Güneş Cehennem mi?

Gunes-Cehennem-miKıyâmet günü Güneş halka yaklaştırılır da nihâyet insanlara yakınlığı bir mil kadar olur… Güneş onları âdeta eritecek ve amellerinin miktarına göre ter içinde kalacaklardır. Onlardan kimi topuklarına kadar, kimi dizkapaklarına kadar, kimi beline kadar, kimi de gemlenene kadar tere batacaktır!” (Hadis)

Güneş

Bilimsel bulguların ışığında yapılan hesaplamalara dayanarak orta büyüklükte bir yıldız olan Güneşimizin şu an için kendisine daha 5 milyar yıl yetecek yakıtının (Hidrojen) olduğu düşünülmektedir. Büyük kütleli yıldızlar sahip oldukları devasa kitleleri sonucunda oluşan yüksek içsel basınç ve sıcaklık sonucu bir kaç milyon yıl gibi, Evrenin yaşına oranla çok kısa sayılacak bir ömür içerisinde yakıtlarını tüketerek son nefeslerini verirler. Fakat Güneşimiz gibi orta büyüklükteki ve küçük kütlelerdeki yıldızlar ise milyarlarca yıllık bir ömre sahiptir. Yakıtlarını bitirip ömürlerinin sonlarına geldiklerinde ise dev kütlelerinden kaynaklanan çekim kuvvetini dengeleyecek termonükleer reaksiyonlar azaldığından, bilimin “Kırmızı Dev” adını verdiği bir sürece girerek genişlemeye başlarlar.

supernovaGüneşimiz şu anda genişlememektedir ve bir 5 milyar yıl daha genişlemeyecektir. Vakti geldiğinde ise sırasıyla Merkür, Venüs, Dünya-Ay ikilisi ve Marsı da içine alacak şekilde yüzbinlerce yıllık bir süreçte genişleyecek ve hızlı hareket eden bu iç gezegenleri tümüyle yok edecek, güçlü bir ışıltıya eşlik eden büyük bir patlamayla dış yüzeyindeki gaz kabuğunu salıvererek güçlü çekim gücünün etkisiyle hızla çökmeye/büzülmeye/sıkışmaya başlayıp “Beyaz Cüce” adı verilen dünya boyutlarında, ışıl ışıl ışıldayan çok yoğun, parlak bir cisme dönecektir. Beyaz cüceye dönüştükten sonra değişen çekim kuvvetinin etkisiyle, genişlemeyle birlikte herhangi bir etkiye maruz kalmayan Mars ötesi büyük ve ağır gezegenler (Jüpiter, Satürn, Neptün, Uranüs, Plüton ve diğerleri) Güneşimizin Beyaz Cüce versiyonunun etrafında yeni yörüngelerinde dönmeye devam edecektir. Fakat beyaz cücemiz de milyarlarca yıl sonra enerjisinin tükenmesiyle birlikte bu parlak ışımasını da sona erdirerek “Kara Cüce” adı verilen bir mezarlığa dönüşerek uzayda ölü madde kategorisine girecektir.

İnsanoğlu herhangi bir küresel veya kozmik felaket ile yok olmaz veya kendini, kendi gücüyle yok etmez ise, belki de 200 yıl gibi bir kısa süre içerisinde, diğer gezegenlere/güneş sistemlerine/galaksilere gidecek, bunun da ötesinde belki de diğer somut-soyut-anti-paralel-antiparalel-ışık hızı ötesi Takyonik evren tiplerine bedensel-zihinsel yolculuklar yapabilecek ve hatta güneşsiz sistemlerde yaşayabilecek duruma gelebilecektir. Dolayısıyla mevzubahis hadiste geçen Güneş ve Kıyamet ilişkili, o dönemin kelimeleriyle ve algısı geniş belirli bilinç seviyelerine özel olarak yapılmış açıklamayı birebir kabul edip de Güneşin cehennem olduğunu düşünmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Çünkü Güneşin dünyayı yutmasına 5 milyar yıl daha vardır. Kaldı ki, Güneşin bir mil yaklaşması değil, genişleme sürecinde Merkür’ü yutmaya başladığı durumda bile (Dünya’ya olan uzaklığı o sırada yaklaşık 100 milyon km olacaktır) bu yakınlaşmanın vereceği ısı ve ışık Dünyadaki yaşamı çoktan sona erdirmiş olacaktır.

“DünyaNız, içindekilerle beraber cehenneme atıldığı zaman, bir su damlası gibi buharlaşıp yok olacaktır!”(Hadis)

Bu hadis, yaklaşımımızın ne şekilde olması gerektiğinin kilidini vermektedir bizlere. Bu rivayette herkesin ortak olarak algılamakta olduğu maddesel Dünya’dan değil, her bireyin (kimliksel/egosal) dünyaSının arınma sürecindeki cehenneme girişinden bahsedilmektedir!

Bilimin güncel bilgilerini göz önünde bulundurarak ve dînî verilerdeki içsel-dışsal-kozmik-şuûrsal olay ve olguların aktarılışındaki mecburi sembolizmi de dikkate aldığımızda, “Güneşin halka yaklaştırılması” şeklinde ifâde edilen rivâyetin, cehennemde bulunan “Zakkum Ağacı, amel miktarına göre ter içinde kalma” benzerindeki işâretlerle birleştirilip düşünülmesi gerekmektedir. Yoksa somut Güneşin içinde yetişen somut bir Zakkum Ağacı ve kıyamet gününde yeryüzünde belirli oranlarda terleyen insanlar düşünmek zorunda kalabiliriz.

Kıyâmet ile işâret edilen zâten Hologram olan “dış dünyada” mı, yoksa dünyaM/dışarı âlem hologramıMın açığa çıktığı “İnsanın Zihin içeriğinde” gerçekleşecek olan bir süreç midir? Holografik hiyerarşi * kavramının idrâk edilip, Şuûrda (≈ içsel farkındalık alanı) yaşanacak/yaşanmış/yaşanmakta olan bütün bu içsel algı seviyelerinin/durumlarının Holografik Yansıma gereği, en alt boyut olan ortak algılar dünyasında nesneler olarak belirdiği ve kâğıttan sayfalar olarak belirmiş/yansımış Mushaf’tan da sembol ve mecazlarla, algısı sınırlı gündelik çalışan zihin dünyalarımızın tanıdığı kelimelerle anlatıldığının fark edilmesi gerekmektedir. Holografi ve Hologram kavramları iyice hazmedilmediğinde, beynin idrakine sığdırılmadığında, din en temelinden yanlış anlaşılacak ve belki de bir ömür dışta/zamansal ötede veya (yeni moda olan) içte ama gene ötede bir takım arayışlar peşinde koşulacaktır. Holografi ve Hologram kavramlarına odaklanmak zihne, atomik yöndeki kurgulanmanın, bedenin ve âfâki uzaklıkların kendisinden/zihninden sıfır mesafe uzaklıkta olduğunu fark ettirip boyutsal ayrışmazlığı/bütünlüğü, zamanda hareket etmek yerine, AN’ın derinliklerindeki seyrin ne olduğunu sezdirecektir.

* Holografik hiyerarşi Üst boyutların bilgisinin/dokusunun alt boyutlar(ın)a, o alt boyutun diliyle/kanunlarıyla/yapı taşlarıyla kaydedildiği, ilmeklendiği ve kayıt edilen ortamdan/mahâlden/zihinden Tümel/Bütüncül Simülasyon=Hologram, yani “Sanal gerçeklik” şeklinde yansıtıldığı boyutsal yapılanma.

Şimdi Holografik Yansıma konseptini yazının konusu bağlamında örneklendirmeye çalışalım.

Dış dünya olarak algıladığımız bu âlemde, nükleer enerjiyle parıldayan nâr/ateş/plazma yapılı Güneşimiz, Dünyaya olan uygun mesafedeki uzaklığıyla yeryüzü/Arz’daki canlılığın devamlılığını her an nasıl sağlıyorsa ve olası bir astronomik yaklaşımında Dünyadaki yaşam yok olabilecekse; bunun içsel yansıması olarak da, RÛH isimli TEKİL/TÜMEL uzamsız UZAYda, tüm egoların/zihin içeriklerinin (Arz’ın) algısal devamlılıklarını sağlayan, her birinin hologram dünyasını yaratan/üreten, ışık hızı ötesi (=Takyonik) sonsuz kat hızda titreşen sonu gelmez nûrani enerjiliKAYNAK, Kozmik Güneş’tir. Birçok eski milletin “Güneş sembolü” ile resmetmeye/anlatmaya çalıştığı ve hatta taptığı; birçok efsane/mitte anılan; bilinçaltı değil de, daha derindekialt beyin kaynaklı rüyalarımızda da “Güneş” olarak sûret kazanıp görünen bu ÖZ’dür.

Tepkisel yaşayan bilinçsiz bir zihinde (nefsi emmare = re-aktif zihin [Reaktivite, içgüdü ve iç dürtülerden kaynaklanan tepkiselliktir. Şuûrlu davranış yok denecek kadar azdır.] ), Şuûr’un kontrolü ele alma (nefsi levvame = pro-aktif zihin [Proaktivite, dışarıda suçlu aramayıp, kişinin sorumluluğu kendi üzerine alması durumudur] ) süreciyle birlikte, 5 duyu sınırları içinde yaşayan madde beden olmadığını somut/yakînen hissettiren dopdolu zihinsel boşluk alanı (nefsi mülhime = aktif zihin [Aktivite, içgüdü ve dürtüleri Şuûr ile etkin bir şekilde kontrol edebilme yeteneği. Şuûrlu yaşam.] ) ortaya çıkıp idrak genişledikçe(≈ üflenmekte olan RÛH > Alt boyut/maddesel çokluk âlemindeki yansıması >> Güneşin dünya benzeri katı, yoğun, gezegenleri yutacak şekilde genişlemesi), bilinçaltı kişilikler (≈ Güneşin yaklaştırıldığı halk) bu doğrultuda yeniden programlanacak/şekillenecek (amellerinin miktarına göre ter içinde kalmak sembolü) ve o zihinde derin ve dingin İçsel Farkındalık alanının(düşünce ve dünyasal duygulardan boşaltılmış Tümel Bilinç=Nefsi Küll, seyreden TEK BEN) egoSunun hiçbir zaman var olmadığı gerçeğini tatma (nefsi mardiye = aşkın zihin) süreciyle birlikte (>> Güneşin Dünyayı da kuşatıp buharlaştırması) RÛH’un hakîkati o zihnin semâsında parlayacaktır (>> Güneşin SüperNova patlamasıyla Beyaz Cüce olarak dönüşümü ve eski hâlinden daha şiddetli biçimde ışıldaması). Burada fark edilmesi gereken bir nokta da Güneşin, meydanda Dünya var iken, RÛH ile algısını devam ettiren; ama gelen içsel yayının kimlik filtresine takılmasıyla yaratılan ego illüzyonunu/cehennemini de hakikatindeki RÛH gereği aynı anda sembolize etmesidir (Kişi dünyaSında yaşadığı müddetçe, yâni Kıyametİ gerçekleşene dek, BEN’i “ben”liği olarak algılamaya devam eder) (Herkes ego cehenneminden=güneşten geçmektedir. RÛH’un üflenmediği, kendini madde beden olarak hisseden birimler, bu hissiyatın verdiği ağırlıkla ömürlerinin sonuna dek ego=cehennem içerisinde kalacaktır).

Holografik hiyerarşi* bağlamında örneğimizi yerine koyarsak; üst boyutsal bir varlık alanı olan RÛH isimli KAYNAK, alt boyuta yani, zihinsel alana ego olarak yansımakta/kodlanmakta ve egonun sanal dünyasından da bir alt gerçeklikteki madde dünyasında Güneş olarak belirmektedir. RÛH>>Ego>>Güneş.

İnsan kendini RÛH’ta bulmaya başladıkça, idrak=melekî hissediş genişledikçe dünya benzeri iç gezegenler (madde bedene dönük bilinçaltı kalıpları, fikirler, davranışlar vb.) bir bir genişleyen idrak güneşinin içinde yok olacak ve sonunda ortada Dünya da kalmadığında, Güneş SüperNova patlamasıyla inci gibi parlayan bir Beyaz Cüceye dönüşmüş olacaktır. Ve o mahâlde (zihinsel alanda), egosunun hiçbir zaman var olmadığını sert bir şekilde fark etmiş, geçirdiği Kıyâmetle (=ayağa kalkmak, dirilmek) RÛH ile dirilmiş/hakîkaten var olmuş zihin (>> Dünya yok olmuş, gaz yapılı, dünyaya benzemeyen dış gezegenlerin yenilenmiş yörüngeleriyle Beyaz Cüce etrafında dönmeye başlaması) kendisindeki ahiret ortamını dokuyarak çokluk âlemindeki rolünü kontrolündeki (!) egoyu kullanarak (>> dış gezegenlerin yok olmayıp; yeni yörüngeleriyle varlıklarını devam ettirmeleri) sürdürür.

karadelikElbette hikâye burada bitmemektedir. Güneşimizin geçireceği süreçler Evrendeki küçük-orta boyutlarda ve ölmesi zor olan, uzun ömürlü (!) sıradan bir yıldızın hikâyesidir. Bunun ötesinde, milyonlarca Güneş kütlesinde, çok kısa ömürleriyle erkenden patlayarak dönüşüme uğrayan yıldızların Karadelik gibi sonları da vardır ki, içsel yansımasının/yorumunun daha da derinlere gittiğinin göstergesidir. Bu noktaları ise çağının mecaz yığınlarını detay detay ezberleyip bunlar üzerinde düşünmek yerine, İNSAN’da işâret ettiği SOMUT gerçekleri TEFEKKÜR etmek isteyen BEYİNlere bırakıyoruz.

Ezberlerin çatırdaması dileği ile..

Selam ve Sevgiler…

Güneş Cehennem mi?” hakkında 32 yorum

  1. Farklı yaklaşımlarınız dikkat çekiyor, tefekkür kısmını iyi yapıyorsunuz anlaşılan, emeğiniz için teşekkür ederim. Bu tefekkürler esnasında olayların, ayetlerin batınına inerken zahirini ihmal ediyorsunuz gibime geliyor. Elbette güneşin cehennem oluşu veya olmayışı bir iman meselesi değildir, düşünen insanların yorumlamalarıyla alakalıdır, fakat gördüğüm kadarıyla bu olayı da tamamen içsel bir deneyime bağlamışsınız. Evet, herşey içimizde mevcuttur ve içimizde biter belki de, ama dışta da “var” olduğunu unutmamalıyız bence, teşekkürler…

  2. Sevgideğer Yolcu,

    Zâhir, hakîkat katrelerinin algı alanımıza düşüp Şuûr’da seyredilmesi (≈ kişinin bilinçaltının parçası olması); Bâtın algı alanımıza o hakîkatin düşmeyen derinlikleridir. “Var” varsayılan “dışarısı” ise “Mecâz”dır, Mecâz âlemidir. Ego’nun yaşamı “mecâzdır”ve hakîkati olarak, hakîkaten yaratılması gerekmektedir (bi-izni-hi).

    Kişinin kendisinde, mecâzın işâret ettiği hakîkatin Zâhir olması için kullanılabilecek ve (perde olmaması için) terk edilmesi gereken bir “araçtır” Mecâz (âlemi).

    Sevgİlimle..

  3. Sevgili AHHA …
    Bu gün sizinle Kıyamet ile ilgili örnek konuyu konuşmak isterim…
    Sizin araştırmalarınıza ışık olsun diye yazacağım…
    Bir gün İLMEN araştırma ve öğrenme çalışmaları yapıyordum…
    Allah C.C. ‘nun Cemal’ ini dünya hayatında görülebileceği üzerine …
    Allah C.C. ‘nun NUR’ unun keşfi ile ilgili yaptığım bu çalışma esnasında yaşadığım bu olayı ”sakın beni herhangi bir mevkiye getirmeyin bu beni çok üzer.”sadece iyi bir İNSAN olma hevesi deyiniz…
    Bu çalışmam esnasında ;normal hayat şartlarında ,ayakta dururken veya yürürken olan bir olay oluştu…
    Gökyüzü birdenbire düz bir hal aldı…Gökyüzü sanki yeryüzü gibi dizayna girdi ve bulutlar tıpkı bir topografik harita gibi gökyüzü; gökyüzü lükten çıktı sabitleşti ve Yeryüzü ile kaplı bir gök yüzü oldu……
    Bir toz fırtınası ortaya çıktı…
    Kıyamet anının kum fırtınası …Şiddetle esen fakat şu an etki etmeyen bir fırtına …
    Gördüğüm KIYAMET Anı esecek her şeyi yok edecek rüzgar ‘dı…
    O fırtına hazır ve OL emrini bekliyordu…
    Acizane söylemek isterim ki o fırtına halen var ve OL emrini bekliyor…

  4. Allah C.C. ‘nun İNSAN ‘ı esirgediğini ve korumak için perde ile koruma altına aldığını görmek bundan emin olmak ister misiniz?…

    O Halde güneş gökyüzünde iken güneşe bir iki dakika çıplak göz ile bakınız…
    Bir perdenin gözünüzü korumak için güneşin önüne indiğini hemen görürsünüz…

    ”Yalnız bir kaç dakikadan fazla bu çalışmayı yapmayınız,gözünüz zarar görür…Görüp geçiniz ve olaya takılıp kalmayınız Gözlük,mercek,dürbün vs… kullanmadan yapınız bu cihazlarla güneşe bakmak gözünüze kalıcı zarar verir …”

  5. Ben KABE’ yi göremedim mi? diyorsunuz …
    O zaman bir çay bardağına çayınızı koyunuz ; Dolunay durumundaki AY’ a Gözünüzle Ay arasına çay bardağınızı alarak ”Çay dolu” bakınız gerekirse yaklaştırıp uzaklaştırırız…
    Olmadıysa bardaktan bakış noktanızı aşağı yukarı değiştiriniz …
    KABE Karşınızda…

  6. İnsanların her iki elinin avuçları içinde Arapça 81 ve 18 rakamları vardır bunların toplamı 99 yapar,Allah insanı iki eliyle yarattığını belirtmektedir ve biz dua ederken har iki elimizi açıp Allahtan 99 isimliyle isteriz.Bunlar holagrafik kayıtlar mıdır?

    1. mustafa öz,

      Kur’ãn ve Hadîslerde geçen 7, 50, 70, 100, 700, 1000, 50 bin, “1000′den 50 eksik”, “100′den 1 eksik” ifâdelerinin günlük kullanımlarındaki bildiğimiz sayısal değerlerin bizzat kendilerinin olmadığını, Cennet şarabının bildiğimiz şarap olmaması gibi bu sayısal değerlerin de dünyamızdan yapılmış birer sembol olduklarını düşünmekteyim.

      Örneğin bir çok dilde “tam, kusursuz, eksiksiz, dengeli” anlamına gelmekte olan “yüzde yüz” ifâdesi vardır. Yâni “yüz” kelimesi böyle bir “mükemmelliğe” işâret etmektedir. Dolayısıyla Varlık bütün boyutları ile “yüz” sayısı ile ifâde edilebilir. 100′deki “1″ bu varlığınZât’ına, “100′den 1 eksik” ise bu Varlığın sonsuz sayıdaki “tam, kusursuz, eksiksiz, dengeli” özelliklerine işâret etmektedir diye algılıyorum. Dolayısıyla Varlığın 99’la sınırlı değil, sonsuz sayıda özelliği vardır. ”

      İkinci husus, avuç içlerimizdeki işâretlerin 99′a işâret ettiğini açıkçası zorlama buluyorum. Çünkü bu işâretler farklı anlamlara da çekilebilir. Geçmişte yaşamış tüm insanların ayaları da benzer şekillerdedir. Rasûlullah’tan önce yaşamış Arap olmayanların avuç içlerinde neden Arapça şekiller olduğu sorulabilir? Neden Türkçe değil, Arapça kutsal mı? Neden bir tarafta 81 diğerinde 18, neden 72′ye 27 değil şeklinde sorular uzatılabilir.

      Gerçek dua ancak O’nadır; O’ndan başka yalvarıp durdukları ise, onlara hiçbir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimseye benzer ki, su ona gelmez. Kafirlerin duası hep bir sapıklık içindedir. RAD 14

  7. yazı oldukça derin olsa gerek pek anlayamadık ama, şunu bilirim ki, cehennemin güneş ortamı olduğunu düşünmekteyim, gerek YÜCE KURAN VE HADİSLERİNDE buna işaretlerin olduğunu düşünüyorum, bilimde bu durumu teyit etmektedir. Şu belli ki, dünyanın manevi ruhiyeti BENLİK üzerine, güneşin manevi ruhiyeti ise SICAKLIK-NAR -SEMUM üzerine olduğudur. Bunun ancak manevi ruhiyet -paralel- ortamda olacağıdır.

    Tabiki gerçeği ALEMLERİN RABBİ ALLAH(C.C) bilir bu bizde zuhur eden bir düşüncedir.

  8. Değerli Zeynel, yazı zâten Kur’ãn ve Hadiste böyle bir işâretin olmadığını, bilimsel verilerin de bu şekilde bir yorum yapmaya imkan vermediğini anlatıyor :).

    Ayrıca bilimde cehennem kavramı yoktur, dolayısıyla bahsettiğiniz gibi bir teyit söz konusu olmayacaktır, bilimin doğası gereği.

  9. Değerli AHHA, bilimde cehennem kavramı vardır zira bilimin sahibide ALLAH(C.C) dir, sadece kendini bilim adamı sanan hakikatten yoksun bir takim insanların dünya(larında)Cehennem yoktur. Onlarda uyandıklarında hakikati gördüklerinde cehennem yokmu var mı en güzel şekilde aynayı konyayı göreceklerdir. Firavunun son anda gördüğü gibi. ALLAHA EMANET OLUN.

  10. Buna yorum yazmak istemiyorum aslında ama yine de yazmak istedim.. Allah her şeyin cevabını vermiştir. Ama insanın canını yakacak şeyin vücutla ilgili olmadığını ve ruhla ilgili oldğunu söylemek isterim. Ve göreceğimiz ceza burada eğer vicdan azabı yada üzüntü sizi canını sıkan bir şeyin farkında olduğunuz zamanların bir cehennemde sonsuzluk içinde ve hiç bir zaman bitmeyen şekilde olacağını ve aynı zamanda ruhumuzu yakacak bir ateşin varlığının olacağını biliyorum. Allah herkese yardım etsin. Eğer burada vicdanınızı unuttuysanız orada unutmamıza izin verilmicek.. 

  11. Cehennemle ilgili bu yorumunuzu herkesin bildiği ölüm sonrasında mı yaşayacağız.Yoksa dünyada yaşarkenmi yaşayacağız.

  12. Cehennem, dünyada şu bedenle yaşarken Allah’tan uzak olma halinin getirdiği egosal yaşam ve bu egosal yaşamın farkındalıkla boyanarak içsel laboratuvara dönüştürülmüş arınma sürecidir. Arınma ve tekamül hep MADDE BEDEN vasıtasıyla olacaktır. Kuran’da bu duruma şu şekilde işaret edilmiştir.

    “Ayetlerimizi inkâr edenleri yakında bir ateşe yaslayacağız. Ciltleri piştikçe, azabı tatsınlar diye, ciltlerini öncekinden başka ciltlerle değiştireceğiz.”

  13. Ebedi cehennemde kalacaklar denilen insanlara aciklik getire bilirmisiniz eger cehhenem madde bedende oluyorsa o zaman madde beden oldugunde cehennem bituyormu… (yazilarinizi kisitli turkcemle de olsa cok buyuk zevkle okuyorum. Beni dusunmeye arastirmaya ve hakikati aramaya tesvik ettiginiz icin sonsuz tesekkurler. Bazi cumleleri anlamak icin bir kac kere okumak zorunda kaliyorum:) ama boyle olmasindan memnunum. Cok sayida soruyla karsi karsiyayim suanda. Gun icinde o kadar cok dusunuyorum ki ruyalarimda dahi bir arayis icinde oldugumu hissediyorum… Tesekkurler…

  14. Madde beden algısı ÖZ’ümüzdeki (parçalara bölünemeyen) RUH tarafından yaratılır, o madde beden algısını kullanarak RUH’ta kendimizi daha saf bulabilmemiz/bilebilmemiz/tekamül için; şu an ki madde beden öldüğünde, farklı bir madde beden, zihin, kimlik, kişilik ve dünya algısı İNŞA edecektir o RUH, devirler boyu.

    “Ayetlerimizi inkâr edenleri yakında bir ateşe yaslayacağız. Ciltleri piştikçe, azabı tatsınlar diye, ciltlerini öncekinden başka ciltlerle değiştireceğiz.”

    https://sonsuzlukkulesi.com/hakkinda/comment-page-1/#comment-2778

    (Aranızda ÖLÜMÜ TAKDİR ettik ki) yerinize emsalinizi koyalım/emsaliniz ile değiştirelim/tebdil edelim, ve sizi BİLMEDİĞİNİZ bir şekilde YENİDEN İNŞA edelim. (56.61)

    Ve düşünmek için bir soru: Bilinçli Uzaylı varlıklar ölünce onlara ne oluyor, nereye gidiyorlar? :)

  15. bu şumu demek oluyor şu an hissettiğim ben yok olacak, ya da bu bedenle cennetı tadsam bile geçici olacak?! ebedi cennet ebedi cehennem diye bir şey yok…

    (Aranızda ÖLÜMÜ TAKDİR ettik ki) yerinize emsalinizi koyalım/emsaliniz ile değiştirelim/tebdil edelim, ve sizi BİLMEDİĞİNİZ bir şekilde YENİDEN İNŞA edelim. (56.61)

    burda başka bir boyutta yeniden yaratılış olamazmı ama aynı ”ben” ile

    sanırım daha çok araştırmaya gerek var ”yok olmak” düşüncesi anlamsız yapıyor her şeyi …

  16. Genetiğinin ve toplumun beyninde ürettirdiği “kimlik”, “kişilik” hissi yok olacak, ki şu anda da illüzyon zaten :); ama Tek olan Varlığa ait, nedenselliğe dayanmayan BEN hissi ebediyete sahiptir. Cennet de cehennem de ebediliğini bu BEN hissinden alıyor. Kendimizi bu BEN’de bulabilmek dileğiyle.. :)

  17. Ruha yüklem yapılabilmesi için beyin lazım… acıyı tadabilmek içinde madde beden ve yine beyin gerekli … lakin arada bir elbiseyi değiştiriyoruz gibi… sevgiyle kalın

  18. Sonsuzluk Kulesi Bey, ben güneşteki patlamaları acaba neye benziyorlar diye incelemedim, bir Alman dergisinin iddiasını paylaştım sadece, dikkat edin Alman dergisi.

  19. cehennem güneşin kızıl dev olduğu halidir. ayet hadis ve astronomi bunu kanıtlar. cennette andromeda gök adasıdır. saman yoluna 2.2 milyon ışık yılı uzakta bulunmakta ve samanyoluna doğru hareket etmekte, 4 milyar yıl sonra hem güneş kızıl dev halini alıp şişecek dünyaya çok yaklaşacak ay’ı yutacak kadar.dağlar sıcaktan eriyecek yer alev topuna dönüşecek. gök yüzünde bir alev görülecek tüm gök erimiş maden gibi olacak. diğer taraftada andromeda bulunacak oda cennettir ve yaklaştırılmıştır.kuranı astronomi ve diğer bilimlerle okuyun kardeşlerim ve burda yazdıklarımı biraz araştırın.

  20. İnsanlığın güneş sistemimizin dışına hiçbir zaman çıkamayacağını düşünüyorum.

    Dünyadaki sistemin buna göre ayarlandığını düşünüyorum.Mesela her 26.000 bin yılda bir olan tufanlar teknolojiyi ve gelinen teknolojik düzeyi sıfırlamaktadır. Ve bu neslin tufanı da çok uzak bir zamanda değil.

    Ayrıca astrolojik olarak da bedenli insanın yani maddi bedenli insanın güneş sistemimiz dışında yaşamını sürdüremeyeceğini veya sünnetullah gereği güneş sistemi dışına çıkmasına izin verilmeyeceğini düşünüyorum.

    Bu konu üzerine çok düşündüm ve bu sonuca vardım.

    Güneş sistemi en geniş manada bizim evimiz. Ve biz de dünya da yaşamak üzere ayarlıyız.

    Başka galaksilere gideceksek de bu beden düzeyinde olmayacak diye düşünüyorum.
    Ancak bu sistemle işimiz tamamen bitince olacak.Bu süre de sanırım güneşimizin tamamıyla yok olma süresi ile ilgili. Gerçi o zaman ki biz de nasıl olur?
    Bu farklı bir mevzu..

  21. Merhabalar,
    Yukarıda bir arkadaş değinmiş biraz ama cevabı tam anlayamadım.

    Ebedi cehennemde kalmak ne demektir, neye işarettir.

  22. Şu an içinden geçmekte ve yaşamakta olduğumuz 70 yıllık hayatımızda Hak’tan hakikatten uzak kalmak ve bunun azap doğuran sonuçlarını yaşamak. Fiziksel ölümden sonraki yeni madde beden hayat(lar)ımızda da benzer durumları yaşamak..

  23. “Fiziksel ölümden sonraki yeni madde beden hayat(lar)ımızda” derken nerede nasıl bir hayat ?
    Ahiret deyip duruyoruz ama nerede nasıl bir yaşam şekli,
    Hep okuyoruz ve duyuyoruz, cennet ve cehennem hayatı, ama mecazlar şeklinde anlatılıyor bazı konular deniliyor.

    1. Kur’an bizi “ötelere” değil, Hayata odaklar.
      “Dünya” ve “Ahiret” Kur’an’da iki anlamda kullanılır, anlayabildiğim kadarıyla.

      Dünya : 1- Yakın zaman, 2- Alçak, iğreti, kalitesiz, Şuursuzluk
      Ahiret : 2- Sonra, sonraki zaman, akibet 2- Şuurlu, kaliteli, değer içeren

      “Dünya” şu yakın zaman içerisinde yaptıklarımız; “Ahiret” ise, yaptıklarımızın sonuçlarını bulacağımız/bulduğumuz sürecin (yevm) adıdır > diğer bir Kur’an ifadesi ile Akibet‘tir. Kur’an’da Rasullerin mücadelesi ve Ahiretleri/Akibetleri kıssalaştırılarak anlatılır hep.

      “hayat ud-dunya” bir “sıfat tamlamasıdır” ve HAYAT’ın [dunya, D-N-Y kökünden, alçak, düşük] yani imani olmayan değerlerle yaşayış biçimine işaret eder, ki oyun ve eğlence olan yönüdür. Bu “yaşayış tarzının” isimleşmiş formu DÜNYA’dır (Türkçe’mize geçen biçimiyle DÜNYA gezegeni kastedilmez).

      HAYAT’ın imani, evrensel değerler, Şuur (içsel farkındalık) ile yaşanan yönü de AHİRET olarak isimlenmiştir. Ve ayet gereği (İSRÂ – 72) [dünyaya değil] buraya, HAYAT’A = KİTABA KÖR olan hemdem/anında/senkronik olarak AHİRETE kör olur.

      İnsanların çoğunluğu, Ahirete, yani elleriyle yaptıklarının, sonuçlarını yaşatacağı periyodik sürece -lafzen inansa da- güvenmediğinden, kendine ve topluma karşı hukuksuzluk, şirk ve zulümde bulunabiliyorlar [Bknz. İman ve İnanç farkı].

      Bu sürece güvenenin ve bu Şuurla toplumuna güven verenin etiketi Mü’min’dir;
      Bu sürecin güvenin ötesinde, “kesin bilgisine” (ilm’el yakin) ve “şuuruna/deneyimine” (ayn’el yakin) sahip olan Takva Sahibi (Müttaki)’dir (2:4).

      Müttaki, sürecin getirilerini ve götürülerini hesaplayıp kendisini Allah’ın koruması altına alarak azaptan koruyan Takva/sorumluluk sahibidir.

      Ahiret, Takva sahibi için, gelecekte olmaktan çıkar ve Şimdi’de, Şuur’da, Şuur’unda olur, keskinleşir. Yani, Takva sahibinin Şuur boyutu olur, ölmeden önce ölmüştür [Bknz. saAllah yolunda öldürülenler]!

      Şu an içinden geçmekte olduğumuz zaman dilimi önceki zamanlarımızın Ahireti, sonraki zamanlarımızın ise Dünya’sıdır.
      Bu bir YEVM’dir, yani PERİYODİK olarak kendini tekrar eden DÖNGÜ. Kur’an ifadesiyle DEVİRLER BOYU (Huld – Ebed).

      Cennet ve Cehennem anlatımlarına dikkat ederseniz, çoğunlukla geniş-şimdiki zaman kullanılır ve ayet gereği, istisnasız herkes cehennemden geçmektedir (19:71), şu an!

      Cennet ve Cehennem tasvirlerini; insanlığın, insanın bilinç, bilinçdışı/bilinçaltı ve bilinç-ötesi (aşkın bilinç) süreçlerinin surete/sembolizme/müteşabihe indirgenerek aktarılması diye görüyorum. Kur’an’daki bu betimlemeler bölgedeki ilk muhatap, çekirdek neslin en çok arzuladığı (yemyeşil bahçeler, akan ırmaklar vs.) veya sıkıntı duyduğu olaylar (ateş, sıcaklık, zakkum vs.) üzerinden tasvirlenmiş, örneklenmiştir.

      “Deveyi inceleyin nasıl yaratılmış”, “sizi sıcaktan koruması için elbiseler verdik” tarzındaki ayetler bu lokalliğe işaret eder! Bizlere düşen “yerel” lafızdaki manayı iyi anlayıp “evrensel” maksada ulaşmak olmalı!

      Ve anladığım kadarıyla.. Daha büyük bir DÖNGÜ içinde..
      Şu an içinden geçmekte olduğumuz ÖMÜR önceki ömürlerimizin Ahireti, sonraki ÖMÜRLERİMİZİN ise Dünya’sıdır.

      Kur’anın Ölüm, Hayat, Diri, Kıyamet vd. sözcüklerini nasıl kullandığını iyi anlamak gerekiyor. Yoksa, ortaya ötelere atılmış, bırakılmış, kısır bir din algısı çıkıyor.

  24. Cennet bir haldir. Cehennem de.Aslında kişi ulaştığı düzeye göre bu hali yaşamaya başlar, İyilik yaptığımızda hissettiğimiz duygu işte bu cennet halinin bir an için yaşanmasıdır.Kötülük yaptığımızda da cehennemi yaşarız kendi benliğimizde,O halde Cennet sonsuz iyilik .sevgi ve rahmet iken Cehennem de sonsuz acı .huzursuzluk ve azaptır.Yaptiklarımız ve yapmadıklarımız her an değerlendirilip bize Cennet veya Cehennem hali olarak yansır.Cennet ve Cehennemin maddi olarak var olup olmadığı Allah katında bir bilgidir.Ama bu dünyada iken onu yaşamaya başladığımız bir gerçektir.Önemli olan inancımızla ve yapıp ettiklerimizle hem bu dünyada hem de ahirette Cenneti yaşayan insanlardan olmak.Ne demiş aşık ‘Herkes ateşini burdan götürür.’

  25. ALLAH ADEM BABAMIZ VE HAVVA ANNEMİZİ YARATTIKTAN SONRA İBLİSE SECDE ETMESİNİ EMREDER ANCAK
    İBLİS SECDE ETMEZ VE
    İblis:
    ATEŞ TOPRAKTAN ÜSTÜNDÜR BEN TOPRAĞA SECDE ETMEM.
    AYIN YOK OLUŞU GÜNEŞİN BATITAN DOĞUP YAKLAŞTIRILMASI BEN DAHA HAYIRLIYIM BENİ ATEŞTEN İNSANOĞLUNU ÇAMURDAN YARATTIN.GÜNEŞİN ÜSTÜNLÜĞÜ AYIN YOK OLMASIYSA

  26. Sonsuzluk Kulesi şahsiyetini ilginç buldum. Arastirdigi, bir yerlere vardigi asikar ama dilini ciddi bir sekilde elestiriyorum. En uygun ve yaygin olan bir kelimeyi kullanmayip, o kelimenin pek bilinmeyen hem de uc tane karsiligini yanyana siralamanizi anlamsiz buldum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir