsın yapmaya devam ettiği gibi yayını da almaya başlar…Devam eder …Bitene kadar..
    Kul İdrak içinde olmaz ise yayını alır ancak yayının idrakinde olmaz yani ayakta uyursa yayın gelir geçer ,bu yarardan ziyade Kul’un kaybı olur…Çünkü yayını anlamaz gereğini yapmaz…
    Kul idrak ederse yayını alır gereğini yapar ve o zaman faydalanır…Belkide bu idrak sonucu Rıza makamına adım atar…
    Kısacası Kul ‘un durumu önemli ama ”O” na göre fark etmez ”O ” dilerse her şey durur ve O Olur…
    Selamlar…

  9. Görmek fiilide aynı şekilde dir…Canlı yayın varsa her hal ve şartta Allah C.C. ‘nun dilediği şekilde gerçekleşir…
    Alıcı burada mutlaka fark eder ancak uyumuşum,hayal görmüşüm der,geçerse İdrak yoksunluğu çeker…
    Uyurken ise rüya görmüşüm der geçer…
    Burada Kul ‘un gayreti ”O ” nun dileği veya arzusuna göredir…Önemli veya değildir…
    Niçin bunları yazma ihtiyacı hissettim…
    Hep uyanık olmanız için canlı yayın yapılırsa fark etmeniz…İçin…
    Sizin düşündüğünüz gibi de olur …Abdestli …vs..
    Ancak ”O ” dilerse her zaman olur …
    O yüzden her an EDEP’li olun…Uyanık olun..Abdestli olun…Layık olun…Namazınızı kılın,Zekatınızı verin,Sadakanızı verin,devletinize uyun…Kanun ve anayasanıza uyun,Kalp kırmayın,Ana Babayı sevin,Ailenizi sevin,Zina etmeyin,Haram yemeyin…Kur’an-ı Kerimi okuyun, Mealini öğrenin…Eğitim ve öğretiminizi yapın,Fakiri gözetin,komşu hakkına uyun…vs..Selamlar…

  10. Duymak ve Görmek için yalnızlık ,uzlet ,inziva vs. gerekli dir derler…öylede olur…Ancak…
    Allah C.C. nun canlı yayını için yukarıda yazılı haller illa olmalı şartı yoktur …Her hal ve şartta yayını alacak aleti olan veya alması gereken kim ise onlar veya ”o” yayını alır…
    İster uçakta ,ister otobüste,ister kalabalıkta ister yalnızlıkta…
    İster Camide ,isterse pastahanede ister namazda ister sohbette…
    Bilginiz olsun için yazmak istedim…Ufkunuz açık İDRAK ve anlama kapasiteniz güçlü olsun…İnşallah…
    Ulu Rabbımız seni çok seviyoruz…
    Allah’ümme entel Mennan, Bedi üs Semavat ı vel ardı , Zülcelal i vel ikram ,Ya Hay yu ,Ya kayyum, Ya Allah Cellecelalehu ,Ya Erhamerrahimin … Allahım günahımız çoktur bizi af et…

  11. Bazı İLİM ‘ler vardır doğru ve netice veren gerçek sonuca ulaştıran …Reddedilmez ve size verilmiş kontrol ve arzularınız altında olan ilimler…
    Biz buna Allah C.C. nun lütfettiği size tahsis ettiği …
    Hata ve kusur işlemediğiniz ,layık olduğunuz sürece size Allah C.C. tarafından özel tahsis edilmiş Allah İLMİ deriz…
    Bu İlim İLMEL yakın ‘ı oluşturur…
    Bu tür ilimler Allah C.C. tarafından bizatihi öğretilir…
    Adem A.S. daki Nefis ilmi gibi…
    Nuh A.S. daki gemi ilmi gibi…
    İbrahim A.S. ‘daki Kabe inşa ilmi gibi…
    İsmail A.S. daki Kurban ilmi gibi…
    Yusuf A.S.daki rüya ilmi gibi…
    Eyüp A.S. daki sabır ilmi gibi…
    Lut A.S. daki ahlak ilmi gibi…
    Musa A.S. ‘ın Tur dağında elde ettiği ilim gibi…
    İsa A.S. ‘daki Tıp ilmi gibi…
    Muhammed Mustafa A.S. ‘daki OKU emri gibi…
    vs…vs…
    Bu İlmen yakın İLMİ insanı ;layık olur ve Allah C.C. da lütfeder se Hak-kel yakın İLMİ ‘ne kavuşturur…

  12. Anladığım kadarıyla İçsel farkındalık dediğimiz, alemler tanımlamasına karşılık geliyor. Alem kelimesini dünyamız olarak düşündüğümüz zaman bu nasıl bir tanıma, idrak etme ve farkına varmadır ki; iç dünyamızda böyle dünyalar oluşuyor. Yoksa alemler, insanın manevi hayatında idrak ve farkındalıkla sağladığı bir şeyi mi sembolize etmektedir? Yazıyı okuyunca şunu düşündüm: Allah’ın kulu olamayanlar yani rablerine tabi olanlar müslüman, mümin değiller mi? Teslim oldukları ve güvendikleri Rableri ise dinleri de henüz selamet dini değil? tşk.

  13. İdris A.S. bir bilgindir. Zikretmeden geçilmesi hoş durmamış!
    Musa A.S. sabırda Eyüb A.S. dan daha bilgindir. Yine de iç yüzünü bilmediğine sabretmekte Allah dilemedikçe yetkin olamaya muaffak değil!
    Allah’ın kelimelerle imtihan edip denediği ve insanlara önder seçtiği İbrahim A.S. Kâbe ilminden daha lazım bir ilme sahip. Teslim ol emrine muslim olarak cevap veren hanif atamız İbrahime Selam.

  14. google da
    kuranmeali.org rabbul alemin
    kuranmeali.org rabbil alemin
    şeklinde iki ayrı tarama yapılsa çıkan ayetlerde
    rabbul
    ve
    rabbil
    yazımının anlam bakımından farkı nasıldır?
    rabbul ve rabbil şeklinde farklı zikredilmesinin hikmetini güzelce açıklamak isteyenler lütfen yazıveriniz vesselam.

  15. Ahiretinizi isimler okyanusu olarak düşünürsek rab tam olarak o okyanustan çıkan dalgadır. Okyanus değişmez ancak dalgalar farklı farklıdır. Aynaya baktığınızda karşınızda olana ben der misiniz? ASLA! Neden? ben dediğiniz varlığa dokunursunuz, hissedersiniz ama aynadakine hayır. bence insanların artık anlaması gereken şey aynanın karşısına geçip gerçek BEN’lige bakmasıdır. sevgilerle…

  16. Bugun sizinle bir kek yapalım mı Sonsuzluk Kulesi?))
    Kek için gerekenler biraz un biraz yumurta,kabartma tozu ve diğerlerinden de birazcık. Koyduk fırına kek oldu afiyetle yedik))
    Peki yumurtayı yesek kek tadı alırmıyız?yada unu yada diğerlerini?….ASLA!
    Allah herkese kek (İLİM) yemeyi nasip etsin.Sevgilerle…

  17. Âlem (=İlmin açığa çıktığı mahal), İLİM kavramı ile teklik ilmi tarif edliyor deği mi…
    İLİM, yani kendini, yani hakikatini bilme diye tarif ettiğiniz…
    Yani dünyasal ilimler değil değil mi…

    1. Canan Hanım, şahsen İLMİ dünyevi – uhrevi diye ayırmıyorum, ayırt edemeyiz de kanaatimce. Bu tasnifler çok sonraki dönemlere ait kategorizasyonlar. “Teklik İlmi” tam da üzerinde ayrıştırmaz, açığa çıkan her ŞEY’i İLİM’den sayar. İcabında kompleks bir Matematiksel bilgi de bireye Tekliği hissettirebilir, yeri gelir cadedeki bir salyangozun yürüyüşü bile sizi alır götürür Vahdet Ülkesine..

  18. Sormak istediğiM diğer bir yazınızda ki ”Âlimler (bilgin anlamında değil),” anlamda !? …

  19. Sonsuzluk Kulesi Kur’an’da Allah’ım, Allah’ın, Allah’ı, Allah’lar gibi ifâdelerin geçmediğini buluyoruz. “Allah” kelimesi neye (!?) işâret ediyor ise iyelik eki ve çoğul eki al(a)mıyor! demişsiniz.
    Kur’ân-ı Kerîm’de (bk. Âl-i İmrân 3/26; el-Mâide 5/114; el-Enfâl 8/32; Yûnus 10/10; ez-Zümer 39/46) “Allahümme” ) Allah’a yakarışın ifadesi olarak “Allahım!” anlamında kullanılmış. Kuran kökleri sayfasında da aynı anlam var… Gözden kaçırdığım nokta neresi…

    1. Evet, Allahümme ifadeleri bahsettiğim iyelik eki kapsamında bir aitlik/sahiplik içermezler, tam da belirttiğin üzere bir nida/seslenme/istek/yakarış ifadesi olarak geçer Arapça’da ve “Ey Allah!” demektir. Ama Türkçe’nin gündelik konuşma diline uygun olarak “Allah’ım” diye çevirmek daha uygun/samimi düşüyor. Gene de bu benim Allah’ım, senin Allah’ın, onun Allah’ı, bizim Allahımız tarzında bir iyelik eki değildir.

  20. el alemine kelimesini türkçede de sıkça kullanırız.. (elalem deriz) Kendinin dışındaki herkes-başkaları demektir..
    Bu kelimeye çağdaşları anlamı vermek “Rabbil Alemine” de çağdaşlarının rabbi demek olur..Rabbin Çağdaşları ve çağdaşı olmayanlar mı vardır ? Rabbin Çağdaşı olmayanların Allahı kimdir !! sorusu meydana gelir ve bunun sonucu şirke varır.
    -Rabbil Alemin = herkesin herşeyin Rabbi demektir.
    -Allah Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini (elalemden=herkesten) üstün yapmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir