Yanlış Yönde Mistik Sıçramalar

yanlis-yonde-mistik-sicramalar

Bilim ve Din & Tasavvuf buluşmasını gerçekleştirmeye çalışmak; Tefekkür malzemesinin artması ve kişisel, ruhsal gelişim açısından önem arz etmekte yenilenme/Mehdiyet çağında. Bu motivasyonumuzun, objektifliği, bilimsel açıdan güvenilirliği olan kaynaklarca beslenmesi, yönlendirilmesi de ehemmiyetli haliyle. Özellikle bazı tasavvufi/dini kavramların, konuların; anlaşılmaları zor, eskimiş kelimelerinin günümüz insanının anlayacağı şekilde yenilenerek açıklanması; hayal balonunun içinin anlaşılmayan kelimelerle şişirilip bir gün patlamaması, duyguların değil de aklın tatmin olması için gerekli bir süreç.

Bu süreçte en önemli hususun, yenileyici bir bakış açısı getirilme niyeti varsa, bu niyetin bedeli olarak insanlığın ortak aklının ürünü olan bilimini, gene bilimin kendi kaynaklarından ve derinlemesine araştırma çabası olduğunu düşünüyorum. Çünkü, nasıl ki dini kavramların yerli yerince kullanılması gerekiyor ise, bilimsel terimlerin de güvenilir kaynakları kullanarak doğru anlaşılması ve bu minvalde bilim & din birlikteliğinin gerçekleştirilip insanlarla paylaşılması gerekir. Buna dikkat edilmez ise, ortaya ne eski ne de yeni nesil tarafından tanınabilen ve anlamı olmayan ürünlerin çıkma olasılığı yüksek. 

Bu konuya değinmemin nedeni son dönemlerde, kimi tasavvuf camiasında “yenilenme” namına moda olmaya başlayan ve yanlış bulduğum bir anlatım tarzı… Bilim terminolojisi ile harmanlanan cümleleri kullanarak işin detaylarını bilmeden ve hatta araştırma ihtiyacı hissetmeden “mantıklı” gözüken açıklamalar yapılması. Bu noktada dikkat edilmesi gereken nokta, kişinin kendisine veya karşısındakine “mantıklı” gelen bir anlatımın her zaman “Bilimsel” ve “Gerçek” olmak zorunda olmadığıdır.

Belirli bir bilgi birikimine sahip herkes bir konuyu, örneğin kimi çevrelerin de -nedense- sıkça kullandığı “Kuantum”, “kozmik”, “manyetik”, “enerji”, “frekans”, “hologram”, “dalga”, “mutasyon”, “foton”, “string” vs. gibi “bilimsel” kelimeler ile süsleyerek sözde-bilim kokulu kelimelerle insanları cezbedecek şekilde mantıklı kılarak ikna edebilmekte.

Sözde-bilim tabiri küçümseme niyetli olmayıp, bilim camiasınca özetle, çürütülebilir/yanlışlanabilir/test edilebilir olmayan, “Bilim” ve “Ön-bilim” kavramlarından ayırmak için yapılmış bir “bilgi tipi” tanımıdır.

yanlis-yonde-kuantum-sicramalar

Bu anlatımlarda doğru bilimsel içerikle birlikte, doğrulukları henüz ispatlanmamış veya bilim camiasında yaygınlık kazanmamış bilimsel tezlerin ve ne yazık ki özellikle (!) spiritüalist/yeniçağ akımı tarzı verilerin, bilimsel arenada yeri olmayan ve yanlışlıkları kanıtlanmış veya çürütülebilir olmayan sahte bilim ürünü bilgilerin iç içe geçirilmesinden kaynaklanan bilinçsizse yanlış yönlendirilmeler söz konusu. Ve sonucunda da “yenilenebilme” heyecanıyla Tasavvufi/dini/mistik bilgi ile karılarak yapılmaya çalışılan iyi niyetli açıklamalar…

Halk indinde ve ya popüler medyada bilimde yeri varmış gibi zannedilen bir çok yaygın inanışı bilimsel açıdan kritik eden Yanlış yönde Kuantum sıçramalar kitabından esinlenerek, yanlış yönde Mistik sıçramalar olarak tanımladığım bu tarzdaki anlatımların neden geçerliliklerinin olmadığını kısaca paylaşmak istiyorum. Popüler  kültürde memetik olarak geniş yer bulmuş, yayılmış çok sayıda sözde-bilim hurafesi olmasına rağmen, tasavvuf kültürüne dış kaynaklardan sızmaya çalışanlar arasında şu konular öncelikli:

ley-hatti– Arkeolog Alfred Watkins tarafından İngiltere’de tarihi bir takım patikalar olarak belirlenen; ama daha sonraki yıllarda John Michell ve diğer başka fantastik, spiritüalist yazarlarca ne hikmetse dünyanın değişik bölgelerinde de bir takım pozitif enerjilerin çıktığı şeklinde tornistan edilen Ley hatları. Yani yüklenen mana mesnetsiz, tamamen hayal ürünü..

Akirlian-fotografciligiura kavramı ve Aurayı gösterdiğine inanılan Kirlian fotoğrafçılığı. “Metal paraların” bile etrafında ışıklı görüntüler verebilmesi, bu tip görüntülerin metafiziksel açıklamalarla yorumlanmasını engelliyor. Oluşan görüntüler, cisimlerin etrafında mikroskobik düzeydeki nemin elektrik deşarjıyla renkli olarak fotoğraf filmine yansımasından ibaret. Kimi migren vakalarında da, hastalar aura tarzı görüntüler görmekte. Beyindeki benzeri bir mekanizma, aura gördüğünü iddia eden kişilerde de çalışıyor olabilir!
epifiz-bezi-ucuncu-goz

– Varlığın madde ve ruh denilen iki ayrı tözden oluştuğuna inanan düalizm akımının öncülerinden Descartes tarafından, ruhun bedenle etkileştiği yer olarak düşünülmüş; daha sonraları yeniçağ (new age) akımcıları tarafından -elde hiç bir bilimsel veri olmadan- mistik deneyimlerin tetiklendiği, üçüncü göz olduğuna inanılagelen beyindeki Epifiz bezi veya artistik ismiyle pineal gland! Bilimin ise epifize bu şekilde yüklediği bir görev yok. İnternette hakkında derlenmiş mistik kurgular ise Yeniçağcıların düşünceleri…

su-molekulleri-niyet– “Ne halt biliyoruz ki” filmiyle popülerlik kazanan, sonuçlarının doğruluğu başka bilim insanlarınca teyit edilememiş, hatta hatalı bulunmuş olan Masaru Emoto’ya ait niyetlerimizin su moleküllerini etkilediği deneyi.

Morfik alanlar: DNA, genetik, epigenetik gibi kavramların bilinmediği dönemlerde ceninin embriyonik gelişimini yönlendirdiği şeklinde savlanmış, görünmez bir alan. Bu hipotez daha sonra telepatik fenomenler için de bir açıklama olarak genişletilmiş, sahibince deneyler de yapılmış; ama diğer bilim insanlarının bulgularıyla uyuşmayınca rafa kaldırılmıştır.

horoskop– Astrolojinin çalışma mekanizmasının yanlış yorumlanmasından kaynaklanan, gezegen veya yıldız konumlarının insan düşünce ve davranışlarını yönlendirdiği inancı. Gezegenlerin/yıldızların gerek çekim kuvveti gerek elektromanyetik kuvvet anlamda insan üzerinde kayda değer hiçbir etkisi yoktur. Örneğin, bilgisayarımızdan yayılan çekim ve elektromanyetik dalgaların gücü bile gezegenlerinkinden kat kat daha fazladır. Bu nedenle astroloji bilimsel bir niteliğe sahip görünmemektedir. Fakat diğer yandan, gazetelerdeki basit astroloji köşelerinin ötesinde, çıkartılan horoskoplar üzerinde uzmanlarınca belirli holografik-yansimakalıpların okunabilmesi de istatistiksel olarak doğruluğunu gösteriyor. Eğer bu konuya bilimsel olarak yaklaşılsa ön-bilim kategorisine girmeye hak kazanabilir gelecekte. Fark edebildiğim kadarıyla, astroloji, göktekilerin zihne etkisini değil, zihinde kayıtlı olanların gökyüzüne yansımasını anlatır, işaretçileri ile Mekanizması da holografik yansımadır ki detaylarını başka bir yazıda açmaya çalışacağım.

– Çok sarmallı DNA molekülüne sahip üstün/indigo çocuklar. Gelmiş geçmiş tüm insanların DNA moleküllerinin çok çok çok küçük bir kısmı 3-4 sarmallı formlara girebiliyor, o canlıya bir üstünlük kazandırmadan. Fakat bir takım yeniçağ çocuklarının genomlarının 12 sarmallı olduğu iddiası  tek kelime ile palavradır.

Schumann-Rezonans– Her geçen yıl sıfıra yaklaştığına inanılarak yanlış yorumlanan Schumann Rezonansı. Yeryüzü ile atmosferimizdeki iyonosfer tabakası arasında titreşen elektromanyetik alanın rezonansı hep aynı kalacaktır.

Beyinlerimizin çok küçük yüzdesini kullandığımız memi. 1960’lı yıllarda ortaya atılmış bir iddia. Sonraki yıllarda beynimizin tamamını kullandığımız bilim insanlarınca belirtilmiş olsa da kişisel gelişimciler tarafından hala sıklıkla kullanılılıyor bu eski bilgi.

Bunların yanında dinsel ifadelerin beyindeki/bedendeki özel işlevli bazı bölgelerle özdeşleştirilerek ısrarla yapılan anlatımlar, yazımlar da söz konusu… Kişinin Deccali, şeytanı amigdala; İsa’sı, Şuuru Frontal Korteks; Mehdisi, melek noktası Epifiz bezi; beyindeki şeytanı, yani amigdalayı kontrol eden İblis, yani bağırsaktaki ikinci beyin; beyindeki meleği/epifizi kontrol eden Ruh/Mana kalp nöronları gibi…

Dileyen, dilediği şekilde anlamlar yükleyip yalnız kendi cemaati, grubu içerisinde geçerliliği olan bir jargon üretebilir elbette [-Haşa- Allãh kavramını Beyin veya beynin bir bölgesi bile zannedebilir! (denk geldim)]. Dileyen kişi eşleştirmelerin doğru olup olmamasını da umursamayarak kendi mahallesindekilerle de iyi bir şekilde anlaşabilir tabi. Ancak, bilim terminolojisine ait bir kavram sıkça kullanıldığı halde içeriğinin ne olduğu tam anlamıyla bilinmiyor ve güdümlü odaklarca değil de, bilimsel kaynaklardan araştırma gereği duyulmuyorsa, bu kullanımlarda farklı bir dürtü yatıyor demektir! Hem ayna nöronların aktivitesi ile grup içi etkileşimlerin içselleştirilip yansıtılmasından kaynaklı, hem de putlaştırılmış ve dinde otorite olarak görülenleri taklit etme ! (hemen hemen tüm cemaatlerin sıkıntısı). 

Güzel niyetle yapılan anlatımlara rağmen ne yazık ki, ne bin türlü çöp bilgiyi de kendinde barındıran entelektüel bilgi birikiminin kaydedildiği korteks kişinin İsa’sı, Şuur boyutudur; ne de duygu repertuarımız amigdala tek başlarına kişideki Deccal, Şeytan olarak yorumlanabilir. Çünkü şu an bu satırlarda yazacağım herhangi bir argo, kaba bir cümle dahi Korteks’te kayıtlı bilgiler ile olacaktır. O olumsuz cümlelere yükleyeceğim duygunun şiddetini, çıkış tipini ayarlayacak olan da amigdalada bu bilgiye eşlik edecek olan kayıtlı duygusal bağlantıdır.  

Bir kişinin gelişim döneminde, korteks düzeyinde bu kelimelere kızgınlık, öfke, şehvet, mutluluk vb. duygularından hangisi yüklenmişse, amigdala o kayıtlı duyguyu da paralel olarak duygusal hafızaya alacak ve o doğrultuda çalışacaktır. Amigdala olmadan duygularımızı algılayamaz, şiddetini ayarlayamayız. 

sehvet-beyin
Korteksteki şehvet

Bir beyindeki amigdala büyükse, yani daha fazla sinir hücresi varsa, sinir düğümleri daha büyük ise, bu duygunun bilinç/korteks düzeyinde kişi tarafından açığa çıkışı daha kontrollü olacaktır. Amigdala hacminin küçük olması psikopatlığa neden olabiliyor iken, büyüklüğü duygusal ve sosyal zekânın gelişkinliğini belirler. Allãh’ın Velisi olduğu bir zât “Allahu Ekber” dediğinde buna eşlik eden ilahi hazzın çıkartılmasına da Amigdalanın katkısı vardır. Amigdala korkuya da sebep olabilir, sevgiye de. Korteks bölgesinden şuurlu davranış da çıkabilir, şuursuz eylem de!  Yani ne amigdala her zaman olumsuz, ne de korteks her zaman olumlu çalışmaktadır.

Zihin/Beyin sistemi bütünsel çalışır. Belirli işlevleri olan organ veya dokuların etkilerinin toplamı sonucu olarak Zihin/Beyin Bütünlüğünde kişisel Deccaliyet veya Mehdiyet farkındalığı oluşur. Her bir bölgenin totale katkısı vardır. Hatta bu katkı sadece beyinle de sınırlı değildir. Mesela, karaciğerin yanlış çalışması Zihindeki Deccaliyeti, Pankreasın düzgün çalışması da Mehdiyeti besleyebilir. Bilinmelidir kikişideki bütün bu deccal, mehdi, isa, şeytan vb. kavramları  beynin ve bedenin bütüncül/ortak çalışması/çıktısı sonucu oluşan ve her an değişebilecek potansiyeldeki Zihin seviyeleridir.

Evet, örnekler bu şekilde ve de çoğaltılabilir. Ama bu kadarı yeterli sanırım.

Yeniçağda “Yenilenmek”, sözde-bilim kokan kelimeleri muhabbetlerimize bulamaç etmek değildir. “Yenilenmek” ile Tefekkür ehlinin kastettiği; bir kavramı, bir mânâyı karşılayan ezberlenegelmiş kelimenin, moda olan bir kelime/kalıp/form/şekil ile değiştirilmesi ve ezberlenmesi/tekrarlanması da değildir. O kelime katalizörlerinin o kelimeden bağımsız olarak tetikleyeceği sonu gelmez, sönmez yepyeni idrak uzaylarında kanat çırpmak, yeniden ve yeniden enkarne olmaktır. Buna işaret edilmektedir, her daim çağa göre değişen levhalar kullanılarak.

İç dünyasındaki reform/ıslah/mehdiyet hareketine bilimsel verileri de katmak isteyen; kişilere takılı kalmadan, çağın insanlık aklının ürünü olan bilimini, bilimsel mecmualardan takip etmelidir; kulaktan dolma, toplama bilgilerle hayal dünyasını örmemelidir. Bu durumda gerçeğe ulaşma yolunda da acımasızca herkesin eleştirilmesi, gerçeğe ulaşma açısından kaynakların bilim literatüründe kabul görüp görülmediğinin sorgulanması gerekecektir.

El-Âlim olan Allah’tır.

Selam ve Bilim ile. 

Yanlış Yönde Mistik Sıçramalar” hakkında 53 yorum

  1. Peki insanların doğum aylarına ve saatlerine göre .. farklı kişiliklerin Ve özelliklerin Oluşması….!
    Ay ve Güneş tutulmalarındaki Mantık bulanıklığı..!
    Geceleri ayın belirginleşmesiyle Duyguların Artması…..!
    Pazartesi gününün çok hızlı… Salı gününün çok yavaş geçiyormuş gibi hissettirmesi…!..
    Peki bunların sebebi nedir..?
     

    1. Cevap aynı… Zamansızlıktaki ruhsal potansiyelin zamana bürünerek açılan/yansıyan kişiliği, aynı zamanda gökyüzündeki hareketler olarak da yansıyor kişinin kendi evreninde/hologramında.

      Diğer saydıkların ise algıda seçicilik.. Şahsen ben Pazartesiyi çok hızlı, salı gününü yavaş yaşamıyorum, Dolunayda duygularımda diğer günlere göre belirgin bir artış da olmuyor. Mantık bulanıklığı veya diğer duygusal/düşünsel salınımlar her zaman yaşama ihtimali var insanın horoskobundaki yerleşimlere göre.

  2. ahmet Hulusi Kavramlar ASTROLOJi —ALıntı..

    Astroloji yıldız falı mıdır, yoksa bir gerçek ilim mi?..
    Bize sorarsanız…
    İnsanlığın oluş düzeni ve sistemi, Astroloji ilminde mevcuttur. Nitekim Muhyiddin A’râbî de bu yüzden burçların tesirleri hakkında:
    “Dünyada ve cennetlerde oluşan her şey burçların tesirleriyle meydana gelir” ifadesiyle konuya işaret etmiştir.

  3. Merhaba Sonsuzluk Kulesi.. Yeni bir bilgi sundunuz. kesinlikle reddetmiyorum anlamaya ve araştırmaya gayret ediyorum..gezegen sisteminin beyinleri etkilemediğini yazdınız. şöyle düşündüm.. söylediğinize bir paralel teşkil eder mi. Afaki olarak algıladığımız bu mekanizmadaki işlevler tümüyle beyin ismi altında da mevcud. mesela venüs’deki yapılanmanın bizdeki sonsuz sevgi ve aşkın bir tezahürü olduğunu söyleyebilir miyiz…? Bu örnekleri çoğaltabiliriz. netice olarak bütünsel bakabildiğimiz sürece afaki ve enfüsi ayırım yapmaksızın TEK yapının algılama kabiliyetlerine göre sergilenişi diye düşündüm..Sevgi ile..
     

    1. Merhaba Semra Hanım, belirtiğiniz gibi, teşekkürler. Sadece enfus ve afak ikilemi ile afakta bir mekanizma mevcut değil. Beyinde ***de*** mevcut değil. Sadece Beyin olarak görünen de mevcut, dışarısı bir yansıma.. Siz hareket ettiğiniz için aynadaki görüntüde de yansıma olur, aynadaki görüntünün kendine has bir mekanizması ve etkisi yok aynanın karşısında duran sizin üzerinizde!..

      Anahtar cümle şu idi: Astroloji, göktekilerin zihne etkisini değil, zihinde kayıtlı olanların gökyüzüne yansımasını anlatır, işaretçileri ile… Mekanizması da holografik yansıma!

      göktekilerin [venüs’deki yapılanma, venüs gezegeni]

      zihne etkisini değil, [Afaki olarak algılama bu zannı doğuruyor]

      zihinde kayıtlı olanların [bizdeki sonsuz sevgi ve aşkın]

      gökyüzüne yansımasını [ sonsuz sevgi ve aşkın bir tezahürü ]

      anlatır,

      işaretçileri ile… [venüs bir işaretçidir, işaret levhasıdır, işaret edilen mana değildir]

      1. Örnekler dediğiniz gibi çoğaltılabilir, ve astroloji Holografik yansımanın [Bütüne ait kayıtlı mananın, beynin dünyasından afaki olarak yansıması] tam göstergesidir.

        İnsanlığın kolektif bilinci ne zamanki yenileyici, devrimci, özgürlükçü ruha kavuşur oldu, bu çağ ötesi aklın simgesi, yansıması olarak Uranüs keşfedildi 18. yüzyılda, gökte!

        İnsanlığın kolektif bilinci ne zamanki spirtüalist, hayalci fikirlerle öne çıkmaya başladı, tıpta ayakları yerden kesen narkoz bulundu, sinema icat edildi (ki bu da yerdeki yansıma), hayalin simgesi, yansıması olarak Neptün keşfedildi, 19. yüzyılda, gökte!

        İnsanlığın kolektif bilinci ne zamanki dünya çapında yıkıcı, savaşçı [dünya savaşları], dönüştürücü fikir ve davranışlara girdi, atom bombası yapıldı, büyük dönüşümlerin simgesi, yansıması olarak Plüton keşfedildi, 20. yüzyılda, gökte!

        İnsan farkındalığıyla bilincinin ve bilinçaltının derinliklerine nisbeten vakıf olabilir kolaylıkla; bunun yansıması çıplak göz ile gökte Satürne kadar olan gezegenlerin görülebilmesidir; bunun ötesi teleskop olmaksızın, çıplak gözle görülemez, çünkü kişisel değil, kolektif bilince ait gezegenlerdir.

        vs. vs. örnek çok dediğiniz gibi..

  4. Selam..Aydınlatıcı ve ufkumuzu açıcı cevabınız için sonsuz teşekkürler.Şu fikre daldım izahatınızdan.Beyin ana mekanizma içinde verileri alıp harmanlayıp belli bir sistem içinde işlevini yapan holografik esasa dayalı muhteşem bir yapı..çok haklısınız dualite içinde gözümüzü açıp bu kavramlarla büydüğümüz için ikilemden kolay kolay çıkamıyoruz.vaktinizi almamak adına kısa bir cümle ile neticelendirmek isterim.Dışarıda bir şeyin olmadığını gördüğümüz herbirşeyin  aklettiğimizin bir yansıması olduğunu söylesem vermiş olduğunuz cevaba bir anafikir olabilirmi.. Allah İlminizi artırsın..Saygılar.

    1. Değerli Semra Hanım, dualite yanılsaması beyinlerimize o kadar işlemiş ki..
      Mistik/Tasavvufi/Ezoterik bilgiyle tanışanlar dışarısı ve içerisi kavramlarından dışarısı yok, yanılsama, hakiki olan iç/öz demeye başlıyor :)

      Gerçekte…
      “Dışarıda bir şey yok” değil!.. “Dışarısı bir yanılsama” değil!..
      Dışarısı-İçerisi kavramlarının “kendileri” birer yanılsama..

      Bu yanılsamanın oluşma nedeni ise..

      Zamansız, mekansız, sınırı olmayan birer Kuantum Dalgası olan Zihinlerimizin içeriklerinde TEK olan varlığın Aklının yansıması (?) olarak ortaya çıkan dünyaMızda, “beden” ve “5 duyu” görüntülerinden gelen veri yoğunluğunun odaklaşması ve bu yoğunlaşmanın “ben hissinin” şu bedende ortaya çıkması.. Doğal olarak da “bedendeki”, gözlerimizin berisinde oturan ben ve çevrem yanılgısı/ikilemi..

      Dışarısı – bedendeki ben – İçerisi teslisi (üçlemesi)..

      Öze/içe ulaşmak, TEKliğin hissedilmesi diye anlatılan “Ben” hissinin şu beden sınırlarından taşıp (El Muhit manasının açığa çıkışı/zikredilişi=hatırlanması) tüm görünen alemi kuşatmasından ibaret.. Bakıp durduğunuz örneğin bilgisayar ÖZ’dendir, ÖZ’dedir gerçekte. Bunun farkındalığı yok sadece bizde. Zihindeki “Bilgisayar” kavramının kendisi bu farkındalığı engelliyor.

      Bedendeki sınırlı ben hissinin sınırı kalkınca dışarısı ve içerisi birbirine kavuşur, birbiri içinde erir; TEK olan BEN hissinin Seyri kalır..

  5. Teşekür ederim..ikili kavramların kalktığı nokta TEK olan varlığın seyri ise diliyoruz bizlerdede bu anlayış ve yaşayış oluşsun..tabii dilenmişse. cevap yazınızda bir kelimeyi anlamayadım.(.. İÇERİSİ TESLİSİ.) müsatseniz anlamak isterim..İlminiz bolluk içinde olsun..sevgi ile..
     

  6. Astrolojiyle ilgili tanımlamanız “Tarik” suresini hatırlattı; Surede “Tarik”in “karanlığı delen yıldız” olduğu ifade ediliyor. -Arapça’da “tarik” kelimesinin “yol” anlamına geldiğini düşünürsek-; makrokozmoz olan İnsandan, mikrokozmoz olan aleme “karanlığı delici ışıklı yansımalar” olarak ifade edilen, kişisel horoskobuyla “üzerine gözetleyici olarak verilen*”ler olabilir mi?

    (*bu tanım da Tarik suresinde geçiyor)

  7. Tarık suresindeki “Târık” (Arapça Tı-Elif-Ra-Kaf) ile “Tarîk” (Tı-Ra-Ye-Kaf) kelimeleri farklı.. :) -Edit 15.4.2014 Evet, bağlantısı varmış. Arapça’da kelime türetmenin yeni bir tipini öğrenince fark ettim :)-

    Ayetteki muhafızlar, kaydediciler, gözetleyenler; en basit manasıyla bütün eylemlerimizi çok boyutlu olarak kaydeden Melekelerimiz. Tarık olan buna şahit olur..

    Tarık ise değerli Şermin, zihni susarak, sessizliğe gömülerek ışık hızına çıkmış, Tekliğe Ermiş (Es-Sema) egonun karanlığa gömülmesi sonucu açığa çıkan, geriye kalan sınırsız, salt BEN hissidir (varlık hissi=kendi kendine parlayan, ışık veren (necmussakib)).

  8. algılamamız inançla paralel o zaman değil mi? ilimle değişen inanç ile algılamalar da değişebilir mi?yani dış,iç diye algıladıklarımızı inanç ile farklı hologramlara dönüştürebilir miyiz? Allahdostu denilen(bana da uçuk kaçık geliyor ama bir fikir edinmek açısından örneklememe yardımcı oluyor) kişilerin gösterdiği kerametlerin(kerametin vs olmadığını yazmıştınız biliyorum :) kişilerin kendilerinde edinilen bilgiler ile inançların değişimi ve dünya üzerinde algılanan kanunlarda istedikleri şekilde tasarruf edebilme yetisine ya da hologramda değişiklik yapabilme kudreti edinilme söz konusu olma düşüncesi doğdu aklıma(tayyi mekan,su üzerinde yürüme,levitasyon ve daha sayamayacağım bir çok kural bozan farklı şeyler)….!! uçuk kaçık sorularımı hoş görün ama bağlantılar beni buraya kadar getirip bıraktı :) teşekkürler şimdiden..

  9. “Keramet” elbette var, ne anlama da geldiğini kelimenin anlamından çıkartabiliriz. İhsan Eliaçık’ın deyişiyle.. Keramet, olağanüstü haller izhar ederek değil; elindekini vererek, paylaşarak, bölüşerek karşılıksız verici (kerâmet) sahibi olunabilir. Ama bu kavram “olağanüstü olay gerçekleştirme” derekesine indirgenmiş. Bu tarzda fenomenler olsa da beni hakikatimle alakalı olarak motive edemedikleri için ilgilenmiyorum demiştim. Dinin maksadı bunlar değil, ilim ile algımızı değiştirerek elde edeceğimiz HUZUR; gerisi çocukların oyalanması için anlatılagelen ninniler, masallar.. dostum.

  10. huzurun egonun var olması ile asla var olamayacağını söylemek zorundayız değil mi,hiç olabilmek ve huzur ayna ve görüntüsü gibi elzem çift….kerameti açıklayışınız mantıklı ancak günümüzde bile levitasyon,ruhlar,cinler hakkında ispatlı vak’alar mevcut,geçen de bile bir arkadaşın bir türbede yatan kişi görüştüğü te’yid edildi…bunları nereye koyabiliriz…? cinlerin altbeyin yansımaları olduğunu(mana olarak) söylemeniz de gayet mantıklı ve gerçekten kur’anın insanın kendi varlığını(zorunlu yapısal algılayış) izhar ve bu yapısallık ile doğru yolun çizilmesi söz konusu…diğerleri bi anlamda hayal dünyasının zenginlikleri diyebilirim ARTIK…(sitenizle karşılaşmamı bir süredir sorguladım durdum…bilgisel ve düşünsel anlamda dengelerim alt üst olmuştu ancak bazı şeyler az da,yavaş da olsa oturmaya başlıyor ve ben yine eski ben değilim :) teşekkürler…Rabbim bu yolun sonunu da hayr etsin :( amin

    1. Değerli yusuf, bahsettiğin olağanüstü addedilen, şu an için metafizik sayılan fenomenler olabilir, olmayabilir, sorun değil; bir gün bu konular da fiziğin alanına girebilir; fakat vurgum her zamanki gibi dinin meta-fizik değil; fizik, somut, görünen, pratik dünyamız ile ilgili olduğudur.. Bu anlayışın oturması Mehdiyet dönemidir, hep birlikte bunu izleyeceğiz inş.

      Rasulullah’ın vefatından ardından kavmiyetçi Araplar‘ın ata dinlerine dönüşleri o kadar hızlı oldu ki, kendi inançlarını Kuran’ın kavramlarına etiketleyerek din tanınmaz hale sokuldu, kader diyelim.. Kur’an odaklı din anlayışına döndükçe Kur’anın orjinal manaları da tüm aydınlığıyla yeniden ortaya çıkacaktır.

      Arapların, ve bir çok milletin günümüzde de hala olan, kendilerine has bir takım metafizik “görünmez güçler” inançları, Kur’an’daki “cin” kavramı ile örtüştürülmüştür. Buradaki sorun, tekrar ediyorum, “görünmez güçler”in olması değil, Kurandaki cin kavramına bu inancın yamanmasıdır.

      “Ve ennehu kâne ricâlun minel insi yeûzûne bi ricâlin minel cinni”
      “Ve ins’den bazı adamlar, cinden bazı adamlara sığınıyorlardı.” CİNN – 6.

      Kalın olarak işaretlediğim “rical” kelimesi, tüm Kuranda ve Arapça’da geçtiği yere göre “2 ayağı üzerinde yürüyen” ve/veya “adam” anlamına gelir ve fiziksel bir varlığa işaret eder (bu cinler süleyman peygambere somut heykel, resim, kaleler yapmaktadır, unutmayalım). İNSAN’daki Cin yazımda/yorumumda da vurguladığım üzere Rical’in, yani erkek-kadın, iki ayağı üzerinde yürüyen bizlerin “ins (herkesçe “görünen/bilinen” gündelik bilinç/kişilik)” ve “cin (herkesçe “bilinmeyen/görünmeyen” bilinçaltı kişiliklerimiz)” diye 2 farklı psikolojik veya bilinç durumu vardır. İns ve Cin in toplumsal manaları ise herkesçe “görünen/bilinen” ve herkesçe “bilinmeyen/görünmeyen” kişilikler/kişiler/adamlar (en basit manada yabancı memleketlerden olanlar) anlamınadır.

      Bir de şunu ekleyeyim, ölen insanların “nar/ateş/enerji” yapılı bilinçaltı kişilikleri, cinleri evrenin dokusuna BİLGİ olarak tutunur [bilinçaltı süreçlerin ürettiği illüzyon kendilik/kimlik, bilinç yoktu, yok olur] [Kuantum olasılık dalgaları vs. detaylarını ileride inş. tarif etmeye çalışacağım]. FİZİKSEL bir varlığı, bilinci olmayan bu bilgi, FİZİKSEL bir varlık tarafından ALGILANIR oldu mu, yukarıda belirttiğin tarzda sanki “ölen birisi ile görüşülüyormuş” gibi bir izlenim uyanır, halbuki o BİLGİ ile temasa geçilmiştir. Hatta bu BİLGİ bireyin anılarına kaynaşırsa reenkarnasyon zannedilen vakalar ortaya çıkar. Dedenin erik çalıp da torunun dişinin kamaşmasının da nedeni aktarılan bu cinlerdir, bilinçaltı kişilikler.. “Ey cin topluluğu, ins-lerin çoğunu hükmünüz altına aldınız” âyeti…

  11. kur’an hakkında söylediklerinizi şimdi düşünüyorum da mantıklı gerçekten..insanların anlamadığı,bilemediği bilgiler ile islamı yaşaması imkansız gerçekten..onun bilinmesi için anlaşılır,algılanır olması ve böylece yaşanılması gerekir…cennet ve cehennem de burada kendimizde o zaman ?öteleme neden var olmuştur..? öte alemler,öte insanlar,öte varlıklar vs neden böyle olmuştur? insanların bir tür kaçış mekanizması mı bu acaba ?

    1. Kişinin bulunduğu bilinç seviyesine göre algıladığımız âlem de dünya, kabir, kıyamet, ahiret, cennet, cehennem, mizân, sırat, kehf vs. isimleri altında sıfat kazanmakta.
      Tesbitinize katılıyorum.
      İnsan örneğin, ahireti öteleyerek başına gelecek cezayı da öteliyor ve rahatlıyor, “nasılsa daha var ölmeme”, “kendimi düzeltirim”, “bir nasuh tevbe ederim yaşlılığımda”, “hacca giderim pürüpak olurum” vs. vs.

      Halbuki, biliyoruz ki karşılık anında alınıyor. Hatta, sevab (> güzel elbise demektir) alıp almadığımızı dâhi bilmemiz gerekiyor!
      Hâlimiz değişiyorsa Sevab alındı demektir! Yani ruha güzel bir elbise giydirdik.
      Ötede almak yok, anında ve SOMUT bir şekilde DÜŞÜNECEKSİN >>>HİSSEDECEKSİN >>>DEĞİŞECEKSİN >>>YAŞAYACAKSIN! İşte Ruha yükleme.. Ruh derken bile gene ötede değil.. Şu madde bedenin latif hali..
      1400 yıl önce “Sevâbı Ahirette alacaksın” demiş OKUyan ve YAZan. Bunu, şu anki Üst boyutta, Şuurda anlasak ?

  12. Sevgili Sonsuzluk Kulesi,
    Yazılarınızı ilgiyle okuyor ve çok enteresan buluyorum. Müslüman camiada, bir dönem el üstünde tutulup, sonra inkar edilip unutturulan, Kur’an üzerindeki 19 mucizesi ve altın oran-kabenin yeri şeklindeki medyatik açıklamalarla ilgili kendi çapımda yaptığım uzun araştırmalarda herhangi bir sonuca ulaşamadım. Bu konularla ilgili kaynak tavsiyesinde veya özgün bilgi paylaşımında bulunur musunuz lutfen. Bu iddialar sözde bilim konusu mudur acaba?

    1. Uzun yıllar 19 mucizesi ile ilgilenmiş birisi olarak bu tarz yorumlamaları ne yazık ki algıda seçicilik olarak buluyorum değerli Kazım. Benzer durum kabe-altın oran için de geçerli.. Bunlarla zaman kaybetmemek lazım.. Detaylı eleştirileri web de bulabilirsiniz. Belki şu yazıma göz atmışsınızdır:

      https://sonsuzlukkulesi.com/kuranda-sifre

      En basitinden “İsm” kelimesi dahi 19 kere geçmiyor, iddia edilenin aksine?

      Be-Elif-Sin-Mim > 4 defa
      Elif-Sin-Mim > 14 defa
      Be-Sin-Mim >3 defa
      Elif-Lam-Elif-Sin-mim > 1 defa

      http://corpus.quran.com/qurandictionary.jsp?q=smw#(1:1:1)

      Zamanında 19’u savunan bir arkadaşa şu soruyu sormuştum; ama tatmin edici bir cevap alamadım.

      Kur’an’daki tek tek her bir ayetin 19 sistemi ile korunduğunun ispatı var mıdır? Böyle bir çalışma çıkarılmış mıdır?
      Örneğin, “ellezi yuvesvisu fi sudurin nas” veya “vel asr” veya herhangi başka bir ayet Kuran’dan bir ayet midir değil midir, orjinal midir, bunun ispatı var mı 19 sistemi ile madem Kur’anın 19 sistemi ile korunduğunu iddia ediliyor? Yani 19 sistemine uymadığı için Tevbe sûresi son 2 ayet çıkartılmış, bunun gibi başka ayetler de olabilir sonucu çıkmıyor mu? Örneğin, “Vel asr” ayeti nasıl korunmuştur merak ediyorum?

  13. Sayın Sonsuzluk Kulesi Bey, ileride bazı ayetlerin derinlemesine manaları hakkında görüşlerinizi almak isteyeceğim şimdi bir konuyu merak ediyorum melekler önceden insan mıydı ? Bizler mi dönüş olarak Yaratana daha yakınız melekler mi ? Dönüş onadır ayeti gereği.Dönen bu sistem ve dönüş ademler için mi temel alınmış.
    Allahın insana bakışını sonsuzluk kulesi içerisinde belki değerlendirmişsinizdir ama.
    Kısa bir değerlendirme alabilirmiyim özet yeni düşünce ve sorular açıçı bilgi içerikli.

    1. Melekler Allah’ın İnsan’da ve Alem’de açığa çıkmış olan Güçleridir. Dolayısıyla Allah’ın varlığından ontolojik olarak ayrı bir takım bağımsız varlıklar değildir melekler. Cebra-il Allah’ın Gücü, Azra-il Allah’ın durduruşu, İsraf-il Allah’ın nefesi gibi anlamlarda, -il eki İbranice’de ilah anlamına gelir. Adem’in yaratılışı (https://sonsuzlukkulesi.com/adem-hikayesinden-ademi-suur-metaforuna/) sırasındaki melekler Adem’deki zihinsel, bedensel fonksiyonlara işaret ediyorken kanımca, bugün Bilim’in bulduğu Yer çekim, Elektromanyetik kuvvetler ve daha da bulunabilecek tüm kuvvet çeşitleri melektir, güçtür.

      Melek ile aynı kökten bugün Latincede “moles”, İbranice’de “Molek”, bugün dilimizdeki “molekül” hep aynı kökten gelmektedir ve en temel anlamı ile güç/kuvvet demektir.

      Kur’ãn’da güç/kuvvet anlamına gelen “melek” kelimesi de kökeninden aldığı anlama dayalı olarak iki türlü anlamda kullanılır:

      – Doğadaki kuvvetler
      – Zihinsel/Soyut kuvvetler >>> Bu bizim dilimize de “meleke” olarak girmiştir.

      Örneğin, Cebra-il=”Allah’ın gücü” diye anlatılan melek, yani soyut güç de belirli ruhsal arınmalara uğramış kişilerin zihinlerinde yeni bir boyut olarak açığa çıkan Evrensel Akıl’a bağlayan temiz aklın/gücün temsilî anlatımıdır.

      https://sonsuzlukkulesi.com/cinler-bilincalti-sakli-kisilikler/

      Adem(ler) de, kendisindeki Allah’ın bu melekleri ile varlığın daha yüksek bilinç seviyelerine ve nihayetinde asli kaynağına dönüş yapar.

  14. “Gök yarılmış ve o gün bitkin bir hale gelmiştir. Melekler onun çevresindedir. Ve o gün Rabbının Arş’ını, onların da üstünde sekiz tanesi yüklenir” (el-Hâkka Süresi, 16,17 ayetler).

    Anlatılan olay,durum müteşâbihdir.Sembolik midir ?

    Bu meleklere Allahu Teâlaya yakın ve meleklerin efendileri olmalarından dolayı Kerûbiyyûn melekleri denilir.

    Yine bir ayette;

    “Arşı taşıyanlar ve çevresinde bulunanlar Rablarını hamd ile tesbih ederler, O’na inanırlar ve mü’minlerin bağışlanmasını isterler. Rabbımız ilim ve rahmetle herşeyi kuşattın; tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla ve onları Cehennem azabından koru” (el-Mü’min Süresi, 7 Ayet).

    Mukarrebûn-Kerûbiyyûn Melekleri ve bu meleklerin yapı ve görevlerinin bilgisi hakkında artı bilgileriniz var mı HAKKINDA bilgilendirir misiniz ?

    Ne kadar sahih hadis şerif araştırıp değerlendirmedim ancak konuyla alakalı;

    “Size arşı taşıyan meleklerden bahsetmem konusunda bana izin verildi. Onlardan her birisinin kulak memesi ile boynunun arasındaki mesafe yedi yüz yıldır”
    (Ebû Dâvûd Sünne,18):

    Neden yıl miktarı bu yıl miktarından kasıt nedir neden algılayabileceğimiz birim verilmemiş (metre,km,dünyanın etrafının 10 katı vb.. falan gibide yıl bu ne yılı)
    Bu tür tabirlerde yılı nasıl anlamlandırmamız lazım.
    Bu gibi belirtmelerde mesafe ölçüsünün yıl olması bu yılında hangi zamana (zamana mı oda belli değil aslında veya nasıl bir ölçü birimi olduğu bilgimiz içerisinde belli değil) ait yıl olduğunun bilinememesi ? Bilinemeyen bu şeyin bize deruni olarak nasıl düşünceye sevk etmesi anlamlandırma içerisinde bulunmalıyız.
    Bu konuyu açıklayan başka bağlantılar var mı ?

    Kuranı Kerim’de de ;

    “Melekler ve Ruh, süresi elli bin yıl tutan bir günde ona yükselip çıkarlar.”
    MEÂRİC SÜRESİ -4. AYET

    MELEKLER VE ZAMAN KAVRAMI
    üzerine yazınız makaleniz var mı bilemiyorum tam detaylı araştırmadım.

    Yaratan için melek cin insan hayvan zaman kavramları farklı farklı kavramlar,bu farklılığın farkı içerisinde Allaha dönüş bir zamansallığa bağlanmış ancak o zamansallık Yaratan için asla söz konusu değil ?O zamandan münezzehtir ?
    (“Ol dedi oldu bit dedi bitti,mekan ve zamanda dahil oldu bitti onun katında her varlığın (canlı cansız) hissettiği görüntülendiği anlar ve zamanlar oldu bitti.)

    Kuranı Kerim ve zaman kavramları hakkında bilgi ricasıyla..

    Saygılar çalışmalarınızda başarılar.
    Çalışmak bizden başarı Allahtandır.

    1. İnsan’ın derin zihin hâl ve/veya makamlarına işaret eden kavramlar (Arş, Kürsi, Gök, RUH) “yıl” kavramı ile ölçümleniyor teşbihen.
      İnsan zihninin derinliklerinin mekanı bizim zaman algımızdır.
      Kur’ãn ve Hadîslerde geçen 7, 50, 70, 100, 700, 1000, 50 bin, “1000′den 50 eksik”, “100′den 1 eksik” ifâdelerinin günlük kullanımlarındaki bildiğimiz sayısal değerlerin bizzat kendilerinin olmadığını, Cennet şarabının bizim bildiğimiz şarap olmaması gibi bu sayısal değerlerin de dünyamızdan yapılmış birer sembol, teşbih olduklarını düşünmekteyim.

      “Rabbinin [Beden + Nefs (sınırlı ben = kimlik hissi) + ayrışmamış, TEK BEN’i kapsayıcı] indinde gün/YEVM (~Rabbini, kendini ve diğer kendileri tanıma süreci), sizin saydığınız BİN (~çokluktan kinaye) SENE gibidir. (Hacc-47)

      SİZİN SAYDIĞINIZ, süreci yaşayan “sınırlı” bir “ben” var!

      [Hayvan ve insan atalarımızın hayatta kalabilme mücadelesi sonucu genlerine işlenen içgüdüleri, dürtüleri milyonlarca yıllık bir “şaşmazlığa/kesinliğe” sahiptir. Belirli bir etkiye karşı bir hayvanın vereceği tepki –canlıların gereksinimi sonucu evrimleşerek bünyelerine katılan şaşmaz mekanizma dolayısıyla- bellidir/belirlidir. Milyonlarca yıllık tarihi olan bu mekanizmalar bizlere genetik yolla aktarılarak duygusal belleğimizi (limbik sistemimizi) ve bu atasal belleğin bireydeki duygu ve davranışlarını (rekabet, kıskançlık, hırs, saldırganlık, öfke, endişe, korku vs.) doğal olarak, yâni kişinin elinde/iradesinde olmadan şaşmaz bir şekilde oluştururlar. Nefs terbiyesi bu nedenle milyonlarca yıllık tarihe meydan okumadır ve kolay bir mücadele değildir, Rabbin dilediğinden başka. Bu derece duygu yoğunluklu geçmişin izlerini silmenin yolu benzer yoğunlukta bir MÜCAHEDE ile mümkün olabilir. 1000 yıl diye işâret edilen Rabbin katı anlatımının yoğun (sıkıştırılmış zaman) geçen MÜCAHEDE SÜRECİNE eşdeğer olduğu düşünülebilir.]

      “Melekler ve RUH O’na Gün/SÜREÇ içinde urûc eder/yükselir, o sürecin miktarı ELLİ BİN YIL’dır. (Mearic-4)”

      “Sizin saydığınız” denilmemekte, bu noktada süreci yaşayan “sınırlı” bir “ben” kalmamıştır çünkü; Mi’rac benliksiz, sınırsız, TEK BEN’in/RUH’un müşahede edildiği, meleklerin kullanıldığı mahâlde(n) olmakta (kabe kavseyn, Sidretül Münteha).. Arş ötesine, Zât’a (50 ile işâret edilen) doğru.. (ev edna)

      Rabbi tanıma süreci, 1000 yıl;
      Rabbül Âlemîni tanıma süreci, 50 1000 yıl..

      “Nuh Şuuru KaVMinin (KıYaM eden, dirilmekte olan zihin içeriği) içinde 1000 sene kaldı, 50 yıl (Zâti ilim) hariç. (Ankebut-14)”

      Arş, Varlıktaki Tekliğin [Rahmani potansiyelin, tüm Allah isimlerinin/manalarının eriyik olduğu durumun] Çokluğa [ayrı ayrı manalara/meleklere/güçlere] dönüşme algılamasının olduğu sınırdır. Diğer Allah manaları değil, Rahman Arşı kuşatmıştır! Rahîm nasıl ki bir bebeği saklıyorsa kendinde, Rahman da bu şekilde Varlığı kendi içinde saklar.
      Biraz daha somuta indirgersek, anlaşılabilmesi için.. Arş, varlığımızda açığa çıkan duygu, düşüncelerin (yani çokluğun) üzerinde oluştuğu GÖZLEMLEYEN, Evrensel BEN [yani tekliğin] bilinci ile arasındaki hayali sınırdır. Gökler/Semavât, Çokluktan Tekliğe giderken geçilen Şuur [içsel farkındalık] aşamalarıdır.

  15. Sayın değerli hocam Kuranı-Kerim’de geçen yüksek (yüce-ileri) melekler topluluğu kavramı nedir ?Nasıl anlamlandırıyorsunuz bu melek kavramı düşünceleriniz çerçevesi içinde.

  16. Sayın değerli hocam öncelikle Kuran-ı Azimüşşan’da yıl (zaman) konulu zamansal kavramlar hakkında çok değerli bilgilendirmeleriniz için içtenlikle teşekkürler faydalandım.

    Sayın hocam müthiş (sonsuz irada,kudred,ilim,tekvin’de) bir tekamüller zinciri var diyorsunuz sanki hatta öyle diyorsunuz gibi.
    Bu tekamüller zinciri içerisinde ona dönüş (ruhsal olarak)var.
    Nefsin yada ruhun büyük mücadelesi ile birlikte sonuç ona dönüş.

    Kuranı Kerim’de geçen bedensel olmayan varlıkları ilk temel yaradılışı çamurdan farklı farklı ifadelerler sonuçta topraktan;

    (belki sembolik bir ifadelerdir bilemiyorum,çünkü farklı ayetlerde farklı farklı yaradılış şekli ifade çeşitliliği var)

    “Sizi merhalelerden [aşamalardan] geçirerek O yarattı.” (Nuh 14)
    “Görmediniz mi nasıl yaratmış Allah yedi semayı tabaka tabaka ? (Nuh 15)… Sanki oradaki aşamalardanda kasıt olabilir mi boyutsal merhalede yükselme manasında….(melekler)

    — Aşamalara meleklerde dahil mi ? Çünkü meleklerde kendi aralarında sanki aşamalar içerisinde.
    — Melekler bu aşamalara topraktan (cisimsel beden) başlamış bedensel boyuta geçmiş olabilir mi ruhsal terbiye(öğretimi) aslında cisimsellerimizi terbiye ile..
    —Cin (örtülü) kavramı Yahudiliğe göre=günah işlemiş melekler= Hiristiyanlığa göre=şeytanın isyanından sonra şeytanı desteklemek için nuh tufanı sonrası yeryüzüne inen ruhani varlıklar= İslamiyete göre= öz ateşten yaratılmış varlıklar=göre bu aşamaların neresinde niçin varlık aleminde bizden farklı elementle (örtülü ,ateş) bize göre başladılar çamurdan olma alemlerini yaşadılar mı ?
    —Toprak,su…ilk bakteri tek hücre …..hayvanlar (memelileri ) — insan evrimsel sıralanmış mı ?
    — Yüksek melekler topluluğu.
    — Arşı taşıyanlar (Kerûbiyyûn)
    — Dört büyük melek
    — İsrafil
    — Fenafillah
    — Bekabillah
    — Hiçlik yada
    Tekrar doğma ihtiyacından kurtulacak derecede gelişmiş, olgunlaşmış, her şeyden arınmış NİRVANA. mı ?

    “son sınır,nihayet sidresi”

    Sayın hocam,Sidretü’l-müntehâ hakkında kısa bilgi ricasıyla.

    1. Sevgili Zakir, ilk önce şu “hocam” kelimesinden bir kurtulalım, ne dersin? Rasulullah için bile “arkadaşınız” ifadesi kullanılır Kur’anda!

      Önceki iletilerimde de belirttiğim üzere melekler Allah’ın güçleri olduğundan bir tekamüle girmeleri veya evrimsel bir süreçle yaratılmaları söz konusu değil. Yani hangi maksatla açığa çıkmışlarsa o amaç doğrultusunda fonksiyonlarını devam ettirirler. Yani ör. çekim kuvveti meleği, sırf çekim kuvveti işlevindedir; insanın psikolojik meleklerine dönüşmez.

      [Melek(e)ler soyut evrenin mânâ-taşlarıdır. Hangi anlam için yaratılmışlarsa (hangi bilgi kodlanmışsa) -tam teslimiyet hâlinde- o görevi icrâ ederler (çekim kuvvetinin sürekli çekmesi gibi). Gelişerek-değişerek kendilerinde farklı mânâlar açılamaz (“Melekler, Seni SuBHan ederiz, senin bizde İLİM olarak açığa çıkarttıklarından başka ilmimiz yoktur, dediler”). Ancak bir madde beden aracılığı ile algılanır ve anlam kazanırlar. https://sonsuzlukkulesi.com/adem-hikayesinden-ademi-suur-metaforuna/%5D

      Din, İnsan’ın tekamülü için gerekli bilgileri içeren, şu görünen alem hakkında bahseden bir Bilgi Kaynağı olduğundan ruhani, metafizik bir takım varlıklar onun konu alanında değildir şeklinde bir bakış açısına sahibim. Yazdıklarımı yorumlarken de bu bakış açısıyla düşünmeni salık veririm. Yoksa aynı kelimeleri kullanırken (cin, melek, arş, sidre) başka kavramları tasavvur eden iki birey olarak müzakeremiz uzar gider. Bu nedenle -acele etmeden- ilk olarak sitedeki tüm yazıları, bakış açımı kavrayabilmen için okumanı istemiştim. Satır aralarında bazı kavramların açıklamalarının olduğunu da fark edeceksin! Buralardayım biiznillah, sonrasında sorularına elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım elbette! :)

  17. Teşekkürler verdiğiniz iç açıcı ve tefekkür artırıcı bilgiler için Değerli Zakir İnsan, okumalara devam edeyim insan aceleci yaratılmış ve ben acele kare. Cevap vermiş midir yazıma sorularıma diye gün boyu belki 20 – 30 defa sitenize bakıp durmuşumdur. İyiki sizle ve sitenizle tanışmam vuku bulmuş vuku bulacakmış Levhi Mahfuzda yazılı olan oldu. İnşallah hayırlara vesile olur duasıyla.
    Aslım dede-ninelerim Trabzon-Akçaabattan doksan-yüz yıllar önce göçme.
    Acelecilik kare birazda genlerden.

    Sizden alıntı; Din, İnsan’ın tekamülü için gerekli bilgileri içeren, şu görünen alem hakkında bahseden bir Bilgi Kaynağı olduğundan ruhani, metafizik bir takım varlıklar onun konu alanında değildir.

    Her konuda mı sayın değerli üstad.
    Mucizeler aklıma geldi de.
    Bir Hızır-Musa BULUŞMASINA NASIL BAKMALI.
    İslamda insanın tekamülünün basamakları bilinen farklı farklı tasavvufi yollarda mı ?
    Evrende insanın tekamülüne madden nasıl manen nasıl bakıyorsunuz kısaca çok kısa bilgi alsam.
    Yine aceleci kare davrandım.Bilgi vermeseniz de makalelerinizden araştıracağım.
    Makalelerinizi bir sistematik olarak okuma sırası var mı bağlantılar açısından.Rastgele seçerek okumak anlama ve anlamlandırmayı zorlaştırır mı ?Seçerek okuma aceleciliği de var bende. Zakir Arkadaşım.
    Yukarıda konusu geçmişken sorayım.

    Onlar, artık mele-i a’lâ’ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar. Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır. Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder.

    Saffat Süresi 8-9-10 Ayetler

    AYETLERDE GEÇEN “kapılan” Levh-i Mahfuz’daki bilgilerden mi ?

    Bir önceki yazınız ışığında burada melekler ellerinden ne kaçırıyorlar yada dillerinden.
    Bu ayette ruhanilik mi (kapılan bilgi)görünen alem hakkında hangi bilgi kaynağından bahsediyor Kuran-ı Kerim.

    Sayın değerli hocam zamanla hocam tabirim azalacak merak etmeyin alışkanlıklar ve kalıplaşmış saygı anlayışı birden yıkılamıyor.

    Saffat Süresinde yukarıda yazdığım ayetlerin hemen peşinden gelen ayeti anlayamıyorum anlamlandıramıyorum benim anlamama yardımcı olursanız cidden sevinirim aceleci tarafından cevapla.
    Yeni tanışmanın aceleciliği ve yeni ve farklı şeyler öğrenmenin heyecanlılığı da var anlayışla karşılayın zamanla sular durulur acelecilikte sayın değerli kardeşim.

    1. Zakir kardeş, m U‘C i Z e insanı hakikatine götüren, ilimde A‘C i Z bırakan anlamınadır. Rasûllerin mucizeleri de Zikirdir, ilmidir, ilimdir.
      Kuran’daki olağanüstü olaylar zannedilen kıssalar, teşbihli anlatımlar muhkem ayetlerin sembollerle açılımları, örneklemeleri, açıklamalarıdır. Yazılarımın kimisinde örnek kıssa yorumlamalarını bulabilirsin.
      Mele-i Âlâ, Saffat suresi ayetleri ile ilgili şu yazıma (https://sonsuzlukkulesi.com/gogu-dinleyen-cinler/) bir göz atabilirsin. Özellikle son satırlarına doğru bazı taşlar yerine oturacaktır diye düşünüyorum. Selamlar.

  18. kainatın kendini (güçlerini) kontrol etmesi gibi insanın da amacı kainat gibi tüm güçlerini kontrol altına alıp pozitif yönde geliştirmek de denilebilir mi yaratılım amacı? aslında sorular ve bunların getirisi cevaplar çok büyük çoğunluğu insan algısı ekseninde oluyor (ki sonuna varıncaya dek bu böyle olacak), Allahça bilebilmek, algılayabilmek ve deneyimlemek gerek sanırım (Allahça demek ağır kaçıyor sanırım, buna evrensel demek daha dengeli olacak, ancak insan algısı hep çoklu algıyı doğurduğundan çözümler, cevaplar da çetrefilli oluyor) sanki bu biraz da empatiye giriyor; insan algısı yerine evrensel algıyla yaklaşmak gerçeğe (empatinin tavan durumu diyebiliriz :)

  19. Sonsuzluk Kulesi Kardeş,
    “Şimdi sor onlara! Yaratma bakımından onlar mı daha zor, yoksa bizim yarattığımız (insanlar) mı? Şüphesiz biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık.”

    “Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa Bizim yarattıklarımız mı? Doğrusu Biz onları, cıvık-yapışkan bir çamurdan yarattık.

    En net meal hangisi bilemiyorum ancak bu ayeti özellikle saffat süresinde kast etmiştim.
    Anlamlandırmanız için sormuştum.

    Yüklem -Özne -Tümleç : Ana konusu veya konuları ne ola ki ?
    10.AYETTEN HEMEN SONRA.

  20. Siz tüm varoluşu yalanlarken kendi gerçeklerinizi ispatlayabiliyor musunuz?Sizin savunduğunuz teorileri %100 onaylayabilen bilimadamları varmı.Sunduğunuz bu teorileri destekleyen çalışmalarınız deneyleriniz bulunmakta mı?

    1. Değerli Kumkum,

      1. si tüm varoluşu yalanlamıyorum; var oluşun Bilinç filtresinden geçerek bir anlam kazandığını, algıladıklarımızın bir tezahür olduğunu, yani bu şekilde göründüğünü söylüyorum.

      2. si burası bir bilim sitesi olmadığından burada teorilere yer olmaz. Sadece Bilimin verilerini Din, Tasavvuf bilgileri ve kişisel bilgi/deneyimlerimle birleştirerek SUBJEKTİF bir sentez olarak sunmaya çalıştığım bir platform. Dolayısıyla OBJEKTİF ispat beklemeniz anlamsız olacaktır. Bilimle ilgili kısımlarını ise Google’da Kuantum mekaniğinin farklı yorumlarında, Susskind’in Holografik İlkesinde, David Bohm’un Gizli düzen teorisinde bulabilirsiniz.

      3. sü unutmayınız ki, Bilim yapabilmenin ön kabullerinden birisi de “kendi dışımızda NESNEL bir olgular dünyasının var olduğudur.” Bilim bunu ispatlayamamıştır; bir ön-kabuldür.

      4. sü Bilimin doğası gereği zaten hiç bir teori % 100 olarak ispatlanamaz, bu orana yaklaşır delillerle.

      5. olarak da dünyaca ünlü Bilim’den taviz vermeyen dergilerden birisi olan New Scientist dergisinin hazırlamış olduğu şu videoya bir göz atmanızı isterim. Tüm var oluşla ilgili olarak sonunda hangi kelimeyi kullanıyor ? (> “Hiç”)

      http://www.youtube.com/watch?v=PmhW1yHpUaA

  21. Dostum selam, ley hatları, pineal bez, amigdala ve astrolojik konuları özellikle ahmed hulusinin kitaplarından özellikle de evrensel sırlar ve tekin seyri okyanusum.com dan daha derinlemesine araştır derim keza buradan inkar ettiğin mevzuların orada deney, gözlem ve ayetlerle nasıl kanıtlandığına şahit olursun inşaallah bana göre bu konularda ön yargılı ve kesinlikçi otoriter teşhislerinle bu yolda kendi hakikat yolculuğuna çıkanlar için böyle veballi ihalelerde bu denli çabuk, kesin ve katı ahkamlar kesmemek lazım kendi adıma senin inkar ettiğin bir çok olgu ve etmenin gerçekliğini her gün pratik olarak yaşıyorum. Selametle

    1. Bu tarz yayınlara uyarı niteliğindeki bu paylaşımımı, bahsettiğiniz yerlerdeki zanna dayalı anlatılanlara denk geldiğim için hazırladım ve paylaştım. Derinlemesine -özellikle bilimsel mecmualardan- araştırmadan, düşünmeden bir konuda yazı paylaşmıyorum bi-iznillah. Anlatılanların çoğunluğu uydurma ve bilimsel alt yapıları bulunmuyor, ne yazık ki.. Gerçekliği olmayan bir olgunun da inkarı da olmaz, dolayısıyla.

      Dilerseniz buyrun.. ley hatları, pineal bez, amigdala konularındaki pratiklerinizi burada paylaşıverin, bizler de nelerden mahrum oluyoruz öğrenelim ?. Selam ve Sevgiler.

  22. Selam,hakkıyla idrak edemediğimiz ”şeyleri” inkar etmek kolaycılığı onların hakikatini yaşamaktan alıkoyuyor bizleri. Açıkçası okyanusum.com sitesinde ve ahmed hulusinin eserlerinde belirtilen ilmi bilimle senkronize bir şekilde ifade eden hakikatleri açıklayacak hadde ve bunları anlatabilecek kapasiteye sahip değilim herkesin özel bir ilgi ve uğraş alanı olabilir elbette ama herkes kendi uzmanlık alanı için haddince ahkam kesip insanları o konuda yönlendirme sorumluluğunu ve vebalini alabilmeli bence. Benim anlatmaya çalıştığım sizin bu inkar ettiğiniz bilimi ilimle yaratan allahın sisteminin yine bilimle kendini açıklayışına bilerek yada bilmeyerek perde örtü işlevi de görülmektedir. Ancak hakikat benim ve benim gibi inlar etmeden derinlemesine araştırıp sorgulayanlar için bizzatihi yaşanmakta örtülere perdelere rağmen misyoner değilim ki yaşanmayan şeyi size yalan söyleyiyim.
    Mesela Yogayla Meditasyona karşı bazı sufiler ön yargılı bazılarıysa direkt red tavrında.içten ve kendimden bile habersiz bir empati yaptım bir süre bu konuda. herşeyden önce şu dinler arası dialog fitnesi bizlerin güvenlik duvarlarını bi hayli yükseltti ancak bu yüksek duvarların ardında kalan tasavvufa terminoloji olarak uzak varsaydığımız meditasyonun bizdeki yerinin derin tefekkür ve riyazat çalışmaları olduğunu, salattaki hareketlerinde en özel yoga hareketlerini olduğunu göremedik. Hem melek hem de uzaylı olarak kendini tanıtan amacı hakikatten saptırmaya programlı şeytani cinlerin de oyunlarıyla uzak doğu kültürünün batıllaşmamış yozlaşmamış kısmıyla islamın klasik anlayış ve çalışmalarına kurana bağlı güncellemekte zorlanıyoruz. Bir kez daha size evrensel sırları samimiyetle önyargısız bir şekilde inşaallah okumanı tavsiye ederim kardeşim.selametle

    1. Soruma delilleri ile birlikte cevapları göremiyorum. Kolay olanın tekrarını seçmişsiniz.

      Şimdi, ben de siz de benim yazdıklarımı inkar basitliğine, ve anlattıklarımın hakikatinden perdelenme gafletine düşmüşsünüz diye kolaycı bir cevap versem, ne olacak? :)

      Lütfen, lafı uzatmadan.. Ve yeniden şahsımı inkar ediyorsun kolaycılığıyla hükümlemeden..

      Örneğin, Ley hatlarına bilimsel mecmualardan deliliniz nedir ? Diğer kaynaklar uydurma kategorisine girecektir.
      Ben ve benim gibi düşünen bir Mü’min Ley hatlarına inanmayınca ne kaybetmiş oluyor?
      Ley hatlarını şu ana kadar hiç duymamışlar ne kaybetti? vs. vs.

  23. ‘B’ilimi hakikati olan İlimle HAKK olarak ; görselliğe dayalı göreselliği,göreliliği ve göreceliliği yani değişkenliğini aşarak aynı anlam aynı bağlam ve amaçta olduğunu B’ilemediğinden B’ilimi İlimle senkronize edemeyenler yani eş anlam,eş zaman ve eş güdüm ile düzlemsizliğin düzlemine oturtamayanlar lütfen küfre çekilip çağımızın ruh ve zihin evrimine GÖRE yenilenen ve güncellenen AN’I HALİNE ”mundar” demesinler.
    Keza öyle diyenler kendilerini kaskatı, karanlık ve sürekli tekrar eden hurafelerin, adetleşmiş ritüellerin ve batılla doldurulmuş yobazlaşmanın tam da kendinde bulurlar da kendi görüşlerini hala daha geçerli. Maazallah onun yerine çabalayın ve ilimi talep edenlerden olarak küpünüzü alabildiğine ilimle doldurup bilimle yaşanımını genişletin inşaallah. Ves salavat vel fatiha

  24. Selam, güzel kardeşim hakikatin delile ve empozasyona ihtiyacı yoktur hakikat kendi kendine şahit,delil ve aynı zamanda da perdedir benim senin fikirlerini değiştirmek yada sana işin batıl olanını farkettirip hak olanına çekmek gibi bir misyonum ve gayem ve haddim yok ki.Ehli olan hakikati araştırır bulur gafil ve gafile yol gösterense batıl ile işine gelen göresel değer ve gerçeklerle kendini avutur maazalllah
    benim yaptığım şey sadece ; hakikat yolcularını bilimsel gerçekliklerden uzaklaştırabilecek kesin ve kati kanaatler ve yorumlar içerisinde olduğun için bunun vebalinin çok ağır olacağı konusunda seni uyarmaktır onların yollarına olan bu tesirin konusunda. ve buna dayanak olarak hakkında uzmanlığın olmayan konularda kestiğin ahkamları ve yeterince araştırıp üzerinde durmadan inkar ettiğin çok önemli bazı satır başlarını işaret ettim.(özellikle de astroloji konusunda.) senin fikirlerini değiştirmek gibi bir amacım da yok keza hakikat apaçık ortada dururken polemiğe ve demogojiye ihtiyaç duymaz.senin din anlayışın sana benim ki banadır hakikatin mutlaklığında.
    Yaz google amcaya ”ley hatları” ve ingilizce terminolojisini bul tatmin olacağın kadar kaynağı ve allahın işe yaramayan bir şey yaratmadığına da imanını tazele inşaallah.ley hatları hakikat ehli için çok önemlidir ne işe yaradığını da ne olduğunu öğrenen bilir sadece.
    ilim ile var ettiği bilimi de her yarattığı ”şey” gibi bir hikmet sistemine bağlamış olan allah’a karşı asıl senin bilimsel olarak dayanaklandırmadığın ve bu bağlamda olan görüşlerinin tasavvuf ehline de uymamamasına rağmen yazılarını okuyan insanlara göstereceğin delildir ve bu da ancak seni bağlar bize düşen uyarmak ve tavsiyedir sadece selametle

    1. Kıymetli arkadaşım, lütfen..

      Şahsımla ilgili zanda bulunduğunuz için belirtmek durumundayım. Malum etiket putu var! İlla ki Dr., Prof. Üstad, Hoca, kutup etiketi olmalı ismimizin başında!..

      “Uzman değilsin” dediğiniz insan, yıllardır bilimin içinde, bilimin kriterleri nelerdir, bilimsel mecmualarda, akademik sahada yayın nasıl yapılırı bilen ve icra eden bir bilim adamı.. “Google amcaya yaz” kolaycılığıyla derme-çatma bilgilerin araştırmalarını yapan birisi değil..

      Yani hiç düşündünüz mü -sözde- apaçık olan bir (ley hatları) hakikatini bu adam neden göremiyor? Menfaati nedir? :) Bir gün oturup dur şu ley hatlarına karşı çıkayım mı dedi?

      Buyrun.. Ley hatları, epifiz aydınlaması vs. ile ilgili yapılmış tek bir akademik yayın getirin veya getirsin ehli dedikleriniz! İlminiz, derinliğiniz yetiyorsa buyrun!..

      Ama ne yazık ki ısrarla.. Bilimsel temeli olmayan bilgileri, şahsımın uzmanlığı olmadığı, araştırmadığı ! varsayımıyla hareket ederken -sizin de uzmanlığınız olmadığı halde- sırf güvendiğiniz, “ehli” diye nitelendirdiğiniz kişilerin sitelerinde geçiyor diye, bilimle alakası olmayan Batılı Yeni çağcı, Ruhçu, UFOcu, üfürükçülerin uydurmalarını tercümeyle, uzmanlarına danışmadan (!) Hakikat diye sunma çabası içerisindesiniz :).

      Neyse, basit soruma onca kelam etmenize rağmen hala cevap alamadığımdan ve beni uydurma kaynaklara yönlendirme isteğiniz ve polemiğe kayma nedeni ile burada kesiyorum.

      Kur’an Mü’mini delillerle konuşur.. Zanlar, uydurmalar üzerine hakikat inşa etmez ve pazarlamaz. Pazarlayıp uyuşturucu satanların da karşısında dururum Allah’ın izniyle.

      Not: Yazım önyargıların (!) verdiği heyecanla dikkatsizce okunmuş olsa gerek, astrolojiyi reddetmediğimi fark edecektiniz (ki Astroloji konusunda bir de yazı hazırlamıştım ayrıca).

      İkinci not: Allah işe yaramaz bir şey yaratır diye bir satırım da olmadı. Ley hatları işe yaramaz da demedim. Ley hatlarına sizlerin yüklediği enerji fışkırtan özellikleri yoktur, sadece basit patika yollardan ibarettir diyor Bilim.

      Selam ve sevgiler.

  25. Merhaba,

    FerRuhiyatçı Simyager ile Sonsuzluk Kulesi arasındaki münazara sebebiyle yazıyorum…

    Öncelikle, Sonsuzluk Kulesi Bey’in makalesini temel gerekçeler itibariyle son derece “haklı” buluyorum. Hatta, birkaç adım ileri giderek daha eleştirel takılmak durumundayım… İnsanın anatomik-biyolojik unsurlarını, onun şeytanı/deccalı/meleği olarak tanımlamak, yerine göre sembolik/mecazi dahi olsa -kanaatimce- fevkalade sakıncalıdır… Hele hele, geçmişten devreden mefhumların sembolizm içerdiğine dayanarak, insanı oluşturan biyolojik unsurlarla bu mefhumlar arasındaki kurulan/kurgu irtibata MUTLAK değer atfetmek; yakın zaman sonra “birilerini” maalesef haklı çıkarmaya yetecektir?! “Birilerini” tarif ederek sözü uzatamayacağım…

    Bunlara rağmen, FerRuhiyatçı Simyager’in de iştirak ettiğim görüşlerini bulunduğunu fark ettim… Dolayısıyla, İKİ görüş sahibi arasında orta yola işaret ettiğini düşündüğüm Sn. Yavuz Dizdar’ın (Onkolog) iki makalesini paylaşmak isterim… Satır ve satır araları dahil dikkatle okunmasını ısrarla tavsiye ediyorum…

    1) http://yavuzdizdar.com/bilimde-somut-delil-kavrami-ve-temkin-ilkesi/#more-1025

    2) http://fakultedergisi.com/ilim-ve-bilim-konusunda-dusunceler/

    Selam,

    Bülent Sungur
    http://www.kuranizeka.com

  26. Değerli Sonsuzluk Kulesi,

    Geriye dönerek baktığımda, yorumumdaki şu ibarede fahiş bir imla hatası yakaladım.
    “onun şeytanı/deccalı/meleği olarak tanımlamamak” Burada, nasıl olduysa olumsuzluk ma’sı eklemişim… Doğrusu “tanımlamak” olacaktı. Selam!

    -Tamamdır. Sonsuzluk Kulesi-

  27. FerRuhiyatçı Simyager

    Sanıyorum ki senin “Bilim” olarak kastettiğin hala madde-mana ayrımı yapan materyalist newton fiziğiyle sınırlı ateistik anlayışın ürünü.Ley hatları konusunda bilgi almaya başlamak için bu link yeterli dileyen bu yazıyı okuduktan sonra araştırıp aslını bulacaktır zaten.www.ahmedhulusi.org/tr/kitap/insan-ve-sirlari-1/kabe-ve-arafat-sirlari

    Hoş zaten açıklamalarının bir çoğunu inkar ettiğin http://www.okyanusum.com‘u da Ahmed HULUSİ tavsiye ediyor YENİLENMEK için. Yorumlarında kitaplarını tavsiye ettiğin Mehmet DOĞRAMACI onun ehlindendir.

    Bizzat senin tavsiye ettiğin yazarların tam bir hakikat sistemine vakıf olmadıkları halde onları tavsiye ediyorsan o başka o zaman tavsiye anlayışın hakkı tavsiye etmiyor!
    19 sayısının özelliğini inkarınla ilgili olarak da 74 – MÜDDESSİR’in suresinin 31’inci ayeti eminim anlaması nasibinde olanlara cevap olacaktır.
    31-) Ve ma ce`alna ashabennari illâ melaiketen, ve ma ce`alna `ıddetehüm illâ fitneten lilleziyne keferu liyestekınelleziyne ûtülKitabe ve yezdâdelleziyne amenû iymanen ve lâ yertabelleziyne ûtülKitabe velmu`minûne, ve liyekulelleziyne fiy kulûbihim meredun velkafirune mazâ eradAllâhu Bihazâ mesela* kezâlike yudillullahu men yeşa`u ve yehdiy men yeşa`* ve ma ya`lemu cunûde Rabbike illâ HU* ve ma hiye illâ zikra lilbeşer;Nâr (ateş, tabiat cehennemi; enterik) Ashabı`nı ancak (on dokuz) melâike (66.Tahriym: 6) kıldık (ins ve cinn türü değil)… Onların sayısını da (sanki on dokuz sayısı önemliymiş gibi) kâfir (hakikati inkâr) olanlar için ancak bir fitne (sınav objesi) kıldık… Kendilerine kitap (Bilgi) verilenler yakînen bilsin (mecazların neye işaret ettiğini de görerek Hz. Rasûlullâh`ın vahyini tasdik etsinler) ve (Rasûlullâh`ın nübüvvet ve risâletine) iman edenler de iman (ilmî yakîn) bakımından imanları artsın; (böylece sağlam bilgiye ulaşan) kendilerine kitap (bilgi) verilmiş olanlar ve (tahkiki imana ulaşan) müminler de kuşkuya düşmesinler diye!.. Kalplerinde hastalık (şek – şüphe) bulunanlar (sağlıklı düşünme yetisi olmayanlar) ve kâfirler (perdeliler; hakikati ve hakikat bilgisini inkâr edenler) de: “Mesel (ibretlik misâl; temsil) itibarıyla Allâh bununla neyi murat etti?” desinler diye… İşte böylece Allâh, dilediğini saptırır ve dilediğini hidâyet eder. Rabbinin ordularını sadece “HÛ” bilir! Bu (Sakar ve bu işaretler) beşer için ancak bir zikra (hatırlatma)dır.
    @Ku’ran Çözümü – Ahmed HULUSİ

    KU’RANIN neredeyse her yerinde inzalin semadan olduğu yıldızların kalemi ve kaderin yazılma ve yaşanma süreci anlatılıyor oysa hakikatte salt-som tekillik mevcudunda herhangi bir iç-dış da olmamasına rağmen yerdekilerin yıldızları etkilediğine dair yazın için senden herhangi bir bilimsel dayanaklandırma istemiyorum çünkü batıl bir hükmün dayanağı da o dayanağın kaynağı da illaki batıl olacaktır.
    Bu konudaki yanılgın ve yanıltışına özet bir cevap olarak Ahmed HULUSİNİN açıklamalarını veririm bu konunun ayrıntıları http://www.ahmedhulusi.org/tr/yazi/insan-robot-mudur
    ve bu konudaki açıklamalı ayrıntılara girmek isteyenlere de aşağıdaki bağlantıları öneriyorum”Önce Tasavvufun en önde gelen simâlarından Muhyiddin A’râbî’nin âlemin ve burçların oluşu hakkındaki görüşlerini dinleyelim özetle; Fütuhatı Mekkîye isimli eserinden… ” alıntılarla http://www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/kavramlar/astroloji/
    Bu yazışmalarımızı kendi bloğuma da ekleyeceğim çünkü insanlar senin de bir beşer olarak bazı konularda yanılıp-yanıltabildiğini bu vesileyle de görebilsinler dilersen buradan da cevap verirsin ki her halukarda cevaplarını eklerim. Ancak daha önce de belirttiğim gibi hakikatin mutlak b’ilimin ispata veya argüman üretmeye ihtiyacı yoktur. “O” apaçık ortadadır.
    http://hologramesma.blogspot.com/2015/07/sonsuzluk-kulesine-cevap-yalns-yonde.html
    YAZI ŞUANDA EKLENMEKTE LÜTFEN BİRAZ DAHA BEKLEYİNİZ :)

  28. FerRuhiyatçı Simyager

    + Ekleme Epifiz bezi/Pineal Gland sonrada 19 sayısı hakkında

    Her ne kadar epifiz bezi / pineal gland hakkında da binlerce araştırma konusu olsa da biz yine Ahmed HULUSİ’den işin hakikatini dinleyelim
    https://www.youtube.com/watch?v=ooCllcv5jqY

    Yine senin de çok güzel bir şekilde kitaplarını tavsiye ettiğin Mehmet DOĞRAMACI’dan epifiz hakkında yaptığı açıklamaların derlenmiş hali aşağıdadır
    ” EPİFİZ BEZİ (Pneal Gland)

    Epifiz bezinin kişide aktive olmasının en büyük alameti; yalnızlığa çekilme arzusu, kalabalıklardan kaçış ve derin bir suskunluktur.

    Epifiz bezi; beynin evrensel sisteme uyumlanma ve sonsuz sınırsız algılarına açılma noktasıdır. Seçilmişlerde aktive olmuştur.

    Yüksek ve sessiz ortamlarda epifiz aktivasyonu artar.

    Uzlet ve inziva yaşamamış Veli, dağa çıkmamış Nebi- Resul yoktur! (Epifiz)

    Epifiz bezi genellikle yükseklerde ve oksijeni bol yerlerde daha fazla aktive olur. (Üçüncü göz açılır.)

    Hz. Musa (as) Tur Dağında 40 gece kalması. Hz. İsa (as) Zeytin Dağında vaazları. Hz. Muhammed (as) Mekke’de Hira, Medine’de Uhud Dağı ile hem hal olması.

    Tesadüf mü?

    Epifiz ve dağ farkındalığını güzel. Ama her zaman herkesin dağda yaşama imkanı yok. Size şunu hatırlatırım, “Beyin ona neyi kodlarsanız onu öyle algılar.” Şehirde bile dağda, kalabalıklar arasında bile yalnız olduğunuzu düşünün, imgeleyin. Göreceksiniz açılımlarınız dağ dışında da sürecek.
    Ehlinin Aşk- Vahdete dair sözü; bağırsak beynin hegemonyasından çıkış, Epifizin bilinci ele alışının ancak aşkla mümkün olacağInı düşündürdü!

    Epifiz üzerine çok şey yazılıp çizilmiştir. Esası tıbbi olan bu konuda, konunun uzmanlarına duyduğum saygı nedeniyle takdir edersiniz ki detayına girmem doğru olmaz. Bildiklerimin özü; insanın kendi hakikati ile evrensel özle, ilahi olanla bağlantı noktasının bu bez olduğudur. Bu konuda linkleri incelemenizi öneririm:

    http://kanitin.org/ah_kavramlar/epifiz-bezi-pineal-gland/

    http://okyanusum.com/makale/pineal-gland-icsel-goz/

    http://okyanusum.com/makale/beyin-epifizi/

    Epifiz bezi aktive olanlar arasında nesiller, asırlar farkı olmasına karşın birbirinden haberdar olma hali görülür. Bazen birbirlerini haber verirler. Çünkü onlar, aynı soydandırlar. … – Ben suyla vaftiz ediyorum, benden sonra gelecek olan (Hz. Muhammed) ateşle vaftiz edecek! (Hz. Yahya veya Hz. İsa)

    {Hakikat İlmi egoya ağır gelmesi ve bilinci hızlı arıtması yönüyle ehil zatlar nezdinde ateşe benzetilir.} …. Eşi Hz. Safiye’yi şöyle taltif ederdi Resulullah (sav) : Kardeşim Harun’un yeğeni Safiye.

    19 RAKAMına gelince Allah önem vermediği hiç bir rakama bu kadar özellik tayin etmez aksini iddia edenler araştırsın bulsun derim neymiş bu özellikler… Yalnız 19 sayısını sadece iman itikad ehli sünnet üzere olanların değil aksi cephede fethi zulmaniye uğrayanların da bildiğini bazı sitelerinde 19 sayısıyla kişileri devamında batıla çektiğini özellikle belirtmek isterim sonra üstadın dua ve zikir kitabından 19’lu hacet duasını paylaşmak isterim.

    Özel Bir 19’lu Hâcet Duası

    Başı dertte, sıkıntıda olan, büyük bir problemle karşılaşmış olan, herhangi bir düşmanından kurtulmak, selâmete çıkmak isteyen ya da daha başka talepleri olanlar için son derece tesirli bir dua formülü vermek istiyorum bu bölümde de…

    Bu duayı tatbik eden pek çok kişi 19 güne kalmadan arzularına nail oldular, bunlara yakından şahidim!..

    Yalnız şunu kesinlikle ifade edeyim… Haksız yere, başkalarına zulüm için, ya da kötü amaçlı olarak bu formül tatbik edilirse; bunu yapanın asla başı belâdan kurtulmaz; ettiği ters dönüp kendisini vurur.

    Şimdi dua şeklini yazıyorum…

    Önce şu altı Allâh ismini iyice ezberleyelim:

    “FERDÜN, HAYYUN, KAYYÛMUN, HAKEMUN, ADLUN, KUDDÛSUN.”

    Beş vakit namazın farzının arkasından on dokuz harfli bu altı isim her gün okunacak, on dokuzar defa… Evvelinde on defa “ALLÂHU EKBER” denildikten sonra!..

    On dokuzuncu günden sonra, herhangi bir şekilde sıkıntın olduğu takdirde bu isimlere ilaveten “…Seyec’ alullâhu ba’de ‘usrin yüsrâ” (65.Talâk: 7) âyetini de okuyacaksın her defasında…

    Yani şöyle:

    “Ferdün, Hayyun, Kayyûmun, Hakemun, Adlun, Kuddûsun… Seyec’alullâhu ba’de usrin yüsrâ.”

    Bu metin on dokuz defa tekrar edilecek, beş vakit namazın farzlarının arkasından, on dokuz gün süre ile…

    Âyetin mânâsı da şudur:

    “Allâh zorluktan sonra bir kolaylık oluşturur!..” (65.Talâk: 7) (DEVAMI KAYNAK BÖLÜMÜNDE)
    Kaynak: http://www.ahmedhulusi.org/tr/kitap/dua-ve-zikir/ozel-bir-19lu-hacet-duasi#ixzz3f7vXNENY

    Bitirirken anafikri de yine çağımız aliminden verelim ”Hz. Muhammed gelmiş!.. Onun yanında bütün Kureyş’in münafıkları, müşrikleri!.. Hz. Muhammed’e inanmak için birisi geldiği zaman Mekke’ye dışarıdan, bunlar adamı hemen kuşatıyorlar.. Onunla daha görüşmeden veyahut da görüşüp çıktıktan sonra; “Muhammed şunu yapıyor, böyle saçmalıyor, Muhammed cinlerden bilgi alıyor..” gibi bir yığın iftira atıyorlar. Ve, gelenin kafası karışıyor, onların dedikleri doğru mu değil mi, diye.. Bu imtihanı geçebilen, Ona imân ediyor, kendini kurtarıyor. Ama gelip de, bu şehrin halkının etkisi altında kalıp, Ondan istifade edemeden dönenin azabı, gelip istifade edenden yüz kat farklı oluyor.. Hz. Muhammed, 13 sene Mekke’de yaşadı. Bu süreç içinde sadece 40-50 kişi imân etti. Ama, o arada dışarıdan gelip görüşen binlerce insan oldu. O günlerde büyük çoğunluk, o çevreyi saran, Onu kötüleyen insanlar yüzünden onların etkisinde, vehimlerinin etkisinde kalarak Ondan istifade edemediler. Hazreti Muhammed’in yaşadığı olay, senaryo, o devre mahsus değil, her devirde mevcut!. Her devirde ilim sahiplerinin etrafını saran bu tip kişiler vardır. Kimi ararsan ara, tarihe bak!. Muhiddini Arabi’yi saran kişiler vardı. Mevlana’yı kuşatan şeytanın dilleri vardı; Gazâli’yi de saran böyle kişiler vardı; hepsinde vardır!. Özel olarak meydana getirir Allah!.. Çünkü insanın imtihan dünyası bu!.. Ya ilim ve idrâk sahibi olarak etrafa boş vereceksin… Kendi aklınla kendi yolunu çizecek, etrafın söyledikleri beni ilgilendirmez deyip, ilminle kendi yolunu çizeceksin. Veyahut, etrafın dediğine bakacak, etraftan bir parça olacak; sürüdeki bir güdülen olacak; ve sonuçta da ilimden mahrum kalarak yaşayacaksın!. İşte bu yüzden, izaha çalıştığım üzere bu tür engellemeler bugün de olacak, yarın da!. Ölene kadar da bu tür olaylarla karşılaşacaksınız. Yarın bir büyük âlim zat bulacaksınız.. Ne olacak?. Yanına gitmek isterken, bir yığın insan çıkacak karşınıza ve size; “bu zat böyle yaşıyor, şöyle yaşıyor ya da şunu yapıyor, bunu yapıyor” deyip sizi engellemeye çalışacaklardır. Sizi ilgilendiren şey; Onun neler yapıp neler yapmadığı, ömrünü nasıl geçirdiği değil!!. Onun ortaya koyduğu ilim olmalı!. Eğer işine yarıyorsa, al kullan! Beğenmiyorsan bırak! Ben şuraya geliyor, yarım saat, bir saat kadar sizinle sohbet ediyorum. Sonra, sen evine ben evime!.. Senin yaşantın sana ait, benim yaşantım bana. Beni ne ilgilendirir senin özel yaşantın?. Seni ne ilgilendirir benim özel yaşantım?.. Ben sana soruyor muyum? Ne yiyor ne içiyorsun, nerede, kiminle yatıp kalkıyorsun? O halde, senin de bana böyle bir şey sormaya hakkın yok!. Birbirimizi ilgilendiren şey ilim noktasıdır. Ortak noktamız sadece ilimdir, bilgidir. Bunu anlamıyorsan bunun neticesine de katlanacaksın. Pahasını da bir hayli ağır ödeyeceksin, hem de tahmin edemeyeceğin kadar ağır!. Bir Nebi ile Cenabı Hak arasında bir konuşma vardı. “Bir kavme bir belâ geleceği zaman, sorar Allah Nebisi; “Ya Rab!. Bu kavmin içinde iyiler yok mu hiç?. “Çoğunluk kötülerdi.” Der, Cenabı Hak. -Peki iyiler?. -İyiler de iyiliklerinin karşılığını ahirette alacaklar!. der.Bir toplum bozulduğu zaman, belâ hepsine birden gelir. İçindeki iyiler hürmetine o geri çevrilmez!. Nasibi olan bu bilgiyi zaten bir yerden alır.”

    ”Kötü fiilleri (hakaretleri,küçümsemeleri ve aşağılamaları) kendisine süslü gösterilince, kendini iyi sanan (nasıl iyilerle bir olur)!Muhakkak ki Allâh, dilediğini saptırır ve dilediğine hidâyet verir… O hâlde hüsran ehlini düşünüp üzülme! Muhakkak ki Allâh onların ürettiklerini (Yaratan’ı olarak) Aliym’dir.” FATIR – 8

    VesSalavatVelFatiha

    Ahmed Hulusi video ve kitapları hakkında bilgi sahibi olmak için ; http://www.ahmedhulusi.org/tr
    Tasavvuf ekolunun Bilim Sitesi için http://www.okyanusum.com
    Çağımız tasavvuf pirlerinden en güzel bir örnek için ;www.mehmetdogramaci.com

  29. Paylaştığınız yazıdaki bir çok fikre katılıyor yaptığınız tespitlerden dolayı tebrik ediyorum. Bilim kokulu, doğruluğu ispatlanmamış sadece toplama bilgiler ve yarım yamalak kaynak gösterilen notlarla , mantığımıza uyduğu çerçevede yanlış yönde mistik sıçramalar yapabiliyoruz. Araştırmakta tembellik ettiğimiz, Google her sözüne inanılan bir tanrı zannettiğimiz, bilgi kirliliğinin kol gezdiği ve bu döneme özel tanımlanan” enigmatik çağın ” özelliklerini sergiliyoruz. Ancak anlayışımız , ilmimiz kadar var olabiliyor ve karşımızdakini de kendi fıtrat çerçevemizde algılayabiliyoruz. Edindiğim bilgiler anlayışım ve tecrübeler doğrultusunda;
    – ley hatlarıyla ilgili , Alfred Watkins’ in keşiflerinin eski uygarlıkların hep aynı bölgelere kurulduğunu ve bunun nedenini araştırmış ve bu bölgelerde enerji akışı olduğu yönünde tespitleriyle beraber araştırmalar sürmüş sonrasında toplanma yerleri ibadethaneler bu tarz yerlere kurulmuş. Kabenin de böyle bir hat üstünde kurulduğu söylenir. Bilimsel verilerle bunu araştırmak kaynakları okumak bizi doğru yöne sevk edecektir.
    – Epifiz bezinin eski tarihlerden bu yana saklandığını , tarih boyunca , çeşitli dönemlerde uygulamaları olduğuna ve bu çalışmalardan birini deneyerek bizzati tecrübe edindiğimi söyleyebilirim. İşin bilimsel boyutuna gelince bilim adamı tabi ki değilim . Bunu hangi kategoriye sokarız yada yaşanan tecrübeyi nasıl tanımlamalıyız?
    – Aurayla ve çakralarla ilgili okuduğum bir çok yazıdan sonra , üzerimde uygulanan enerji çalışmasıyla beraber troid hastalığımın geçtiğini, ömür boyu kullanmam gereken hapı artık hiç kullanmadığımı hangi bilimsel tanımlamayla eşleştirebiliriz bunu da bilemiyorum.
    – Astrolojiyle de ilgili okuduğum bir çok yazı doğrultusunda ve şuan gündemde astrolojik bir çok olayın tesirininde yaşandığına şahitlik ettiğimiz bu günlerde yeni sorular ve bilimsel çalışmalar olması kanaatindeyim.
    Beynimizin yapısı itibariyle yenilenmek , okuduğunu algılamaya çalışmak, araştırmak, sorgulamak, tefekkür etmek bizleri daha aydınlık yarınlara aktaracak, hakikatimize yaklaştıracak emin bir yoldur diye düşünüyorum. Sevgi ve duayla…

    1. Merhaba, yanlış çıkarsama örneklerinden birinin adı da post hoc diye geçer. Ve “peşpeşe gerçekleşen iki olaydan daha önce gelenin daha sonra gelenin sebebi olmalıdır” mantık yürütmesine dayanır.

      Yaptığınız uygulama ve tecrübenin epifiz bezini harekete geçirdiği çıkarsaması, enerji çalışmasının (ne demek olduğunu bilmiyorum açıkçası) auranızı etkilediğini sonuçlamanız, vs. vs. bu kategoriye girmekte. Bu ikisinin sebebi ne aura ne epifiz olmayabilir de! Ley hatları ise söylenti ?

      Astroloji ile ilgili şu yazıma göz atabilirsiniz.
      Astroloji: İçimizdeki Gökyüzü

      Sevgiler.

  30. Epifiz beziyle ilgili bir çok kaynaktan bilgi okudum ve videolar seyrettim. Mantık çerçevesinde baktığımızda ; epifizle ilgili makale yada videolar izlediğinizde birbirinin aynı, görevlerini yada ne işe yaradığını anlatır. Eğer dediğiniz olsaydı, o kadar insan aynı şeyi paylaşmaz farklı bilgiler aktarır kafa karıştırıcı olur ve bizde bu konuyla ilgili bilgi kirliliği yaşadığımız için yaptığımız uygulamanında sebep sonuç ilişkisini kuramaz , deneyimlediğimiz şeyinde ne olduğunu tanımlayamazdık o zaman ? Her kişinin fıtratı bir diğerinin özelliklerinden farklıdır. Sizin deneyimlediğiniz bir şeyi benim programımda açamayabilirim . Anlattığınız ilmide ancak programım dahilinde algılaya bilirim.Bu deyiş Kuran da ” nefse zulm etmek yada başkasının nefsine zulm etmek” diye de geçiyor. Bilgiyi okumakla, hâl durumu olmak birbirinden ayrı şeylerdir. Herkesin bilinç yükselişi farklıdır. Kehf suresinde , konuyla ilgili açılımlar vardır. Herkes hissesi kadar alır ancak …Enerji çalışmasını konuyla ilgili yazılar okuduktan araştırdıktan sonra yaptırdım. Alfabioenerji diye geçiyor , bakmak isterseniz.Yazdığım gibi şuan hap kullanmıyorum. Sadece ben değil oraya gittiğimde sohbet ettiğim insanlar arasında da bir çok şifa bulmuş kişiylede sohbetlerim oldu. Çakra diye tanımlanan disklerin diğer adı salgı bezi diye de geçiyor. Siz zaten biyoloji okuduğunuz için daha iyi bilirsiniz. Enerji hatlarıyla ilgili, Rasulallah’ın (sav) hikayelerini okumuştum. Bir deve hikayesi vardı, deve pozitif enerji akımının olduğu yerleri hisseden bir yaradılışa sahip kediler gibi, devesi nereye çökerse o evde kalacağını söylüyor hikayenin anlatımına göre vs… Detaylı araştırmak ne anlatmak istediğini öğrenmek lazım. 😊 Sevgi ve duayla🙏

    1. :) Hayır işte öyle olmuyor. “Şehir efsaneleri” vardır ya! Epifiz ve diğerleri de benzer bilimimsi efsaneler. Hani şu Beynimizin % 1’ini ancak kullanıyoruz diye 50 yıldır tekrarlayan kişisel gelişimciler gibi. Halbuki büyük bir palavra :) Ama sorsanız herkes doğrusunu böyle biliyor, 100 videonun 99 unda bu yönde bir anlatım vardır.

      Her mantıklı açıklama gerçek değildir. Kendi içinde tutarlılığı olsa da! Bilimin kriterleri sıkıdır. Belki yıllar gerektiren gözlem, deneme, karşılaştırma ve kritik ister. Emin olun, o videoların – makalelerin bir tanesinde bile bilimsel bir kaynağa atıf bulamayacaksınız. Epifiz bezine yüklenen anlamlar Descartes sonrası döneme aittir, yani son üç yüzyıl ve bu süreçte makyajlanmıştır. Bilimin verileriyle hikayeler iç içe geçirilmiş ve paket gibi sunulmuştur. İşin kötü yanı, bilim insanlarının bunlarla uğraşacak vakti olmuyor. Bu nedenle piyasada onların videolarını bulamıyoruz. Bulsak da zaten baskın değiller. Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş.

      Şifa bulan insanların hangi sebeple şifa bulduklarının bilimsel metotlarla tetkik edilmesi gerekir.

  31. Yorum yapan-cevap yazan herkese hürmetler
    Yıllar öncesine gittim. İstanbul Beyazıt semtindeki Beyazsaray Kitapçılar Çarşısında katıldığım vaya sadece dinlediğim tartışmalar aklıma geldi. Cemaatler-tarikatlar-fraksiyonlar-siyasi partiler-semboller,,, İnsanlar bir fikri merkez edinip kendinden olmayanı kurtarmaya çalışıyordu. Kısaca “benim gibi ol kurtul” diyorlardı. (istisnalar her daim vardır) Herkes kurtarıcı (yani fikrinin militanı) olunca kurtulan bir şahıs (kendim dahil) görmedim, şahit olmadım. Çünkü kurtarılacak kimse yoktu. Yaşım kemale erdi bilgi seviyesinde de olsa şunu anladım: Bir merkez varsa özgürlük-saf sevgi yoktur. Allah’a sınır çizilmez. Bir fikri hararetle savunmak, hatta kızmak bence zayıflığın işaretidir. “Aman bu insanlar cehenneme gidecek” motivasyonu her adamoğlunu dürtebilir. Tam da bu durumda “uyan uyan” diye bağıran esas uyandırılması gerekendir.
    Sözüm meclisten dışarı, emin adam bilgiyi-kişinin düşüncelerini -fikri savunmaz sadece talep edenlerle paylaşır.
    Burada ya da başka mecralarda yapılan zaten bu diyebilirsiniz. Bence çoğu tartışmada bir ikna bir kurtarma çabası var. Adaletli düşünenler bunu sezer.
    Mutlak gerçeği sadece Allah bilir…
    Selam ve sevgilerimi sunarım…

  32. İşinin ehli biri tarafından yapılacak bir aile dizimi çalışmasına katılmanızı öneririm. Bilimin çuvalladığını kendiniz deneyimleyin.
    5 metre mesafeden doktorların bile henüz teşhis edemediği rahatsızlıkları nedenleriyle birlikte size söyleyebilecek insanlar var. Sadece auranıza bakarak.

    İnsan beyni biraz at gözlüğü mantığıyla çalışıyor. Odaklandığımız konu dışındaki herşeyi dış, öteki vs olarak gördüğümüzden bilime kafasını gömmüş insanlar gayet yanlı ve taraflı yaklaşabiliyor olaylara.

Alper ÜNVER için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir